İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, katıldığı bir televizyon programında hizmetlerini, projeleri, eleştirileri anlattı. Sığınmacılardan trafik sıkıntısının nasıl çözüleceğine kadar bir dizi soruyu yanıtlayan Başkan Soyer, öğretmen ve öğrencilere ilk bir hafta boyunca özel bir indirim uygulayacaklarını da müjdeledi.
DEMOKRAT GÜNDEM- Gazeteci Yazar Saygı Öztürk’ün İzmir’in yanısıra ülke gündemine dair kendisine yönelttiği sorularını yanıtlayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, trafik sıkıntısının pandemi sonrası özel araçlarını tercih eden vatandaşlar sayesinde oluştuğunu, sıkışıklığın olduğunu görmemenin mümkün olmadığını belirterek, çözüme dair ürettikleri projeleri teker teker anlattı.
TRAFİK SIKINTISINI SÖYLEMEK İÇİN AKP’Lİ OLMAYA GEREK YOK AMA…
Başkan Soyer, “Bunu söylemek için AKP’li olmaya gerek yok. Eleştiriler son derece doğru. Bizim Mart 2020 yılında günlük toplu taşım biniş sayımızı 1 milyon 950 bin. Pandemi öncesinde günlük sayı. Bu rakam geçen bir buçuk yıl içinde hiçbir zaman 900 binin üzerine çıkmadı. 200 binlere 300 binlere 100 binlere düştü. Şu anda hala bir milyonun altında. Yüzde 50 kapasite kullanılmıyor. Nerede bu insanlar peki? Onlar özel araçlarıyla seyahat etmeyi tercih ediyorlar. Toplu ulaşıma dair güvende endişeliler. Ama bunun bize olan sonucu sadece gelir kaybı değil, zarar değil. Daha vahimi trafikteki sıkışma. Ön gördüğünüz yatırımlarla trafiği rahatlatmaya dair atacağınız adımları tamamlayamadan, atamadan böyle bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Dünyanın her yerinde bu böyle. İnsanlar özel araç kullanımına yöneldiği için kent içi trafikte büyük sıkışıklık yaşanıyor. Bu siyaset malzemesi olacak bir şey değil yani” diye konuştu.
İLK BİR HAFTA ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMENLERE ÇOK ÖZEL BİR İNDİRİM SUNACAĞIZ
Programda okulların açılması nedeniyle öğretmen ve öğrencilere toplu ulaşımda özel bir indirim uygulayacaklarını da müjdeleyen Başkan Soyer, “Büyük ihtimalle ilk bir hafta içinde öğrencilere ve öğretmenlere çok özel bir indirimle toplu ulaşımı yapacağız. En azından böyle palyatif bir çözüm olacak. Öğrenciler ve öğretmenleri bir hafta boyunca çok düşük bir ücretle toplu taşımı kullandıracağız” dedi.
ULAŞIMA ZAMDAN UZAK DURUYORUZ ANCAK…
Ulaşımda yüzde 50’lik azalmaya karşın vatandaşların içinde bulundukları sıkıntıyı da düşünerek şartları zorlayıp 1,5 yıldır zam yapmadıklarını da vurgulayan Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç
Soyer, yakın zamanda da zam yapmayı düşünmediklerini ancak sürecin kendilerini ileride zam yapma mecburiyetine götüreceğini söyledi. Tunç Soyer, “Biz bir buçuk yıldır zam yapmıyoruz. Vatandaşın yoksulluğunu biliyoruz. Biz batalım onları batırmayalım diye düşünüyoruz. Şimdiye kadar uzak durmaya çalıştık ama maalesef hayatın akışı bizi o noktaya getirecek. Ne zaman bilmiyorum, ama şu anda değil” dedi.
