Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Başkan Soyer'den İmamoğlu mesajı: 'İmamoğlu için elimizden ne geliyorsa yapacağız', '16.00 olmadan makamıma varmak istiyorum'

Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi’nin düzenlediği ‘Türkiye’nin Mevcut Yerel Yönetim

Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi’nin düzenlediği ‘Türkiye’nin Mevcut Yerel Yönetim Politikaları ve Yaşanan Sorunlar’ başlıklı panele katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Şu anda 3. Meşrutiyeti yaşıyoruz. Bu seçim aslında meşrutiyetten Cumhuriyete geçişin seçimi” dedi. Ekrem İmamoğlu duruşmasından olumsuz bir karar çıkması durumunda ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklarını açıklayan Başkan Soyer, “Ekrem Başkanın bilirkişinin eleştiri dediği şeye mahkeme hakaret derse ve cezai sorumluluk ortaya çıkarsa, elimizden ne geliyorsa yapacağız. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. 16.00 olmadan makamıma varmak istiyorum” diye konuştu.

 DEMOKRAT GÜNDEM-HABER MERKEZİ-Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleşen toplantıya katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ekrem İmamoğlu'nun yargılandığı dava ile ilgili açıklama yaptı. 

TUNÇ SOYER: ELİMİZDEN NE GELİYORSA YAPACAĞIZ, KİMSENİN KUŞKUSU OLMASIN

Başkan Soyer,  “Ekrem İmamoğlu şu anda adliyede. Bilirkişi raporu bunun sadece bir eleştiri olduğunu söylerken o hakaretten yargılanacak. Gerçekten zor bir dönemden geçiyoruz. Sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Bazı meseleler var ki, bıçak kemiğe dayanıyor ve orada sürdürdüğünü mücadele anlayışı, varlık biçimi neyse onu bırakıp çıtayı başka bir yere taşımanız gerekiyor. Bunun iki tane örneği var. Bir tanesi Sao Paulo gemisinin geliş süreci. Bu gemiyi getirtmeyeceğiz, İzmir’e sokmayacağız dedik. Getirtmedik. Şimdi ikinci birşeyi yaşıyoruz. Buca cezaevinin yıkıldığı yere ticaret verdiler. Kamunun olduğu bir şeyi özel mülkiyete çevirdiler. Dedik ki yaptırtmayacağız. Bu ne demek; gerekirse orada ölürüz. Bu da böyle bir mesele. Ekrem Başkanın bilirkişinin eleştiri dediği şeye mahkeme hakaret derse ve cezai sorumluluk ortaya çıkarsa, elimizden ne geliyorsa yapacağız. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. 16.00 olmadan makamıma varmak istiyorum” açıklamasını yaptı.

SOYER: YANGIN HERKESİN MUTFAĞINDA, CANI YANAN VATANDAŞ BAŞKA TÜRLÜ BİR İRADE ORTAYA KOYACAKTIR

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun iptal edilen seçimin ardından daha yüksek bir oy oranıyla yeniden seçilmesinin toplumun vicdan ve sağduyusunun bir örneği olduğunu kaydeden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “O seçim tekrar kazanıldı. Toprak altında doğanın enerji biriktirmesi neyse toplumda da odur demiştim. Bunun göstergesi. AK Parti’ye, MHP’ye ve başka partilere oy veren vatandaşlarımız da vicdan, sağduyu ve basiret nedeniyle gidip Ekrem İmamoğlu’na oy verdiler. Bu milletin sağduyusuna, basiretine, vicdanına güveniyoruz. Nerede ne zaman ortaya çıkartması gerektiğini düşünüyorsa o zaman ortaya çıkar. Bu seçimlerde bunun ortaya çıkacağını düşünüyorum. Çünkü yangın herkesin mutfağında. Canı yanan vatandaş başka türlü bir irade ortaya koyacaktır diye düşünüyorum” diye konuştu.

SOYER: BU SEÇİM ASLINDA MEŞRUTİYETTEN CUMHURİYETE GEÇİŞİN SEÇİMİ OLABİLİR 

İBB Başkanı Tunç Soyer, 2023 seçimine dikkat çekerek, “Bir tarihçi, kıymetli bir tarihçi diyor ki, meşrutiyet-saray-meclis-Anayasa üçgeninden oluşur. Biz şu anda 3. Meşruiyeti yaşıyoruz. Bu seçim aslında meşrutiyetten cumhuriyete geçişin seçimi olabilir” ifadelerini kullandı.

