İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, hafta sonu katıldığı bir televizyon programında kısa bir süre önce hayata geçirdikleri, kuraklık ve yoksulla mücadele perspektifine dayalı Başka Bir Tarım Mümkün projesinin ayrıntılarını anlattı.
DEMOKRAT GÜNDEM-Skype üzerinden canlı yayına bağlanan Büyükşehir Belediye Başkanı İzmir’in ve Türkiye’nin tarımsal su tüketimindeki bilinçsizlik nedeniyle ciddi bir kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, proje kapsamında hayata geçirilmeye başlanan büyük baş hayvanlar için yerli hayvan yemi üretiminden küçük baş hayvan dağıtımına; kooperatiflerden ürün alımından üreticiye her aşamada destek verilmesi dahil olmak üzere tüm detayları paylaştı.
Büyükşehir belediyesine şu ana kadar 200 bin CV verildiğini, gittiği her yerde her toplantı sonunda eline mutlaka bir CV verildiğini anlatan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, proje sayesinde bu durumun tersine dönebileceğini söyledi ve bunu yaşadığı bir örnekle anlattı.
BÜYÜKŞEHİRE 200 BİN CV VERİLMİŞ ANCAK…
Başkan Soyer, Bayındır’da yaşadığı örneği şöyle aktardı: “İBB olarak CV bankasına şu anda 200 bin insan başvurmuş. Ben her gittiğim yerde mutlaka elime CV verilir. Her randevu sonunda mutlaka CV verilir. Bir tek Beydağ’a yaptığımız havza ziyaretinde, 25 muhtarımızla toplantı yaptık. Dertlerini dinledik, çözümleri konuştuk. Toplantının sonunda ayrıldık. Bir tek CV vermedi hiçbir muhtar. Çünkü Beydağ’da yaptığımız bu tarım politikası insanların topraklarından ekmek kazanmasını mümkün hale getiriyor. O zaman kimsenin illa ben büyükşehire gireyim derdi kalmıyor, kalmaz. O nedenle bu projeyi çok önemsiyoruz. Diliyorum ki Türkiye’nin her yerinde uygulanabilecek bir projeye dönüşecek.”
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’İN ‘BAŞKA BİR TARIM MÜMKÜN’ PROJESİ KAPSAMINDA YAPACAKLARI VE PLANLAMALAR HAKKINDA ANLATTIKLARI ŞU ŞEKİLDE:
Yeni bir proje hayata geçirilecek. Başka bir tarım mümkün şiarıyla yola çıktık. Bu coğrafya kendi kendine yeten, ekonomisi olan, dünyanın tahıl ambarı olarak bilinen, 7 ekonomiden biriydi. Başka bir tarım mümkün şiarıyla yapacağımız proje bir tür iade-i itibar projesi.
İçine girdiğimiz bu kısır döngü, dışa bağımlılık bir mecburiyet değil. Ana fikri bu. Yoksullukla, kuraklıkla mücadele edecek başka bir tarım perspektifimiz var. Bu doğrultuda ortaya çıkardığımız bir proje bu.
HAVZA BAZINDA ÜRETİM PLANLAMASI YAPMAMIZ GEREKİYOR
Hava bazında üretim planlaması yapmamız gerekiyor. Üretici ne üreteceğini, ne kadar üreteceğini, nereye satacağını bilmiyor. Bu yıl patates, gelecek sene domates, o para etmiyor seneye başka bir şey ekiyim diye bir plansızlık içinde var olmaya çalışıyor. Öncelikle bunu değiştirmek gerekiyor. Bu toprağın zenginliklerine, iklimin koşullarına uygun ürün üretmeliyiz. Örneğin büyük baş hayvanlar yurtdışından getiriliyor, büyütülerek sütünden, etinden gelir elde edilmeye çalışılıyor. Bir litre büyük baş hayvan sütü, 800 litre su tüketimine neden oluyor. 22 ton su tüketiyoruz. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Küçük Menderes Havzası’nda başlattığımız bu projede 800 hekta ton su çekiyoruz. Oysa rezervin kapasitesi 290 hekta ton. Yani mevcut rezervin 3 katı su çekiyoruz.
ÜRETİCİNİN HER SÜRECİNDE YANINDA OLACAĞIZ
Örneğin büyük baş hayvan için sirajlık mısır yetiştiriyoruz. Geçen yıl 2 milyon ton pamuk üretmiş Türkiye. 4 milyon ton patates üretmiş. Fakat 25 milyon tonluk sirajlık mısır üretmiş. Sirajlık mısır için 84 litre su gerekiyor. 25 milyon ton sirajlık mısır üretmişiz düşünün. Saz çamları gibi adını unuttuğumuz ürün deseni var. Büyük baş hayvan yemi olabilecek bitkilerimiz var. Bir yandan küçük baş hayvancılığı özendirecek, bir yandan büyük baş hayvanın beslenmesi için hayvan yemi yerine bu toprakla çok daha uyumlu, kışın ve baharın yağmurlarıyla büyüyecek yem yetiştireceğiz. Tarım sadece toprakta başlayıp biten süreç değil. ihracat kapısına kadar uzanan bir süreçtir. Her sürecinde yanında olacağız üreticimizin.