SIĞINMACILARA HİZMET ÜRETMEK BURDA KALMALARINA DESTEK DEĞİL
Sığınmacıların gelme nedenlerinin kendileri olmadığını da anlatan İBB Başkanı Tunç Soyer, hizmet üretmelerinin sığınmacıların kalmasına yönelik bir destek olarak algılanmaması gerektiğinin de altını çizerek, şunları söyledi: “Bu hizmet üretmek sığınmacıların burada kalmasına destek değil. Böyle yorumlayanlar da var. Ürettiğimiz hizmetin destek olarak yorumlanması doğru değil. Biz sokak hayvanlarından ağaçlardan da sorumluyuz. İnsanlara nasıl sırtımızı döneceğiz. Diliyorum ki bir an önce memleketlerine dönerler. Uluslararası diploması işletilirse yurtlarına dönmeyi onlar da isteyecektir diye inanıyorum. Eninde sonunda ekonomik bir gaye ile bile olsa sonunda memleketinize dönmek istersiniz. Ana vatandır orası. Eğer oraya barış gelirse, iskanı sağlayacak imar ve bayındırlık çalışması yapılırsa tekrar vatanlarına dönerler. Gitmeleri gerektiğine inanıyorum ama burada kaldıkları sürece hizmet vermeye devam edeceğiz.”
ELEKTRİK FABRİKASI SÜRECİ GERÇEKTEN AKIL ALMAZ BİR SÜREÇ
Alsancak’taki tarihi elektrik fabrikasıyla ilgili ihale sürecine alınmamaları ile ilgili süreci ‘akıl almak bir süreç’ olarak değerlendiren Başkan Soyer, konuya dair şu açıklamayı yaptı: “Elektrik fabrikası süreci gerçekten akıl almaz bir süreç. Göreve geldiğimizde bir hafta sonra o binanın ihalesi yapıldı. Biz de adaylık sürecinden itibaren takip ettik. 35 milyon lira bedel ödemeyi taahhüt ettik. Ama ihaleyi iptal ettiler. İzmir’in sembol yapılarından biri ve fakat çürüyor. Ve İzmir kaybedecek bu tarihi yapıyı. Biz de o bina kaybolmasın, gençler için kültür sanat merkezi gibi kamusal bir hizmet alanı olarak bu şehre kazandırılsın istiyoruz. O nedenle ihaleye girdik. Kamu şirketleri giremez gerekçesiyle gireme diye iptal edildi. O zaman kamu şirketlerinin de girebileceği bir ihale yapın biz de girelim. Zaten SİT alanı olduğu için başka amaçla kullanılamaz. 2 yıldır ihale açılmadı, o bina çürümeye devam ediyor. Ne ihale açılıyor. Hadi bize vermiyorsunuz bakanlık olarak siz kazandırın bu şehre. Onu da yapmıyorlar.”
İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’İN AÇIKLAMALARININ SATIR BAŞLARI
İZMİR 40 VERMİŞ BİR ALMIŞ AMA DİĞER KENTLERE BAKTIĞINIZDA…
2020 yılında mali bütçeden toplanan vergi geliri ülkede 833 milyar lira. Bu verginin 95 milyarı hatta bir tablo var önümde, 95 milyar 500 milyon liralık bölümünü İzmir ödemiş. Yani yaklaşık yüzde 11.7’sini toplanan vergiler oluşturmuş. İzmir merkezi yönetimden ne kadar yatırım aldı? 2.3 milyar. Yani İzmir 40 vermiş bir almış. 40,7 vermiş bir almış. Diğer kentlere bakarsanız, Bursa yüzde 11 almış. Trabzon yüzde 102, Kayseri yüzde 143. Konya yüzde 130. İzmir yüzde 2.4 almış. Bu sadece İzmir ile ilgili bir haksızlık değil. Genel olarak devletin topladığı vergilerden kentlere yatırım oranı büyük farklılıklar gösterebiliyor. Bu doğru değil. Bir kentten toplanan verginin ne kadarının o kente yatırım olarak döneceğinin ortak bir paydası olması lazım. Ki insanlar o adalet duygusu rencide olmasın. Bir taraf yüzde 102 alırken, bir taraf yüzde 2.4 alırsa bu adalet, hakkaniyet değil. Türkiye’de toplanan verginin yüzde 11.7’sini İzmirli ödemiş. Dolayısıyla ödediği vergiler karşılığında yatırım bekliyor devletten. İzmir Büyükşehir Belediyesi 2020 yılı bütçesinin yüzde 42’sini yatırıma ayırmış. İBB bütçesinin yüzde 42’sini yatırımlara ayırarak 3.5 milyar yatırım gerçekleştirmiş. Özetle hükümetimizin kaynakları adil bir biçimde dağıtmakla ilgili sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. İzmirli olarak en tabi hakkımız. Dolayısıyla bunu talep ediyoruz.
Bir şey söylemem bir şey yakışık da olmaz. Bu iradeyi ortaya koyanlara, bu tercihte bulunanlara sormak lazım. Benim bu konuda söyleyebilecek bir şeyim yok.
