KEYİFLİ OLABİLİR MİYİZ?

Hepimiz evimizde olduğumuza göre önce gülelim… İzmirli ‘aykırı avukat’ Senih Özay beni anlattıklarıyla güldürdü. Tabiat, çevre ve hayvanların da avukatı olarak bilinen Senih Özay kaç zamandır gündemde olan covid- 19 aşılarını değerlendirmiş ve kendi yazdıklarının başına ve sonuna şu eki yapmış; ‘Ha… ha… ha!’ COVID-19 aşıları ile ilgili tereddüttü olanlar için en kısa çözüm yolu […]

Hepimiz evimizde olduğumuza göre önce gülelim…

İzmirli ‘aykırı avukat’ Senih Özay beni anlattıklarıyla güldürdü.

Tabiat, çevre ve hayvanların da avukatı olarak bilinen Senih Özay kaç zamandır gündemde olan covid- 19 aşılarını değerlendirmiş ve kendi yazdıklarının başına ve sonuna şu eki yapmış;

‘Ha… ha… ha!’

COVID-19 aşıları ile ilgili tereddüttü olanlar için en kısa çözüm yolu şu:

‘Aşı olanların, aşı uygulanan kollarına cep telefonu yaklaştırıldığında cızırtı geliyorsa Pfizer- Biontech’in çipli aşısıdır.

Aşıdan sonra canınız çekirge çullaması ya da kedi kelle-paça çektiyse Sinovac aşısıdır.

Aşıdan sonra soğuğa direnciniz arttıysa ve kendinizi tekel bayisi önünde votka alırken bulduysanız Sputnik-V aşısıdır.

Aşının ardından müslüman coğrafyalarda fitne çıkarma eğilimi oluştuysa Oxford aşısıdır.

Aşının ardından bir yerlere demokrasi götürme hevesi ile yanıp tutuşuyorsanız Moderna aşısıdır.’

Artık kararı kendiniz verin!..

Şimdi konuyu daha ciddi olarak ele alalım;

 

*- AYNI ZAMANDA

Çocuklara doğru şeyler yapmaları için olumlu talimatlar verdiğimizde ve övgüde bulunduğumuzda, istediğimizi yapma olasılıkları daha yüksektir. Ergenlik çağındaki çocuklar ek sorumluluklar almak ister.

Her gün aynı saatte zaman ayırmak, çocukların bunu dört gözle beklemesini sağlar.

UNİCEF, annelere, babalara ve çocuk bakan herkese salgın döneminde destek olabilecek bir dizi pratik öneriyi ‘COVID-19 Sürecinde Ebeveynlik’ kitapçığında bir araya topladı.

‘COVID-19 Sürecinde Ebeveynlik’ önerilerini isteyenlere ücretsiz olarak gönderiyorlar

 

*- DEPREMİ UNUTMAYALIM

Nadide Apaydın Akbulut İzmir’in hareketli bir kadını…

Hiç boş durmaz…

Yaşadıklarını da, önemli gördüklerini de mutlaka ‘uyarı’ ya da ‘bilgilendirmek’ için paylaşmayı sever…

Bence aynı zamanda çok iyi de gurme olduğu kadar aşçıdır da…

Yani on parmağında on hüner olan Bornovalı bir kadın..

Son uyarısını ağzından yapayım:

‘Değerli arkadaşlarım, deprem uzmanları ve kandilli rasathanesinin uyarıları var.

Bu aralar Marmara faylarında anormallikler saptanmış.

Depremler başlayınca ben de dahil deprem çantası hazırlıyorum, sonra unutup gidiyorum.

Yapmayalım, acil deprem çantamız özellikle İstanbul ve çevresi için hazır olsun. Umarım beklendiği kadar büyük yaşanmaz.’

İzmir’de 30 Ekim 2020’den bu yana kaç kez uykusuz kaldık, sokaklara fırladık, kalbimiz neredeyse yerinden çıkacak gibi attı…

Yani bizlerin de tedbirli olması şart…

Ama nedense binalarımız üç kilitli, kapı ve pencerelerimiz demir ağlarla kaplı…

Bakalım bu sağmaldan nasıl çıkacağız?

