KİŞİYE DEĞİL SİSTEME MUHALEFET

İç bir devrim ve sistem değişikliği bedel ödemeden kazanılamaz.  Tarih bu iddiamın canlı örnekleri ile doludur. İşte Mustafa Kemal. Adam ölümü göze alıp Bandırma Vapuru'na bindi, elinde tutuklama emri bulunan Kazım Paşa'nın karşısına çıktı, idama mahkum oldu. Daha başka bir sürü bedeli göze alarak bir devrim yarattı, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Bence tek hatası, kişisel romantik dürtüsüne […]

İç bir devrim ve sistem değişikliği bedel ödemeden kazanılamaz. 
Tarih bu iddiamın canlı örnekleri ile doludur. İşte Mustafa Kemal. Adam ölümü göze alıp Bandırma Vapuru'na bindi, elinde tutuklama emri bulunan Kazım Paşa'nın karşısına çıktı, idama mahkum oldu. Daha başka bir sürü bedeli göze alarak bir devrim yarattı, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Bence tek hatası, kişisel romantik dürtüsüne kapılıp, vatandaşlık nedir bilmeyen bu kul halka demokrasi getirmeye kalkışması idi. 
Her neyse, konu geçmiş değil; şimdi ve gelecek zaman. 
Şimdi, CHP'nin başındaki adam, önce belirteyim, sistemin içindeki bir adam gibi davranıyor, çünkü kişisel ezikliklerinin esiri. “Tayyip gitsin de, ne olursa olsun" diyenlerden.  Bu arada o küçük beyniyle "Ben de başkan baba olurum" diye düşünüyor. Adamın kapasitesi, zekası bu kadar. 
Oysa ülke yangın yerine dönmüş, sokağa bir kibrit çaksa sistemi değiştirecek, kardeş halkları buluşturacak. Toplum bir ve beraber olacak. Ama adam bedel ödemek istemiyor. O değil, ülkemde kimse bedel ödemeyi sevmiyor. 
TÜİK e gidiyor, içeri almıyorlar, dönüp kamuoyuna, "Beni almadılar, yardım edin, yarın beraber tekrar gidelim" diyemiyor. Oysa istese TÜİK'den randevu alabilir. 'Zekası yetmiyor, ahmak' ne derseniz deyin önemi yok. Adam istemiyor. İstemiyor. 
Adam kişiye muhalif, sisteme değil. Oysa devrim sisteme muhalefetle barışık hareket ediyor. Ben de kısa bir süre için kendimi sistem içinde düşünmekten alamıyorum. Korkuyorum. Oysa CHP Genel Başkanı olsaydım bu korkum kalmazdı; çünkü 15 milyon oy arkanda olurdu. O güçle bir bedel ödemeyi göze alarak davranırdım. Sokaktaki yangına bir kibrit çakardım.  "Ben demokratik yollarla mücadele sürdürürüm" demek, sistem içinde kalmak. Sistem demokratik değil ki! Başkan ne diyor, kul haline getirdiği TÜİK görevlilerinin haklı olduğunu savunup, “Bir daha çağrılmadığın yere gitmemeyi öğrenmişsindir sanırım" deyip alay ediyor. 

Son söz, Demirtaş neden içerde tutuluyor sanıyorsunuz.

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version