HÜKÜMETİN İZMİR’DE YAPTIĞI METRO TÜNELİ YOK
Devlet bütçesinden mesela bir metre metro tüneli yok. Hükümetin İzmir’de yaptığı metro tüneli yok. Tüm metro hatları, tünelleri İBB’nin yarattığı finansman kaynaklarıyla ürettiği çözümlerle yapılmış yatırımlardır. İzmir tarihinin en büyük yatırımına kalkışıyoruz. Buca Metrosu.
İZMİR’İ DEMİR AĞLARLA ÖRECEĞİZ, İŞTE PROJELERİMİZ
İzmir’i demir ağlarla öreceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmeye devam edeceğiz. Hafif raylı sistemle taşıdığınız yolcu için maksimum 1,5 lira masraf yapıyorsunuz. 3,5 liraya çıkıyor lastikli araçlarla taşınan yolcu başına. Büyük uçurum var arada. İklim değişikliğini konuşuyoruz. Karbon salınımını azaltan toplu ulaşım araçlarını tercih etmemiz gerekiyor. Biz bütün bunları gördüğümüz için almakta olduğumuz kredilere borç diye bakmıyoruz. Borçtan daha yüksek bir fayda yaratmış oluyorsunuz çünkü. O nedenle yatırım, finansman kaynağı diye bakıyoruz. Bir tane somut örnek vereyim. Narlıdere Metrosu’nun yapımı yüzde 80’lere ulaştı. 50 milyon avrosu Asya yatırım Kalkınma Bankası’ndan. Çin mahreçli bir banka. Ve tarihinde ilk defa bir belediyeye kredi kullandırdı. Ben Çinli olsaydım, benim çalıştığım banka, Türkiye’de bir belediyeye metro inşaatı için düşük faizli kredi vermiş, demek ki ben İzmir’de yatırım yapabilirim. Böyle çarpan etkileri, sonuçları var. Biz Buca Metrosu ile ilgili 490 milyon euroluk konsorsiyum oluşturduk. Sadece Karadeniz Kalkınma Bankası ile ilgili süreç tamamlanmadı. Hepsi aynı faiz oranıyla, hepsi 4 yıl ödemesiz, 12 yıl vade ile garantilenmiş kredi kaynakları. 490 milyon avrosu inşaat ile ilgili, üstü araçlarla ilgili bölüm. Kısacası temeli attığımız gün, kazma vurulduğu gün sonuna kadar gereken para konmuş durumda. Yarıda kalma, eksik kalma ihtimali sözkonusu değil. Çünkü parası almış oluyoruz. İş yürüdükçe hak edişlerle kaynaklar aktarılacak. Buca Metrosu için 6 Eylül’de son aşamaya gelinmiş olacak. Yapacak firma kesinleşmiş olacak. Ve iş başlayacak.
İZMİR’İ ÇOK PARLAK BİR DÖNEM BEKLİYOR
3. hat. Karabağlar Gaziemir Metrosu. Bu da Halkapınar ile havalimanı arasındaki 28 km’lik güzergahı tamamlıyor. Trafiği rahatlatan bir çözüm olacak. 4. Metro hattının da proje ihalesine çıktık. Otogar Kemalpaşa arası. 28 km’lik bir metro hattı. Her biri milyar avronun üstünde yatırımlar. Her birini teker teker hayata geçiriyoruz. Biz toplu taşımda lastik tekerlekliden raylı sisteme geçilmesiyle ilgili irade ortaya koyduk. Yatırımın büyüklüğü gözümüzü korkutmuyor. Biz geçen yıl 3.9 milyar borç aldık, 3.3 milyar lira borç ödedik. Borçlanmamız 600 milyon lira. Pandemiye, gelirlerimizdeki düşüşe rağmen. Borcumuzu zamanında ödediğimiz için itibarımız son derece yüksek. Metrolar, hafif raylı sistemler aynı zamanda bir medeniyet taşır. Farklı bir yaşam kalitesine taşır insanları. Trafiğin en yoğun olduğu Buca Karabağlar Gaziemir’de olacak. İzmir’i çok parlak bir dönem bekliyor.
