DOLAR 32,5957 0.34%
EURO 34,8361 0.25%
ALTIN 2.512,081,13
BITCOIN 20942181,47%
İzmir
20°

PARÇALI BULUTLU

Enver Yaser

Enver Yaser

29 Mart 2023 Çarşamba

ÇARIKLI ERKAN-I HARP

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çarıklı Erkan-ı Harp. Eskilerin çok kullandığı bu deyimi sözlüklerdeki karşılığı: “çok fazla eğitimi olmayan fakat becerikliliği ve kurnazlığı ile iş yapan olayları çözen kimseler için kullanılan eski bir sıfattır” ve “Çarıklı Erkan-ı Harp” deyimi, sadece bizim milletimiz için geçerlidir. “Feraset sahibi ve feraseti yüksek insanlar” demektir. Feraset kelime anlamı olarak; başka bir kişinin huyunu, ahlakını, mizacını yüzüne bakarak anlama yeteneği olarak adlandırılır Bu iki tanımda iki önemli husus: 1- çok fazla eğitimi olmayan, 2- feraseti yüksek insanlar, tanımlamaları dikkati çekiyor.

Feraset ve eğitimi olmayan insanlar sözcükleri bana ünlü Profesörümüz Bülent Arı’nın sözlerini hatırlatıyor. Kendileri televizyonlarda konuşurken bu konuda söylediklerinden sonra; “Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, sözlerinin üniversiteye zarar vermemesi için istifa ettiğini açıklamasına rağmen, 29 Kasım 2016 da YÖK Denetleme Kurulu üyesi olarak göreve başladı.

Televizyon programında “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede” demişti. Not: adı geçen bu kişi 29 Kasım 2022 Kocaeli Üniversitesi’nde görev yapan bir kadın öğretim görevlisinin odasını basarak tehdit ve sözlü tacizde bulunmasından dolayı gözaltına alınmış ifadesi alındıktan sonra serbest kalmıştır.

Bu ülkede cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum diyebilen kişiye ödül olarak yüz yetmişten fazla üniversiteyi denetleyecek kurumda sorumluluk verilen ülkemde akla, bilme, fenne ihtiyaç duyulmaması geleceğimiz için iyi olabilir mi? Böyle konuşabilen birini gelişmiş ülkelerde en üst yetkili makamlara atanabilmesinin imkansız olduğunu düşünüyorum.

Yukarıdaki hususları neden yazdım. Bir konu hakkında karar verenler o konuda eğitim almamışlarsa bu kararlarının ülkeye bir yararı olabilir mi? Köylü milletin efendisidir, Atatürk’ün bu yüceltmesine karşın size iki köylü gurubunu karşılaştırmanız için sunuyorum. Doğal olarak son haftalarda yazmaya çalıştığım madencilik açısından. Önce Bergama Köylülerini, sonrada Erzincan-İliç-Çöpler Köylülerini anlatmak istiyorum.

Bergama-Ovacık ve yakınlarında Çamköy, Narlıca, Tepeköy, Pınarköy, Süleymanlı, Kurfallı ve Sarıdere gibi bir çok köy Koza Altın Madeninin etrafında yerleşmiştir. Daha doğrusu Maden bu köylerin ortasına konumlanmıştır. Örneğin madenin Çamköy’e olan mesafesi 500 metredir. Ama Çamköy madenin kuzeyinde ve madenden daha yüksek kottadır. 1989 yılında Eczacıbaşı Holding sahip olduğu maden ruhsatını Avustralya Normandy şirketine sattı, ve adını EUROGOLD altın madeni şirketi olarak ilan etti.