 

""

ERDAL KARADEMİR: 600 MİLLETVEKİLİNİN HİÇBİR İŞLEVİ YOK

Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şube Başkanı Erdal Karademir, Türkiye’de hiçbir kurumun işlemez hale geldiğini belirterek, “Hiçbir kurum çalışmıyor. 600 milletvekilinin hiç işlevi yok. 600 vekil bütçeye hayır dese bütçenin geçmeme durumu yok. Tek adam gönderdi, parlamento kabul etmiyorsa bir önceki bütçenin geçerli olduğu bir yöntemle idare ediliyoruz. Türkiye 20 yıllık sürece böyle geldi. Bizler seyrettik. AKP önce tüm toplumun beklentisi olan AB’ye gireceğiz dediler. Türkiye’nin tam üyeliğine başından karşıydı AB. Bize yönelik özel statü öngörüyordu. AK Parti devletin tüm kurumlarını ele geçirdi. Tüm Cumhuriyet değerlerini satıyordu” diye konuştu.

KARADEMİR: TEK ADAM HÜKÜMETİ İŞTE BÖYLE OLUŞTU, BUNDAN SONRASI DAHA TEHLİKELİ BİR SÜREÇ

Birlik Başkanı Erdal Karademir, 12 Eylül  Anayasa referandumunun yarattığı olumsuz tahribatı anlatarak, “Türkiye’nin aydınları, liberalleri, solcuları yetmez ama evet diyerek Anayasa referandumuna evet dediler. Bu, yüksek yargının ele geçirilme operasyonuydu. Bu süreçle herşeyi Anayasal kılıfa sokarak yüksek yargıyla görmeye başladılar. 1 Kasım sürecinde ülkede terör faaliyetleri hızlandı. Gar katliamı ile terör bitti yani seçim bitti. Bunları hiç sorgulamadık. Bunların arka planında ne vardı? İşte AKP bu şekilde yol aldı. Sonra 15 Temmuz kalkışması olduğu söyleniyor. İktidarı düşürmeye yönelik bir kalkışmanın olduğu söyleniyor. Biz bunlarla oyalandık ama o hareketin asıl hedefi şuymuş: 20 Temmuz’da OHAL ilan etmek. Artık olağanüstü yetkiler almış tek adam yönetmeye başladı. 16 Nisan’da tekrar bir referandumla karşılaştık. İşte bugünkü tek adam rejimi, tek adam hükümeti, böyle oluştu. Bundan sonrası daha tehlikeli bir süreç” ifadelerini kullandı.

O VERMEK İSTEMEYECEK, BİZ ALMAK İSTEYECEĞİZ AMA…

2023 seçimlerinin kazanılması için 6’lı masanın yanısıra sol partiler ve HDP ile işbirliği içinde olunması gerektiğini kaydeden Erdal Karademir, “2019 yerel seçimlerinde bir başarı elde ettik. Bu bizi umutlandırdı. Şu anda da umutla bakıyoruz. Önümüzdeki seçimde bu ittifakla başaracağımıza inanıyoruz. Bu, yaşayacağımız en tehlikeli seçim ama. Karşımızda şu var; iktidarı özlemiş, kazanmaya endekslenmiş, yol almaya çalışan bir muhalefet var. Ama 20 yıllık iktidarla kökleşmiş, devleti ele geçirmiş bir tek adam rejimi var. O vermek istemeycek, biz almak isteyeceğiz. Budur sıkıntılı olan. Bu süreç şöyle işlemelidir: 2023 seçimlerinde hep beraber, altılı masa ve il başkanlarıyla, dışarıda kalan sol partiler var, HDP var. Bunları da içimize alarak. Yerel yönetimlerimiz de işin dinamiği olmak kaydıyla, sendikalarla meslek örgütleriyle birlikte mücadele edebilirsek bunu kazanabiliriz diyorum” ifadelerini kullandı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, açılış konuşmasının ardından asıl konuşmasına geçti.