İKİ YIL İÇİNDE 451 OTOBÜS ALDIK
Bizim toplam iki yıl içinde 451 otobüs aldık. 4 tanesi sadece engellileri taşımak üzere tasarlanmış otobüsler. Biz bunları 650 milyonun altında bedelle aldık. Şu anda almaya kalksak 242 milyon lira daha fazla ödemiş olacaktık. Doğru bir kredi finansmanı ile çözdüğümüz için 242 milyon lira karımız var.
TRAFİK MESELESİ SİYASET MALZEMESİ OLACAK BİRŞEY DEĞİL
Bunu söylemek için AKP’li olmaya gerek yok. Eleştiriler son derece doğru. Bizim mart 2020 yılında günlük toplu taşım biniş sayımızı 1 milyon 950 bin. Pandemi öncesinde günlük sayı. Bu rakam geçen bir buçuk yıl içinde hiçbir zaman 900 binin üzerine çıkmadı. 200 binlere 300 binlere 100 binlere düştü. Şu anda hala bir milyonun altında. Yüzde 50 kapasite kullanılmıyor. Nerede bu insanlar peki? Onlar özel araçlarıyla seyahat etmeyi tercih ediyorlar. Toplu ulaşıma dair güvende endişeliler. Ama bunun bize olan sonucu sadece gelir kaybı değil, zarar değil. Daha vahimi trafikteki sıkışma. Ön gördüğünüz yatırımlarla trafiği rahatlatmaya dair atacağınız adımları tamamlayamadan, atamadan böyle bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Dünyanın her yerinde bu böyle. İnsanlar özel araç kullanımına yöneldiği için kent içi trafikte büyük sıkışıklık yaşanıyor. Bu siyaset malzemesi olacak bir şey değil yani.
TOPLU ULAŞIMI ÖZENDİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ
Biz vatandaşların özgürlüğünü sınırlandıramayız. Toplu ulaşımı özendirmek için ücretsiz internet ulaşımı kuruyoruz. Otobüslerde de var. Vatandaşlarımıza tekrar cazip hale getirmek için. Yine küçük bir örnek. Vapur kullanan bisikletlilere 5 kuruş alıyoruz. Bunun gibi daha birçok çözümümüz var. 40 km ile devralmıştık şu anda 87 km de bisiklet yolu. Bu yıl içinde 13a6 km ye çıkartıyoruz. Önümüzdeki yıl da 270 km’lere çıkarıyoruz. Ben de her gün evden işyerine bisikletle geliyorum. Özendirmek lazım. Bir yandan deniz ulaşımını teşvik etmeye çalışıyoruz. 2 feribot almıştık. Fethi Sekin ve Uğur Mumcu. Bu ay içinde bir tane, bir tane de ocak ayında gelecek iki feribot. Körfezde vızır vızır işleyen bir trafik istiyoruz. Motorlu araç trafiğini hafifletip körfezi daha fazla kullanmak istiyoruz. Alt geçitler, üst geçitler, projelerimiz var.
EN ÇOK KONSANTRE OLDUĞUMUZ KONU ULAŞIM ÇÜNKÜ…
Bir büyük projeden bahsedeyim. Manisa yolunda yani otogarın ordan Konak’a şu anda 45 dakikada gelebilirsiniz. Bunu 10 dakikaya indirecek 7.2km’mlitk bir güzergah üzerinde çalışıyoruz. 2,5 km bir tünel olarak geçilecek. Onun dışındaki bölümü viyadüklerle geçilecek. Merkeze gelmek isteyen Manisa istikametinden vatandaşlarımız kent içi trafiğine yük olmadan, on dakika içerisinde viyadükler üzerinden ve tünelden geçerek Konak merkezine gelecekler. Bunun gibi daha birçok çözüm üzerinde çalışıyorlar. Sıkışıklığın farkındayız. Bizim çevre yolunda otoyolda her gün kaza olur. Bir şerit iptal olur. Sonra beklersin ki çekici gelsin. Çekicilerimiz bir kaza ve araç arızası anında giderek çekimi ücretsiz yapıyor. Bu mesela küçücük bir dokunuş ama hayatı kolaylaştırıyor. En çok konsantre olacağımız konulardan biri bu. Okulların açılmasıyla daha büyük trafik sıkıntısı var.
ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMENLERİ BİR HAFTA BOYUNCA ÇOK DÜŞÜK BİR ÜCRETLE…
Büyük ihtimalle ilk bir hafta içinde öğrencilere ve öğretmenlere çok özel bir indirimle toplu ulaşımı yapacağız. En azından böyle palyatif bir çözüm olacak. Öğrenciler ve öğretmenleri bir hafta boyunca çok düşük bir ücretle toplu taşımı kullandıracağız. Biz bir buçuk yıldır zam yapmıyoruz. Vatandaşın yoksulluğunu biliyoruz. Biz batalım onları batırmayalım diye düşünüyoruz. Şimdiye kadar uzak durmaya çalıştık ama maalesef hayatın akışı bizi o noktaya getirecek. Ne zaman bilmiyorum, ama şu anda değil.
225 BİN CV BAŞVURUSU VAR BÜYÜKŞEHİRE
225 bin cv büyükşehirimize yapılan başvuru sayısı. Ne yaparsak yapalım çok minimal etkiler yaratan, sonuçlar doğuran maalesef işler oluyor bunlar. Ama mesela Çiğli tramvay ihalesi şartnamesine yeni mezun, mimar ve mühendis istihdamı zorunluluğu getirdik. Bu uygulama hoşa gitti. Şimdi yaptığımız ihalelerin hepsinde bu maddeyi getiriyoruz. Konusu neyse, peyzaj ise peyzaj gıda mühendisi ise gıda mühendisi. Şartnameye koyduğumuz bir maddeyle zorunlu hale getirdik. Meslek fabrikamızda, sanayinin turizmin tarımın ihtiyaç duyduğu alanlarda sertifika programları uygulayarak istihdam edilmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Elden gelen ne varsa yapıyoruz. Her gün ihale yapıyoruz, yatırım başlatılıyor. Devam edenler var. Ama doğrusu öyle bir rakam önüme geldi. Bir an önce o rakamları bana ulaştırsınlar diye.
PLANLARIMIZ SAYESİNDE İZMİR 6 MİLYON 800 BİN KİŞİLİK NÜFUSA YETECEK KAPASİTEDE
Bizim tabi ki İzmir yaşam kültürü nedeniyle sadece iklimi, doğası nedeniyle değil yaşam kültürü nedeniyle bir cazibe noktası. Sürekli göç alıyoruz. Böyle bir tablo. Gerçek. Bir realite. 2010 nüfusu İzmir’in 3.9 milyon. 2020’de bu 4.5. 2030 projeksiyonu yaklaşık 5 milyon 500 bin civarında. Fakat bu şehrin bir/25 binlik planları yapan İBB yaptığı ilanları 6 milyon 800 bin nüfusa göre planlamış durumda. Aldığımız göçü de yaptığımız imar planlarıyla yerleştirecek noktadayız. Göçten çok korkmamayla ilgili bir durum ortaya çıkıyor. İmar planlarında daha çok kata ihtiyaç olmadığı ortaya çıkıyor. Çok daha büyük nüfusa yetecek kapasitede alan imar planlarıyla hazırlanmış durumda. Kimsenin endişesi olmasın.
KAÇAĞA GÖÇEĞE İZİN VERMEYECEK DONANIMDA ARKADAŞLARIMIZ VAR
İBB’nin en kurumsallaşmış yapılarından imar planlama birimleri. Tek tek her noktasını, imar durumuna son derece vakıf, son derece iyi bilen kadrolardan oluşmaktadır. İmar planlarını yapan arkadaşlarımız ilçelerden gelen planlarını kontrol ve onaylama yetkisine sahip olan arkadaşlarımız emin olunuz ki son derece hakim, iyi donanımlı ve asla izin vermeyecek kaçağa, göçeğe izin vermeyecek kalitede arkadaşlarımız. Biz böyle şeylerle karşılaşmıyoruz. Çünkü gereken tedbirleri alırlar. Meclis gündemine bile gelmez. O nedenle kararların yüzde 90’ı oybirliğiyle geçer. Çünkü planlama son derece yetkin ve hakimdirler mevzuata ve sahaya.
