GELİR ve ŞÖHRET ONLARA

Vatandaş, yani sen ben paramız olsa dahi yurt dışına çıkamıyoruz! Çünkü; neredeyse tüm devletler anlaşmış gibi vizede bin bir zorluk çıkarıyor. İsteklerin büyük bölümünü geri çeviriyor. Söylentilere göre; Birincisi seçim öncesinde T.C. vatandaşlığını alan binlerce kişi gittikleri ülkelere ‘sığınmacı’ olarak başvurmaları… İkincisi; Siyasi… Geçen hafta ‘vize sorunu’ işverenler tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletildi ve kendilerine ayrıcalık […]

Vatandaş, yani sen ben paramız olsa dahi yurt dışına çıkamıyoruz!

Çünkü; neredeyse tüm devletler anlaşmış gibi vizede bin bir zorluk çıkarıyor.

İsteklerin büyük bölümünü geri çeviriyor.

Söylentilere göre;

Birincisi seçim öncesinde T.C. vatandaşlığını alan binlerce kişi gittikleri ülkelere ‘sığınmacı’ olarak başvurmaları…

İkincisi; Siyasi…

Geçen hafta ‘vize sorunu’ işverenler tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletildi ve kendilerine ayrıcalık yapılarak ‘yeşil’ adı verilen özel pasaportun verilmesini istediler.

Ben de, ‘yerinde tespit’ için, vize için bir ülkeye başvurdum.

‘Bir ayda yanıt veririz!’ dediler.

Hatta iyilik de yaptılar!

Otelde yer ayırttın, ya da bilet aldıysan iptal ettir!

Bu neyin işareti?

‘Boşuna bekleme!’ mi demek istediler.

Mimar arkadaşım Vicdan Kara da merak sardı, her gün soruyor;

‘Vizen onaylandı mı?’ diye…

Nedenini ise şöyle yorumluyor;

‘Size vize verilmezse, vay bizim halimimize!’

Geçen hafta Ege İhracatçılar Birliği de ‘vize sıkıntıları’ ile ilgili açıklama yaptılar.

Düşünün, iktidarın en büyük destekçileri diye düşünüp bildiklerimiz bile iğnenin ucunun kendilerine battığını hissediyorlar…

Sanayicilerimiz de dış bağlantıları olan hemen her kes ‘isyan’ ediyor bu Avrupalılara!

Düşünün;

 

*- İZMİR NEDEN KAYBEDİYOR

 

Bir meslektaşım ‘Onlar kazanırken İzmir neden kaybediyor?’ diyor, olayı bir başka noktadan ele alırken…

İki dönem önce, ‘Bu son adaylığım’ diyen Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar İzmir’in üretimden satışlara göre ilk 100 firmasını açıkladı.

İsteyen listeyi internetten inceleyebilir.

Açıklamaya göre;

İzmir’in 100 büyük firmasının 2022’de Türkiye geneline göre ihracatını arttırıp ithalatını azalttığı rakamlarla belirtiliyor.

Yani İzmir’de üretim yapan firmaların dış ticaret performansı son derece başarılı.

Hatırlatalım:

Açıklanan rakamlara göre İzmir’de bulunan fabrika ve üretim merkezleri Türkiye’nin toplam üretiminin yaklaşık yüzde 15’inden fazlasını karşılıyor.

Hepimiz ne diyoruz;

‘Ülkemiz için üretim yapan, katma değer oluşturan her işletme başımızın tacı….’

Ben de bilmem kaç kez yazdım:

‘Kim ki, memleketimiz için bir çivi çaksın, bir insanımıza iş sahası açıp ekmeğine versin, onu omuzlarımda taşırım!’ diye…

Bu kısım madalyonun güzel yanı…

Meslektaşım Mustafa kardeşim madalyonun diğer yüzünü de, sorguluyor.

Şunları anımsatıyor:

 

*- GELİR ONLARA, KİRLİLİĞİ BİZE

 

‘Ama madalyonun bir de diğer yüzü var.

Her sanayi üretiminin bir de getirdiği kirlilik ve kentte yaşayan insanların hayatını etkileyen sorunları var.

Aliağa başta olmak üzere İzmir’in kuzey ilçelerindeki hava kaliteleri bunun en güzel kanıtı.

İzmirliler kirliliğini çekiyor, soludukları havanın bile kalitesi etkileniyor ama bu devasa üretimin tüm artıları İstanbul’a yazılıyor.

Çok ilginç bir örnek var. Türkiye’nin en büyük rafinerileri İzmir’de Aliağa’da üretim yapıyor. Ama İzmirliler benzini de mazotu da İstanbullular ve Ankaralılardan daha pahalıya satın alıyor.’

Devam ediyor, gazeteci arkadaşım:

‘Peki Türkiye’deki üretimin yüzde 15’ini gerçekleştiren ve yüz milyarlarca liralık üretim yapan bu dev firmaların İzmir’deki spor, sanat, edebiyat ya da basın dünyasına faydası ne?’

Yine birkaç kez dillendirmiştim:

İzmir’e yıllarca önce sadece Adana kökenli bir İstanbul holdingi ‘Kültür Merkezi’ yaptırdı.

İzmirli bir iş adamı da, okul ve spor sahası yaptırmıştı..

Tabii ki vergiden düşmüştü…

Yani vergi olarak verseydi, belki de İzmir’e değil ama Türkiye’nin başka kentlerine yine o vergi, reklamlarda söylendiği gibi, insanımıza ‘Yol,su, köprü…’ olarak geri dönecekti.

Ayşegül Atik’in parodileri zihnimden geçiyor!

 

*- AH BODRUMSPOR YAKTIN BİZİ…

 

Celal Kiter’in, Ünal Tümin’in, Gürkan Ertaç’ın kulakları çınlasın!

Bodrumlu Mustafa Çotura ile ‘Süper Lig Şampiyonu Galatasaray ile ilgili yazıma’ yaptığı yorum sonrasında, ‘Benim günlüm şimdi Pendik ile oynayacak olan Bodrumspor’dan yana!’ demiştim.

Bu yıl Süper Lig’de yer alan İstanbullu takım sayısı 8’di. Gelecek sezonda bunlara bir de Pendik katıldı.

Bodrumlu sevgili arkadaşım Mustafa Çotura’nın da üzüntüsünü belirttiği gibi Süper Lig’de İzmir’i temsil eden takım sayısı sıfır.

İzmirli takımlara yine İzmir dışından gelen ama önemli işlere imza atan bir firma var.

Destek yok!

İzmir her konuda olduğu gibi bu konuda da birbirini yiyor.

Her geçen yıl İzmir’i daha da fazla kirletip daha da fazla kazanç sağlayanlar bu kente karşı neden bu kadar duyarsız?

Çünkü bizde kenetlenme yok da ondan…

Geçen yıl Altay’ın önceki Teknik Direktörü Sinan Kaloğlu bu konuya yüksek sesle dikkat çekmişti.

Bu konuyu da sadece bir cümle ile geçiyorum, çünkü kendim anlatıp, kendim dinlemekten sıkıldım…

 

*- BİR AYAKLARI AVRUPA’DA

 

Bu kadar çok satırı yazmamın nedeni, Belediye Başkanlarının tamamının yani şu parti bu parti değil hemen hepsinin bir ayağı Avrupa’da yönetici tayfaları gibi…

Yalnız başlarına gitseler iyi…

Belediye meclislerinde Türkçeleri bile aksak çeşitli partilerin sıradan tüm meclis üyelerini de yanlarında taşıyorlar.

Masrafları da şehir halkından, yani sizden bizden…

Ceplerine konan harçlıklar da bizden…

Bir yandan savurganlıktan söz ediyoruz, diğer yandan sözde Avrupa, ya da Amerika veya Asya ülkeleri gezileri gırla gidiyor…

Bunun hesabını da soracak yok gibi…

Çünkü bu savurganlığı yapanlar bizim seçtiklerimiz…

Yıllardır yazıyorum:

‘3 hafta içeride, bir hafta dışarıda!’

Sistem bu şekilde yürüyor…

 

*- BEN DE BİLMİYORDUM

 

Geçtiğimiz günlerde ‘Onur Haftası’ kutlanmış…

O kadar gün ve özel isimli haftalar var ki takip etmek için özel görevli olması lazım..

Ama Pazar günü kutlanacak ‘Babalar’ ya da Mayıs’ın ikinci haftasında kutladığımız ‘Anneler Günü’ gibi toplum tarafından kabul gören günler hariç…

Farkında değilim ama İzmir Barosu da,  onur haftası programını kamuoyuna duyurmuş.

Ve tabii ki, bir zamanlar bazı tanıdıklarım sayesinde içinde saygı duyduğum kişilerin bulunduğu parti ile uzantısı olan kadın ve gençlik kolları üyeleri de açıklama üzerine açıklama yaptılar.

Bu kişiler için ‘elini ailemizden çek!’ diyerek protestolarını gösteriyorlar.

Olabilir…

Kimse kimseyi mutlu ve memnun etmek mecburiyetinde değil…

Ama bazı kişi ve kuruluşları ortaya atarak, bir noktada algı yaratılmasına da karşıyım.

Çünkü bizler, araştırmadan, okuyup anlamadan hemen inanırız her söylenene…

‘Çocuk haklarını, kadın haklarını, aileyi korumak’ olarak gösteriyorlar kendilerini.

Unutmadım:

Bu grubun içindeki kadınlar, Afganistan’dan Amerikalılar çekilip yönetim Taliban’ın eline geçince, ‘Destek’ verdiklerini yaptıkları açıklamalarla dile getirmişlerdi.

Şaşırmıştım…

Bizim ‘akıllı ve kültürlü, bilgili, çağdaş’ sandığımız kadınlar, Taliban’ın yaptıklarını kutluyorlardı.

Karşı çıkanlara karşı çıkıyorlardı.

Şimdi ben bunlara nasıl inanabilirim?

Daha fazlasını yazarsam, benim hiç ilgi alanım içinde olmayan bir grubu yazacak, sizlerin de ‘Ne oluyor?’ diyerek merakınızı kabartacağımdan çekiniyorum.

10 – 15 kişi bir araya geliyor ve önemli kurumlarımızı ve Anayasa’nın koruması altında olanları etik dışı bir şekilde ortaya koyarak, bir noktada bilerek ya da bilmeyerek gündeme getiriyorlar.

Kurumlarımızdan bazılarını ise ‘vatan, millet, aile düşmanı’  kişilerden oluştuğunu iddia ediyorlar…

Kendilerini mahallelerin, kentlerin ‘namus bekçisi’ olarak görüyorlar…

Daha bugün bir dini öğretim (!) yapan bir binanın yanındaki ahırda 12 yaşındaki bir oğlumuzun cesedi bulundu.

Hoca görevden alındı…

Bu kaçıncı?

Önemli olan bu konuların üzerine gitmemiz, Afganistan’ı, Taliban’ı, Arap hayranlıklarını da unutup, Türk olduğumuzu anlamamız lazım.

Birlik ve beraberliğin önemini bilip, kesinlikle ikiye bölünmememiz lazım olduğunu bilmeliyiz.

Bölücülük yapan bazı kesimler, ‘Gidin fonunuzu bağlayan, kılıcını salladığınız ABD Büyükelçiliği’ne, AB misyonlarına sığının. Türk Milleti’nin değerlerinden, ailemizden, çocuklarımızdan, kardeşlerimizden elinizi çekin.’ Diyenlere ben de aynı lafı söylüyorum, aynaya bakıp görsünler…

Şimdi, kendilerine göre ‘algı’ yaratmaya çalışan ve bunun için aileleri ele alan partiler ile derneklere ben de şöyle sesleniyorum;

Bir avuç insanımız, ‘Çanakkale’de Yeni Bir Termik Santral Daha İstemiyoruz!’ diye bir süredir seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Bundan haberiniz var mı?

Dedikleri şu:

‘Akdeniz foklarının ürediği cennet bir koya, tamamı ormanlık alana termik santral kurulması planlanıyor.

Çanakkale halkı, hâlihazırda var olan santrallerden yağan kül ve asitten şikayetçi.

Kirazlıdere Derneği, Çanakkale Lapseki’de planlanan Kirazlıdere Termik Santral projesinden vazgeçilmesi talebiyle bir imza kampanyası başlattı.’

Siz de en azından bu imza kampanyasını desteklesenize…

Kimler bu termik santralı yapıyor ve istiyor?

Kim haklı, kim haksız?

Hadi bakalım görelim sizi, ne kadar vatanseversiniz?

 

*-  BAYINDIR BALCILAR KİRAZ FESTİVALİ

 

Bayındır’ın Balcılar Mahallesi’nde düzenlenen Balcılar Kiraz Festivali bu sene 18 Haziran Pazar günü 11. kez kutlanacak

İhracata yönelik üretimde önemli artışın görüldüğü Balcılar Köyü Kirazının ismini duyurmak ve kendi bölge ismiyle markalaşabilmek için düzenlenen “Balcılar Kiraz Festivali” Bayındır Belediyesi tarafından, Bayındır İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Ege İhracatçı Birlikleri’nin katkılarıyla düzenleniyor.

Festival geçen sene olduğu gibi Bayındır Belediyesi tarafından mahalle merkezinde hazırlanan festival alanında kutlanacak.

18 Haziran Pazar günü saat 15.00’da yapılacak tören ile başlayacak festivalde Kiraz Güzeli Yarışması ve En İyi Kiraz Yarışması gibi etkinliklerin yanı sıra sanatçı Ayşe Dinçer da ücretsiz bir konser verecek. Konser saat 18.00’de başlayacak.

 

*- YALAYAN DA VAR!

Sevgili okuyucularım:

Hiçbir zaman ‘Ben O’nu çok iyi tanıyorum!’ dememek, lazım.

Her insan yanıltır!

Bunu zamanla mutlaka görecek ve yaşayacaksınız.

Heyecanla açtığınız telefonunuzu en azından meşgule alacaktır.

Ya da açmayacaktır…

En basitinden bunu hissedeceksiniz.

Aslında;

Şöyle de diyebiliriz:

‘Sen birini kandırdığında, o aptal biri olmuyor!

Sen, yani o, karaktersizin biri oluyor!’

Bu durumda ne yapılmalı?

‘Uğraşmayı bırakacaksın!’

Çünkü:

‘Değmeyeceğine inanmalısın!’

Ahmet Haşim ise şöyle diyor:

‘Ardıma dönüp bakıyorum da,

Dalımı kıran rüzgârları bile af etmişim,

Ama kendime ulaşamamış elim!’

Aslında bir de ‘Geriye dönüş’ten söz edecektim.

‘Asla!’ diyen bir kişinin, sözünü nasıl unuttuğunu ve tükürdüğünü yaladığını…

Aramızda böyleleri de var…

Bakın böylelerinden biri ne yazıyor:

‘Kendi olarak, sana gelen…

Sana gereksinimi olmadan, seni isteyen,

Sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen,

Kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan

O, işte…’

Siz bu satırlardan ne anlıyorsunuz?

Sevgi var mı?

Aşk var mı?

Kendini beğenmişlik ve ahlaksızlık değil mi?

Yorumları sizlere bırakıyorum…

Son sözüm şu:

Ayağınızı sağlam atın…

Herkese, her söylenene inanmayın…

Madalyonun bilinmeyen yüzü de vardır…

Karakter çoğu zaman başrolü oynar!

Yaşar Eyice

Exit mobile version