Eğitimci Yazar Dilek Cesur’u dinledim ve not aldım.
Kısa ve öz şöyle dedi:
‘Hayatımızı televizyonlar girdi!
Keşke hayatımızı televizyonlarla birlikte ahlaklı yapımcılar da girseydi.
Yıllar önce bir dizi vardı; Annemiz, babamız oturup, bizimle birlikte izledi o diziyi:
‘Yaprak dökümü!’ diye…
‘… Ahlak dökümü!’ oldu!
Sonra;
Bir Aşk-ı Mennu’ dizisi vardı;
İnsanları kendi yengelerine döndürüp, baktıran!…
‘Ooo bizim Yenge de güzelmiş bayağı!’ dedirten, bir dizi değil mi?’
Biri bizi gözetliyor da, komşularımızın hayatlarını gözetlemeye başladık!
Daha o dönemde, sayamayacağım bir sürü dizi!
Vakti zamanında ‘toplumun ahlakını’ bozdular.
Şimdi geldi ‘toplumun psikolojisini’ bozmaya!
‘Kırmızı oda!’ değil mi?
‘Camdaki kız!’, ‘Masumlar Apartmanı!..’
Biz de böyle işi gücü bırakıp, oturup, bunları izliyoruz!’
…
*- KİLİTLİ KAPI ve DUVAR
Benim annem geçen yıl kovitten hastaneye yattı!
Dedim ki; ‘Bütün sorumluluğu alıyorum, annemle birlikte ben de hastaneye gireceğim.
Girdik odaya, bizim üzerimizden tabii kapıyı kilitlediler.
Burnunu bile dışarı çıkartamıyorsun!
Pencereden dışarıya bir baktım, olabildiğince duvar!
Dedim ki, ‘Allah’ım üzerimden kilitli bir kapı ve manzaran duvar!’
Babamı kaybetmişim, ondan, işte bir buçuk sene önce, yine bir hastane odasında!…
Şimdi o ana şahit etmişsin ya, annemin durumu da kötü!
Dedim ya;
‘Ben burada 15 gün nasıl vakit geçireceğim?’
İçime öyle bir sıkıntı girdi ki; böyle var ya, o pencereden dışarıya atlayıp, çıkıp gideceğim…
Neyse, dedim ki,
‘Dilek sakin ol, sen burda, Annen için buradasın!
Allah sana bunun sabrını mutlaka verecektir!..’
Neyse;
Bir gün geçti, iki gün geçti, üç gün geçti…
Dördüncü gün, benim için artık her şey çok normaldi!
O manzara normaldi!
Üzerime kilitlenmiş kapı normaldi!
…Ve sanki, başka bir hayatım yokmuş gibi düşünmeye başladım!
Bakın;
İnsanoğlunun en sıkıntılı sürece bile alışması sadece 4 (dört) gün!
Dört gün sonra, o duvarları normalleştiriyorsun!
Üzerine kilitlenmiş kapıyı normalleştiriyorsun!
İşte bizler de;
Ekranlarda izlemiş olduğumuz, ya da çocuklarımızın ‘Aman 10 dakika bir kahve içeyim!’, ‘Beş dakika komşumla laklak yapayım!’ deyip, öyle kontrolsüzce çocuklarımızın o ekran başında izlediği şeyler, maalesef çocuklarımızın normali oluyor.
Ve biz farkında olmadan, bir sonraki nesili, daha tehlikeli bir hayata doğru gönderiyoruz.’
*- KİTAP OKUYANLARA
Kitap okumayı sevmiyoruz…
‘Seviyor!’ gibi görünüyoruz…
Bir zamanlar moda idi; evlere kütüphaneler kurdurmak…
Ve de rafları klasiklerden tutun da, ansiklopedilere kadar doldurmak…
Ve önlerinde poz vermek…
Misafirlerine öğünerek göstermek!
Bir gün böylesine bir davette, ‘Hepsi senin mi?’ diye sormuştum bir görgüsüze!
Şaşırdı, ‘Evet!’ dedi..
‘Kaçını?’ diye sormadan, ‘Okudun mu?’ diye sordum…
‘Hepsini!’ demişti…
Şöyle bir hesap yaptım, imkansızdı çünkü ömrü bunları okumasına imkan tanımaz, yetmezdi…
Gülümsedim geçtim…
Siz de gülün geçin!
Şimdi Mart Twain’den bir hikaye anlatayım!
Aslında yaşamını anlatsam, daha doğrusu yaptıklarını eminim ki yüzüne tükürürsünüz, bu dünya devi yazara…
Çünkü her türlü tehdit, şantaj, yalan dolan vardı kendisinde…
Böylece haksız kazançlar elde ediyordu!
Bunu acaba kaç kişi biliyor ve ilgileniyor…
Yani insanlar şimdi olduğu gibi o zamanlar da, yani dün de böyleydi…
Artık bu konuda yorumu siz yapın?
Çünkü hırsızları, dolandırıcıları, sahtekârları, cebinden bir kuruş harcamadan ‘hayırsever, iyiliksever!’ olarak tanıtılanları…
Şimdi az önce belirttiğim gibi Amerikalı Mark Twain’in bir hikâyesine döneyim;
*- KİTAP OKUYUNCA
Bir defasında hocama dedim ki:
-Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.
Bana bir meyve uzattı ve dedi ki:
-Bunu ağzında çiğneyip ye.
Yedikten sonra sordu:
-Şimdi sen büyüdün mü?
‘Hayır!’ dedim.
Dedi ki:
-Büyümedin ama o meyve vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…
Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor…
Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor,
bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslûbuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi ve merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor.
Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da..!
Kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar..
O kadar çok şeye yarar ki; neye yaradığını söylemek imkansızdır.’
Sonuç olarak;
Şimdi İzmir’de TÜYAP Kitap Fuarı var…
Bu Pazar gününü değerlendirin ve gidin, bin bir çeşit kitaptan bir ikisini seçin ve de başucunuza koyun…
Sakın laf olsun ya da ‘gösteriş’ için kitap almayın…
Okuyun, okuyun, bir daha okuyun!
Farkı yakında göreceksiniz…