SIĞINMACILARA ÜRETTİĞİMİZ HİZMETİN DESTEK OLARAK YORUMLANMASI DOĞRU DEĞİL ÇÜNKÜ…
Biz enerjimizi gücümüzü zamanımızı belediyeciliğe ayırmalıyız. Bu konuda çok konuştum. 148 bin sığınmacının ne gelmesinin ne geri gitmemelerinin sebebi biziz. Bunlar hükümetimizin ilgili kurumlarının yapması gereken işler. Açık sınır politikası denilen uygulamayla sınırlarımız kevgire dönmüş. Yıllarca her yerden insan gelmiş. Bunlarla ilgili hiçbir hazırlık yapılmamış. Hiçbir şey düşünülmemiş. Kapılar açılmış hatta o bile yapılmamış. Bırakılmış ve girmişler. Belediyenin hiçbir dahli, sorumluluğu sözkonusu olamaz. E geri gitmeleri lazım, daha ne kadar kalacaklar? Geri gidişleriyle ilgili de bir şey yapmıyor. Hükümetin çözüm üretmesi gereken bir mesele. Bu mesele sadece Türkiye’nin değil uluslararası diplomasi ile çözülecek mesele. Biz belediye olarak ne gelmelerinden ne de gitmemelerinden sorumlu değiliz. Biz belediye olarak hizmet üretmek durumundayız. O sokağa girme orada mülteci var, metro hattı oradan geçmesin orada daha çok mülteci var diyemem. Ben nereden çöp alınması gerekiyorsa oradan alıyorum.
HİZMET ÜRETMEK SIĞINMACILARIN BURADA KALMASINA DESTEK DEĞİL
Bu hizmet üretmek sığınmacıların burada kalmasına destek değil. Böyle yorumlayanlar da var. Ürettiğimiz hizmetin destek olarak yorumlanması doğru değil. Biz sokak hayvanlarından ağaçlardan da sorumluyuz. İnsanlara nasıl sırtımızı döneceğiz. Diliyorum ki bir an önce memleketlerine dönerler. Uluslararası diploması işletilirse yurtlarına dönmeyi onlar da isteyecektir diye inanıyorum. Eninde sonunda ekonomik bir gaye ile bile olsa sonunda memleketinize dönmek istersiniz. Ana vatandır orası. Eğer oraya barış gelirse, iskanı sağlayacak imar ve bayındırlık çalışması yapılırsa tekrar vatanlarına dönerler. Gitmeleri gerektiğine inanıyorum ama burada kaldıkları sürece hizmet vermeye devam edeceğiz.
VATANDAŞ HAKLI, AMA HİZMETİ VERMEKTEN İMTİNA EDERSENİZ….
Bunlar, çok popülist söylemler. Vatandaşımız çok haklı. İzmir’de yine makul sayıda sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Tabi ki insanların hayatını olumsuz etkileyen sonuçlar ortaya çıkıyor. İlçe belediyelerinin aldığı pay örneğin nüfusla ilgili. Şimdi bunlar nüfus değil. Sizin nüfusunuz gereği devletten aldığınız payı dağıtmak durumunda kalıyorsunuz. Bu hakikaten vatandaşımıza haksızlık. Ve fakat bütün bu olumsuz tabloya rağmen biz bu insanlara hizmet vermeliyiz. Biz belediyeciyiz. Eğer o hizmeti vermekten imtina ederseniz işte o zaman bütün toplumun huzurunu, barışı bozacak bir potansiyeli de yaratmaya başlarsınız. Bu da ciddi bir tehdit olarak karşınızda durur.
TÜM BELEDİYELERE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DAİRE BAŞKANLIĞI KURMALARINI TAVSİYE EDİYORUM
Bütün Türkiye ve dünyada ciddi bir iklim krizi var. Muazzam bir tehdit olarak insanlığın karşısında duruyor. İnsan bedeni 37 derecede sağlıklı bir bedendir. 38,5 dereceye çıktığında hastalanırız. Bugün gezegenimiz ode artık hasta çünkü bir dereceğinin üzerinde. Ortaya çıkan semptomlardan, orman yangınlarından, hortumdan, tsunamiden biliyoruz. Sağlıklı iken gezegen bunları yaşamıyorduk. Demek ki sağlığını kaybetmiş bir gezegende yaşıyoruz. Eskiden İzmir’de 5 10 metreden su çekerdi, şimdi 300 metreden çekemez hale geldi. Bu sene yağmur yağdı kuraklık yok durumundan çoktan geçtik. Doğuda büyükbaş hayvan üreticisi perişan durumda çünkü ot yetiştiremiyor. İklim krizi çok büyük bir tehdit olarak karşımızda. İklim değişikliği daire başkanlığını kurduk. Tüm belediyelere tavsiye ediyorum, bu daireyi mutlaka kursunlar. Göçten tutun gıda güvenliğine yerel tohumdan tarımsal ürünlerin ihracatına karbon salınımından enerji dostu bisiklete kısacağı çok sayıda başlık iklim değişikliği ana başlığı altında değerlendirmek zorunda. Hayata, siyasete bakışımızı değiştirmek zorundayız. Dünya başka bir yere doğru gidiyor. Gıda güvenliği, kıtlık, kuraklıkla karşı karşıyayız. Bu sadece İzmir’in meselesi değil. Ama biz İzmir’de başka bir tarım mümkün diyoruz. Kuraklık ve yoksullukla mücadele edeceğiz. Yerli tohuma, saz çavdarına dönmek mümkün. Damlama sulama ve başka sulama teknolojilere dönmek lazım.
