DOLAR 32,8248 0.04%
EURO 35,2439 -0.18%
ALTIN 2.451,13-1,53
BITCOIN 21095650,08%
İzmir
29°

AÇIK

üst menü altı
Dilek Gappi: Gazeteci; yandaş, muhalif olmaz… Haktan, hukuktan, Cumhuriyet’ten yana olur

Dilek Gappi: Gazeteci; yandaş, muhalif olmaz… Haktan, hukuktan, Cumhuriyet’ten yana olur

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, Demokrat Gündem Gazetesi’nin Demokrat Bakış programına konuk oldu. Gazeteci Yeliz Şenyerli’nin sorularını yanıtlayan İGC Başkanı Dilek Gappi, medya sektöründe yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini anlattı.

ABONE OL
11 Mayıs 2024 18:14
Dilek Gappi: Gazeteci; yandaş, muhalif olmaz… Haktan, hukuktan, Cumhuriyet’ten yana olur
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, Demokrat Gündem Gazetesi’nin Demokrat Bakış programına konuk oldu. Gazeteci Yeliz Şenyerli’nin sorularını yanıtlayan İGC Başkanı Dilek Gappi, medya sektöründe yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini anlattı.

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti,  partilerin grup başkanvekillerine, Medyanın Sorunları ve Çözüm Önerileri başlıklı bir rapor sunmuştu. Bu raporda son on yıldır haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görev yapan gazetecilerin yaşadığı zorluklara değiniliyor.

İşsizlik, sendikasızlık, gazetecilerin yaptığı haber ve yayınlar nedeniyle tutuklanması ya da gözaltına alınması, kıdem tazminatları, yayın yasakları, akreditasyon uygulamalarında yaşanan sıkıntılar, yayınlara getirilen kısıtlama ya da durdurmalardan bahsediliyor.

Türkiye’de, Ege bölgesinde ve İzmir’de görev yapan çok sayıda gazete, gazeteci ve basın – yayın kurumu var. Gazeteciliğin son durumu, gazetecilerin ve yayın sahiplerinin karşılaştığı zorluklar nelerdir; bize bir son genel durumu özetler misiniz?

DİLEK GAPPİ: Aslında Türkiye’nin değil dünyanın en zor, en meşakkatli işlerinin başında gazetecilik geliyor ve üzerine biz gazeteciler, çok zor koşullarda, karşılığı neredeyse oldukça sıkıntılı ölçülerde olan bir ortamda gazetecilik mesleğini ifa etmeye çalışıyoruz.

Gazetecilik, yapısı gereği zor bir meslek. Herkesin gizlediği gerçekleri, siz bulmaya çalışıyorsunuz. Bir idealist olmanız gerekiyor gerçekten. Yoksa özünde o kadar meşakkatli ve yapılması güç bir meslek ki karşılığında sizin, bulunduğunuz ortamın teknik koşullarının, aldığınız ücretlerin uygun olması gerekiyor.

Gazetecilik, artık eskisi gibi değil. Günümüzde dijitalleşme olmadan neredeyse birçok şeyi yapamıyorsunuz; aynı zamanda yaptığınız haberi milyonlara iletme sanatı, iletmek durumunda olan bir meslek. Bütün bunlar, dijital gelişmeyi de gerektiriyor ve gerçekten çok zor bir meslek. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve zaman zaman bizler yayınlıyoruz.

3 Mayıs Dünya Basın. Özgürlüğü günüydü. Gazeteciliğin sorunlarını anlatan raporlar yayınladık. Her yerde ve her şekilde anlatmaya çalışıyoruz. Biz sadece bir mesleğin sorunlarını değil aynı zamanda özünde halkın haber alma özgürlüğünün teminatı olan bir yaklaşımı ve hatta onun da ötesinde ifade özgürlüğünü anlatmaya çalışıyoruz.

Çünkü eğer gazeteciliği doğru yapabiliyorsanız ifade özgürlüğü vardır. Gazeteciliği doğru yapabiliyorsanız halk, doğru haberciliği biliyordur. Doğru haberleri alma hakkını, ona halka sağlıyorsunuz demektir. Bu da zaten halkın anayasal hakkıdır. Yani gazetecilik aynı zamanda bir kamu görevidir.

