DOLAR 32,5958 0.34%
EURO 34,8404 0.23%
ALTIN 2.512,431,14
BITCOIN 20932481,65%
İzmir
20°

PARÇALI BULUTLU

üst menü altı
Bilim insanı Doç. Sedat Gündoğdu'dan çarpıcı açıklamalar: 'Geri dönüşüm tesisleri çevre sorunu haline geldi'

Bilim insanı Doç. Sedat Gündoğdu'dan çarpıcı açıklamalar: 'Geri dönüşüm tesisleri çevre sorunu haline geldi'

ABONE OL
30 Kasım 2022 12:36
Bilim insanı Doç. Sedat Gündoğdu'dan çarpıcı açıklamalar: 'Geri dönüşüm tesisleri çevre sorunu haline geldi'
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mikroplastik alanındaki çalışmalarıyla tanınan bilim insanı Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, kirletici firmalar ve insan eliyle hızla plastik çöplüğüne dönüştürülen dünyada, geri dönüşüm tesislerinin faaliyetlerinin toplumda bilinenin aksine 'çevreci faaliyetler' olmadığını belirtti. Doç. Gündoğdu, geri dönüşüm sürecinde ortaya çıkan atıkların geri kazanımının mümkün olmadığı gibi çarpıcı bir iddiada da bulundu. Atıkların çoğunun tesislerde yakılarak bertaraf edilmeye çalışıldığını vurgulayan Gündoğdu, yakma sırasında atmosfere dioksin ve furan adlı tehlikeli gazların salındığını söyledi. Gündoğdu, “Dolayısıyla bu geri dönüşüm tesisleri ne yazık ki artık birer çevre sorunu haline gelmiş durumda” dedi.

DEMOKRAT GÜNDEM-HABER MERKEZİ (YAYINA HAZIRLAYAN MELİSA GÖNEN)-Plastik tüketim toplumunun kirli yüzü olarak dünyanın yükünü artırmaya devam ediyor. Peki plastiksiz yaşamak mümkün mü? Plastik kullanımında doğru bildiğimiz yanlışlar ve yeşil aklama olarak bilinen satış stratejileri neler? Plastik kirliliğiyle nasıl baş edeceğiz? Geri dönüşüm sektörü gerçekten çevreci mi? Mikro-plastik araştırmaları denince akla gelen ilk isimlerden Çukurova Üniversitesi (Ç.Ü) Öğretim Üyesi Doçent Doktor Sedat Gündoğdu bu haftanın konuğu oldu ve sorularımızı yanıtladı. Plastiğin dünyanın dolayısıyla tüm canlıların sağlığını nasıl bozduğunu anlattı.

Tüketilen her plastiğin sadece yüzde 10'unun sisteme dahil olabildiğini ve bu yüzde 10'luk kısmın da yaklaşık yüzde 20'sinin layıkıyla sisteme geri döndürülebildiğini belirten ÇÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, geri dönüşüm sektörünün bilinmeyen yönlerini anlattı.

""

SEDAT GÜNDOĞDU: GERİ DÖNÜŞÜM TESİSLERİ NE YAZIK Kİ ÇEVRE SORUNU HALİNE GELMİŞ DURUMDA

 

Geri dönüşümün toplumda bilinenin aksine çevreci bir faaliyet olmadığı değerlendirmesini yapan Bilim insanı Doç. Dr. Gündoğdu, "Geri dönüşüm tesisleri ne yazık ki artık birer çevre sorunu haline gelmiş vaziyette. Oysa bize pazarlanan, geri dönüşümün çevreci bir faaliyet olduğuydu. Görünen o ki, bu faaliyetlerin çevrecilikle uzaktan yakından pek bir ilgisi yok" dedi.

 

“ASLINDA GERİ DÖNÜŞÜM SÜRECİNDEKİ ATIKLARIN GERİ KAZANIMI MÜMKÜN DEĞİL”

 

Geri dönüşüm sürecinde ortaya çıkan atıkların geri kazanımının olanaksız olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, “Siz farklı amaçlarla üretilmiş plastikleri, aynı sistem içerisine dahil edip, içerisindeki tüm kimyasalları adeta bir kokteyle dönüştürüyorsunuz. Aslında geri dönüşüm sürecinde ortaya çıkan atıkların geri kazanımı mümkün değil. Onlar yakmaya gönderiliyor. Tüm dünyada bugüne kadar üretilen plastiklerin neredeyse yarısına yakınının maruz kaldığı yakma eylemi, geri dönüşüm kadar reklamı yapılan bir eylem değil” diye konuştu.