DÜNYA İKİ YIL BOYUNCA İZMİR’DEN ÇIKACAK MANİFESTOYU KONUŞACAK
Büyük bir heyecanla bekliyoruz. Yarından sonra açılışını gerçekleştireceğiz. 3 Eylül günü. Cumhuriyet ile neredeyse yaşıt bir büyük global markadan bahsediyoruz. 90 yılını tamamladı. Türkiye’nin ürettiği en büyük global markalardan biri aslında. Bir okuldur aslında İzmir Enternasyonal Fuarı. (İEF). Ama bu aynı zamanda eki Müren, Emel Sayın ile süslenir. Tiyatro grupları, müziklerle, luna parklarla, eğlence ile olur. Aslında bir ESPO idi. Yıllarca expo peşinde koştuk ama bunu ıskaladık. İEF’i tekrar uluslararasılaştırmak ve cazibe merkezi haline getirmek istiyoruz. O nedenle fuarın içine Kültür Zirvesi’ni ekledik. İzmir dünyanın en büyük organizasyonuna ev sahipliği yapacak. Kültürün ekonomi ile ekoloji arasında nasıl bir köprü olabileceğini, kaldıraç olabileceğini masaya yatıracağız. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde kültür, kültür diplomasisi, yenilenebilir enerji kaynaklarında kültür gibi çok sayıda tema masaya yatırılacak. Ortaya çıkacak manifesto BM konferansının altlığını oluşturacak. İki yıl boyunca dünya İzmir’den çıkacak manifestoyu konuşacak.
ÜRETİCİLERİMİZİ KOOPERATİFÇİLİKLE DESTEKLİYORUZ ÇÜNKÜ….
Biz hem ekolojik nedenlerle hem de ekonomik nedenlerle küçük üreticimizi desteklemeyi ana hedeflerimizden biri yapmıştık. Eğer küçük üreticiyi desteklemez iseniz yani kooperatifçiliği desteklemezseniz plansız tarımla baş başa bırakırsınız üreticiyi. Kırdan kente göçün önünü açmış olursunuz. Doğduğu yerde doymayan kişi ucuz işgücü olmak için terk ediyor. Bu denge bozulduğunda aslında kentlinin gıda güvenliği, tercihi, sağlığı tehdit altına giriyor. Hibrit tohumlarla büyütülmüş gıdalarla muhatap oluyor. Küçük üreticiyi destekleme meselesi bir kentin toplam refahını büyütüp paylaşım sağlamak ve doğanın dengesini koruyacak bir durum. Bunun çarpan etkileri tüm şehri ilgilendir8iyor. En güçlü çalışma alanlarımızdan biri bu. 338 milyon liralık alım yapacağız üreticiden. Üretici ne ekmesi gerektiğini, nasıl ekeceğini bizden öğreniyor. Ürünü kaliteli ise Sasalı’daki merkezimiz o ürünün yurtdışına ihracıyla ilgili ambalajının grafik tasarımına kadar ücretsiz yapıyoruz. İki büyük yatırımımız daha var. Bir tanesi Ödemiş’te bir süt işleme merkezi kuruyoruz. 60 milyon yatırım bedeli var, en az yüz kişi istihdam edilecek. Manda ve küçük baş hayvan sütünü işleyip bunu ticarileştireceğiz. Bir önemli adımımız da Tarım Lisesi. Ekim ayı içinde temelini atacağız ve 2023 2024 eğitim yılına yetiştireceğiz. Çiftçinin çiftçilik eğitimi alması lazım. Herkes ziraat mühendisi olamaz. 500 öğrenci kapasiteli olacak. Bunu da İzmir’e hediye edeceğiz.