SOYER: BİR KEZ DAHA UMUDU ÖRGÜTLEYECEĞİZ

Demokrasinin önemine dikkat çeken Başkan Soyer, 6’lı masanın ve ortaya koyduğu iradenin yanında olduklarını vurgulayarak, “Birbirinden çok farklı siyasi partilerin ülkemizin geleceği adına aynı masa etrafında buluşması işte bu nedenle çok kıymetli. Biz, hiç kuşkusuz bu iradenin yanındayız. Yürekten inanıyorum ki Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girdiğimiz 2023’te yerelden merkeze, yani meydanlarımız ve sokaklarımızdan başlayarak tüm ülkeyi dönüştürecek bir sistemi hep birlikte inşa edeceğiz… Ülkemizin geleceği ve gençliği için, yüz yıl önce olduğu gibi bir kere daha umudu örgütleyeceğiz” dedi.

DEMOKRASİYİ EGEMEN KILMAK İÇİN…

“Biz İzmir’de şehrimizin yerel değerlerini ve gücünü doğru yöneten bir “ekonomik iklim” inşa ediyoruz.  Bu iklimin oluşabilmesinin temel bir şartı var: Demokrasi. Demokrasi olmadan bir ülke ekonomisi belki bir noktaya kadar büyüyebilir. Ne var ki demokrasi olmadan büyüme, yalnızca bir avuç insanın, ülkenin tüm zenginliğinden faydalanması anlamına geliyor. Bu nedenle İzmir’deki tüm çalışmalarımızın ana omurgası; refahı büyütmek ve adil paylaşımını sağlamak” diyen Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Amacımız, açlık, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, toplumsal kutuplaşma ve iklim krizine karşı dirençli bir İzmir inşa etmek.  Bunun yolunun da çokluk içinde birlik olmaktan, yani dayanışma, paylaşım ve ortak akıldan geçtiğine inanıyorum.  Demokrasiyi egemen kılmak için güçler ayrılığına dayanan ve demokrasinin tüm ilkelerini kapsayan yepyeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Altılı masa tarafından sunulan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem tam da bu ihtiyaca yanıt vererek umudumuzu çoğaltıyor” ifadelerini kullandı.

BAŞKAN SOYER’İN KONUŞMASININ SATIR BAŞLARI:

Öncelikle şunu açıkça ortaya koymak gerekiyor: Geleceğin dünyası, kentler tarafından şekillenen ve tam merkezinde, yerel yönetimlerin olduğu bir dünya. Bu kişisel bir yorum değil, demografik veriler ve küresel dönüşüm ile şekillenen bir hakikat. 1950'den bu yana dünyamız, hızlı bir kentleşme sürecinden geçiyor. Öyle ki 1950’de dünya nüfusunun sadece %30’u kentlerde yaşarken, ilk defa 2007 yılında kentsel nüfus oranı kırsaldakini geçti. Günümüzde ise dünya nüfusunun yüzde 56’sı kentlerde yaşıyor ve 2050 yılında bu oranın, yüzde 68 olması bekleniyor.

KENT DİPLOMASİSİ ÖNEMLİ

Bu tablo, günümüz dünyasında kent yönetimlerinin sorumluluklarını artırıyor ve yerel yönetimlere, geçmişten farklı bir tutumla yaklaşılması zorunluluğunu beraberinde getiriyor.

Dünya genelinde kent yönetimleri mali ve idari açıdan güçlendiriliyor. Yerelin değeri yeniden keşfedilirken, kent diplomasisi adı altında yeni bir konu ortaya çıkıyor. Gelişmiş ülkelerde, merkezi yönetimler kent yönetimleri aracılığıyla ülke politikalarını güçlendiriyor. Ülkemizde ise ne yazık ki bu yönde çok ciddi sıkıntılar mevcut.

MERKEZİ BÜTÇEDEN YEREL YÖNETİMİ AKTARILAN PAYLAR HALEN GELİŞMİŞ ÜLKELERİN ÇOK GERİSİNDE

Merkezi bütçe gelirlerinden yerel yönetimlere aktarılan paylar, halen gelişmiş ülkelerin çok çok gerisinde. Bu durum hiç şüphesiz 2017 yılında değişen sistem ile çok daha vahim bir hal aldı. Merkez, gücüne güç kattı.

PANDEMİ VE İKLİM KRİZİ ETKİ ALANINI GENİŞLETİYOR

Pandemi ve iklim krizi gibi büyük meseleler yerel yönetimlerin etki alanını her gün daha da genişletirken, Türkiye’de bunun tam tersi gerçekleşiyor.

