BARIŞ MANÇO'NUN İNSANLIĞINA BİR ÖRNEK

Önce günün sözünü söyleyeyim: ‘Birisi kütükse değişmesini beklemeyin! Kütük, dersten okununca, yine de Kütüktür!’ Bugün iki büyük insan, iki büyük sanatçımız anılıyor. ‘Ölümsüzlük!’ denilince her halde akla bu isimler geliyor, bugün; ‘Cem Karaca ve Barış Manço!’ İkisiyle de bizim yaştakilerin önemli anıları vardır. Ben bir zamanlar yazdığım bir anımı anlatayım 7’den 70’e herkesin sevgilisi, sevdalısı […]

Önce günün sözünü söyleyeyim:

‘Birisi kütükse değişmesini beklemeyin!

Kütük, dersten okununca, yine de Kütüktür!’

Bugün iki büyük insan, iki büyük sanatçımız anılıyor.

‘Ölümsüzlük!’ denilince her halde akla bu isimler geliyor, bugün;

‘Cem Karaca ve Barış Manço!’

İkisiyle de bizim yaştakilerin önemli anıları vardır.

Ben bir zamanlar yazdığım bir anımı anlatayım 7’den 70’e herkesin sevgilisi, sevdalısı Barış Manço’dan…

Bu dünyadan bir Barış Mançu geçti, sevgili okuyucularım büyük ve önemli izler bırakarak…

 

*- HABERİ BEĞENİNCE

Barış Manço ile dostluğum İzmir’de başladı…

Herhalde İzmir Enternasyonal Fuarı zamanıydı…

Hemen her gün gelir bizlerle sohbet ederdi.

Bölge ve Yurt haberleri sorumlusu olduğum halde, akşamları magazin servisine destek verenlerdenim.

İş bölümü yapıldığında o gece benim takip edeceğim sanatçı Barış Manço olmuştu.

Sahnede görüntülerini çektim, geliş gidişlerini de..

O daha sahneden inmeden görüntüleri ‘Fuar Baskısı’nda çıkmıştı…

Diğer gazetelerden o kadar ilerideydik…

Bunu önemli maçlarda, Alsancak’taki fotbol müsabakalarında da uyguluyorduk.

Şimdi bunu bilen, ya da kendini ‘usta’ ya da ‘duayen’ olarak etrafta sözde hava atan acaba kaç sözde gazeteci var!

Neyse konum bu değil…

Ertesi günden itibaren Barış Manço abartısız hemen her gün başta benim olmak üzere tüm haberci arkadaşlarım ile teknik servisin sevgilisi haline gelmiş, ziyaretlerini eksik etmiyordu.

‘Seni çok sevdim!’ gibisinden laflar ediyor ve benimle İzmir’i gezmek istediğini söylüyordu.

Her seferinde ‘imkansız’ olduğunu, çünkü masamın başından ayrılamayacağımı, her an Ege’nin ve Türkiye’nin bir tarafından mutlaka muhabirlerimizin arayıp haber vereceklerini söylüyürdum.

Zaten o da hep tanık oluyordu, durmaksızın konuştuklarıma ve not şeklinde aldığım haberleri yazıp gazete sayfalarına koyduğuma…

 

*- YAŞANTIMIZ YOLLARDA GEÇTİ

Ya aynı yıl, ya da bir yıl sonra…

Bu kez yolum Muğla’ya düştü…

Adalet Partisi’nin il kongresini takip edecek, kulis bilgileri ile gelişmeleri, kendi gözümden okuyucularımıza aktaracaktım…

Tüm partilerin, tüm il kongrelerini takip ediyorduk…

Hiç unutmuyorum;

Ankara’dan gelmiş, sanıyorum Muğla- Gökova yolu ile daha sonra Bodrum otoyolunu da yapan Müteahhit Latif Sakıcı ile Muğlalı işinsanı ve bir yerel gazetenin sahibi Bülent Bey iddialı şekilde il başkanlığına adaydılar…

O zamanlar Muğla’da iki otel vardı, ikisi de ‘Salon balkon dolu!’ denir ya o kadar dolu idi…

