Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü’ne layık görüldü.
Güllü ödülünü sanal ortamda düzenlenen bir törenle aldı.
Güllü Türkiye’nin kadın haklarıyla ilgili mücadele atmosferini değerlendirdi.
Güllü, ödülle ilgili olarak ‘Onur duydum ve bu anlamıyla da 21 yıllık mücadelemin görünür olması, benim nezdimde Türkiye’deki kadın mücadelesinin görünür olmasına verilmiş bir takdirdir.
Kamala Harris ABD’de ilk siyah kadın başkan yardımcısı olduğunda demiştim ki dünyada bazı değişimler olacak.
Bu değişimin yansıması olarak, Türkiye’deki kadın hareketinin mücadelesi görünür olduğu için, Türkiye’yi de yakından etkileyeceğine inanıyorum’ dedi.
*- KADINLAR OLMASA
Türkiye’de güçlü bir kadın örgütlenmesi bulunduğunu görüyor ve yaşıyoruz.
Siyaseti bir yana bırakalım, ‘eşit işe eşit ücret’ konusunda yaptıkları mücadeleyi biliyoruz.
Sendikalar bile bu konuda kadınların gerisinde.
Şimdi size iki cesur kadından söz edeceğim:
Birincisi yeni;
Bazı görüşlerini beğenmediğim bir ünlü gazeteciye iki gün önce çok izleyicisi olan televizyon kanalına giderken, işyerine yakın bir mesafede onlarca kişi tarafından saldırı oldu.
Altlarına alarak yumruklayıp, tekmelediler.
Yüzlerce kişinin seyrettiği olayda bir kadın tek başına o kadar gözü dönmüş kişiye karşı çıkarak ‘Utanmıyor musunuz?’ diye lafa başlayıp, kaçmalarını sağlayıncaya kadar ağzına geleni söyledi.
İşte bir ‘cesur’ Türk kadını…
Ne dayak yiyeni biliyor, ne de dövenleri…
Nedenini de bilmiyor!
Ama karşı çıkabiliyor…
*- LONDRA’DAN YOLCU BEKLİYORDUM
Sanıyorum 2006 yılında İngiltere’den gelecek misafirimi karşılamak için Adnan Menderes Havalimanına gittim.
Eski VİP girişinin önünde aracımı park ettim.
Bu arada yeni aldığım dizüstü bilgisayarını aracın dışında kapısına dayanarak açmaya çalışıyordum.
Karşıdan genç bir trafik polisi beni gördü, hızla ve öfkeli bir sesle, kıyafetine yakışmayacak bir şekilde beni oradan uzaklaşmam için uyardı.
Yanıt vermedim..
Aracın kapısını açıp binerek uzaklaşmak istediğim anda bana yetişti ve ‘Ne yapalım gazeteci isen?’ diyerek tartaklamaya başladı…
Böyle bir hareketi beklemediğim için sadece ‘Ne yapıyorsun? Ben baban yaşındayım!’ derken, sportmen yapılı memur beni yere yatırdı, üzerime çıktı.
Kendimi kurtarmaya çalışırken, sanıyorum birkaç metre de sürüklendim.
Çabam yetmedi…
Çevremizde saygın (!) insanlar toplandı…
Herkes bakıyor, ben de ‘Ne yapıyorsun?’ diye memuru uyarmaya çalışıyordum…
Başka polisler de geldi…
Bir kadın polis memuru, ‘Bilmem ne ağabey ne yapıyorsun?’ diye beni büyük bir kusurlu gibi üzerime çullanan, yere yatırıp süründüren meslektaşının elinden kurtarmak istiyordu.
Bir de, o kadar meraklının içinden çıkan orta yaşlarda bir kadın yolcu olaya müdahale ederek kurtarmaya çalıştı.
Kadının infial göstermesi üzerine diğer polisler arkadaşlarını üzerimden çektiler.
Sonra da, ‘Sen nasıl memura karşı gelirsin?’ gibi laflarla arabama binip Havaalanı karakoluna götürdüler.
Benden şikâyetçi imiş…
Diğerleri de tanığı…
İfade verirken, ‘Ben şikayetçiyim!’ diyerek olayı anlattım…
Bu arada ‘Kameralara bakın, inceleyin, her ortada!’ diye konuştum,
Karakol Amiri halime acımış olmalı ki, ‘Baktırıyorum!’ dedi ve telefon etmeme de izin verdi.
Aradığım da Havaalanı Emniyet Müdürü idi…
Kendisi beni tanıyordu.
O sırada Havaalanından ayrılmış…
Telefonumu alınca hemen geri döndü…
Makamına aldırdı, ‘Geçmiş olsun ağabey’ diyerek beni dinledi…
Daha sonra beni ‘hiç yoktan’ altına alan ve yerlerde süründüren memuru getirdiler.
‘Öp büyüğünün elini’ dedi…
Sonra ikimizin de şikayetlerini geri almamızı sağladı.
Bu arada ben evrakları imzalatan memura, ‘Kamera kayıtlarına baktınız mı?’ diye sordum…
‘Baktık!’ dedi…
‘Gördünüz mü, arkadaşınızın bana saldırdığını ve hiçbir karşılık almadığı halde ne hale getirdiğini?’ diye bir soru daha sordum…
Yanıt şöyle idi:
‘Kör nokta, olduğu için görüntü yok!’
‘Nasıl olur, tek noktada dayak yemedim ki, 5- 6 metre de yüzüstü sürüklendim!’ dedim…
Sonra Emniyet Müdürü beni aldı, perona kadar gittik…
Biraz da geç kalan Londra uçağından misafirimi birlikte karşıladık.
‘Biz seni evine kadar götürelim. Senin aracını da bir memur arkadaş getirir’ önerisinde bulundu…
İlgisine teşekkür ettim, ayrıldık…
Sanıyorum; olay resmi kayıtlara geçtiği için şimdi bile ifadelere ulaşılır…
Şimdi kendi kendime, ‘Neden şikayetimi geri aldım!’ diye düşünüyorum…
Acaba bu kişi benden sonra kimlere nasıl davrandı?
Ya da şu anda nerelerde, hangi görevlerde bulunuyor?
Ve de söylemediğim halde ‘gazeteci’ olduğumu da nereden biliyor ya da anlamıştı…
Çünkü aniden, boş bulunduğum, araca bineceğim sırada arkamdan saldırarak beni alaşağı etmişti…
Eğer tanımadığım o İzmirli yolcu kadın olayı baştan sona görmeseydi, tepkisini göstermeseydi, kim bilir ne hale gelecek, belki de gözümü ya hastanede ya da demir parmaklıklar arkasında açacaktım.