DOLAR 32,5134 -0.12%
EURO 34,9685 0.24%
ALTIN 2.447,811,03
BITCOIN 2064562-2,25%
İzmir
24°

PARÇALI BULUTLU

üst menü altı
DEVA İzmir İl Başkanı Kaya: 'İzmir hiçbir partinin kalesi değildir'

DEVA İzmir İl Başkanı Kaya: 'İzmir hiçbir partinin kalesi değildir'

ABONE OL
6 Temmuz 2021 11:37
DEVA İzmir İl Başkanı Kaya: 'İzmir hiçbir partinin kalesi değildir'
0

BEĞENDİM

ABONE OL

DEVA Partisi’nin İzmir’deki kadın başkanı Seda Kaya Ösen, önceliğinin İzmir teşkilatlanmasını başarıyla tamamlamak ve kadınların siyasette daha aktif ve karar verici pozisyonlarda olmasını sağlamak olduğunu söyledi. Kaya, İzmirlilerin Cumhuriyet, Atatürk ilke ve inkılapları, yaşam tarzı konusunda hassas olduğu için yereldeki mevcutta iktidar olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) oy verdiğini düşündüğünü belirterek, DEVA Partisi’nin tüm bu değerlere saygılı merkezde yer alan bir parti olarak yerelde ve genelde iktidar olacağını dile getirdi.

DEMOKRAT GÜNDEM-RÖPORTAJ HABER-İKİNCİ BÖLÜM- DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen ile sohbetimizin ikinci bölümünde; İzmir’i ve Türkiye’nin kültürel, ekonomik, sosyal sorunlarını konuştuk. İzmir’in arka sıraları olarak nitelendirilen daha çok göçle gelen vatandaşların oturduğu bölgelere özel çalışmalarının olup olmayacağını, sahada ne kadar aktif olacaklarını, İzmirli esnafların sıkıntılarına dair gözlem ve çözüm önerilerini, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a İzmir’de olan ilginin düzeyini, kadınların iş ve siyaset dünyasında daha fazla yer alması için neler yaptıklarını da konuştuk.

İşte konuştuklarımızın satır başları:

DEMOKRAT GÜNDEM- Kentin çeperleri her siyasi partinin, siyasetçinin gündeminde ancak oralara giden fazla yok gibi. Bir de ‘Seçim öncesi geliyorlar, bir daha gelmiyorlar’ şikayeti yoğun. İzmir’in merkezi ile sırtları arasındaki farka dair gözlemleriniz neler, göçle gelen İzmirlilerin sıkıntılarına dair DEVA’nın reçeteleri neler olacak?

SEDA KAYA ÖSEN: Yerel politikalarda çalışma tablomuzu üçe doğru ayırdık. Yani bir çeperlerde yaşayanlar, iki metropolün içinde yaşayanlar, üç tarım ilçelerinde yaşayanlar. Çünkü İzmir öyle bir yer ki, siz bir formülle herkesi mutlu edemezsiniz. Bakın bazı belediye başkanlarıyla ilgili şöyle yorumlar yapılıyor, 'işte kırsalda çok iyi ama merkezi ihmal ediyor', öbürü diyor ki 'merkezde çok iyi ama çeperleri ihmal ediyor', bazısı diyor ki 'oy deposu olduğu için çeperlere geliyor' gibi. Bu neyin sonucu biliyor musunuz? Tek bir politikayla tek bir stratejiyle İzmir gibi mega bir kenti aslında her alanda yönetmeye uğraşan bir stratejinin sonucu. Ama bizim çalışmamız üç veya dört kanatta olacak. Yani üç veya dört şekilde ilin yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

D.G. : Peki bunun için özel çalışmalarınız olacak mı? Sahada sık sık olacak mısınız?