TEK KİŞİDEN GELECEK TALİMATA BAĞLI

Bugün bir afet durumunda, mesela depremde kurtarma çalışmalarının başlaması da, orman yangınına müdahale edilmesi de tek bir kişiden gelecek talimata bağlı.  Tıpkı İzmir’de yurttaşlarımızın temel ihtiyaçları konusunda yapacağımız yatırımlar için aylarca bir imza bekleyip adım atamamamız gibi…

DEMOKRASİ SOSYAL ADALET, TOPLUMSAL BARIŞ VE BİRARADA YAŞAMI MÜMKÜN KILAN SİSTEMDİR

Burada kişi veya kişilerden bağımsız olarak temel sorun, sistemin bizatihi kendisi. Çünkü bu sistem, demokrasinin değişen ve gelişen ruhuna aykırı. Bana göre bugün ülkemizdeki yoksulluğun, adaletsizliğin, eşitsizliğin ve sosyal bunalımların özünde, her gün derinleşen demokrasi krizi yatıyor.  Oysa demokrasi farklılıklara saygıyı esas alan, sosyal adaleti, toplumsal barışı ve bir arada yaşamı mümkün kılan sistemdir.

VATANDAŞLARA OY VERMEKTEN ÇOK DAHA FAZLA SORUMLULUK DÜŞÜYOR

Demokrasi, İzmir’in merkezinde bulunduğu Ege kıyılarında ortaya konmuş, insanlığın en önemli inovasyonlarından biri. İnsan uygarlığının temel değerleri, yani özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü, insan onuru ve hakları demokrasinin tartışılmaz yapıtaşları.

Fakat dünya öyle bir noktaya geldi ki, demokrasi başka bir perspektif daha kazanmak zorunda. Bu da ancak içine doğayı alan bir ufuk geliştirmekle mümkün. Pandemi, iklim krizi, savaşlar ve yaşadığımız felaketler gösterdi ki, demokrasinin var olması için vatandaşlara oy vermekten çok daha fazla sorumluluk düşüyor.

YEREL YÖNETİMLER DEMOKRASİSİ DOĞUYOR

Aktif yurttaşlık, özellikle yerelde, demokrasinin temel öznesi. Çünkü herkesin ve her şeyin birbirine bu kadar yakın olduğu yerelde, bireyin sadece kendinden mesul olması yeterli değil. Buradan, bireylerin kendisi kadar birbirini ve doğayı da temsil ettiği bir yerel yönetimler demokrasisi doğuyor.

Biz İzmir’de aktif yurttaşlığı çoğaltmak için sosyal demokrasiyi ekolojik demokrasi ve ekonomik demokrasiyle buluşturuyoruz.

ARTIK HASTA BİR GEZEGENDE YAŞIYORUZ

Doğanın sağlığının bozulduğu bir yerde, tek tek insanların sağlığını korumak da mümkün olmuyor. Düşünün bir kere. Vücut sıcaklığımız bir derece bile arttığında, kendimizi hasta ve yorgun hissediyoruz. Aynı şey dünyamız için de geçerli. Dünyanın sıcaklığı bir dereceden çok yükseldiği için artık hasta bir gezegende yaşıyoruz. Bu nedenle ekolojik demokrasi, yani demokrasinin ufkunun doğa haklarını da kapsayacak şekilde genişlemesi geleceğimiz için kaçınılmaz.

GELİR ADALETSİZLİĞİNİ ORTADAN KALDIRMAK İÇİN EKONOMİK DEMOKRASİYİ DESTEKLİYORUZ

Gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak içinse ekonomik demokrasiyi destekliyoruz. Tarım, ulaşım, inşaat ve geri dönüşüm sektörlerinde kooperatifçiliği yaygınlaştırıyoruz. Vatandaşlarımızın örgütlemesini destekleyerek üretimin öznesi haline getiriyor ve aynı zamanda yöneten olmasını sağlıyoruz. Biliyoruz ki, bir toplum en zayıf halkası kadar güçlüdür.

Böylelikle İzmir’de sosyal, ekonomik ve ekolojik demokrasiden oluşan yeni bir demokrasi anlayışı ortaya koyuyoruz ve bunu yerelden inşa ediyoruz. Bu çabamızın çok önemli bir parçası da daima geçmişimizle ve değişimle uyum içinde olmak. Nesiller arası bilgi ve kültür aktarımını desteklemek.

Bu duruşumuzu İzmir’in 2019 – 2024 yılı stratejik planında da sergiledik. Birleşmiş Milletler’in on yedi sürdürülebilir kalkınma hedefinin tamamını kentin ana stratejisiyle bütünleştiren ilk belediye olduk.

DÖNGÜSEL UYUM ÖNEMLİ

Geçtiğimiz yıl İzmir’de gerçekleşen Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi’nde ürettiğimiz değerleri döngüsel kültür kavramıyla tanımlamıştık. Bu kavram, dört sütun üzerinde yükseliyor. Doğamızla uyum. Birbirimizle uyum. Geçmişle uyum. Ve son olarak, değişimle uyum. Aradan sadece bir yıl geçtikten sonra döngüsel kültür kavramına Birleşmiş Milletler, UCLG, UNESCO ve ICOMOS gibi kurumlar tarafından referans verilmesi yerel yönetimlerin toplumsal yaşamın güçlenmesinde oynadığı aktif rolü bir kere daha gösteriyor.

BELEDİYELER BÜYÜK BİR YÜKÜ OMUZLADI

Dünya değişiyor, ülkemiz ve kentlerimiz de bu değişimden nasibini alıyor. Artık sadece yol, altyapı, temizlik gibi temel belediyecilik hizmetleri, günümüz dünyasında kentliler için yeterli değil. Bunu en somut biçimde pandemi, deprem ve iklim krizinin etkileriyle ortaya çıkan sel, orman yangınları gibi krizlerde tecrübe ettik. Toplum, kendine en yakın olan yönetimden, duvarları, bariyerleri olmayan ve dokunabildiği belediyelerden, sorunlarına derman olmasını bekledi.  Nitekim maske dağıtımının bile merkezi düzeyde yapılamadığı pandemi sürecinde, belediyeler büyük bir yükü omuzladı ve pandemiyle mücadelede çok başarılı bir rol üstlendi.

DAYANIŞMAYI ÖRGÜTLEDİK

Örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi maskematik üretti ve İzmirlilere ücretsiz dağıttı. Evden çıkamayan büyüklerimizin tüm ihtiyaçlarını giderdik. Karantina döneminde kirasını ödeyemeyen esnaflarımız, işsiz kalan, yoksulluğu artan hemşerilerimiz veya hasadını yapamayan, ürününü satamayan üreticilerimizle çok büyük bir dayanışma örgütledik. Sadece pandemide değil; depremde de, sel ve orman yangınlarında da…

ÖRNEK OLAN ÇOK SAYIDA ÇALIŞMA YÜRÜTÜYORUZ

Dolayısıyla yerel yönetimler artık geçmişin belediyecilik anlayışından çok daha büyük bir sorumluluk üstleniyor. Biz İzmir’de tarım, turizm, kentsel dönüşüm, yoksullukla mücadele, afet yönetimi, doğayla uyumlu yaşam ve yerel demokrasi gibi pek çok alanda… Özünü İzmir’in yerel değerlerinden, doğa ve kültür mirasından alan, ama aynı zamanda ülkemize ve dünyaya örnek olabilecek çok sayıda çalışma yürütüyoruz.

TÜRKİYE’DE İLK KEZ KRİZ BELEDİYECİLİĞİNİ UYGULADIK

Başka Bir Tarım Mümkün vizyonuyla kuraklıkla ve yoksullukla aynı anda mücadele ediyoruz. Yerinde dönüşümü ve yüzde yüz uzlaşıyı esas alan kentsel dönüşüm uygulamaları uyguluyoruz. Afet ve kriz zamanlarında, Türkiye’de ilk kez İzmir’de hayata geçirdiğimiz Kriz Belediyeciliği’ni uyguladık. Olası bir depreme hazırlıklı olmak adına İzmir’in tüm yapılarının deprem karnesini çıkardık. Tüm bunlar çoklu krizleri aynı anda göğüsleyen Türkiye’de ve gezegenimizde yerel yönetimlerin sorumluluk alanının hızla genişlediğini gösteriyor.

 

Demokrat Gündem