DOLAR 32,5384 0.15%
EURO 34,9561 -0.16%
ALTIN 2.437,220,60
BITCOIN 21081821,12%
İzmir
22°

AÇIK

Enver Yaser

Enver Yaser

29 Mart 2023 Çarşamba

ALİAĞA'DA DURUM VAHİM!

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aylarca konuşuldu, yazıldı ve şimdilerde her kesim sessizce bekliyor, ne yi mi? Aliağa’ya gelebilecek hurda-kirli kargo haline gelmiş NAe Sao Paulo adlı uçak gemisi enkazını.

Peki biraz ufka doğru açılıp geniş açıdan bu bölgeye yüzlerce kilometre öteden bakalım, çünkü yaklaşmanız sağlığınız açısından son derece zararlı olduğunu Devletin en yetkin iki kurumu olan TÜBİTAK-MAM ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Beslenme Bölümü’nün yaptıkları araştırma ve incelemeler sonucu yazdıkları raporlardan biliyoruz. Bu bilgileri ilk defa mı duyuyoruz, kesinlikle hayır. 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliğ Bölümü ve Eğe Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü ile Almanya Stuggrat Üniversitesi yetkililerince iki yıllık araştırma sonucu yayınlanan İzmir Kenti Hava Kirliliği Raporunda herkes okumuştu. Aradan geçen sürede Aliağa bölgesinin tahammül edilemez kirlilik yükü taa Aydın sınırlarına dayanmıştı. Bu durumdan sorumlu olan Çevre Bakanlığı durum tespiti için tekrar araştırma çalışmasını Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümüne yaptırdı. Ancak bu çalışmanın 2007 yılında sunulan ara raporunda “Aliağa Bölgesine artık bir çivi bile çakılamaz hale gelen kirlilik düzeyinden dolayı yeni bir sanayi kuruluşuna izin verilmemelidir” ifadeleri bulunduğu için bu projenin final raporunu okuyabilen kimse olmadı, projenin sonunu bilemiyoruz. Burada adı geçen çalışmaları yapan bilim insanlarının hepsini yakından tanırım, ve onlar son derece saygın bilim insanlarıdır. Ancak bu kadar bilimsel çalışma yapmaya gerek var mı?

Örneğin Gediz nehrinin taşıdığı kirlilik ve İzmir Körfezine yüklediği dayanılmaz kirlilik yükünün belirlenmesi için 1984 yılından beri onlarca çok büyük bütçeli projeler yapıldı çokça da paralar harcandı, hele bazı projeler için ne masraflı tanıtım gösterilerinde dünyanın parası harcandı. Peki sonuç ne? Gediz nehri ölüm kusmaya devam ediyor. Neler değiştirildi? Kimler sorumlu, kimler denetleyici? Kimler hukukun gereğini yerine getirmeli?

Bakın bu kadar da işi zorlaştırmayalım. Kendine güvenen; parlamenter, bilim insanı, hukukçu, hükümetin bakanı, genel müdürü, il müdürü, Vali vs. kim sorumluysa çok da para harcamasın ve izleyip, kendi gözleri ile görüp, ciğerlerine o havayı solumaları için İzmir’de metro-tren bir bilet alarak binip BİÇEROVA istasyonunda inerek yürüyerek batı istikametinde ilerleyip demir-çelik fabrikaları arasından geçip Nemrut Körfezine kadar ilerlesinler. Bu çağrımı tüm ciddiyetimle yapıyorum. Kirlilik düzeyini algılamak için yüzlerce sayfa rapor okuma zahmetinden de kurtulurlar.

Aliağa'da 3000’e yakın VAHŞİ SANAYİ kuruluşu vardır. Tüpraş (SOKAR?), Petkim ve Petkim'e bağlı olan 17 fabrika, Star Rafineri, Gemi-Söküm Tesisleri, Enerji Santralleri, Kâğıt Fabrikası, Ege Gübre Sanayi, Demir-Çelik Fabrikaları, haddehaneler ile Nemrut limanlarında çok sayıda iskele lojistik hizmeti veren işletmeler vardır. Ancak bu sanayi kuruluşları içinde en önemli yeri Petrokimya Tesisleri, Demir-Çelik işletmeleri, enerji santralleri ve limanlar oluşturmaktadır. Aliağa Kaymakamlığı, 2015yılında yayınladığı açıklamasında; bölgeye, günde yaklaşık 7500 kamyon ya da tırın ilçe içinde dolaştığı, 40.000’den fazla transit aracın geçiş yaptığı, toz ve egzoz dumanının oluştuğu ve bunun çevreyi olumsuz yönde etkilediğini saptamıştı. KÜMÜLATİF ETKİ kavramını bilen yöneticimiz çoktur, değil mi?

Aliağa ilçesi, 1960’lı yıllara kadar ekonomisini tarım ağırlıklı sürdürmekte iken; 1961 Anayasası uyarınca, "Ağır Sanayi Bölgesi" olarak kabul edilmiş ve 1974 yılında Ecevit-Erbakan koalisyon hükümetince sanayi yoğunluklu ekonomiye dayalı bir üretim için kararname yayınlamıştır. Petkim-Tüpraş (SOKAR ?) gibi petrokimya sanayi tesislerinin yanı sıra özel demir-çelik fabrikalarının 1980’de işletmeye açılması, Makine Kimya Kurumu'na ait döküm tesisleri ve hurda işletmesi, Petrol Ofisi ile çok sayıda özel dolum tesisleri ile birkaç tane gaz tribünün de kurulması Aliağa’nın kontrolsüz sanayi ile kirletilmesine artarak devam etmiştir.

Fosil kaynak olan Kömür ve Petrol ve bunlara dayalı sanayi kuruluşları Çevre Bilimince en tehlikeli sektörlerin başında yer almaktadır. Bu tesislerin belirli kapasitenin üzerinde olmamalarına dikkat edilir, bizdekinin aksine (kümülatif etki? 1+1=5 !). Bu yazıya konu olan sanayi kuruluşlarının kağıt üzerinde tüm yasal belgeleri mevcut ve GSM raporlarına göre işletme izinleri var. Yani hepsi atığının yönetiminden ve çevreye zarar vermeyeceklerine dair taahhütleri var. Peki bu kirlilik nereden kaynaklanıyor suçlu sadece yapılmamış kötü yolda dolaşan kamyoncular mı? Atığını yönetemeyen her kimse VAHŞİ olarak ADLANDIRILIR VE TOPLUMCA KINANIR, böylelerine hükümetler yaptırım uygular? !

Her türden TEHLİKELİ ve ZARARLI KİMYASALLAR ile bulaştırılmış hurda metaller dünyanın zengin-gelişmiş ülkeleri kirlenmesin diye onlardan alınıp bizim ülkemize getirilerek kirli-hurda metal işleyen ELEKTRİKLİ ARK OCAKLARINDA (EAO) ergitilirken bu kirlilikler ve ağır metaller atmosfere karışarak tüm bölgeyi kirletir. Devletin hazırlattığı çalışmaların raporları böyle olduğunu yazıyor. AB ülkelerinde %25-30 oranında kullanılan (EAO) bizim ülkemizde %70-75 oranında kullanılmaktadır. 1974 yılından günümüze her yıl 20-30 milyon ton kirli hurda demir bu ocaklarda ergitilmektedir. Prosesin gereği bu ocaklarda 1/3 oranında atık oluşmaktadır, bu atıklar baca gazı ve cüruf olarak biriktirilmektedir. Kabaca her yıl 5-7 milyon ton cüruf ve baca külü oluşmaktadır. Bu miktarın usulüne uygun bertarafı bu güne kadar gerçekleşmemiştir. EAO atıkları TEHLİKELİ ve ZARARLI KİMYASAL ATIK kapsamında olduğu TÜBİTAK raporları ile belgelenmesine karşın, sektör bu atıklarını çevredeki bulduğu her alana terk etmektedir. Atığını yönetemeyen her sanayiye VAHŞİ SANAYİ denilmez mi? Bu sektörün düzensiz olarak çevreye verdiği atık miktarı gaz olanlar hariç katı fazda 50 milyon tonu aşmıştır.

