SOKAKLARDA PALAZLANANLAR

Spor Yazarı Karşıyakalı (Aslen Akhisarlı) Avni Erboy ‘Yalandan değil kalpten sevin!’ başlığıyla amatörlerden ve onların ‘Heykeli dikilecek’ başkanlarından söz etmiş. Bu arada, Napolyon’un ‘Para, para, para!’ deyişine getirip, amatörler için, ‘Elbette paraya hayır demeyiz!’ diyerek, bazı milletvekillerine de dolaylı yönden dokundurmuş; ‘Öğle yemeği için Paris’e, Bayram tatiline ABD’ye gidenlere de ihtiyacımız var, yeter ki para […]

Spor Yazarı Karşıyakalı (Aslen Akhisarlı) Avni Erboy ‘Yalandan değil kalpten sevin!’ başlığıyla amatörlerden ve onların ‘Heykeli dikilecek’ başkanlarından söz etmiş.

Bu arada, Napolyon’un ‘Para, para, para!’ deyişine getirip, amatörler için, ‘Elbette paraya hayır demeyiz!’ diyerek, bazı milletvekillerine de dolaylı yönden dokundurmuş;

‘Öğle yemeği için Paris’e, Bayram tatiline ABD’ye gidenlere de ihtiyacımız var, yeter ki para versinler!’

Neden versinler ki?

Bana karşılıksız para veren bir kişiyi göstersin, olmayan dişlerimi kıracağım…

Bir veren, mutlaka 10 alıyor…

Öyle verimli bir bahçe ki bu spor özellikle futbol…

Ben bugüne kadar ağlamayan hiçbir iş insanı, sanayici, hatta küçük esnaf görmedim, ne de bir eli yağda, bir eli balda olanın ağlamadığını görmedim.

‘Hayırsever!’ diye tanıtılanların da, başkalarının sırtından ya da devleti, kurumları dolandırarak işlerini yürüttüklerini biliyorum…

‘Sömürüye hayır!’ diyoruz ya öncelikle bunlardan kurtulmalıyız, ama öncelikle mutlaka hesap sormalıyız, ‘Nereden buldun?’ yasasını yürürlüğe sokmalıyız.

Yalandan değil kalpten sevenler bizleriz!

Öbürleri hikayeci!

Bakın Bodrumspor sessizce çalıştı ve başarı onların oldu!

Kaç kişi tahmin ediyordu….

Final maçında taraftarı da, aynen Göztepe’nin 50 yıl öncesi gibiydi…

Sanki bir minibüslük taraftar ile gitmişlerdi Adana’ya…

Bodrum taraftarı olarak bana sordular, ben de şöyle yanıt verdim:

‘Bodrum’da, İstanbul’da ya da İzmir’de olduğu gibi yerli halk kalmadı ki!

Dağ taş ev doldu, sahillerde oturacak yer bulamazsınız, zaman zaman şehre araç girişi bile yasaklanıyor çünkü arka arkaya, dipdibe sıralasanız bile yalnız Bodrum’da değil tüm yarımadada adım atamazsınız.

Bunların hepsi ya Fenerli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı veya bir başka takımın taraftarı, üyesi…

İçlerinden biri bile çıkmaz Bodrumspor’lu…

Ya da taraftarı…

Hangi ligde olduğunu bile bilmezler!

Bu nedenle milyonlarca taraftarı olan, her gün manşetlerden düşmeyen, trilyonların kuruş hesabı yapıldığı kulüplerin sözde başarılarının yanında kutup gibi parlayan bir başarı elde ederek Süper Lige çıkmıştır Bodrumspor…

Taraftarı mı, ‘Bravo!’ diyen birkaç gerçek sporsever ile oyuncuların ve yöneticilerin yakınları, akrabaları…

Bu kadarcık…

Onlar da yalancılıktan ya da gösteriş için değil yürekten sevenler…

Ne yöneticileri, ne teknik adamları, ne futbolcuları ne de Bodrumspor’un hizmet personelinin yani hiçbirinin ağzından ‘Şampiyonluk’ sözü çıkmadı, ‘Bizi oyunumuzla beğenin!’ dediler ve başarıyı buldular.

Şimdi bakıyorum, bir şampiyonun çıkacağı Süper Lig’de birçok başkan kendinden ve parasından büyük konuşuyor, ‘Şampiyon olacağız!’ diyor…

Avni Erboy, uzun örnekli yazısına Yeşilçam’ın akıllarımızda kalan şu repliği ile başlamış;

‘Beni hiç mi sevmedin?’

Zamanımızda bu çok tartışmalı bir cümle…

Bunu da anımsatmak istedim bazılarına…

Bu soruyu soranlara yanıtını ben vereyim:

‘Evet hiç sevmemiş!

Kendini kandırma!

