YIKILASI PARADİGMALAR-2

Kadının erkeğe eşit olmadığına inanmak.  Bu yargıyı yıkmak tüm önyargıları yıkmaktan zordur. Çünkü bu yargının güçlendirilmiş biyolojik tarafı çok baskındır. Dünyayı bilmem, fakat Türkiye'mizin bayağı farkındayımdır ki, erkek nüfusunun yüzde 98.5'u çocukluğundan itibaren yaşamda erkeğin kadından üstün olduğuna inandırılıp, aksine davranan dişi canlıların cezalandırılmasına cevaz verir anlayışıyla yetiştirilmekte. Bu sosyal davranış tüm dinlerden beslenir ve güç alır. […]

Kadının erkeğe eşit olmadığına inanmak. 

Bu yargıyı yıkmak tüm önyargıları yıkmaktan zordur. Çünkü bu yargının güçlendirilmiş biyolojik tarafı çok baskındır. Dünyayı bilmem, fakat Türkiye'mizin bayağı farkındayımdır ki, erkek nüfusunun yüzde 98.5'u çocukluğundan itibaren yaşamda erkeğin kadından üstün olduğuna inandırılıp, aksine davranan dişi canlıların cezalandırılmasına cevaz verir anlayışıyla yetiştirilmekte. Bu sosyal davranış tüm dinlerden beslenir ve güç alır. Özellikle Arap İslamı bu statüyü yoğun destekler. 

Bu paradiğma artık yıkılmalı, toplum bu inanışın kötü sonuçlarını önlemeye yönelik yoğun eğitim proğramlarına alınmalıdır.  Örnek, özellikle imam hatip okulları olmak üzere tüm orta öğretime “cinsiyet eşitliği”  dersleri konulmalı ve eğitimi de ciddiye alınmalıdır.
Çocukluğumda babama yada amcamlara takılıp hamama gittiğimde onların ya da bizim gibi ailelerin çıplak dolaşan çocuklarının cinsel organlarını övünerek teşhir edişlerine şahit olmuş, bol kız kardeşli bir  çocuk olarak aklımdan geçen düşüncelerden utanmıştım. Şimdi bile aklıma gelince utandığım, benim bizzat kendimin 40'lı yaşlara kadar kadının bakireliğini kutsal saymamdır. 
Bu toplum ancak 
“eksik etek”, 
“kadının yeri evidir”, 
“kadın çalışmaz” ve benzeri gibi kadın adının önüne konan sıfat tamlamalarını kaldırmadıkça dişi erkek eşitliği gerçekleşmez. 
Tabiidir ki dişi canlı östrojen kontrolünde yaşarken, testosteronla yaşayan erkeğe göre farklıdır. Örneğin östrojenin etkisi ile kasları gelişmez, kılları çıkmaz vebenzeri. Ancak bu ayrıcalıklar onun erkeğe göre daha evrilmiş bir canlı olduğunun göstergesidir. Unutmamalıyız ki kadın erkeğe göre evrimde öndedir. 
Çünkü doğurur.
Şimdi bir yaşanmışlık aklımdan geçiyor. İbretle ayrıntısına giriyorum. Yaz sıcağı Urfa'dayım, belki altı, belki beş yaşındayım. Okul henüz başlamamış; damda yatma mevsimi. Yemekten sonra akşam çökmüş, yıldızlar pasparlak çıkmış. Gün yorgunu nenemle damda tahtımızda yatmaya hazırlanıken ninem, 'Yıldızların da gözü vardır bizi görürler' demişti. Sonra her gece yaptığı gibi bir hikaye anlatmış ve uyumuştuk. Ondan erken uyanmış şafak karanlığında henüz kaybolmamış yıldızların altında bacakları açılmış nenemin hemen üstünü örtmüş. Aklımca yıldızların gözünden saklamıştım.

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version