SAVAŞI ANCAK SANATÇILAR ÖNLEYEBİLİR

Ajanslarda başta Rusya lideri olmak üzere tüm dünya liderlerini izliyorum ve insanlığımdan utanıyorum. Hepsi de iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, kendi hesaplarının peşinde, kan gölüne dönmüş Ukrayna’daki savaşı seyredip ahkam kesiyor. Uygarlık tarihini yazanlar ‘avcılık toplayıcılık’ bitince barışın bittiğini, savaşın başladığını yazar. Rousseau, ‘Kim ki toprağı bir çitle çevirip burası benim dedi ise’  ilk savaşı başlatan o oldu" […]

Ajanslarda başta Rusya lideri olmak üzere tüm dünya liderlerini izliyorum ve insanlığımdan utanıyorum. Hepsi de iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, kendi hesaplarının peşinde, kan gölüne dönmüş Ukrayna’daki savaşı seyredip ahkam kesiyor.
Uygarlık tarihini yazanlar ‘avcılık toplayıcılık’ bitince barışın bittiğini, savaşın başladığını yazar. Rousseau, ‘Kim ki toprağı bir çitle çevirip burası benim dedi ise’  ilk savaşı başlatan o oldu" demiştir. O zamandan sonra  savaş karşıtları hep yarım ağızla barış çağrıları yapıp, savaş planlarını genişletmişlerdir diyor, sosyologlar. Örneğin Emile Durkheim. 
Oysa dünyada şavaş karşıtı ilk örgütlü hareketi sanatçılar yaptı. 
Birinci Dünya Savaşı'nın ortasında kan gölünün tam göbeğinde ki İsviçre’de, Zürih’de, daha sonra Paris’te toplanan sanatçılar iki anlamsız hecenin yan yana getirilmesinden oluşan ‘Dadaizm’ akımını kurdular. Dadacılar, "Madem ki savaş gibi saçma bir  eylem bu kadar insan öldürüyor, madem ki yaşamla ölüm arası bu kadar normal, insan değeri sıfırda, o zaman sanat değeri de sıfır olsun, sanat da saçmalasın" dediler. Örneğin resimde gerçeği parçalayan ‘kübizmi’, edebiyatta anlaşılmaz metinleri, heykelde gerçeküstülüğü yarattılar. Klasik müzik sanatçıları ‘Paris kahvelerinde çalpara şıkırdatıp oynuyorlardı. Hulasayı kelam ilk gerçek, samimi, tüm ağızla örgütlü barış çağrısı sanatçılar tarafından 50 milyon ceset üzerine kuruldu. Dadaizm o yıllarda sanat çevresinde çok tuttu. Sanatçılar savaşanlara "Madem ki siz iç dürtünüz savaşla yaşıyorsunuz; biz de averaj yaşamı bırakıp uç yaşayacağız" dediler. 
“Savaşma Seviş" dediler. Falan filan. 
Savaşı ancak sanatçılar önleyebilir diye düşünüyorum ve sanatçıları, tüm sanatçılarımızı barış için içte ve dışta savaşa karşı eyleme davet ediyorum. 
Bu sabah yine çok erkenci idim.  Penceremden bakınca rüzgar bile tembel tembel uyuyor, sessizliğin sesi etrafı çınlatıyordu. Ben de şimdi salona geçip, eskimiş dizilerden birini seyredeceğim. Bayılıyorum bu dizilere. Bana hayatın kaçırdığım bölümlerini öğretiyor.

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version