GENEL BAŞKANIMIZI O KOLTUKTA GÖRMEK İSTERİM
Geçmesini istemiyoruz. Biz İzmir’den memnunuz. İzmir’i memnun etmek için herşeyi yapıyoruz. Başka bir gayilemiz de yok. Çok büyük bir aşkla çalışıyorum. Yapacak çok şey var. Belediyecilik olağanüstü bir çalışma alanı. Hiç geçsin istemiyorum. Genel siyasetle ilgilenmiyorum. Ben CHP’li bir belediye başkanıyım. En doğal cevabı, genel başkanımızı görmek isterim o koltukta. Dostlarımızla beraber iktidar yolculuğuna çıktığımız için onlarla beraber verilecek bir karar. Ben şahsi niyetimi ifade ediyorum. Kemal beyin çok yakışacağını düşünüyorum. Ama ittifakın mensupları birlikte en doğru kararı vereceklerdir diye düşünüyorum. Benim ki kişisel bir tercih.
ŞATO DİYORLAR AMA ÜÇ ODA BİR SALON
Mutlaka var. Özellikle sosyal medya üzerinden her gün birçok olumsuz kampanya ile ithamla karşılaşıyoruz. Ama artık bunların kutuplaşma politikasının sonuçları olduğunu anladık. O nedenle çok itibar etmiyorum. Şato’da oturuyor diyorlar mesela. Şato adı eski bir restorandan kalma bina. Daha sonra Aziz Bey misafirhane olarak kullanmış. Biz de orayı konut olarak kullanıyoruz. Adı şato ama üç oda bir salon. Oturduğumuz bir konut.
ELEKTRİK FABRİKASI SÜRECİ GERÇEKTEN AKIL ALMAZ BİR SÜREÇ
Elektrik fabrikası süreci gerçekten akıl almaz bir süreç. Göreve geldiğimizde bir hafta sonra o binanın ihalesi yapıldı. Biz de adaylık sürecinden itibaren takip ettik. 35 milyon lira bedel ödemeyi taahhüt ettik. Ama ihaleyi iptal ettiler. İzmir’in sembol yapılarından biri ve fakat çürüyor. Ve İzmir kaybedecek bu tarihi yapıyı. Biz de o bina kaybolmasın, gençler için kültür sanat merkezi gibi kamusal bir hizmet alanı olarak bu şehre kazandırılsın istiyoruz. O nedenle ihaleye girdik. Kamu şirketleri giremez gerekçesiyle gireme diye iptal edildi. O zaman kamu şirketlerinin de girebileceği bir ihale yapın biz de girelim. Zaten SİT alanı olduğu için başka amaçla kullanılamaz. 2 yıldır ihale açılmadı, o bina çürümeye devam ediyor. Ne ihale açılıyor. Hadi bize vermiyorsunuz bakanlık olarak siz kazandırın bu şehre. Onu da yapmıyorlar.
KAYMAKÇI’YA ARITMA TESİSİ YAPMAMIZA İZİN VERMİYORLAR
Küçük Menderes’te Kaymakçı diye bir köyümüz var. Bu köyün pis suyu dereye atıyor. Arıtma tesisi yapmak istiyoruz diye kamu kurumundan görüş almak istiyoruz. Yetki sahibi tarım il müdürlüğü. Burası tarım arazisi burada bunu yapamazsınız diyor. O toprağı zehirleyen atıklarla mı koruyorsunuz tarım arazisini? Arıtma tesisi yapamazsınız, tarım arazisi. Koruyacağız diyorlar. Koruyun ama o tarım arazisine zehir akıyor. Bırakın arıtma tesisi yapalım diyoruz il tarım müdürü uygun görüş vermiyor bize.
TÜRKİYE’DE EN FAZLA ARITMA TESİSİ OLAN ŞEHİRİZ
İZSU olağanüstü bir çalışma yürütüyor. En çok arıtma tesisi olan şehiriz Türkiye’de. Pis suyun yüzde 97’sini arıtan bir şehiriz. Bunların tamamı ileri biyolojik arıtma tesisi. Deşarjı yapıldığında azot ve fosfat hiç yok yani. Marmara Denizi’ndeki müsilajın nedeni azot ve fosfat. O nedenle körfezde bir müsilaj tehlikesinden bahsedilmiyor. Daha yapacağımız çok şey var. Hiçbir kanalizasyonu açıkta bırakmayacağız.