Bölge için hazırlanan araştırma raporu sonuçları sayısız risk gruplarının oluşturacağı tehlikeleri belirtmekte ve hepsinin öneriler kısmı aynı ifadelerle sonlanmaktadır. Bölgede hava kalitesi seviyeleri belli bölgelerde kötü durumdadır. Yerüstü ve yeraltı sularında yapılan analizler sonucunda örneklemeleri yapılan tüm kaynakların su kalitesi yürürlükteki mevzuat açısından değerlendirildiğinde çok iyi/iyi kalitede su kaynağı mevcut değildir. Deniz suyu ve sediman örneklerinin analiz sonuçlarına bakıldığında Nemrut Körfezi kıyısında yer alan noktalarda kirletici derişimlerinin daha yüksek olduğu ve geçmiş çalışmalara nazaran özellikle kalıcı organik kirleticiler açısından bir birikimin olduğu görülmektedir.

Öneriler ise; demir çelik ve kömür tesislerindeki yığınların kontrol altına alınması, mevcut yolların iyileştirilmesi, hurdaların tamamının kapalı alanda depolanması, tozumaya neden olacak işlemlerin kapalı alanda yapılması, curuf eleme işleminin yapılmaması ya da kapalı alanda kontrollu koşullarda gerçekleştirilmesi, VOC’lerin en önemli kaynakları olan petrol rafinerileri ve petrokimya tesislerinin emisyonlarının azaltılması vb.

Aliağa’da durum bu denli kötü olduğu halde bu dertler yetmezmiş gibi buraya çevre illerin TEHLİKELİ ZARARLI ATIKLARI için depolama tesisleri ve AB ülkelerinin plastik çöpleri için ayrıştırma tesisinin yapılacağını üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz.

Yazımıza kirli-kargo olan hurda uçak gemisi ile başlamıştık. Bu geminin gelmemesi için STK’lar, TMMOB, TBB, TTB ve İBB dahil olmak üzere yüzbinlerce insanımız haklı olarak itirazını gündeme getirmişti. Sonunda ilgili Bakanlığımız verdiği izni iptal etmesi üzerine bir aya Cebelitarık boğazı önlerine getirilen hurda, bir ay süren yolculukla Brezilya açıklarına döndü ve son bir aydır bu kıyılarda nafile turlarına devam etmektedir. Bu bir kaynak israfıdır, olayın bu boyuta taşınmasında birden çok suçlu vardır, merak eden için bu suçluları deşifre edebiliriz. Ancak bu güne kadar Aliağa gemi parçalama tesislerine gelen binlere gemi, onlarca uçak gemisi ve onlarca açık deniz petrol platformu burada en ilkel yöntemlerle parçalandı. Son olaya gösterilen hassasiyet neden bunlara karşı gösterilmedi, tek suçlu Sao Paulo mu? Bu cümleden benim gemi parçalama yanlısı olduğum çıkarılmasın. Bence bu tesisler tümden kapatılması memleketimizin hayrına olacaktır.

Aliağa’da 3000’e yakın sanayi kuruluşunun yarattığı durum ortadadır. Ne olduğunu bilmeyenleri sahada bir saat yürüyüşe davet ettiğimi (rüzgarın çok şiddetli olmadığı sakin geceler tercih sebebidir) hatırlatırım. Aliağa’nın dayanılmaz kirliliğini sahayı gezdikten sonra İzmir istikametine otoyoldan gelirken üzülerek izleyebilirsiniz. Ayrıca Çeşme yönünden İzmir’e otoyolu ile girerken şehrin üstünde sürekliliği devamlı olan 2-3 km kalınlıktaki enversiyon tabakasını gören konu uzmanlarının içi acımaktadır. Aliağa’daki bu kirlilik yükünde alansal olarak tüm sanayi alanının ancak %5’inden daha az alana sahip olan Gemi Söküm Tesislerinin katkı payı acaba ne kadardır. STK ve diğer gruplar neden bu kirlilik için seslerini çıkarmazlar da sadece gariban Sao Paulo’yu suçlarlar? Bölgedeki tüm sektörlerin bu analizi yaptırarak kirlilikteki katkı paylarını ortaya koymalarında yarar vardır. Bu yolla hükümet yeni vergi uygulaması ile cari açığı kapatabilir. Her bir sektörün kirlilik katkı payı oranında uygulanacak bir vergilendirme ile bu sektörlerin beceremediği arıtma tesislerini belki hükümetimiz yapabilir. Bu buluşum için maliye bakanlığından ödül bekliyorum, çünkü biz emekliler bu gidişle daha çabuk öleceğiz.