PARADİGMA VE ESKİMİŞ DEĞERLER

Güneş Rakı Burcu’na  girdi, ama akşam hala tıngır mıngır; sırtında eski yaşanmışlıklar ve yeni hayaller dolu heybesi eğleşe eğleşe gelmekte. Güneş sağ arka omuzluğumda, direksiyonda eve varıp balkonda güneşi rakıyla uğurlama çabasındayım, ama gaza da fazladan davranmıyorum. Arabamda akşamın gelişi gibi tıngır mıngır Foça’dan dönüyorum. Radyomda Aşık makamında, Uşşak, bir şarkı hem ağlıyor hem dinleyeni […]

Güneş Rakı Burcu’na  girdi, ama akşam hala tıngır mıngır; sırtında eski yaşanmışlıklar ve yeni hayaller dolu heybesi eğleşe eğleşe gelmekte. Güneş sağ arka omuzluğumda, direksiyonda eve varıp balkonda güneşi rakıyla uğurlama çabasındayım, ama gaza da fazladan davranmıyorum. Arabamda akşamın gelişi gibi tıngır mıngır Foça’dan dönüyorum. Radyomda Aşık makamında, Uşşak, bir şarkı hem ağlıyor hem dinleyeni ağlatıyor. ( Şükrü Tunar’ın “Canımın yoldaşı ol, gönlüme bir neşe bırak) Akşamın sırtlayıp getirdiği yaşanmışlıklar sabah güneşi gibi parlak gözlerimin önünde ve yeni hayaller de hemen yanında uçuşmakta şimdi.
İşte böyle, güneşi rakı burcundan yolculamak telaşındayım ama aklımın bir köşesinde de demin bahçemin karşısındaki besi çiftliğinde ‘çifltiğin koruyup kollaması için Allah yoluna sadaka’ adına boğazlanan öküzün bağrışları, can hıraş yardım feryatları var. 
Artık bu ‘kurban kesme ‘anlayışı toplumumuzdan silinmeli;  bu yerleşik değer, bu paradigma kalkmalı, son kullanma tarihi biteli çok oldu diye düşünüyorum. 
20 bin yıl önce başlayan, halen süren insanın yaşama savaşında, kendi yerine başkasını kurban etme ritüeli, bu ilkellik bitsin istiyorum. Ama kolay değil hatta çok zor biliyorum. 

Sosyal paradigmaların bilimsel paradigmalar kadar kolay silinmediğini idrakindeyim; Ama artık bu değerlerin ilkelliklerle birlikte gittiğini topluma anlatmamız, hem de korkmadan anlatmamız lazım. Kimler anlatmalı: toplumda dili dönen herkes anlatmalı. Korkmadan. Bilimsel şartlarda, İhtiyaç dışında insanın, hayvanın kurban edilmesinin yanlışlığını anlatmamız, hiç bir şey bilmiyorsak en azından yakın çevremizde dile getirmemiz zorunlu diye düşünüyorum. 

Bahçemde çalışan kepçe operatörü “Ben dünyanın düz olduğuna inanıyorum” dediğinde; bilimsel paradigmaların bile yıkılmasının zor olduğu, tam sıfırlanmadığı bir ortamda sosyal yerleşik değerleri değiştirmenin çetinliğini düşünüyorum. Ama en azından biz kurban kesmesek, sorulduğunda da, bunun bir ilkel toplum geleneği olduğunu söylesek bile, böyle ilkel yerleşik değerin silinmesine katkı yaparız. Güneş demir ocağından yeni çıkmış kızıl bir tepsi gibi , ‘tansu’ ha oldu ha olacak, radyoda “Şükrü Tunar” çalıyor, Kara Sevda gibi hülyama süzül, kalbime ak’ diyor. Ben de gönül gözümle gördüğüm hatıralarımla haşır neşir, çevremde selam verip geçtiğim ağaçların ‘Gene bekleriz’ davetleri kulaklarımda mayışıyorum.

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version