Yer bulmak imkânsızdı…

‘Nerede bir iki saat olsa da uyumaya çalışırım!’ diye düşünürken, Barış Manço’yla karşılaştım…

O da ekibiyle konser vermeye gelmişti…

‘Nerede kalıyorsun?’ dedi…

Yer bulamadığımı, ‘Bir sandalyenin üzerinde uyuyacağım!’ dedim…

‘Olmaz!’ dedi…

İki kişilik odasında, bir yatağı bir müzisyen arkadaşı kullanıyor, diğerinde kendisi yatıyordu…

‘Bir yatakta ikimiz kıvrılıp yatarız!’ dedi…

Olur du, olmaz dı?

Oldu!

Ayakucuna bir yastık koyduk, aynı yatağı paylaştık!

İşte dostluk bu olsa gerek!

Beni yolda bırakanlar oldu…

Ama Barış Manço yataksız, uykusuz bırakmadı…

Bir yatakta iki kişi horul horul uyuduk…

Nurlar içinde yatsın…

 

*- İŞTE ATATÜRK

Şimdi size Atatürk’ün içimizi ısıtacak yılbaşı hikayesini anlatayım:

‘1936 Yılbaşı akşamı…

O gece saat 23.00'e kadar Çankaya’da arkadaşlarıyla çalışan Atatürk yeni yılı karşılamak için yapılan eğlenceye katılmak üzere yola çıkar.

Salon tıklım tıklım doludur.

Nihayet saat 23.00’de bir haber

‘Atatürk geliyor!’

Atatürk giriş kapısından içeri girer.

Kendisinin paltosunu almak isteyenleri durdurarak vestiyerin olduğu merdivenlerden inmeye başlar.

Birden gözü orada bekleyen iki inzibat erine takılır.

Onlara dönerek;

‘Burada ne bekliyorsunuz?’ diye sorar.

Ve şaşkınlıktan ne diyeceklerini bilemeyen erlerin cevabını beklemeden

‘Anladım, siz de benim gibi buraya davetlisiniz!

Peki neden yukarı çıkmadınız?

Haydi üstünüzdekileri vestiyere bırakın sizi bekliyorum.

Yukarı birlikte çıkacağız.

Fakat benim yanımdan bir karış bile ayrılmayacaksınız’ der.

Erler bu büyük insana ne diyeceklerini bilememenin sıkıntısıyla kendi nazarlarındaki en kıymetli kelimeyle ‘Emret komutanım!’ derler.

Atatürk merdivenlerden çıkarken, yanına gelmek isteyenler çok olunca erlerin geride kaldığını görerek  ‘Siz yanıma gelin ve yanımdan hiç ayrılmayın ikazını yapar.

Salonda oturacağı masaya geldiklerinde yanındakilere sağ ve solunda oturacak olanların kaydırılmasını isteyerek erleri sağ ve solundaki koltuklara oturtur.

Dünyanın hiç görmediği ve göremeyeceği muhteşem bir tablodur bu.

Ve bu tabloya dünyanın işitip işitebileceği en önemli bir mesaj olan şu sözlerle imza atar.

“Ben tüm bu güzelliklerin, neşenin, coşkunun yolunu açabilmek adına yıllarca siperlerde bu yiğit Mehmetçik ile mücadele verdim.

Bu zafer her şeyden önce onların eseridir.

Bu durumda, bu kutlamada eğlenmek herkesten önce onların hakkıdır.

Onlar bu vatanı kurtarırken benim sağ ve sol kolumdu.

Vatan onların varlığıyla yaşayacak bu yüzden onların bugün de yeri başkomutanlarının sağ ve sol omuz başı olmalıdır.’

Salonda hiç istinasız herkes bu sözler üzerine gözyaşlarını siliyordu.

Aslında, ahde vefa, sevgi, saygı, inanç, koruma, sahip olmanın değil sahip çıkmanın önemi gibi ne çok anlam ileten bir davranış…

Bunun ardından diğer bir önemli davranış modeli olarak yaverini çağırarak ‘amirlerine haber verin. Bu iki yiğidi bu akşam izinli saysınlar’ demesi.

Yaşar Eyice

Exit mobile version