 

*- BORNOVA’dan ÇEŞMEALTI’na

‘Kitap yaz!’ önerisinde bulunduklarımın arasında yine Bornovalı Nevin Çınar var…

Nevin Hanım önce Balçova’da şimdi de Çeşmealtı’nda yaşıyor, hastalığına daha iyi geleceğine inandığı için…

‘Gel de depresyona girme!’  diyerek şunları yazmış:

‘Zaman hızla akıyor.

Yaşanılacaklar yaşanılıyor.

Bir bakıyorsunuz yaşlanmışsınız.

Yaşadıklarınızla mekânın hiçbir ilgisi yok, aslında.

Sizler yaşadıklarınızla mekân oluyorsunuz.

Hayat sizlerin, bizlerin istediği, düşündüğü gibi olmuyor.

Olması gerektiği gibi oluyor her şey.

İnsanoğlu istediğinin, düşüncelerin dışında gelişen olayları kendine üzüntü, sıkıntı yapıyor.

Zamanla birikim yapan bu manevi olgular, beklenmedik bir zaman diliminde patlak verebiliyor.

Ruh dengemiz alt üst oluyor netice de.

Sonra ‘ayıkla pirincin taşını.’

 

*- KABUL ETMİYORUZ

Ama şu da var, kimse ruhsal rahatsızlık yaşadığını kabul etmiyor…

Etse de doktora gitmekten kaçınıyor.

Malum ruh doktorlarına gidene ‘Deli!’ gözüyle bakılıyordu bir zamanlar.

Şimdilerde bu tanıyı yendik ama yine de gitmekten kaçınılıyor.

Bir yerimiz ağrıdığı zaman nasıl ki, doktora gidiyorsak…

Ruh sağlığımız içinde gitmemiz gerekir, aslında.

Türkiye'de 4 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk (muş), yapılan bir araştırmaya göre!

Bence hepimizin ruh sağlığı az, çok bozuk.

Ekonomimiz üzerindeki kara bulutlar giderek birikimini hızlandırmakta.

Hele hele yaklaşan zam fırtınası ile üstümüzdeki bulutlar katran gibi kararmakta ve kalınlaşmakta.

Bu bile insanların ‘Depresyon’a girmesinin bir nedeni değil mi?

 

*- HEMEN HERKES

Konuştuğum onlarca insandan duyduğum aynı sözler:

‘Yaşama sevincimi kaybettim. Kendimi mutsuz ve kederli hissediyorum!’

Ya da;

‘Daha önce zevk aldığım çoğu şeyler artık zevk vermediği gibi, ilgimi çekmiyor!’

‘Kendimi çook yalnız hissediyorum.’

Sizlerde belki aynı duygular içindesinizdir.

Bu ruh sağlığımızın bozulduğu anlamına gelmez mi?

Yani kabul edilmese de çoğumuz ‘Depresyon!’ içindeyiz…

Hastayız!

Corononun yarattığı kısıtlamalar, hastalanma korkusu falan yanında ekonomik sıkıntı…

 

*- KAYGI SONUCU

Aslında depresyona tam bir sebep gösterilemez.

Ülkemiz için duyulan kaygılar, esas depresyon sebebidir.

Haberlerde izlediğimiz teröristler kahpece kurdukları düzeneklerle askerlerimizi öldürüyor.

Bağımsız devlet kurmak, niyetleri.

ABD ve AB emperyalizmi ikili oynuyor; ‘Tavşana kaç, tazıya tut!’ misali…

Amaçı, diğer ülkeler gibi ‘Böl ve yönet!’

 

*- GEL DE DEPRASYONA GİRME!

Her gün gazetelerden borcunu ödeyemediği için ‘İntihar’ edenler.

Ya da cinnet geçirerek ailesini yok edenler.

İşsizler ordusuna her gün onlarca katılan insanlar…

Çoğu da üniversite mevzunu hem de.

Ailesine bir ekmek götürmek adına hırsızlık yapıp, inanılmaz ceza alanların yanında paraları amuduyla götürenlere sessiz kalanlar.

Herkeste ‘Yarın ne olacak?’ kaygısı.

Eeee, böyle bir ülkede gel de depresyona girme…

Yaşar Eyice

Exit mobile version