""

“HIZLA KİRTELİYORUZ ANCAK KAPLUMBAĞA HIZINDAN DAHA YAVAŞ İLERLİYORUZ”

 

ÇÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, denizlerin de hızla kirlendiğini, deniz canlılarının büyük tehlike altında olduğunu dile getirerek, “Denizel ortamda yaşayan canlılar, üretilen ve tüketilen her bir plastikten son derece olumsuz bir şekilde etkileniyor. Denizler artık deniz canlıları için yaşanacak bir yer olmaktan yavaş yavaş çıkmaya başladı. Buna dair önlemler alınıyor ancak alınan önlemin hızıyla kirletme oranı hızı arasında ne yazık ki eşitlik söz konusu değil. Çok hızlı kirletiyoruz ancak kaplumbağanın hızından daha yavaş ilerliyoruz. Dolayısıyla gelecek bize çok daha hızlı hareket etmemiz konusunda sinyaller veriyor.

 

KİRLETİCİ FİRMALAR SPONSOR OLARAK 'YEŞİL AKLAMA' YAPIYOR

 

Mısır'ın Şarm El Şeyh kentinde gerçekleştirilen ve sona eren COP 27 Zirvesi'ne en büyük kirleticilerden biri olduğu iddia edilen Coca-Cola'nın sponsor olmasının kabul edilemez olduğunu da kaydeden Bilim İnsanı Doç. Dr. Gündoğdu, kirletici firmaların sponsorluğunun 'yeşil aklama' olduğunu savundu.

""

KENDİLERİNİ BU ŞEKİLDE AKLIYORLAR

 

Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, konuya dair, “Ben kirletici firmaların bu tarz etkinliklere sponsor olmasının neden kabul edildiğine ve kimsenin buna yüksek sesle karşı çıkmamasına anlam veremiyorum. İklim krizinin konuşulduğu yere iklim krizinde payı en çok olan ülkelerin fonu en büyük stantla katkı sağlıyor. Büyük kirletici firmaların bu tarz etkinliklere sponsor olması yeşil aklamadan başka bir şey değil, kendilerini bu şekilde aklıyorlar” ifadelerini kullandı.

""

BİLİM İNSANI SAYIN SEDAT GÜNDOĞDU'NUN AÇIKLAMALARININ SATIR BAŞLARI:

 

DEMOKRAT GÜNDEM: Mikroplastik nedir?

DOÇ. DR. SEDAT GÜNDOĞDU: Mikroplastikler 5 mm'den daha küçük plastiklerin genel ismi. Aslına buna dair bir konsensüs yok ama genel kabul var. Herkes böyle kabul ediyor. Farklı tanımlar da var ama biz genelde 5 mm'den daha küçük partiküllere mikroplastik diyoruz. Bunlar ya doğrudan üretilirler, yani mikroplastik formunda üretilirler. Yüz temizleme jelleri, 3D yazıcıların tozları, araba lastiklerinden kopan plastik parçacıklarını ve elbiselerden kopan fiber parçaları da bu sınıfa dahil ediyoruz. Benzer şekilde plastiğin hammaddesi de yine 5 mm'den daha küçük pelet şeklinde olduğu için onlara da birincil ya da doğrudan üretilmiş plastikler deniyor. Bir de ikincil olanlar var, problemin asıl kaynağı bunlar. Doğadaki mikroplastiklerin önemli bir kısmını bunlar oluşturuyor. Bunlar daha büyük plastiklerin farklı faktörler aracılığıyla parçalanmasıyla oluşuyor.

D.G.:Türkiye her gün plastik atıkları konuşuyor. Türkiye'de her gün kişi başı 200 gram plastik çıkıyor. Bu plastik atıkların geri dönüşümü nasıl oluyor, nerelere gönderiliyor, nasıl dönüştürülüyor?

S.G.: Birincisi, plastiğin geri dönüşümü meselesi üzerinde durulması gereken bir mesele. Plastik aslında sandığımız gibi tam performans geri dönüşmüyor, neden geri dönüşmüyor çünkü, bizim plastik dediğimiz şey tek bir malzeme değil aslında plastikler dememiz lazım. Birçok çeşitlilikte plastik mevcut, yüzden fazla farklı formu ve çeşitliliği var. Önemli bir plastik çeşitliliğinden söz edebiliriz. Dolayısıyla bunların hepsinin ayrı ayrı toplanıp, istiflenip sonra farklı kapalı devre sistemlerde geri dönüştürülmesi gibi bir durum söz konusu değil, dolayısıyla aslında geri dönüşüm değil, aşağı yönlü dönüşüm yani kalite kaybına uğramış dönüşümden bahsedebiliriz.