Eurogold’un bölgede maden çıkarıp kimyasal proses ile altın ve gümüş üreteceğini öğrenen yukarıda adını verdiğim çevre köylüler bu işin kendilerine ve ülkeye zarar vereceğini, tehlikeli ve zararlı maden atıkları ile sonsuza kadar yaşamak istemediklerini belirttiler. 1992 yılından 2001 yılına kadar İl İdare Mahkemelerine, Danıştay’a, Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar dava açtılar ve hepsini kazandılar. Ancak hükümetler bu hukuk kararlarına uymadılar. Bergama köylülerine haksız iftiralar atıldı, yılmadılar, ülkenin her yerinde eylem yaparak sorunlarını anlattılar. Boğaz köprüsüne çıkıp pankart açtılar, çıplak eylem yaparak haklı davalarını tüm Türkiye’ye ve dünyaya duyurdular. Bu feryatlar ve davalarının gerekçelerini maden faaliyetinin kaçınılmaz çevresel etkilerini haykırırken eminim ki ERZİNCAN köylüleri de duymuştur.

Erzincan-İliç bölgesinde yer alan köyler ise yukarıdaki haberleri kesinlikle duymuştur, ayrıca başka duyanlarda vardı. İliç’e 11 kilometre uzaklıkta bulunan Maden mevkiinde tespit edilen altın madeni için, merkezi ABD’de bulunan Anatolian Minerals Development şirketine bağlı Türkiye’deki Çukurdere Madencilik, 1999 yılında madenin işletme ruhsatını alarak 2000 yılının Ağustos ayında çalışmalarına başladı. Şimdilerde adları Anagold oldu (bu sektörde dünya genelinde büyük şirketler madencilik faaliyetlerinde sık sık adlarını ve işletmecilerini değiştirirler), Anagold kökleri karanlık geçmişe sahip dev şirketin ülkemiz için kurduğu SSR Mining %80 + Çalık Holding %20 hisseleri ile şu anda vitirindeki isimleri kapsar.

Şirketin bu sahada 17×25 km2lik alanda ruhsat almış durumda yani 425 km2’lik alanın sahibi, ve bu alan sonsuza kadar tehlikeli zararlı kimyasal atıklar ile insan-hayvan-bitki ekosistemi için risk içerecektir. Şu anda faaliyette olan maden ve çıkarılan madenleri işleyen prosese için ilk etapta 10 yıl için 5300 ha alanda işini görmek için 52 000 000 ton cevher ve 100 000 000 ton pasa işlenecektir. Bu işlemde yılda birinci dereceden TEHLİKELİ ve ZARARLI KİMYASAL maddelerden yılda 90 000 ton kullanacaktır, yanı hedeflenen ilk on yıl için 900000 ton kimyasal burada kullanılıp yeraltından çıkarılan malzemeye bulaştırılarak sonsuza kadar risk oluşturulması sağlanacak.

Cevher bileşiminin oksitli ve sülfürlü olması nedeniyle hem siyanür liçi hem de asitli proses kullanılacaktır. Atmosfere verilen zehirli hidrojen siyanür ve asidik gazlar en tehlikeli olanlardır. Hidrojen siyanür atmosferde 276 gün kalabilir. Asidik gazlar atık havuzu ve pasa dağlarında yer alan kompleks metal bileşiklerinin daha kolay çözünerek ekosisteme karışarak zararlılık çeşitliği ile gelecek için risk oluşturmaktadır. Bu konuda onlarca sayfa altın madenlerinin çevresel etkilerinden bahsetmemiz mümkün. Ama ülkemizde ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED), diye bir olgu yok sayılır. Çünkü ÇED adı altında bir komedi oynanmaktadır. Çevre Bakanlığının verilerine göre müracaat eden faaliyet sahiplerinin 65000 den fazlasına ÇED gerekli değildir belgesi verilmekte, geri kalanlarda kopyala-kes-yapıştır tekniği ile anında hazırlanan ÇED raporları da bakanlıkça %99.5 oranında kabul edilebilmektedir. Bu ülkede ÇED ciddi bir çalışma olmaktan çıkmıştır.

Konumuza geri dönelim. Köylüleri karşılaştıracaktık. İliç ve Bergama köylülerini karşılaştıracaktık. Bergamalı köylülerin 1992de başlayan mücadelesi ile Türkiye altın madenciliğinin ne olduğunu ve risklerini öğrenmiş oldu. Aynı yıl Erzincan –İliç’de Şirket yaklaşık 2 kilometrekarelik alanda uzunluğu toplam 63 bin metreyi bulan 600 adet sondaj çalışması yaptı her yer kazıldı ve herkes işin boyutunu gördü. Şirket Bergama’da yaşanan sosyal direnişle karşılaşmamak için milyonlarca dolar harcamayı bütçesine koydu. Bergama’daki halk tepkisine benzer bir tepkiyle karşılaşmamak için madene yakın bölgede bulunan köylüleri ABD’ye ikna ziyaretine götürdü. İkna gezisine, AK Parti Erzincan Milletvekilleri Tevhit Karakaya ve Talip Kaban ile Erzincan Belediyeler Birliği adına Mercan Belde, Belediye Başkanı Osman Şeker, Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Aydın Yalvaç, İl Genel Meclisi Başkanı Rıdvan Aydemir ve İl Emniyet Müdürü Ahmet Çimen katıldı.

Şirket son olarak 17 Eylül’de 2006 tarihinde Erzincan Belediye Başkanı Mehmet Buyruk, Kemaliye Belediye Başkanı Mustafa Haznedar, Aras Elektrik Dağıtım Müessese Müdürü Mustafa Taşdemir, Erzincan’daki iki yerel gazeteciyi ve 2 madencilik uzmanını ABD’deki teknik geziye götürdü. Daha önce de benzer bir gezi tertip eden şirket, Çöpler, Bağıştaş, Dostal ve Sabırlı köylerinden seçilen temsilciler ile İliç Kaymakamı Selami Kapankaya, İliç Belediye Başkanı Ramazan Buran, AK Parti, CHP, MHP ve Anavatan Partisi ilçe başkanları, Erzincan Valiliği Özel Kalem Müdürü Şafak Önder ve İl Özel İdare Müdür Yardımcısı Saim Sezer’in de aralarında bulunduğu 18 kişiyi, 15 Ekim 2005 tarihinde ABD’ye götürdü. ABD’de 10 gün kalan Erzincan heyeti, Colarado ve Nevada eyaletlerinde madenlerle ilgili teknik gezi yaptı (22.09.2006, MYNET).

Görüldüğü gibi madencilik ve çevresel etki değerlendirmesi yapabilecek bir uzmanın bu gezilere götürülmemiş olması tesadüf değildir. Feraset sahibi olmak yeterli. Erzincan’ın bir köyünden çıkıp ABD gezebilmek hiç kolay bir iş değildir. Hele ABD vizesi almak sırat köprüsünü geçmek kadar zor iken bizim köylüler bu işi nasıl başarmışlar. Geziye katılanların hiçte uzman olmadığı bir sahayı incelemesini kimse beklemesin. Feraset sahibi bu insanlar dönünce madenin hiçbir zararı olmayacağına dair demeçler vermekten çekinmemiştir.

Maden şirketinin ilk ABD gezisine katılan Çöpler Köyü Muhtarı Cahit Keklik ve AK Parti İliç İlçe Başkanı Mustafa Gürbüz, yapılan gezinin ardından ikna olduklarını söyledi. ABD’de iki maden ocağına ve bir siyanür fabrikasına gittiklerini belirten Çöpler Köyü Muhtarı Cahit Keklik, gezi sonucunda altın madeninin çevreye zarar vermeyeceği konusunda tatmin olduklarını vurguladı. Muhtar Keklik, ‘Önce tedirgin oldum Türkiye’de onlara karşı eylemler yapılmıştı. Ama bizi çok iyi karşıladılar hatta öğle yemeğini orada yedik’ diyor. Şirketin, heyeti ABD’de beş yıldızlı otellerde ağırladığını ve Nevada’dan sonra Şikago’ya gittiklerini söyleyen Keklik, ‘Bizi turistik yerlere götürdüler, dillerini bilmediğim için pek bir şey anlamadım ama ABD çok ucuz bir ülke.

Heyetler gittikleri her yerde beş yıldızlı otellerde ağırlanmış, turistik geziler ve alış-veriş yapmış, bilgilerini ve görgülerini artırmışlardı. Ardından yaklaşık 100 köylüye 130’ar bin lira dağıttılar. Ama bir şartla, köylüler de şirkete dava açmayacaklardı. Bundan daha iyi ikna yöntemi mi olurdu. Tam üzerine kurulduğu Çöpler köyünü, Fırat’ın kıyısına taşıdı. Köylülere dubleks evler yaptırdı. Ne kadar düşünceliler değil mi? Sen kalk taa Kanadalardan gel Anadolu köylüsüne iyilik üstüne iyilikler yap. Melekler mübarek. Kanadalı şirket ve ortağı Çalık on yıldır meşe ağaçlarıyla kaplı Munzur Dağlarını altın için oyuyor. Munzur’a yaslanmış, Fırat’a bitişik bu siyanürlü-sülfürik asitli kimyasal madene, saniyede 130 litre su basılıyor. Sanki maden değil su canavarı. Bir günde 11 milyon 232 bin litre. Bir yılda 4 milyar 043 milyon 520 bin litre su kullanıyor.

Madene 120 km uzaklıkta Erzincan şehir merkezinde de yine kuyu sularından saniyede 295 litre su çekiliyor. Yani tek başına Erzincan’ın yarısı kadar su tüketen bir maden. Günde altı bin ton zehirli atığı da atık barajına basıyor. 46 milyon metreküp kapasiteli 788 dönüm bir zehirli atık barajı var. 197 futbol sahası büyüklüğünde. Yetmiyor. İkincisini yapmak istiyorlar. Fazla zehirli suyu da buharlaştırarak atmosfere salıyorlar. Yani aslında suyun, altından çok daha kıymetli olduğu bir coğrafyada birileri, milyonlarca litre kaynağı doğanın bağrından çekip madene basıyor ve zehirliyor.

Gezilere katılan heyetlerden birinde yer alan Süleyman Duygun, 2013’te gazeteci Özer Akdemir’e ABD gezisini şöyle anlatıyordu: “Götürüldüğümüz madenler yerleşim yerlerine çok uzaktaydı. Yerleşim yerine yakın olan yerlerde ise kimse yaşamıyordu. Yerleşim yerlerinin neden bu kadar ısız olduğunu sorduğumda beni geçiştirdiler. Geziden döndükten iki gün sonra şirketin halkla ilişikler müdürü bize teyit amacıyla bir kâğıt imzalatmaya çalıştı. ABD’ye gittiğimize dair bir kâğıttı. Kâğıtta, siyanürle ayrıştırma yapılan madenleri gördüğümüz ve siyanürün doğaya, hayvanlara ve insanlara herhangi bir zarar vermediği yazıyordu. Siyanür konusunda bir bilgim olmadığı için kâğıdı imzalamayı reddettim. Zaten geziden döndükten sonra tuhaf şeyler oldu. Burada söz sahibi olan, arazi sahibi insanlar madende işe alındı. Madene karşı çıkan siyasiler madenden taraf oldu. Hatta kaymakam bile muhtarlarla toplantı düzenleyip maden konusunda olumlu bir algı yaratmaya çalıştı.”

Anagold’un cömertliğinden Sabırlı Köyü sakinleri de payını aldı. Maden şirketi ve köylüler arasında, Ekonomik Yer Değiştirme ve Geçim Kaynakları Destek Protokolü adında belgeler imzalandı ve kurulacak maden ocağına rıza gösterecekleri ve dava açmayacakları taahhüdünde bulunan köylülere şirket tarafından 130’ar bin lira ödeme yapıldı.

O dönem tek bir ons altın bile çıkarmamış Anagold’un bilançosuna yazılan tek masraf geziler değildi. Şirket bölgedeki itibarını artırmak için 2019 yılında Erzincan Üniversitesine sponsor olup, mühendislik fakültesinin laboratuvar yapımını üstlendi. Benzer bir desteği 2014 yılında Erzincanspor’a sponsor olarak verdi. Sponsorluk anlaşmaları sayesinde Erzincanspor 2014-2021 tarihleri arasında Anagold24 Erzincanspor ismiyle müsabakalara çıktı. İliç’e 16 derslikli bir ilkokul yapılması için de valilik ve kaymakamlıkla protokol imzalandı. Maden ocağının web sitesinde bu projeler için yaklaşık 5 milyon TL harcandığı belirtiliyor.

Maden tesislerinin yapılacağı alan, Çöpler Köyü’nün bitişiğindeydi. Köyün taşınmasını isteyen maden şirketi, gerekli onayları aldıktan sonra Çöpler Köyünü maden alanının 250 metre aşağısına, Fırat Nehrinin kıyısına taşıdı. Şirket, 40 hane için 40 yeni dubleks ev inşa etti. Bu taşınma Çöpler Köyünde yaşayanların büyük çoğunluğu için aslında “ikinci hicret” anlamına geliyordu. Keban Barajı yapıldığında toprakları sular altına kalan Elazığlı Şavak Aşiretinin mensupları, 1968 yılında Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı Çöpler köyüne yerleştirilmişti. Ancak bu kez de altın madeni nedeniyle köylerini ikinci kez taşımak zorunda kalmışlardı.

Taşınan Çöpler Köyünün 1968 yılında buraya taşınması onların ilginç kaderi miydi? İkinci kez taşınma ile daha iyi bir yerleşim yerine mi kavuştular, hiç sanmam. Düşünün size yeni ev vermişler, baraj kıyısında adeta deniz manzaralı, ama orası artık köy değil. Yeni yerleşim yeri yaklaşık denizden 750 m yukarıda, ama hemen arkanızda 933 m kotunda yukarıda her tür zehirin kullanıldığı proses, her gün patlatmalarla yer sarsıntısı, öğütülen cevherden ya yılabilecek 10 mikron ve altındaki toz, yılda 90 000 ton zehirli kimyasala bulaştırılan atıkların depolandığı 50 hektardan büyük atık havuzları var ve sen aşağıda yeni evinde huzurla yaşa.

Bu köylüler ABD de Nevada ve Colorado da gezdirildikleri madenlerin hangisi yerleşim yerine 200-300 m mesafede yerleşmişti. Buna da mı dikkat eden feraset sahibi kimse yokmuydu? Arkanızdaki tehlikeli atıkların depolandığı baraj yıkılabilir, geçenlerde yıkıldı, tepeleri düzeltip vadilere kurulan 40-50 bin dönümlük bu tehlikeli atık depolarının kurulduğu alanlar deprem bölgesinde değil mi? Erzincan deyince geçmişte yaşadığımız ölümlü depremleri kim unutabilir. Maden sahasında yapılan her patlatma ve titreşim bu işi tetikler. Cevher ve pasa artıkları içerikleri nedeniyle çok kısa sürede ASİDİK MADEN DRENAJI oluşturması kaçınılmazdır. Asidik dernajlar yer altı tabakalarının çözünmesini hızlandırır, yer altı sularını kirletir, atıkların kontrolünü kaybetmek ve/veya küresel iklim düzensizliği oluşabilecek kuvvetli bir yağış sonucu akışa geçmesi mümkün olan bu atıklar mansab yönündeki tüm barajları geri dönüşümsüz olarak kirletecektir.

Türkiye enerji bakanlığı tarafından sağlanan verilere göre, Türkiye dünya metalik mineral rezervlerinin %0,4’üne, endüstriyel hammadde rezervlerinin %2,2’sine ve kömür rezervlerinin %1’ine sahip olarak mineral çeşitliliği açısından dünyada 10. sırada yer alıyor. Türkiye’de petrol ve kömür hariç, işletilebilir 53 maden ve metal ile 4.500 maden yatağı bulunmaktadır. Bunun anlamı, bu doyumsuz iştah sahipleri yukarıda iki örneğini verdiğimiz maden sahalarında yaşanan olayların benzerlerini bizlere yaşatacaklar. Konu hakkında tek satır okumamış, dünyadaki örnekleri objektif olarak incelemekten yoksun kişileri yurt dışı gezilere götürerek ve maddi kıskaç altına alarak rızaları varmış gibi göstermek bu topraklara yeteri kadar saygı göstermediğimizi ve sevmediğimizi göstermez mi?