KÜÇÜK ÜRETİCİ ÜRETMEZSE KIRSALIN DA DENGESİ BOZULUR, ÜLKENİN DE
Üreticinin toprağında kalarak ailesini geçindirecek gelir elde etmesini sağlamak istiyoruz. Bu aynı zamanda kentlinin iyi, temiz ve adil gıdayla buluşmasını sağlamayı da gerektiriyor. 2006 yılında bir kanun çıktı. Yerli tohumun satışı yasaklandı. Arkasından 2012 yılında 12 bin 200 köy mahalleye dönüştürüldü. Aslında adım adım üreticinin adım adım yerli tohumdan, toprağından uzaklaşılmasını teşvik eden uygulamaya geçildi. Bütün bunlardan geri dönüş gerekiyor. Mahallelere tekrar kırsal mahalle olma hakkı geri verilmeye başlandı. Bu noktaya gelecek idiysek neden buraları mahalle yaptık. Ve bu noktaya tekrar geri dönmek zorunda kaldık? Küçük üretici üretmezse kırsalın da kentlinin de Türkiye’nin de dengesi bozuluyor. Projemiz sadece İzmir’de değil tüm Türkiye’de uygulanabilir bir proje.
BU PROJE ÜLKENİN HER YERİNDE UYGULANABİLİR
Bir yandan bu hayvancılığı geliştirerek bunun süt ve süt mamullerini geliştireceğiz. 250 küçük baş hayvan için süt yemi dağıttık. 3 ay sonra büyüyünce bu hayvanları satın alma garantisi verdik. Et görmeyen mutfaklara kavurma olarak, et konservesi olarak ulaştıracağız. 155 bin çocuğa süt ulaştırdığımız gibi, önümüzdeki yıldan itibaren kavurma ve et konservesi de ulaştıracağız. Bu proje sadece ir tarım projesi olmaktan ibaret değil. Bu kente hayatın dengesini, adaletini kurmaya yönelik bir proje. Bu kuraklıkla ve yoksullukla mücadele projesi Türkiye’nin her yerinde uygulanabilir. Amacımız kendi kendine yeten, dışarıya muhtaç olmayan bir tarım politikasını bu topraklarda mümkün kılmak.
SADECE ALIM GARANTİSİ VERMEKLE YETİNMİYORUZ
Sadece alım garantisi vermekle yetinmiyoruz. Kuracağımız tarım enstitüsü ile, önümüzdeki ay kuruyoruz, hizmet vermeye başlayacak, bir yandan araştırma geliştirme bir yandan ihracat birimi kuruyoruz. Alım yaparken aynı anda onun ürününü pazarlamasının hatta ihraç etmesinin önünü açacağız. 2020 yılında İBB üreticiden 144 milyon liralık alım yaptı üretici kooperatifleri üzerinden. Biz 2021’den başlayarak 338 milyon liralık alım yapmayı taahhüt ediyoruz. Üreticinin ürününü satın alacağız. Tek koşulumuz kooperatif çatısı altında olmaları. Bu, bu işin sadece bir bölümü. Biz aynı zamanda satım garantisi de veriyoruz. Onun ürününü pazarlamasına imkan verecek bir garanti sürecini de başlatıyoruz. Sen ürettiğin sürece ben bunun şu kadar kısmını almayı taahhüt ediyorum, diğer kısmını satmanı da taahhüt ediyorum.
BÜYÜKŞEHİRİN PİYASAYA GİRMESİYLE GIDA FİYATLARI REGULE OLACAK
Üretimdeki dengeyi bozarsanız, üretici üretmekten vazgeçerse, o zaman küçük üreticinin dengesini bozmakla kalmıyorsunuz; aynı zamanda fiyat politikalarında oluşan kaosu da tüketiciye yansıtmış oluyorsunuz. Ama burada büyükşehir belediyesi bir tür düzenleyici olarak rol üstlenecek. Sütü 3 liradan alıyorsam bir başka alıcı bu fiyata uygun fiyat vermek zorunda. Bir tür aslında fiyat kontrolünü de sağlamış olacağız büyükşehirin piyasaya girmesiyle. Büyükşehir ürün satın almakla kalmıyor, o ürünün fiyatını da regule ediyor. Patatesin fiyatı 50 kuruşa düştüğünde, biz gidip 1,5 liraya aldığımızda aynı fiyata almak zorunda kaldılar.
BİR SANTİMETREKARE BOŞ ARAZİ KALSIN İSTEMİYORUZ
Bir santimetre kare boş arazi kalsın istemiyoruz. Amacımız maksimum ürünü elde etmek. Onun için üreticinin üretime devam etmesi birinci önceliğimiz. Onlar üretmekten vaz geçtikçe endüstriye ölçekte yapılan ürünlere mahkum oluruz. Üretici toprağında kaldıkça hem ürün yelpazesi genişliyor hem de fiyat dengesi çok daha adil bir şekilde oluşmaya başlıyor. Bunun için bu bereketli toprakların boş santimetrekaresini bırakmayacağız. Ziraat mühendisleri odasıyla sıkı bir ilişki içinde olacağız.
ASIL BÜYÜK SU TÜKETİMİ TARIMSAL SULAMADA KULLANILIYOR
Türkiye’de geçen yıl tükettiğimiz suyun yüzde 77’sini tarımsal üretimde tüketmişiz. Yani dörtte üçünden fazlasını tarımsal üretim için tüketmişiz. Yüzde 10’unun evsel tüketimde, yüzde 13’ünü sanayi üretiminde tüketmişiz. Demek ki asıl büyük su tüketimi tarımda. O nedenle bizim öncelikli olarak tarımsal sulamada tercihlerimizi değiştirmemiz lazım. Bu toprağın kadim kültürüyle, iklimiyle, yer altı kaynaklarıyla uyumlu olmayan ürünler yetiştirmeye devam ettikçe bu kısır döngü bizi daha çok kuraklığa mahkum edecek. Yerel bitki türlerine dönmek zorundayız.
BÜYÜKŞEHİRE 200 BİN CV VERİLMİŞ ANCAK…
İBB olarak CV bankasına şu anda 200 bin insan başvurmuş. Ben her gittiğim yerde mutlaka elime CV verilir. Her randevu sonunda mutlaka CV verilir. Bir tek Beydağ’a yaptığımız havza ziyaretinde, 25 muhtarımızla toplantı yaptık. Dertlerini dinledik, çözümleri konuştuk. Toplantının sonunda ayrıldık. Bir tek CV vermedi hiçbir muhtar. Çünkü Beydağ’da yaptığımız bu tarım politikası insanların topraklarından ekmek kazanmasını mümkün hale getiriyor. O zaman kimsenin illa ben büyükşehire gireyim derdi kalmıyor, kalmaz. O nedenle bu projeyi çok önemsiyoruz. Diliyorum ki Türkiye'nin her yerinde uygulanabilecek bir projeye dönüşecek.
SÜT İŞLEME VE PAKETLEME TESİSİ KURUYORUZ
Yaklaşık 65 milyon bedelle süt işleme ve paketleme tesisi kuruyoruz Bayındır’da. Bu fabrika yaklaşık 100 kişinin istihdamına da imkan verecek. Sanayicinin de elini taşın altına sokması gerekiyor. Bu memleket hepimizin çünkü. Birileri mağduriyet yaşıyorsa o hepimizin mağduriyeti haline geliyor. Biz koordinasyon ve organizasyon noktasında bir rol üstlenmeye çalışıyoruz sadece.
BİLGİMİZİ, TOHUMLARIMIZI PAYLAŞMAYA HAZIRIZ
Yetişmiş kadrolarımız var. Eğitim kadrolarımız var. Kooperatiflerimizle ciddi işbirliği içindeyiz. Kooperatifleri büyütüyoruz. Geçen gün 28 kooperatifle alım sözleşmesi imzaladık. İzmir’de ciddi bir deneyim ve bilgi birikiyor. Bilgimizi, tohumlarımızı paylaşmaya hazırız. Yeter ki istensin. Bu projenin Türkiye’nin kurtuluş projelerinden biri olmasını istiyoruz.
BİR İKİ YAĞMURLA OLMAZ ÇÜNKÜ…
Kuraklık dediğimiz şey bu küresel iklim krizinin bir göstergesi, sonucu. Kuraklık da bu göstergelerden biri. İzmir’de yağmur var. Yüreğimize su serpiyor ama bu bir iki günlük yağmurla olmaz. On yıl öncesine kadar on metreden su çekerken, şu anda 300 metrede su bulunamıyor. Akılımızı başımıza toplamak zorundayız. Yüzde 77 suyu tarımda kullanıyorsak yepyeni bir tarım perspektifini hayata geçirmek zorundayız. Kuraklıkla mücadeleyi, yoksullukla mücadeleyi öncelemek zorundayız. Bu iki temel prensip noktasında bir tarım politikasını hayata geçirmenin heyecanını yaşıyoruz.