Ne demişler?
İnsanların dediklerine takılma!
Çünkü onlar; yaptıklarının iyi olup olmadığına değil, kendilerine faydalı olup olmadığına bakarlar!
Şimdi sağınıza solunuza bakacak, benim gibi sinirleneceksiniz…
Ama önce sizi güldüreyim ki, günün haberleri sizi sıkmasın…
Son zamanlarda araya böyle fıkralar serpiştirmeye çalıştığım gibi…
Nasreddin Hoca’ya sorarlar;
– Hocam, bu yıl fitreni kime vereceksin?
Hoca gayet sakin bir sesle;
– Köyün zenginine!
– Aman Hocam, bu kadar fakir varken niye zengine veriyorsun?
– Vallahi ben Allah’ın işine karışmam!
O kime veriyorsa, ben de ona veririm…
*- MUTLU OLMAK İÇİN
Bir önceki yazıma;
Bizim için önemli olan vatandaşlarımızın sorunları…
Bizim için önemli olan sorunların çözülmesinde yardımcı olmak…
Bizim de mutluluğumuz bu, işte!
Bir şekilde duymuşsunuzdur;
Boşuna dememişler;
‘Mutlu olmak istiyorsan, bir amaca bağlan!
İnsanlara ya da eşyalara değil…’
Ama;
Laf yetiştirmekten, kendini yetiştirmeyi unutmuş insanlar da var aramızda….
İnsanın büyüdükçe mi artıyor, dertleri?
Yoksa insan büyüdükçe mi, anlıyor gerçekleri?
Demiş ve yazımı ‘Şimdi size Urla yazlıktan komşularım Ziynet- Ömer Haluk Narbay çiftinin canlarını sıkan bir olayı paylaşayım.
Yorumu birlikte yaparız:’ diyerek bağlamıştım…
Gediz Elektrik ile ilgili şikayetlerini dillendirmiştim..
‘Acaba ne olacak?’ diye düşünürken yanıtı yeni Haluk Narbay’dan aldım.
Kendisi de mutlu olmuş, bizi de mutlu etmişti bu yanıtı ile…
Şimdi söz Urla’daki komşularımda:
*- DOĞRUYU ANIMSATMAK
‘Yaşar Bey merhaba, sağlıklı ve hayırlı günlerin olsun.
Öncelikle ilgine emeğine teşekkür ediyorum.
Şikâyetimi o güçlü kaleminle aktarmış olunca, az önce ( 13.10) Genel Müdürlükten Sayın Baran Elekli telefonla aradı.
Çok nazik şekilde kurumun uygulamalarıyla ilgili olarak uzunca bilgi verdi.
Özelleştirmeden sonra fatura işlemleri konusunun (0850 8000 186) nolu telefonla çözülebileceğini, sokak aydınlatması -trafo ve arızaların ise 186 nolu telefona yapılması gerektiğini belirtti.
Ben kurumun ve Baran beyin ilgisinden mutlu oldum ve teşekkür ettim…’
Söyledim ya;
İnsanlarımızı mutlu etmek çok kolay..
Sorunlarına, ya da akıllarında kalan gri boşluklar, Baran Elekli gibi işini bilen ve önem verenler tarafından kolayca çözülebilir.
Mühim olan insanlarımızla, Haluk Bey’le olduğu gibi ilişki kurmak…
*- ÖRNEKLERİ ÇOK
Hatırlatayım:
Dostoyevski okuduğu bir şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkûm edilir.
Hapishanede bir köpekle mahkûmların arsındaki ilişkileri gözlemler. Aslında bir nevi insan ilişkileri üzerine deney yapar.
Yanından geçen her mahkûmun köpeği tekmelendiğini görür.
Köpek ise mahkûmlardan kaçmak şöyle dursun, yanına bir mahkûm yaklaştığında eğilerek karnını tekme atılmasına uygun pozisyona getirmektedir.
Mahkûmlar da sanki zorunluymuşçasına her geçişte köpeği tekmeliyordur.
*- İYİLİKTEN ANLAMAYANLAR VAR
Dostoyevski bir gün köpeğin yanına gider, oturup başını okşamaya başlar.
Köpek ona bir süre şaşkın şaşkın baktıktan sonra, acıyla havlayarak yanından uzaklaşır.
O günden sonra Dostoyevski’yi nerede görse o acı havlamalarıyla yanından kaçar ve bir daha asla yanına yaklaşmaz.
Köpeğin bedeninde acı duyduğu tekmelerden kaçacağı yerde, başını okşayan şefkatli elden kaçması Dostoyevski'yi düşünmeye ve bu davranışın sebebini bulmaya iter.
Gözlemleri sonucunda, insanlar hakkında ne kadar yanıldığını anlamıştır. Onları ‘kara halk’ olarak tanımlar.
*- SİZ DE İRDELEYEBİLİRSİNİZ
Sürekli aşağılanmış, haksızlığa uğramış ve kötü muamele görmüş insanlar, aslında sevgiye açtırlar.
Bu insanlar, iyi davranışla karşılaştıklarında nasıl tepki vereceğini bilemezler.
Eşit ve iyi davranış, onların gözünde değersizdir.
Dostoyevski bu durumu şöyle özetler:
‘Zulüm bir alışkanlıktır.
İnsanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda hastalığa dönüşmesi kaçınılmazdır.
Alışkanlıklar en iyi insanı bile, bir yırtıcı hayvan gibi kabalaştırıp, aptallaştırabilir.
İçindeki kötülüğü, hoyratlığı, ahlaksızlığı geliştirir; kanla, kudretle beslenir ve sonunda bundan zevk almaya başlar.
Bir zalimde insanlık ve vatandaşlık ruhu tamamen yok olur.
Yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi artık imkânsızdır.
İşin asıl kötü yanı, bu başına buyrukluk toplumda kolayca benimsenir. Çünkü kudret, son derece ayartıcı bir şeydir.
Böyle bir etkiye kayıtsız kalan toplumlarda, alışkanlığın kökleşmesi işten bile değildir.
Kısacası bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması, büyük, çok büyük bir yaradır.
Bu yara bir yandan insandaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilemez bir düzensizliğe yol açar.
Usta Gazeteci Ünal Tümin ile Mehmet Özdoğru, Dostoyevski’nin ‘Ölü Evinden Anılar’ ından derleyerek göndermişler.
Duyduk duymadık demeyin!
Bu tespit bir kişi ya da bölgeyi değil dünyayı ilgilendiriyor…
Eminim ki, birçok okuyucum benzer çok örnek verecektir…