BUGÜN BAYRAM, NEŞE DOLUYOR İNSAN

Türkiye’nin en uygar şehrinin en uygar semtinde yaşamaktayız; bayram olur da sokağa çıkılıp, herkese katılıp bayram yaşanmaz mı? Biz de çiktık.  Karşıyaka İskele'den istasyona uzanan ana caddedeyiz. Her zaman kalabalık olan bu cadde şimdi mahşeri bir kalabalık taşıyor. Her taraf bayrak, balon içinde; meşhur leylekli Yapı Kredi banka binası asılan bayrakla yarı yarıya kapanmış. Sahil caddesinin […]

Türkiye’nin en uygar şehrinin en uygar semtinde yaşamaktayız; bayram olur da sokağa çıkılıp, herkese katılıp bayram yaşanmaz mı? Biz de çiktık. 
Karşıyaka İskele'den istasyona uzanan ana caddedeyiz. Her zaman kalabalık olan bu cadde şimdi mahşeri bir kalabalık taşıyor. Her taraf bayrak, balon içinde; meşhur leylekli Yapı Kredi banka binası asılan bayrakla yarı yarıya kapanmış. Sahil caddesinin devam ettiği ve ana caddenin dönüş kavşağında ‘Özel Ugur Okulları’ mehter takımı ‘İzmir’ marşını çalıp istasyona doğru yürüyor. Daha çok genç ve orta yaşlı, tek tük de bizim gibi geçkin gençler hem yürüyor, hem marş söyleyip, dağlarda çiçek açtırıyor. Güzel saçlı, güzel yüzlü genç anneler ,babalar çocuklarıyla coşku içinde. Genç ihtiyar, bebek, çocuk herkes siyah beyaz Atatürk fotoğrafı baskılı tişörtlerE bürünmüş. Biz de bu coşku ile tam istasyona kadar olmasa da epeyi yürüdük. Yorulduk ve biraz daha tempolu kıyıya geri döndük. Hem dinlenmek hem de balık ekmek yemeğe oturuyoruz. 
Biz bekliyoruz, güneş ısıtıyor; caddeden geçen camlarını açmış son sesine çevirdiği müzik çaları ile bir çok araba, kimi 'Dağ başını duman almış' parçasını çalıyor, kimi İzmir dağlarında çiçek açtırıp vızır vızır sahil yolunda turdalar. Bir genç motorcu çocuk rahvan sürdüğü motorundan Harbiye Marşı döktürürken ben de, Betül de mayışmış, yaşananlardan arpayı fazla kaçırmış sıpa gibiyiz ; içimiz içimize sığmıyor. 
Bir taraftan Betül ‘Bayram böyle kutlanır’ deyip duruyor, diğer yandan belediye hoparlörü durmadan akşamki Fener Alayı'na davet yeniliyor. 
Keyfliyim hulasayı kelam. 
Moralim tavan. 
Şey diyorum, Atama, aradaki meçhullerden ona sesleniyorum. "Paşam huzurlu ol ; bak devrimlerinden tutmayan yok, en inkarcılar bile evinin önüne bir bayrak koyuyor, onlarda zaten çok azınlık, yüzde beş belki sekiz. Korkma, var olan bütün ayaklarını yırtsalar da bu iş bitmiş, bir kazadır oldu işte, afedersiniz" diyorum. Özür diliyorum. "İş düzelince o resmini ters asanları, büstünü devirenleri, her ne saygısızlık yapanı bulup eğiteceğiz. Değerlerini anlatacağız" diyorum.  
Balık sandalı hem benim kadar yaşlı hem de benim kadar süslü. Provası plastik Osmanlı desenleri ile kaplı. Hepsi yaldız boya. Kıyıya gelen dip dalgalarla yavaş, onlara katılan rüzgarın ritmi ile hızlanarak dans ediyor. Üstündeki bayrakların yüzlercesi Cumhuriyet düşmanlarını çatlatmak için uçuşmakta… 
 

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version