S.K.Ö. : Tabi tabi. Bizim esas olacağımız alan saha. İlçe teşkilatlarımız da ilçelerinde merkez ve çeperlerde olacak. Buna uygun birimler oluşturuluyor. Herkese eşit mesafede ve herkesin dertlerine çözüm olacak bir politika üretmemiz gerekiyor. Yoksa sadece elitist veya sadece çepere yönelik varlıklı insanları dışlayan bir anlayış da doğru değil. Herkesi kucaklayan, çiftçiyi de işçiyi de çeperde yaşayanı da, sosyal güvencesi olmayanı da kucaklayan anlayışla hareket edeceğiz.  Alsancak’ta oturan, hayatı boyunca çalışmış şu anda varlık içinde hak ederek yaşayan vatandaşımızı da dinleyeceğiz elbette. 

""

D.G. : Sizin iş dünyasından geliyor olmanız da bir avantaj aynı zamanda ve İzmir’in iş dünyası, esnaflar ve bütün bu teşkilatlarla eskiden beri süregelen bir iletişiminiz var. Bunun artıları ne olacak sizce?

S. K. Ö. : Bunun artıları şöyle oluyor. Biz oradan gelen beklentiyi çok rahat söyleyebilirim ki bütün siyasi partilerden daha iyi biliyoruz. Ben hayatım boyunca siyasi parti heyetlerini ağırladım ve en büyük sorun hep gerçek hayatla kopukluktur. Yani gelen siyasi figürlerin yüzde 80-90’ı hayatında hiç ticaret yapmamış insanlardır. Onun için hayatlarındaki kariyerleri siyasettir. Kariyerleri siyaset olduğu için ay sonunda ne olacağının tasasını bilmezler, Beklentileri çok iyi bilmezler ve anlayamazlar. Bizim en büyük farkımız bu diye düşünüyorum. Bizim stk'larla, odalarla sıcak ilişkilerimiz var. Genel Başkanımız da ticaretten geldiği için sorunları çok iyi biliyor. Bizi diğer partilerden ayıran en önemli farklar da bunlar zaten. Biz bu nedenle sokaklarda rahatça gezebiliyoruz. 

‘DEVLETTEN YARDIM ALAN ESNAFLA KARŞILAŞMADIM’

D.G. : En son Sayın Babacan ile İzmir’de yoğun esnaf ziyareti de yaptınız. Gözlemleriniz neler, İzmir’de esnaf, işveren, sanayici ne durumda?

S.K.Ö. :Tüm Türkiye’de sorunlar ve talepler aynı. Tunceli’deki esnafın sıkıntısı neyse, Kırşehir’dekinin de o, Tekirdağ’ınki de o, Batman’ınki de o, İzmir’dekinin de o. Ben bugüne kadar ben bu kadar sahadayım mesela pandemi yardımları kapsamında doğru düzgün yardım alan bir esnafla hiç karşılaşmadım. Mesela bu çok net. 

D.G : Esnafa kredi kullandırıldı. Yeterli buluyor musunuz?

S.K.Ö. : Açıkçası ya belli bir zümre-kitle kullanıyor ya da İzmir mi tamamen atlandı onu tam anlayamadık. Ama Konak’ta, Karşıyaka’da –hadi Ödemiş’i falan geçtim, oralara ulaşmadı- Kemeraltı’nda bile yardım alan insan sayısı çok az.

D.G. : Peki sizin, yani DEVA’nın pandemi ve ekonomik sıkıntılarla boğuşan esnafa, sanayiciye, işverene yönelik reçeteniz ne?

S.K. Ö. : Bir devletin görevi nedir? Vergi veren, çalışan, o devletin hükümetin devamı için çalışan halkının zor gününde, onun yanında olmaktır. Şimdi bizim ekonomimizde baktığınız zaman yedek akçemizin sıfırlandığı, Merkez Bankası rezervlerinin sıfırlandığı bir dönemde pandemi de yaşandı. Yani şu anda yaşadığımız kriz, pandemiden dolayı sadece oldu diyemeyiz. Bundan önceki liyakatsiz kadroların yönetimi yüzünden yaşandı. Hiçbir rezervi olmadan Türkiye bu pandemiye girdi. Şimdi Avrupa’daki veya Amerika’daki diğer örneklere baktığınız zaman, bir Almanya örneğinde orası da kapandı, oradaki esnaf da dükkanı kapattı ama ne yaptı hükümet, dedi ki 'sen evinde oturacaksın, sağlıklı sağlıklı ailene bakacaksın, biz senin cironun yüzde 70’ini ödeyeceğiz, elektriğini ödeyeceğiz, kiranı ödeceyeceğiz, onu bunu ödeyeceğiz, senin görevin ailene bakmak'. Bu kadar basit. Tabi o insanlar da o güvenceyle bu pandemiyi geçirdi.