"POŞETLER GERİ DÖNÜŞÜM SİSTEMİNE DAHİL EDİLEMİYOR"

Aşağı yönlü dönüşümde pet şişeyi tekstil ipliğine dönüştürmek ya da herhangi bir plastik şişeyi tarlada kullanılan kasaya dönüştürmek, poşetlerin zaten önemli bir kısmı geri dönüşüm sistemlerine dahil edilmiyor. Sonuç itibariyle ortada doğru düzgün bir geri dönüşüm olduğunu söyleyemeyiz. Ama şöyle bir durum var, tüketilen her plastiğin en nihayetinde sadece yüzde 10'u sisteme dahil oluyor. O yüzde 10'un da yaklaşık yüzde 20'Sİ layığıyla sisteme geri dönüyor. Biz çok küçük bir miktarda geri dönüşümden bahsediyoruz. Bu kadar küçük ve etkisiz olmasına rağmen bu kadar çok konuşuluyor olması da bu işin reklamla, algı yönetimiyle ilgili olduğunu ortaya koyuyor.

"GERİ DÖNÜŞÜM ÇEVRECİ BİR FAALİYETMİŞ GİBİ SUNULUYOR"

Plastiğin önemli bir kısmı çöp olduktan sonra yakılıyor aslında. Dünyanın birçok ülkesi bunu yapıyor, kimse bundan bahsetmiyor. Halbuki bu da enerji üretiyoruz diye pazarlanan bir şey. En fazla uygulanan yöntem olarak plastiğin yakıldığının söylenmesi daha doğru bir söylem olacak. Ama buna değinmek insanların plastik ile olan ilişkisine zarar vereceği için bundan kaçınılıyor. Ancak geri dönüşüm sanki çevreci bir faaliyetmiş gibi sunuluyor. Oysa ki geri dönüşümün çevreci olmadığını biz biliyoruz. Çünkü geri dönüşüm esnasında çok ciddi kimyasallar bir araya geliyor ve bir kokteyl oluşuyor.

"KİMYASALLARI ADETA BİR KOKTEYLE DÖNÜŞTÜRÜYORSUNUZ"

Siz farklı amaçlarla üretilmiş plastikleri aynı sistem içerisine dahil edip içerisindeki tüm kimyasalları adeta bir kokteyle dönüştürüyorsunuz. Aynı zamanda geri dönüşüm sürecinde ortaya çıkan atıkların da geri kazanımı mümkün değil. Onlar yakmaya gönderiliyor. Tüm dünyada bugüne kadar üretilen plastiklerin neredeyse yarısına yakınının maruz kaldığı yakma eylemi geri dönüşüm kadar reklamı yapılan bir eylem değil.

D.G.:Geri dönüşüm tesisleri açılıyor, reklamlar yapılıyor, halk sizin anlattığınız gerçekleri bilmiyor. Halkın bilmesi gereken nedir? Yerel yönetimlere düşen görevler ne?

S.G.: Birincisi yerel yönetimler atık yönetiminden birincil sorumlu kuruluşlardır. Dolayısıyla yerel yönetimlerin bu işi gönüllükle değil, asfalt nasıl döküyorlarsa, park bahçeyi, alt-üst geçit, kaldırım nasıl yapıyorlarsa ve bunlar için çalışacak gönüllü kimseyi aramıyorlarsa atık yönetiminde de gönüllülük yaklaşımını bir kenara bırakıp bu işin asli sorumluluk olduğunun farkına varmaları gerekiyor. Toplam belediye bütçesi içerisinde yüzde iki yüzde bir gibi çok küçük miktarlara denk gelen bütçe aktarımını yüzde yirmilere kadar çıkartmaları gerekiyor. Aksi takdirde biz bu çöp probleminden, plastik probleminden kurtulamayız. Plastik çöp probleminden kurtulamayız.

"AVRUPA'NIN EN ÇOK PLASTİK ÜRETEN BİRİNCİ ÜLKESİYİZ"

Bu kadar çok geri dönüşüm tesisi açılıyor ama bu geri dönüşüm tesislerinin hepsinin gözü yurt dışında, niye, çünkü o daha karlı. Dolayısıyla bu sistemi yurt içine çekmek lazım. Çünkü Türkiye Avrupa'da en fazla belediye çöpü üreten dördüncü ülke. Avrupa'nın en çok çöp üreten dördüncü, en çok plastik üreten birinci ülkesiyiz. Dolayısıyla demek ki burada çöp üretim faaliyeti yoğun bir şekilde gerçekleşiyor. Burada olması gereken ilk iş bu çöp miktarının azaltılması. Nasıl olacak, bir kere belediyeler kendi sorumluluk alanlarında minimum atık üretim stratejisine geçmeli.

"BELEDİYELER ÇEŞMEDEN İÇİLEBİLİR SU AKITMALI"

Sıfır atıktan bahsetmiyorum çünkü sıfır atık geri dönüşüm sistemini besleyen bir strateji. Benim bahsettiğim biraz daha ötesi, hiç atık oluşturmamak. Farklı kutulara sınıflandırılarak atılacak atıklardan ziyade hiç atığın ortaya çıkmayacağı sistemlerin geliştirilmesi. Bu nasıl olacak, çok basit bazı örnekler vereyim. Belediyeler artık çeşmeden içilebilir su akıtmalı. Bu artık temel insan hakkı. İçilebilir suya erişim bütün kentlilerin hakkı. Bunu sağladığınız zaman tek kullanımlık ambalajlı su satımında tasarruflara gidebilirsiniz.

"BELEDİYELER ANAHTAR ROL ÜSTLENİYOR"

Belediyeler kendi etkinliklerinde tek kullanımlıklardan uzaklaşmalı. Belediyelerin plastik çöp meselesine ciddi olarak eğilmeleri gerekiyor. Plastiksiz atıklar ağına üye oluyorsunuz ama bunun arkasına geri dönüşümü destekleyeceğiz gibi temelsiz bir şey koyarsanız ne yazık ki, bu plastik atıksız kent ağına üye olmaktan başka bir şey ifade etmiyor. Belediyeler burada anahtar rol üstleniyor.

D.G.:Atıksız kent oluşturmak için ne yapılmalı?

S.G.: Birincisi, kaynağında ayrı toplamak ayrı bir şey, bu olması gereken ve küçümsemediğim bir şey. Kaynağında ayrıştırma yapacak bir sistemin organize edilmesi gerekir ki, bizim özellikle gıda kaynaklı atıklardan kompost, biyogaz ya da farklı kaynaklar üretebilecek sistemimiz çalışabilsin. Bu henüz yok, bütün şehirlerde presli çöp arabalarıyla çöpler toplanıyor. Bundan vazgeçmek lazım. En temel adım bu. Kaynağında ayrı toplamak için gönüllülük esasına değil zorunluluk esasına dayalı bir sistem kurmak lazım. Belediyeler bu sistemi uygularsam vatandaş ne düşünür demekten kurtulmalı, bu çöp acil durumu. Bizim ürettiğimiz belediye atıklarının neredeyse yüzde altmışına tekabül eden tekrar değerlendirilebilir gıda atıklarını tekrar değerlendirebilecek bir sistem organize etmemiz lazım.

"BELEDİYE MECLİSLERİ AKTİF SORUMLULUK ÜSTLENMELİ"

İkinci aşama…Çok fazla pet şişe tüketiyoruz. Bunun nedeni çeşmeden su akmaması. Belediyeler insanların güvenle içebileceği içilebilir su sistemi oluşturmalı ki pet şişe tüketimi azalsın. Belediye kendi faaliyetlerinde tek kullanımlıklardan tamamiyle vazgeçmeli. Bu belediye şemsiyesinde gerçekleşen organizasyonlar için de geçerli. Bir diğer şey de belediye meclislerinin aktif sorumluluk üstlenmesi.

"İŞLETMELERE POZİTİF AYRIMCILIK YAPILABİLİR"

Plastiğin azaltılacağı teşvik sistemlerinin geliştirilmesi gerekiyor. İşletmelerden toplanan çevre temizlik vergilerinde, tek kullanımlık plastik kullanmayan işletmelere pozitif ayrımcılık yapılabilir. Depozito iade sistemini yaygınlaştıracak altyapının şimdiden oluşturulması gerekir. Özellikle zincir marketlerde depozito sistemi oluşturulması için belediyeler belirleyici rol üstlenmek zorunda.

"SEMT PAZARLARI DA CİDDİ BİR SORUN"

Semt pazarları ciddi bir sorun. Poşet 25 kuruş ama semt pazarlarında bedava dağıtılıyor. Dolayısıyla semt pazarlarının bu faaliyetlerine karşı önlem alınması gerekiyor. Sıfır atık belgeli bina, sıfır atık belgeli müdürlük ya da atıksız kentler ünvanına sahip belediye gibi sertifikasyon hizmetlerinden ya da sertifikalardan faydalanmak çok güzel ama sahada da bu tarz icraatların gerçekleştirilmesi gerekiyor.

""

"ATIK DEPOLAMADAN VAZGEÇMEMİZ GEREKİYOR"

Türkiye'nin en önemli atık yönetim stratejisi, düzenli ya da düzensiz depolama. Bu depolama işinden bizim vazgeçmemiz gerekiyor. Çöpü toplayıp bir yere götürüp altına sızdırmaz tabaka üstüne de toprak örtüp üzerine de borular koyarak biyogaz elde etmeye çalışmak 1960'ların yöntemi. Hala 1960'ların yöntemiyle hareket ediyoruz bundan vazgeçmemiz lazım.

D.G.:Avrupa’nın plastik çöpleri Türkiye’de ciddi bir ticaret haline geldi. Geri dönüşüm şirketleri para kazanıyor. Özellikle de Adana tercih ediliyor. Adana ki Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in bereketli Çukurova’yı anlattığı bölgeler, şimdi plastik atıkların mezarlığı haline dönüştürülüyor. Kağıt üzerinde Avrupa ve Türkiye’de çok sıkı düzenlemeler var. Ama zengin ülkeler fakir ülkelere çöplerini, plastik başta olmak üzere atıklarını göndermeyi sürdürüyor. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

S.G.: Bunlar hep birbiriyle bağlantılı meseleler. Kaynağında ayrıştırdık, sistemi kurduk…Sonrasında sorun çözülüyor mu? Bu çöpünü başka ülkelere gönderen ülkeler çok sofistike toplama ayırma sistemlerine sahip. Almanya, kendi çöplerini itinayla ayırıyor ama bu çöplerin büyük bir çoğunluğunu ya yakıyor ya da başka ülkelere gönderiyor. Madem yakacaksınız, madem başka ülkelere göndereceksiniz ayrı toplamanın ne anlamı var. Bu yüzden atık yönetimini tek başına sofistike olarak çok kapsamlı gelişmesi ne yazık ki başka ülkelerin bu çöplerden kaynaklı problemlerle yüzleşmesinden uzaklaşmasına neden olmuyor.

"FİRMALAR ATIKLAR ÜZERİNDEN PARA ALIYORLAR"

Firmalar bu işten para kazanıyor, doğru. Birçok firma getirilen atıklar üzerinden para alıyorlar. Teşvik var. Adana'daki büyük firmalardan bir tanesi, bir ayda 2 milyon tl teşvik almış. Ne teşviği, yatırım teşviği almış. Para kimin parası, vatandaşın parası. Çöp kimin çöpü, İngilizin çöpü. Vatandaşın çöpünü İngilizin çöpünü değerlendirmeye aktarırsak o zaman bizim çöpümüz ne olacak, biz çöp içinde yaşamaya mahkum kalacağız.

"SİSTEM OLMANIN ÖTESİNDE SÖMÜRGECİLİK FAALİYETİ"

Bu sistemin yerli, yerel atıklar tarafından beslenecek bir hale getirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu bir sistem olmanın ötesinde sömürgecilik faaliyetine dönüşmüş oluyor. Başka ülkeler istemedikleri çöpleri bizim gibi atık yönetim altyapısı gelişmemiş ülkelere göndermek üzere organize olacaklar ve bu ülkelerdeki uyanıklar da bu çöplerden pay kazanacaklar.

D.G.: Eylül sonu yayınlanan bir haberde Adana'da son 1.5 ayda plastik geri dönüşüm tesisinde 3. Yangının çıktığı bilgisi vardı. Siz de bir gazeteye verdiğiniz demeçte, son 5 yılda plastik atık tesislerinde çıkan yangın sayısının 20 kat arttığını, bir ton plastiğin yanması durumunda 2.9 ton karbondioksit ortaya çıktığını ve bu durumun çevre-halk sağlığını tehdit ettiğini belirtmişsiniz. Bu yangınlar sonunda kurşun, kadmiyum gibi doğada kalıcı ve kanserojen etkili kirleticiler ortaya çıktığını söylemişsiniz. Daha da vahimi Vietnam’da kullanılan portakal gazının etkin maddelerinden iki kimyasalın da salındığını belirtmişsiniz. Üstelik bunlar yeraltı ve içme suyu kaynaklarına, tarımsal alanlara ve buradan da besin zinciri yoluyla insanlara ulaşıyor. Bu yangınlar kasıtlı çıkarılıyor şeklinde bilgiler de var… Ne oluyor,neden gizleniyor, ne yapılması lazım?

S.G.: Birincisi bu yangın meselesi önemli bir problem çünkü, yangın artık bir bertaraf yöntemine dönüştü. Bu sadece Adana'ya özgü bir şey değil ve bazı yangınlar basına yansımıyor. Bunların bazılarının içerisinde ithal çöpler var. Bazılarının içerisinde orada olmaması gereken atıklar var. Türkiye'de her yıl neredeyse yüzden fazla bu şekilde bir tesis yangını olduğunu söylemek mümkün. Çok sayıda kimyasal, karbondioksit ve diğer gazlarla beraber atmosfere salınıyor. Bunlar en yakın bölgede tekrar çöküp hem suya hem de toprağa karışarak bu yolla da besin zincirine dahil oluyor. Bu problemin etkin olarak denetlenme eksikliği ve standartları karşılamayan bir sektörel girişim olduğunu görüyoruz.

"GERİ DÖNÜŞÜM BİR ÇEVRE SORUNU HALİNE GELMİŞ VAZİYETTE"

 

Standartlar yangınların çıkmasını engelleyecek kadar asgari düzene sahip değil. Her ay neredeyse 10-12 yangının çıktığı bir ülke konumundayız. Bunların içerisinde elektronik atıkların ya da klorlu plastiklerin olduğu yangınlarda dioksin ve furan isimli kimyasallar ya da Vietnam'daki savaşta kullanılan kimyasalın da etken maddeleri olan gazlar salınıyor. Plastiği yüksek sıcaklıkla yakmadığınız zaman eksik yanma meydana geliyor ve eksik yanmada da bu gazlar oluşuyor. Dolayısıyla bu geri dönüşüm tesisleri ne yazık ki artık birer çevre sorunu haline gelmiş vaziyette. Oysa bize pazarlanan, geri dönüşümün çevreci bir faaliyet olduğuydu. Görünen o ki, bu faaliyetlerin çevrecilikle uzaktan yakından pek bir ilgisi yok.

D.G.:Türkiye’de kaç plastik geri dönüşüm tesisi var, buralarda çalışan işçi sayısı ve işçilerin çalışma koşulları ne durumda elinizdeki, istatistiki bilgi ve verileri de bizimle paylaşabilir misiniz?

S.G.:Türkiye'de ne kadar geri dönüşüm tesisi olduğu çok karışık, cevabı tek seferde verilebilecek bir soru değil. Buradaki toplama ayırma tesisleri, geri kazanım tesisleri bunların hepsi geri dönüşüm tesisi sıfatında isimlendiriliyor. Dolayısıyla biz Türkiye'deki bu statüdeki tesislerin sayısının 6-7 bine yaklaştığını söyleyebiliriz. Sadece Adana'da bin 700 tane lisans alan olduğunu, sadece bir lokasyonda 200'e yakın firmanın olduğunu biliyoruz. Buradaki sayılar, değerler, miktarlar ne yazık ki, kesin şeffaf ve net bir şekilde öğrenebildiğimiz veriler değil.

"TESİSLERİN BİR STANDARDA KAVUŞTURULMASI GEREKİYOR"

Buralarda çalışan kişi sayısı değişiyor, kayıtlı çalışan sayısı ile kayıt dışı çalışan sayısı arasında dağlar kadar fark olduğunu biliyoruz. Hem tesisin hem de çalışanın kayıtsız olduğu binlerce örnek var. Özellikle sığınmacıların buralarda yoğun bir şekilde istihdam edildiğini ve çok kötü şartlarda çalıştığını biliyoruz. Bu tesislerin kesin olarak bir standarda kavuşturulması gerekiyor. Bu hem insan sağlığını hem de çevre sağlığını tehdit eder bir boyuta gelebiliyor. Mahalle aralarında merdiven altı geri dönüşüm tesisleri var. Kayıt dışı çalışan sayısının 200-300 bini geçtiğini söylemek mümkün ama bunların büyük çoğunluğu kölelikten hallice şartlarda çalışıyor.

"TESİSLERİN ORGANİZASYONU KAYITLARA AYKIRI OLABİLİYOR"

Yangınlar da kayıtdışılığın yaygın olduğu alanlarda gerçekleşiyor. Çünkü kayıtdışılık sadece tesisin lisansının olup olmamasıyla ilgili değil, tesisin organizasyonu da kayıtlara aykırı olabiliyor. Bir yangın sistemi, bir iş güvenliği önlemi, etrafta yerleşim yeri var mı yok mu, tarımsal alan var mı yok mu…Bunlar dikkate alınan şeyler değil. Geridönüşüm sektöründeki firmaların büyük çoğunluğu ne yazık ki merdiven altı statüsünde.

D.G.:Bakanlık ne yapıyor, bu konuda bir yönetmelik, bir düzenleme denetleme mekanizması var mı? Bir veri talep edildiğinde uzmanlarla paylaşım yapılıyor mu?

S.G.: Bakanlık bir sürü yönetmelik çıkarıyor, yönetmeliklerin çoğu elle tutulur bazı sınırlamalar getiriyor gibi görünüyor ama yaptırım açısından çok ciddi problem söz konusu. Yaptırım mekanizmaları bu işin içinde olanların elde ettiği kar yanında oldukça küçük kaldığı için bu yasal düzenlemelerin pek bir caydırıcılığı olmuyor.

"BAKANLIK HAMMADDE ADI ALTINDA YAPILAN TİCARETİ SONLANDIRMALI"

Yurt dışından gelen atıkların büyük bir kısmı bu tesislerde işleniyor. Sözde bunlar ayrıştırılmış ve doğrudan kazanılabilir olarak geliyor. Öyle pazarlanıyor ama burada bir ön ayrıştırmaya tabi tutuyorlar. Normalde bunun olmaması lazım ama bunun olduğunu görüyoruz. Bu ayrıştırma esnasında ortaya çıkan ve hiçbir şekilde geri dönüşümü olmayanlar da bir şekilde bertaraf ediliyor. Bertaraftan kastımız ya yakılıyor ya gömülüyor ya da bir şekilde belediye atıklarına karıştırılıp şehrin resmi çöp depolama sahasına gönderiliyor. Bakanlığın burada hammadde ithalatı adı altında yapılan ticareti sonlandırması lazım yoksa Türkiye'nin atık yönetimi altyapısı gelişmez.

"İNSAN HAKLARINA YAKIŞIR BİR SİSTEME KAZANDIRILMALARI GEREKİYOR"

Plastik çöp ithal eden ülkelerin hepsinin problemi bu. Kendi atık yönetim altyapıları gelişmiyor ama ülkede faaliyet gösteren geri dönüşüm tesisi mantar gibi çoğalıyor. Bu artışın atık yönetim altyapısına katkısı o artışla hiç alakası olmayan bir yavaşlıkta gerçekleşiyor. Bakanlığın burada yapması gereken ilk iş, bu işi baştan yasaklamak. Mayıs 2020'de bunu yaptı ve ithalat bir anda neredeyse sıfıra indi. Çünkü isabetli bir karardı. Bu karardan sonra iç piyasadaki plastiklerin, çöplerin bir anda rağbet gördüğünü görebildik. Bu plastikler Türkiye'nin atık yönetim altyapısı geliştiği için değerlenmedi, durum bunu gerektirdi. Artık firmalar yerelden, bizim çekçekçi diye tabir ettiğimiz çok zor şartlarda çalışan ve atık yönetim altyapısının çalışan tek halkası olan toplayıcıların ambalaj atıklarını değerlendirmeye çalışıyorlar. Bu kişilerin de insan haklarına yakışır bir sisteme kazandırılmaları gerekiyor.

D.G.: Türkiye'nin çöp ithalatı yapmasının gerekçesi olarak çöpü enerjiye dönüştürmek gösteriliyor. Bu mevcut sistemler çerçevesinde ne kadar mümkün ya da bu enerji dönüşümünün çevreye maliyeti nedir? Geri dönüşüm kavramı tüketicilere tüketmeye devam edin konforunu vermiyor mu?

S.G.: Birincisi Türkiye'de enerji üretim amaçlı atık ithalatı yasak. Geri kazanım için, hammadde olarak değerlendirildiği söyleniyor ama burada bizim bilimsel verilere dayanarak söylediğimiz şu, Türkiye'nin zaten ürettiği atığın miktarı ve kalitesi gelenle aynı. Türkiye'nin herhangi bir atığı ithal etmesine ihtiyacı yok. Bu tamamen firmaların kar hırsıyla ilişkili, onların kazancına hizmet eden bir karar.

"GERİ DÖNÜŞÜM DÜNYADA ÖVÜLEN BİR ŞEY DEĞİL"

Geri dönüşüm çok matah bir şey değil, çözüm de değil. Geri dönüşüm artık dünyada övülen bir şey değil. Geri dönüşüm plastik kirliliği meselesine çözüm olarak öneren bu sorundan hiçbir şey anlamıyor, hiçbir şey bilmiyordur. Plastiğin bu kadar yaygın bir şekilde üretilmesine neden olanlara değil de sadece tüketiciye yönelik önerilerde bulunanlar ya manipülasyon yapıyordur ya da konuyu bilmiyordur. Geri dönüşüm plastik kirliliğinin çözümü olacak nitelikte değil. Bütün plastikler bir kere ya da iki kere dönüşebiliyor. İkinci dönüşüm çok tercih edilmiyor çünkü madde niteliksiz dediğimiz çabuk kopan malzemelere dönüştürülüyor. Siz bir plastiği ürettiğiniz zaman bilin ki onun varacağı yer çöp tenekesidir ya da yakma fırınıdır.

""

D.G.: BFFP tarafından 5 yıldır gerçekleştirilen marka denetimi sonucu yayınlandı. Buna göre yeryüzünü plastik ile en çok kirleten şirketler yine değişmedi; Coca-cola, pepsi, Nestle, Unilever, MDLZ.. Coca Cola bu yıl COP27 sponsoruydu. Unilever de COP26'ya sponsor olmuştu. Her yıl üretilen 3 milyon ton üzeri plastik ambalajla dünyanın en büyük kirleticisi Coca-Cola’nın sponsorluğunda gerçekleştirilen COP27 tam bir yeşil aklama örneği değil mi? Yeşil aklamayla ne amaçlanıyor, bu şirketlere faaliyetleri hatırlatılarak neden itiraz edilemiyor?

S.G.:Ben kirletici firmaların bu tarz etkinliklere sponsor olmasının neden kabul edildiğine ve kimsenin buna yüksek sesle karşı çıkmamasına anlam veremiyorum. İklim krizinin konuşulduğu yere iklim krizinde payı en çok olan ülkelerin fonu en büyük standla katkı sağlıyor. Büyük kirletici firmaların bu tarz etkinliklere sponsor olması yeşil aklamadan başka bir şey değil, kendilerini bu şekilde aklıyorlar.

"YENİ DÖNEMİN MANİPÜLASYON ARACI YEŞİL AKLAMA"

Bu bir kafa karışlıklığı göstergesi ya da bir manipülasyonun içerisinde yaşıyoruz diyebiliriz. Bir yandan kirletip bir yandan da bu kirliliğin yarattığı etkinin konuşulduğu toplantıda sponsor olarak bulunmak oksimoron bir durumu ortaya koyuyor. Bu sadece bu tür etkinlikler için geçerli değil, Türkiye'de dahil birçok ülkede STK'lar bu firmalardan aldıkları desteklerle sahil temizliği gibi alternatif etkinlikler düzenleyip yine bu yeşil aklamaya alet oluyorlar, diyebiliriz. Bu ne yazık ki çok yaygın hale geldi. Yeni dönemin manipülasyon aracı da herhalde bu yeşil aklama ya da yeşil yıkamacılık.

D.G.:Bir de denizlere, nehirlere, göllere atılan plastik atık sorunu var. Buralara özellikle de denizlere atılan mikroplastiklerin doğada oluşturduğu tahribatın oranı nedir? Elimizdeki fotoğraf neleri anlatıyor, gösteriyor?

S.G.: Denizlerdeki plastik kirleticilerin yüzde 90'ından fazlası mikroplastik şeklinde. Aslında bizler plastik kirliliği denince denizlerde mikroplastik kirliliği olarak algılayabiliriz. Bugün Türkiye'yi örnek verecek olursak Marmara, Doğu Akdeniz, Karadeniz kıyıları adeta birer plastik çorbasına dönüşmüş durumda.

""

"DENİZLER DENİZ CANLILARI İÇİN YAŞANACAK BİR YER OLMAKTAN ÇIKTI"

Akdeniz zaten yarı kapalı bir havza olduğu için tek çıkış yeri Cebelitarık Boğazı. Akdeniz'in etrafına da yılda 200-400 milyon arası turistin dolaştığını, binlerce geminin dolaştığını; Seyhan, Ceyhan, Menderes gibi büyük nehirlerin döküldüğünü ve bunların da çok ciddi miktarda çöp taşıdığını da düşünürseniz denizler adeta birer plastik kapanına dönüşmüş vaziyette. Bu durum binlerce canlının plastiklerden kaynaklı ölmesine de neden oluyor. Canlıların habitatları plastikler tarafından işgal ediliyor ve onlara yaşayacak alan bırakmıyor. Denizel ortamda yaşayan canlılar üretilen ve tüketilen her bir plastikten son derece olumsuz bir şekilde etkileniyor. Denizler artık deniz canlıları için yaşanacak bir yer olmaktan yavaş yavaş çıkmaya başladı. Buna dair önlemler alınıyor ama alınan önlemin hızıyla kirletme oranı hızı arasında ne yazık ki eşitlik söz konusu değil. Çok hızlı kirletiyoruz ama kaplumbağanın hızından daha yavaş ilerliyoruz. Dolayısıyla gelecek bize çok daha hızlı hareket etmemiz konusunda sinyaller veriyor.

D.G.:Son olarak söylemek istediğiniz bir şey, bir çağrınız var mı?

S.G.:Artık her şeyi konuştuk, konuşacak fazla bir şey yok. Sürdürülebilirlik, döngüsellik, mavi büyüme, yeşil yıkama bunların hepsini biliyoruz. Artık bunların ne konuşulacak yeri ne de zamanı kaldı. Artık harekete geçmemiz lazım. Harekete geçmek için de söylenecek ilk söz, atılacak ilk adım plastik üretiminin sınırlandırılması, başka çaresi yok.

"BU KADAR PLASTİĞE İHTİYACIMIZ YOK"

Plastik üretimini sınırlandırmazsak, nasıl ki petrol için diyoruz ya, yerin altında bırak, plastik de bir petrol ürünü plastik için de yerin altında bırak demeliyiz. Bu kadar plastiğe ihtiyacımız yok. Plastik bir ekonomik faaliyet alanının öznesi, nesnesi haline gelmemeli. Bundan kurtulmamız gerekiyor. Sadece tüketicilerin, vatandaşın farkındalığıyla, eğitimiyle bu sorunu çözebileceğimizden artık vazgeçmemiz lazım. Bu sistemsel değişim gerektiren bir mesele. Plastik üretimin azaltılması gerekiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP