DOLAR 32,5787 0.19%
EURO 34,8250 0.44%
ALTIN 2.418,66-0,57
BITCOIN 21536990,09%
İzmir
26°

PARÇALI AZ BULUTLU

Tanyel Asya RAUNER

Tanyel Asya RAUNER

20 Ocak 2022 Perşembe

KAĞIT KESİĞİ

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sözcüklerden bir ev kurdum kendime; taştan, duvardan değil diye yurtsuz mu kaldım? Kaç avuç toprak gerek insana? Küçücük bir mahalleye sığdırabilir mi bir insan tüm dünyasını? Bir yere mi ait olmalı, yoksa hiçbir yere mi yolculuk etmeli bilinmez… İçimizde yiten diyarlar, bize ait olmayanlar ve bizim ait olmadığımız yerlerin tuhaf ve ‘tekinsiz’ gelişi niye?!

Siyahı ya da beyazı değil de griyi seçince olacaklar boşaltırsa içimizi?! Veremezsek hiçbir yerin hakkını? Değişmek aynı zamanda yitirmek mi demek, büyük emeklerle inşa ettiğimiz duvarları yıktığımızda değişebilmek için, dünya da mı yıkılacak başımıza? Dönüşmekten korktuğumuz zamanlarda evrileceğimiz insanın belirsizliği mi kırıyor cesaretimizi? Sanki bütün hasretlerimiz, bütün acılarımız temizlensin diye değil de, üzerimize daha çok yapışsın diye mi aitiz birine ya da bir yere…

İsmetpaşa Mahallesi’nin sokak lambası 05.04’te sönüyor her sabah. Seher vaktinde mi geleceksin, eğer geleceksen öfkelenmeyeyim karanlığa… Ait olmak içimi ufalıyor, olmamak kağıt kesiği. Yürüdüğüm yollar bana çıkmıyor, burnumun direğinde öksüz özlemlerim… Ruhum karıncalansın istiyorum, kaskatı kesilsin, kısık bir okuma lambasının ışığındaki sarı gibi sönüp gitsin. Penceredeki üşümüş gökyüzüne bakıyorum, gökteki titrek mavi ile izmaritteki kırmızı birleşiyor ansızın. O an ısınıyor işte içim.

Kumda yürümek kadar zor nefes almak, kafamı çevirdiğimde bir balıkçı teknesi uzaklarda. Güneş batarken yanaşıyor kıyaya Altınova’da. Oturduğum sandalyeden kalkıp gitmek istiyorum yanına. ‘’Yeni gelen papalina balığı!’’ diye bağırıyor balıkçı, arka fonda sanki İlhan Şeşen’den Ankara’dan Abim Geldi şarkısı çalıyor. Gözüme giren güneş ışığı ile aniden gözlerimi kapatıyorum. Hatırıma ellerimizi boyayan çiçekler düşüyor yüreğimizin yaralandığı yerden. Çok uzaklara gitmek istediği oluşuyor aniden; ama zaten en uzak olan en yakın değil mi?

Küçükken Cunda İskelesi’nde tuttuğumuz balıklar yuvarlak oltalar ile… Gün batımında rakı içelim terasta, sen yanında ayran bense sade soda ile. Tuttuğumuz balıkları geri saldığımız için mezelerden tırtıklayalım. İki kadeh arası çay verir misin bana rakı bardağında?

Eylül’de taze ceviz alalım perşembe pazarından. Parmaklarımızın uçları yara olana kadar bırakmayalım soymayı. Midilli’ye karşı sahhaftan aldığımız kitapları okuyalım birbirimize, karşılıklı…

Dalalım mahalle aralarına, sana dizlerimin çürüdüğü sokakları göstereyim. O zaman daha iyi anlayabilir misin içimdeki yangıyı? Eğer dut seviyorsan beyazları nasıl kırmızıya boyadığımı anlatabilirim sana Taksiyarhis Kilisesi’nde. Lojmanda gizlice besleyip büyüttüğüm kedi yavruları eşlik eder bize. Pembe dış cephe boyasına düşmüş bembeyaz annelerini de es geçmem elbette…

Kavakların çaldığı ıslıkları duyuyor musun? Tepeye çıkma zamanı… Yaklaştıkça daha da kanırtıyor kulaklarımı. Bir insan kaç karış toprağa sığar? Beyaza renksiz derler ya, bir avuç taşa yazılanlar tüm sığamayışlarını vurur yüzüne. Tek başına anlamsız olan harfler bir ordu gibi durur karşında bir araya gelince, hayatın iki cümleye karşılık gelir bir anda.

Sabah uyanınca akşam sefalarına bak pencereden başını sarkıtıp. Uçsuz bucaksız denizleri, git git bitmez yolları tepmene gerek yok beni bulmak için. Papalinanın sırtındaki sarıda, sahhaftan alınmış kitabın nemli kokusunda, dedenden kalmış damgasız pullarda, rakıyı her yudumlayışındaki buruk tatta bul beni .

Seninle iken hatırlamayı; sensizken unutmayı yeğliyorum.