D.G. : Sosyal devlet olmanın gereği bunlar yani…

S. K. Ö. : Sosyal devlet olmanın, bir de zengin devlet olmanın, ekonomik olarak güçlü devlet olmanın gerei. Ama biz de tam tersi oldu. Kemeraltı’nı gezin, kaç tane esnaf destek almıştır bir sorun. Dediğim gibi ben hiç rastlamadım. Yani hiç, bir iki defa 300-500 alan olmuş ama onun dışında, Kemeraltı’nda ben doğru dürüst gerçekten destek alan bir esnafa rastlamadım. Şuraya geliyorum, ekonominin düzelmesinin reçetesi de bizim Genel Başkanımızın söylediği şey, yani güven ortamının oluşturulması.  Çünkü ekonomisine güvenilmeyen, yönetimine güvenilmeyen bir ülkeye kimse yatırım yapmaz, bırakın yabancı yatırımcıyı yerli yatırımcı da yatırım yapmıyor. İnsanlar gidip altın alıp, yastık altında saklıyor. Bizim Genel Başkanımız çok güzel söyledi, Kastamonu’da esnaf gezerken birisi gelip yurtdışına para yolladığını söylemiş, ya diyor Kastamonu’daki esnaf bile üç beş kuruş biriktirdiği parasını yurtdışına yollamaya çalışırken, hangi yabancı yatırımcı gelip Türkiye’ye yatırım yapar? Çünkü neden, yarın öbür gün malınıza mülkünüze el konulmayacağının bir garantisi yok, oradan çırak çıkarılmayacağınızın bir garantisi yok, yarın öbür gün Merkez Bankası Başkanı gece sabaha karşı 4’te görevden alınıp yerine bir akrabanın atanmayacağının garantisi yok, yarın öbür gün Rusya’yla işte şunla bunla büyük bir uluslararası krize girilmeyeceğinin garantisi yok. Bu kadar belirsizliklerin olduğu bir ülkeye kimse yatırım yapmaz, kimse ekonomi için faydalı bir şey yapıp elini taşın altına koymaz. Önce güvenin tesis edilmesi gerekiyor. Genel Başkanımıza soruyorlar, ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz, ilk söylediği şey hapisteki bütün düşünce suçlularını dışarı çıkartacağım. Aslında ekonomiyle alakası olan bir şey değil,  ama güveni tesis etmenin öneminden bahsediyor burada sayın başkanımız. 

D.G: DEVA’nın ilke, program ve vaatleri, bunları anlatmakla ilgili farklı yöntemleriniz olacak mı?

S.K.Ö: Sosyal medya ve saha dışında şu anda ne yazık ki mecramız yok. Çok isterdik, konvansiyonel medyaya çıkabilmek ama şimdi ufak tefek işte bazı tartışma programlarına vs davet ediliyor ama genel olarak esas devletin televizyonu TRT başta olmak üzere diğer bütün büyük televizyonların hiçbirine çıkamıyoruz.

D.G. : Son zamanlarda Genel Başkan ve yardımcıları, ana akım medyaya çıkıp DEVA Partisi’nin ilke, hedef ve amaçlarını anlatıyor. Sosyal medyada mecrasında özel çalışmalar yapacak mısınız?

S.K.Ö. : Orada aktifiz ama dediğim gibi 'dahanın bir sonu yok'. Şu anda bizim için kurumsal iletişim çok aktif alanlardan bir tanesi, mesela bütün illerde bütün kurumsal iletişimciler el ele kol kola çalışıyor. Mesela buradaki arkadaşlarımız Doğu’daki kurumsal iletişimcilere eğitim veriyor. Tüm Türkiye bir arada çalışıyoruz, yani gerçekten büyük bir emek var ama tabi ki daha iyi olabilir ve tabi ki eksiklerimiz vardır ve inşallah tamamlarız.

D.G. : Mesela Saadet Partisi’nin sosyal medyada yayınladığı ilginç, dikkat çeken videoları var. Halkın dikkatini çekiyor, akılda kalıcı mesajlar veriyorlar.

S.K.Ö. : Oy kazandırıyor mu? İzliyor, tamam çok da eğlenceli evet ama o kadar. Biz şu anda partimizi, ilkelerimizi hedeflerimizi anlatmayı amaçlıyoruz. Bizim hedefimiz dediğim gibi hem yerelde hem genelde iktidar. Onun için stratejilerimiz de bu yönde çiziliyor.

D.G. : İzmir kadın nüfusunun çok yoğun olduğu bir şehir. Kadın seçmenlere nasıl ulaşmayı planlıyorsunuz?

S.Ö. : Evet, çok güzel bir soru. Kadınlara daha fazla ulaşmamız gerektiği kesin. Bununla ilgili çok fazla çalışma yapıyoruz, bizim gençlerde hinterlandımız çok geniş, gençlerden çok ciddi bir teveccüh görüyoruz.

H.P. : İzmirli gençler mi?

S.Ö. : Tüm Türkiye’den partimize teveccüh fazla. İzmir'de de öyle. Orada çok kuvvetliyiz ve gittikçe de artıyoruz ama kadınlar konusunda biraz daha kendimizi anlatmaya ihtiyacımız var. Güçlü bir kadın politikaları kadromuz var. Çok takdir ederek beraber çalıştığımız Pınar Hanım var, Pınar Güngör Özinan. Onun kurduğu bir kadın politikaları kadromuz var, yaklaşık 30-35 kadından oluşan ana kadroyla çalışıyoruz. Gün geçtikçe oradaki gönüllü sayısını arttırıp daha aktif olmamız gerekiyor. Tabi kadınlarda erkeklerden farklı şöyle sıkıntılar olabiliyor, ‘oğlum memur şimdi ben gelip çalışırsam işten çıkarılır mı, eşim Ziraat Bankası’ndan kredi aldı, haciz gelir mi’ gibi kafasında birçok sorun var. O nedenle siyasete girme konusunda daha temkinli davranıyorlar. Kadın anne olarak tabi evladını düşünüyor, torununu düşünüyor, kocasını düşünüyor, babasını düşünüyor. Daha kaygılı olduğu için kadınlar bu açıdan birazcık daha şu anda geri adımda ve mesafeli duruyorlar diye düşünüyorum ama dediğim gibi biz gün geçtikçe, çok da geniş bir kadın kadromuz var, çok değişik geçmişlerden gelen, çok da değişik siyasi akımlardan gelen, hayat tarzları olan arkadaşlarla bir arada çalışıyoruz. Aslında İzmir’i çok güzel özetleyen bir kadro, kadın politikaları kadromuz. İzmir’de yaşayan herkes bize bakıp ben temsil ediliyorum diyebilir, yöntemimize bakıp.

Çok güzel çalışan bir ekibimiz var. Orada dediğim gibi kadınların önyargılarını biraz daha kırmaya ihtiyacımız var. Bunun için de dediğim gibi, hani, bir damla böyle yere düşer, düşer, ilk başta hiçbir şey olmuyormuş gibi gelir ama en sonunda artık o damla orayı deler, işte biz de onu yapmaya çalışıyoruz. Sürekli olarak çalışıp aynı mesajları vererek insanların korkularını, kaygılarını geri plana atıp, daha cesur olmaya, bize daha fazla el vermeye ikna etmeye çalışıyoruz. Ama tabi ki bir bu tarz kaygıları olan kadınlar var, bir de konfor alanından çıkmak istemeyen kadınlar var. Onlara da ben hep onu söylemeye çalışıyorum, 'siz bu konfor alanından çıkmak istemiyorsunuz, çok güzel ama yarın öbür gün kız çocuğu annesisiniz, onların nasıl bir hayat yaşayacağını bilemiyorsunuz. Belki o zaman o kız çocuğu size dönüp, ‘Anne sen bu rahatlığın içinde çalışmıyorken benim özgürlüklerim gitti, o zaman sen ne yapıyordun?’ dediğinde cevap veremeyeceksiniz diyorum. Zaten benim siyasete girme motivasyonum bu oldu, yarın öbür gün kızım bana ‘Anne ülke elden gitmiş ne yaptın?’ dediğinde ben en azından şunu diyebileceğim artık ona, kızım benim elimden şu geldi, bu geldi ve yaptım.

‘İZMİR DEMOKRASİNİN KALESİDİR, HİÇBİR PARTİNİN KALESİ DEĞİLDİR’

D.G. : Sizce İzmir’in profili, kimliği nasıl. İzmir’in solun, CHP’nin kalesi olduğu söylenir sık sık? Sizce İzmirlileri burada cezbeden şey ne, yani AK Parti karşıtlığı nedeniyle mi CHP’ye oy veriyorlar?

S.K.Ö. : Hayır. İzmir ve İzmirliler Cumhuriyet kazanımları ve değerlerine tam bağlıdır. Ben bunu açık açık söylüyorum. İzmir demokrasinin kalesidir. İzmir demokratik değerlerin kalesidir. İzmir hiçbir partinin kalesi değildir ve bunu böyle görmek de bir parti için çok da akıllıca bir şey değildir diye düşünüyorum. Hiçbir zaman da düşmemek gerekir diye düşünüyorum bu rahatlığa, bu konfor alanına. Bazı ilçe belediyelerinin düştüğünü gördük, neler olduğunu da gördük. Şöyle, İzmirliler  tamamen yıllardır oyunu Cumhuriyet kazanımları, Atatürk ilke ve inkılapları, yaşam tarzına karışılmaması ve bazı farklı değerlere sahip çıkmak adına oyunu mevcut partiye veriyor. Şöyle ki bazen yeri geliyor, başka bir adayın daha iyi hizmet vereceğine kalben inanıyor ama yine de onun ideolojik olarak Türkiye ile ilgili düşüncelerine güvenmediği için  konfor alanına dönüp Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veriyor, bence bu kadar net. İşte burada biz şunu anlatmaya çalışıyoruz, DEVA Partisi  hem Cumhuriyet değerlerine hem Atatürk ilke ve inkılaplarına hem laiklik hem toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları, çevre hakları, hayvan hakları hem bunlara saygılı. 

D.G : Siz benim bildiğim kadarıyla ANAP ve CHP kökenli bir aileden geliyorsunuz. Kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani liberal mi, muhafazakar mısınız?

S.K.Ö. : Biz aslen ANAP kökenli bir aileyiz. Benim ailem Anavatan Partili. Rahmetli dedem Menderes’in genel başkanı olduğu Demokrat Partili’ydi. Bizim bu arada hayatımız boyunca siyasetle hiçbir alakamız olmadı sadece desteklediğimiz parti olarak söylüyorum bunu. Babam çok ciddi bir Turgut Özal hayranıydı ve biz tabi turizmci olduğumuz için Turgut Özal’ın o vizyonunun ve kalkınma anlayışının nasıl olduğunu çok yakından gözlemlemiş de bir aileyiz. Yani Türkiye’nin  yüzünü Batı’ya açması ve farklı bir projeksiyona doğru gitmesini çok yakından da görmüş bir aileyiz ve gerçekten hayata bakış açısı, özgürlükçü olması, liberallik vs açısından hep Anavatan Partili'ydik fakat 2001 yılından sonra Türkiye’de çift kutuplu bir siyasi konjonktür oluştu. Yani sağ partiye oy veriyorsanız sadece AK Parti alternatifi vardı, karşısında da bir Cumhuriyet Halk Partisi.

‘İLK OYUMU İSMAİL CEM’E VERMİŞTİM’

D.G. : ABD’deki Demokratlar ve Cumhuriyetçiler sistemi mi getirilmek isteniyor yani?

S.K.Ö. : Aynen. O saatten sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ne kendimizi daha yakın  hissettiğimiz bir dönem oldu diye düşünebilirsiniz. Yani o da dediğim gibi aslında hayat görüşü olarak değil ama biraz önce söyledim, demokrasi ve Atatürk ilke ve inkılapları ve hayat tarzı kaygısı vs yüzünden Cumhuriyet Halk Partisi’ne kendimizi daha yakın hissettik. Hayatımda ilk oyumu rahmetli İsmail Cem’in partisine vermiştim. Üniversitedeydim,. Kendisini çok beğenirim. Duruşu için ilk oyumu kendisine vermiştim. Biz Girit-Arnavut göçmeni bir aileyiz.  Karşıyakalıyız, çok eski Karşıyakalıyız. 3 göbek İzmirliyiz, Girit’ten sonra.

‘KADIN HAKLARI KONUSUNDA ÇOK HASSASIM’

Kadın hakları konusunda çok hassasım, bunu söyleyebilirim kendimle ilgili. Bu konuda ailem tarafından her zaman, bir erkek kardeşim var, hiç ondan ayrılmadan büyütüldüm. Bu biraz da babamın sayesinde oldu. Babaların kız çocuklarına karşı bakış açısı önemlidir diye düşünüyorum. Kardeşimle denk büyütülmemde ve ailemde kadına değer verilmesinde babamın büyük rolu vardır. Bu bakış açısını hayatımın her alanında uygulamaya çalışıyorum. Yani kadınların iş alanında, siyasette yan yana durması gerektiğini düşünüyorum. Madeleine Albright’ı ben çok severim, Clinton’ın Dışişleri Bakanı idi biliyorsunuz. Onun çok güzel bir lafı vardır.; 'cehennemde birbirini desteklemeyen kadınlar için özel bir yer vardır' diye.  Ben ona çok inanırım. Siyasete, partimize ne kadar çok kadın siyasetçi kazandırırsam o kadar mutlu ve faydalı olacağıma inanıyorum. Ama birbirine destek vermeyen kadınları da uyarıyorum. 

D.G: Lütfen burada hırs yapmayın, rekabet etmeyin, işinizi en iyi biçimde yapmaya odaklanın mı diyorsunuz?

S.K.Ö. : Hayır şunu söylüyorum biz burada birlikte siyaset yapıyoruz, yapacağız. Kadınların şöyle biraz daha ittirilmeye, pozitif ayrımcılığa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Partimizin de kadınları çok destekleyen bir bakış açısı var. Ben partimizin buradaki temsilcisi olarak bunu son derece destekliyorum. Sıkıntı olduğu zaman, kadınlara, 'Bu bir fırsat, DEVA Partisi bizim için bir fırsat. Bunu iyi değerlendirelim ve birlikte uyum içinde olalım' diyorum. Bir siyasetçinin başarısı daha önce de belirttiğim gibi aldığı oy oranıyla ölçülür. Bu çok net. Ancak bazı yerlerde bir partinin kurumsal kimliği o kadar kabul görmüş oluyor ki, oraya kimi koysanız kazanır. Ama nedense hiçbir parti böyle yerlerde kadınları ön plana koymuyor. Bu partilerde hiç mi emek veren, liyakatli kadın yok, bir tane bile bunu hakeden kadın bulamamışlar diye düşünüyorum. Benim siyasi hedefim, iki tane. Bunlardan biri İzmir'deki teşkilatlanmamızı en iyi şekilde tamamlamak, diğeri de kadınlara karar verici pozisyon ve makamlarda olması için tüm desteği vermek. 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP