MİNİ MAKALE: SÜRTÜK 3

Zeze bana hararetli hararetli evrimi, DNA ların değişimini, gorilden insanlığa geçişlerin ilk adımlarını, gorilin suyla, ateşle tanışmasını, ilk insanın kendini suda görünce farkındalığın başladığını kendine öğretildiği örneklemelerle anlatmaya çalışırken, bir taraftan fırından aldığımız taze gevrek, peynir, evden götürdüğümüz zeytinle kahvaltı yapıyoruz. Müskebi-Ortakent meydandaki tahta sandalyeli esnaf kahvesindeyiz. Torunum erken uyanıp teklifimi kabul edince benimle birlikte sabah […]

Zeze bana hararetli hararetli evrimi, DNA ların değişimini, gorilden insanlığa geçişlerin ilk adımlarını, gorilin suyla, ateşle tanışmasını, ilk insanın kendini suda görünce farkındalığın başladığını kendine öğretildiği örneklemelerle anlatmaya çalışırken, bir taraftan fırından aldığımız taze gevrek, peynir, evden götürdüğümüz zeytinle kahvaltı yapıyoruz. Müskebi-Ortakent meydandaki tahta sandalyeli esnaf kahvesindeyiz. Torunum erken uyanıp teklifimi kabul edince benimle birlikte sabah yürüyüşü ve kahvaltı için çıkmıştık. Kahveye giderken ben; sağda solda uyuklayan, yeni uyanmış, işe bile başlamış ağaçlara, kuşlara börtü böceğe, erkenci kedilere, salak salak gerinen köpeklere laf atıp, selamlaşıp, onları dinleyip konuşurken davranışımdan etkilenmiş ola ki bu konuya giriş yapmış, bütün kahvaltı boyunca canlılara göre DNA  dönüşümünü konuşmuştu. Şimdi okul yolundayız, ben direksiyondayım, o arka koltukta müzik dinliyor. Ben de kendimce içimden fikirleşiyorum. Yavrum, Aysun Kayacı kızımızı düşünüyorum. Çok gerçek bir laf etmiş, bedelini yurdunda yaşayamama cezası ile ödemişti. Şimdi Nerede yaşar bilmiyorum. Şu an aynı şeyi ben de bağırmak istiyorum. Söz aramızda, korkuyorum.

"Ehil yaşa geldiğinde Zeze’nin oyu ile, Zeze’yi doğuran gelinim kadına 'Bunlar sürtük, ben halkımın diliyle konuşuyorum' diyen CB’nin oyu, halkının oyuyla aynı mı? diye soruyorum.

Zeze henüz dokuz yaşında. Değerli dostlar, biz demokratik rejimi seçerken, halkına ‘sürtük’ diyen bir CB'nin da bu sistemde seçilebileceğini düşünmüştük; buna rağmen sistemi kabul etmiştik. Neden mi? Nedeni açık, Atamıza ve onun devrimlerinin bu DNA'sı gelişmekte olan canlıların sayısını minimuma indireceğine inancımızdan. Öyle de oldu. Çeyrek asırlık iktidarları ile bile Atatürk devrimlerine bir adım geri attıramadılar.
Hep dee öyle olacak…

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version