Dostlarının söylediğini tekrarlayayım:

Unut gitsin!

Geleceğini düşünüyorsun bunu düşün, hakikati günaydın diyerek karşıla…

‘Güle güle sana!’ şarkısını söyle…

 

*- AYDIN’DA BİR DÜNYA GÜZELİ

 

‘Bir dünya güzeli!’ haberini, Bodrum’da yaşayan, Profesyonel Turist Rehberlerinin duayen ismi, Üstad Semih Adıyaman’dan öğrenmiş oldum.

Fotoğraflarını gördüm.

Halbuki sayısız oradan geçmiş, hiç ama hiç merak edip, direksiyonu kırmamıştım.

Uzatmadan ben de ‘Bir dünya güzelini’ paylaşayım:

Aydın Geyre’de yer alan Aphrodisias Antik Kenti’nin Stadyum’u; kazılmadan öncesi ve sonrası fotoğraflarda açık seçik belli.

Kentin en iyi korunmuş ve en görkemli yapıtlarından biri olan Stadyum, aynı zamanda Ege bölgesindeki en iyi korunan stadyumlardan biri.

Kentin kuzeyinde yer alan 270 x 60 metre boyutlarındaki yapı, yaklaşık 30 bin izleyici alabilecek kapasiteye sahipti.

Elips plan, tüm seyircilerin etkinlikleri rahat izlenmesini sağlıyordu.

Genellikle atletizm ağırlıklı spor etkinlikleri için kullanılan stadyumlar, gerektiğinde halk oylamaları ve diğer yarışmalar içinde kullanılırdı, deniliyor.

Burada dikkatimi çeken stadyumun konumu ve özellikle ana spor olan atletizm pistinin bulunması…

Yeri gelmişken söyleyeyim:

Koşan kazanır…

Bu sporda da, her atılımda böyledir…

 

*- SEÇİCİ OLMALIYIZ

 

Kendini bilenler,  en sevmediği sözü şöyle açıklar;

‘Biz demiştik!’

Ya da ‘Ben demiştim!’

Demezler…

Ama bazen anımsatmak lazım…

Doğan Hasol üstat, seminerlerinde, konuşmalarında kendisi gibi birkaç idealist kişi ile çoğu şehir bölge plancısı,  mimar, inşaat mühendisi, akademisyen ve projeci her halde üzüntüyle şu sözlerini anımsıyorlardır:

İşin önemini vurgulamak için şöyle anlatmaya çalışayım:

‘Henüz büyük güney ve güney doğu depremi olmamış idi, yani küçük kıyamet kopmamıştı.

Benzer şekilde1990’lar ilk yarısında gayri menkul uzmanlarına verilen eğitim sırasında şöyle deniliyordu:

‘Sizlerin misyonu olmalı, sadece al sat ile sınırlı kalmamalı, doğru uygulama yapılmış projeli, mühendislik hizmeti almış yapıları portföyünüze katmalısınız  .

Statik projesi ve zemin etüdü var mı sorusuna cevap almadan Hilton banyo, İtalyan mutfak üzerinden gitmeyiniz lütfen!’

Bunları neden anımsadım ve anımsatmak istedim:

Bu satırları yazarken İstanbul’da 3 katlı bir apartman çöktü…

Bu kaçıncı ne ilk ne son!

Yaralıları bilmiyorum, bir güzel insanımızı kaybettiğimizi öğrendim.

Bilmem sıkıntım ve üzüntümü anlayan olur mu?

Hala söyleyenler var, acaba bu sesleri duyan var mı?

Bence rahatsızlık duyanlar duyuyor, yetkililer, satıcılar değil…

İşin özeti seçici olacaksın bu dünyada…

İnsanın da satıcının da…

Bir basit anımsatma daha yapayım;

Sakın, ‘Çok dostum var benim!’ diyerek kendinizi aldatmayın…

 

*- ÖZGÜRLÜK İÇİN GÜLE GÜLE…

 

‘En kötüsü dünyanın özgür olmaması değil, insanın özgürlüğünü unutmuş olması!’ diyor Nadide Güzelçicek, sevgili yeğeni Sara’nın kına eğlencesine gitmeden önce sonra da şunları bizlere söyleyerek yola çıkıyor:

‘Dünyayı değiştiremiyorsak, en azından kendi yaşamımızı değiştirelim ve özgür yaşayalım. Her yaşam tek ve eşsizse, bundan gerekli dersleri çıkaralım; yeni olmayan her şeyi atalım, geride kalanları, kötü düşünceleri, sahte sevgileri, mutluluk yelkenlerini açalım, bu arada arkadan vuran sözde dostları da gönderelim istedikleri yerlere… Birlikte şu şarkıya söylemeliyiz:

Yar saçların lüle lüle, sahtekar sana güle güle!…’

Yaşar Eyice

Exit mobile version