“Toplum, gazetecilik üzerinden şekillendirilmeye çalışılıyor”

Sorunlarımız çok. Türkiye’de birçok sorun var. Özgür gazetecilik de daha da sorunlu bir meslek, bir alan şu an. Yeni de değil. Uzun süredir toplum, halka verilen mesajlar, halkın neyi nasıl yapması gerektiğine yönelik dizayn etme çabaları, hep gazetecilik üzerinden şekillendirilmeye çalışılıyor dilinden dolayı. Bizim mesleğimiz birkaç kat daha zor tabi ki.

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Ülkemizde son on yılda 300’ü aşkın gazeteci gözaltı tutuklama durumu yaşıyor. Hâlâ cezaevinde olan gazeteciler de var. Yargılanma da adil davranılıyor mu?

DİLEK GAPPİ: Gözaltına alınan çok sayıda meslektaşımız var. Artık hükümlü ve tutuklular birbirine karıştı. Adil yargılama sadece bizim alanımızda değil Türkiye’de birçok yerde maalesef sorunlu. Çünkü hukuk doğru işlemiyor. Hukuka olan güven zedelenmiş durumda.

Ülkede yargı kararlarına maalesef güven duymuyorsunuz ve bunu da en çok bizler hissediyoruz. Geçmişte çok daha haşin süreçler yaşadık belki; ama yine de o kadar çok meslektaşımız cezaevinde tutuklu ve gözaltında ki. İzmirli gazeteci meslektaşımız olan Süleyman Gençel de tutuklu. Üstelik yaptığı haber ile ilgili çok ağır iddialarda bulunulmasına rağmen bu iddialara karşılık hiçbir şey yapılmıyor; ama haberle ilgili attığı tweetler nedeniyle şu an cezaevinde. Akıl alır gibi değil. Buna benzeyen çok şey yaşanıyor.

Geçenlerde Barış ile ilgili de tutuklama istendi. Yine haberleriyle ilgili Murat Ağırel, Tolga Şardan öyle. Biz adliye kapılarından çıkamaz olduk neredeyse. Bunların tümü, bizleri toplumu habercilik üzerinden şekillendirmeye ve sadece kendi kurgulanmış gerçeklerini topluma ifade etmeye çalışan bir algıya karşı mücadele etmeye zorluyor. Bütün bunlarla uğraşıyoruz, çaba harcayacağız. Bizim mesleğimizin, görevimizin bir parçası.

Türkiye’de gazetecinin kendini özgür hissetmemesi, ağır bedeller ödemesi, cezaevinde tutuklu kalmaları, tüm bunlar artık kabul edilemez seviyelere ulaştı. Bizlerin çabaları, sonuç vermeli ve Türkiye, bu algıdan bir an önce vazgeçmeli. Basın ve gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hiçbir meslektaşım tutuklanmaları suçlanamaz.

“Gazeteci; şeffaf, objektif olmak durumundadır”

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Toplumda son yıllarda yaşanan kutuplaşma, medya kurumlarına, medya kurumlarının kullandığı dile de yansıdı maalesef… Oysa gazeteciler olanı biteni tarafsız bir şekilde verme-sunma-yorum yapmama-yorum içeren ifadeler kullanmama gibi sorumlulukları taşımalı, meslek etik ilkelerine uygun davranmalı.

Tırnak içinde söylersek iktidar yanlısı olmayan sadece gazetecilik yapmak isteyen basın-yayın kurumları ve gazetecilere yönelik maddi ve manevi baskılar da söz konusu maalesef.

Gazeteciler, iktidar yanlısı ya da iktidar karşıtı olarak tarif edilebilir mi? Bu nitelendirmeler ne kadar doğru ya da neden ortaya çıktı?

DİLEK GAPPİ: Gazetecinin tarafı olur; ama hukuktan yana, cumhuriyetten yana, insan haklarından yana. Gazeteci şeffaf olmak durumundadır. Gazeteci, gördüğünü doğru aktarmak durumundadır.

Taraf olur derken insan hakları, eşitlik, doğru yaklaşım, barış dili… Bunlar bizim Genel şeklen taraf olacağız olacağımız kısımlardır; ama biz habercilik anlamında doğruyu, objektifliği asla bırakamayız.

Buradaki meselemiz şudur; Türkiye o kadar çok kutuplaşmış ki eğer basın üzerinden şekillenir, diyorsanız gazetecileri de kutuplaştırma gibi bir politika yürütüldü ve maalesef medyada da zaman içerisinde yaşadığı sorunlar nedeniyle bu zorlamaya itildi. Yani yandaş olmak zorundasın veya muhalif olmak durumundasın gibi bir algı oluşmaya başladı. Bu bizim için yeni bir şey değil, çok uzun süredir mücadele ettiğimiz bir konu.

Gazeteci, illa yandaş olmak durumunda değildir veya ille muhalif olmak durumunda değildir. Öyle konular ve alanlar vardır ki önemli olan doğruluk, hakkaniyet ve objektifliktir. Öyle konular var ki karşı durabilirsiniz. Öyle konular vardır ki hayır’ı doğru bulabilirsin. İş zaten özünden koptuğu andan itibaren böyle bir şekillendirme ortaya çıkmaya başladı.

Kutuplaşma bizim mesleğe kadar sirayet etti. Böyle bir algı da bizim İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak ve bence tüm Türkiye’deki meslek örgütlerinin öncelikle mücadele etmesi gereken alanlardan biri ve mücadele ediyoruz. Gazeteci; yandaş olamaz, gazeteci candaş olamaz, ille muhalif olmak gibi bir görevi de olamaz. Gazeteci, objektif olmak durumundadır.

“Kamu görevi yapmak demek, kamu tarafından da desteklenmek anlamına gelmelidir”

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Siz sık sık iktidar kanadı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Basın Yayın İlan Kurumu, RTÜK yetkilileriyle de bir araya geliyor ve sorunların yanı sıra talep ve çözüm önerilerinizi iletiyorsunuz. Sizce dikkate alınıyor mu?

DİLEK GAPPİ: Farklı süreçlerde farklı yanıtlar aldığımız oldu. Doğru ve ilkeli habercilik, aynı zamanda bir kamu görevidir. Kamu görevi yapmak demek, kamu tarafından da desteklenmek anlamına gelmelidir. Yani sizi kamu devlet kaynakları desteklemeli; ama hangi koşullarda ve nasıl?

Basın İlan Kurumu, 1961 yılında tam da bu amaçla ve içerik farkı gözetilmeksizin kurulmuş bir kurumdur. Yani siz ne yaparsanız yapın, kamu yayıncılığı, halka bilgi verme amaçlı bir yayıncılık yapıyorsanız devlet sizi destekliyor. Bunun sadece şekilleri oluşmuş durumda. 1961’den bu yana gelen; ama son yıllarda maalesef bu şekillendirme, içerik farkı gözetmeksizin değil, tam da içerik farkı gözetilerek yapılıyor. Yani kendinden yana olan, yakın olanlar daha farklı destekleniyor.

İstenilmeyen, muhalif olarak görülen basın ise Basın İlan Kurumu kanalıyla kamu kaynaklarından mahrum bırakılabilir. Aynı şey İletişim Başkanlığı için de geçerli; bir sonuç var ortada. Bir kaynak var ve bu kaynağı siz bir şekilde kamu adına doğru yayıncılık yapan kurumlarla paylaştırmak durumundasınız. Bizim çok uzun süredir, hatta geçen dönemden beri başkanlığa oturur oturmaz mücadele ettiğimiz diğer bir alan bu oldu.

Kamu kaynağı doğru şekilde; ama içerik farkına bakılmaksızın paylaştırılmalı. Çünkü içerik, biz gazetecilerin sorumlu olduğu bir alandır. Yani doğru habercilik yapma, dezenformasyon, mezenformasyon. Bunlardan basın sektörünü kurtarmak, aslında meslek örgütleri ve gazetecilerin sorumluluğudur. Bunu iktidarlar ya da güçler yaparsa, onlar kendi cephelerinden yapar. Yani ona göre doğru olan doğru olandır.

Sadece genel iktidarı kastetmiyorum. Yerel iktidarlar, belediyeler, hepsi dahil, yani sonsuz gücün bulunduğu erki; kamu kaynağı kullanan, kullandırılan bölümü kastediyorum. Onlara bırakılarak yapılabilecek bir çözüm değildir bu.

O nedenle biz Basın İlan Kurumu ve iletişim başkanlarıyla defalarca bir araya gelerek meslek sorunlarını iletiyoruz. Hiçbir zaman bir araya gelmekten, sorunları dile getirmekten asla çekinmiyoruz. Bizim derdimiz zaten meslek örgütü olmak, meslek sorunlarını dile getirmek, ortak çözüm bulmak ve kamu kaynağının doğru paylaşılmasını bu meslekte sağlamak. Zorlu süreçler yaşadık. Özellikle de bu internet, dijitalleşme konularında çok zorlu süreçler yaşadık. Çünkü o kaynak, maalesef tam istediğimiz gibi olmadı.

Diğer bir konu ise biz İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak 2016 yılından bu yana Basın İlan Kartları Komisyonu’nda İletişim Başkanlığı’na bağlı temsil edilmiyorduk. Yeni düzenlemeyle, İzmir, İstanbul ve Ankara’da Basın Kartları Komisyonu’nda temsil edilmeye başlandı; ama gittiğimizde şunu gördük;

19 kurum var, 19 temsilci var ve bu temsilcilerin birçoğu bizim kadar hayatın içinde yaşamıyor. Çoğu politik olarak yine iktidara bağlı. Bir düzenleme getirdiklerinde biz sürekli azınlıkta kalıyoruz. Oysa bir meslek sorunu ve basın kartının bazen istenilen ya da istenilmeyen gazeteciler ayrımı yapılarak verildiğini gördük. Bunlar da doğru şeyler değil. Bunları da savunuyoruz. Mücadele etmeye devam ediyoruz. Sesimizi, asla düşünmüyoruz. Daha da çaba harcayacağız.

Çünkü özünde kamu kaynağı demek tüm halkın parası demektir. Halkın parası da doğru yere gitmek zorundadır. Bürokratlarının üzerinde büyük bir vebal vardır. Yani hakkaniyetli, doğru ve adaletli şekilde bu Kaynakların dağıtılması gerekir. Hem 212 Basın Kartı ve 212 Basın Sigortası açısından Hem Basın İlan Kurumu eliyle verilen destekler açısından. Bunun doğru olması yönünde mesleki mücadelemizi sürekli sürdüreceğiz.

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Son dönemde yazılı, görsel basında ve internet ortamında uygulanan erişimi engelleme kararları ölçüsüz bir şekilde artması dikkat çekiyor. Yayın yasakları, basın özgürlüğüne ve Anayasa’ya aykırı mı? Yayın yasağı yerine ne olmalı? Ya da sadece istisnai durumlarda uygulanmalı mı?

DİLEK GAPPİ: Bizim bir buçuk iki yıldır en çok mücadele ettiğimiz konulardan biri önce çıkarılan dezenformasyon yasası oldu. Çünkü içinde aynı zamanda yeni Basın Kanunu, içinde aynı zamanda biraz önce sözünü ettiğimiz Basın İlan Genel Kurulu eliyle verilen kamu kaynakları düzenlemesi vardı ve yeni yönetmelikler geldi. Bütün bunlarla birlikte biz o kanunda 29’uncu maddenin çok önemli olduğunu söyledik.

Haberi sadece yapan değil, yayana da hapis cezası getiren bir düzenleme oldu. Bu, kesinlikle doğru değil. Hele 29’uncu madde çok tehlikeli ve maalesef bugünlerde bunu görüyoruz. 29’uncu madde kapsamında meslektaşlarımız gözaltına alınabiliyor.

Peki ne yani yanlış haberciliği destekleyelim mi diyoruz? Asla; ama bırakın bunları meslek örgütleri yapsın. Yani bir haberin yanlışlığına, onun dezenformasyon veya enformasyon olup olmadığına mesleğin kendi güçleri karar verebilir. Bizler bunun için yeterli oluşum, birikim ve altyapıya sahibiz. Türkiye’deki örgütlenmelerimiz var. Ulusal örgütlenmeler olarak bir araya geliyoruz.

Son zamanlarda ilk defa Türkiye’de birçok önde gelen meslek örgütü ve cemiyetler olarak birlikte mücadeleye başladık. Onlarla birlikte yanlış haberciliği kabul etmeyen, reddeden, yaptırıma uğratan Basın Konseyi’miz var. Biz zaten kendi içimizde bunlarla mücadele ederiz; ama ne zaman ki bir kamu kaynağına, bir iktidara bağlanıyor o zaman dediğim gibi siz birçok aşamayı geçiyorsunuz.

Yargının yetkileri üzerine çıkıyorsunuz ve ondan sonra da neyin dezenformasyon neyin olup olmadığını kendiniz karar verebiliyorsunuz. Şimdiki en büyük mücadelemizden biri bu zaten. Yani böyle bir yanlış bilgilendirme var diyorsanız bunu meslek örgütlerinin oluşturduğu yapılara bırakmak zorundasınız.

Yanlış habercilik, doğru olmayan yönlendirmeler sadece iktidarın sorunu değil, bizim de sorunumuz. Bunu hiçbir meslek örgütü, meslek temsilcisi istemez; ama bir daha söylüyorum: “Eğer buna erkler karar verirse, onlar kendi gerçeklerinin dışında olan her şeye dezenformasyon diyebilir.”

“Türkiye, ücret sendikacılığından acilen vazgeçmeli”

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Gelelim gazetecilerin sendikasızlık ya da sendikasızlaştırılması sorununa… AB üyesi ülkelerde basın sektöründe güçlü bir sendikalaşma var iken Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 7.7’lerde. Daha önce bu oran çok daha iyiydi. 5 ayrı sendika var bildiğim kadarıyla. Gazetecilerin sendikalı olması neden önemli? Gazetecilerin sendikasızlaştırılmasının yarattığı ve yaratacağı sorunlar neler?

DİLEK GAPPİ: Türkiye’de ilk defa yerel basın olarak sendikalaşma getiren İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne bağlı Dokuz Eylül Medya Grubu olduk ve bir model olmak istedik. Yani sendikalaşma olmalı; ama hangi koşullarda? Ve kesinlikle ücret sendikacılığı olarak değil.

Çünkü Türkiye’de basın birçok yönden şeklen şekil değiştiriyor. Bunların en önemlisi de artık güçlü kurumlar yerine daha küçük kurumlar veya yerel basın gerçeği ortaya çıktı. Şimdi yerel basın, ayakta zor kalırken, bir sendika algısı içerisinde şunu da isterim, bunu da isterim der gibi bir ücret sendikacılığı yaparsanız Türkiye’de sendikacılık büyümez.

Mesele; yaşatan, sürdürebilen, eğiten, öğreten sendikacılığı var edebilmektir. Ücret sendikacılığı, maalesef Türkiye’de son yıllarda ortaya çıktı ve çok fazla. Bu da aksine kurumları sendikacılıktan uzak tutmaya başladı. Oranlar gittikçe düştü. Türkiye’de 1980’lere kadar yüzde 12’lerin üzerine çıkan sendikacılık, şimdi yüzde 7.7’ye kadar düştü. Bu açıdan baktığında zor ayakta kalan işverenler.

Bugün Türkiye koşullarında hakikatten en zorlu mesleklerden biri bizim mesleğimiz. Bu alanda yeni bir medya kuruluşu oluşturmak, dünyanın en zor işlerinden biri hâline geldi. Üzerine bir de sendika. Sadece sendikalı olmak yetmez, toplu sözleşmeniz yoksa zaten sendikalı değilsiniz. Sendikalı olmak demek, toplu sözleşme demek. Yani toplu sözleşmeyi de belki daha küçük ölçekli medya kurumlarında bir arada yapabilirsiniz; ama birlikte gelerek toplu sözleşmenin bir parçası alabiliyorsanız bu önemli.

Ancak benim yaşayarak gördüğüm; masanın her iki tarafını da bilen biri olarak ücret sendikacılığından Türkiye acilen vazgeçmeli. Gerçek, ilkeli, birlikte paylaşan, birlikte var edebilen bir sendikacılık, birlikte çözüm üretebilen bir sendikacılık modeli ülkede büyümeli.

“Türkiye, yazılı basından asla vazgeçmemeli”

DEMOKRAT GÜNDEM – YELİZ ŞENYERLİ: Yerel basının karşılaştığı zorluklar giderek artıyor. İktidarın hayata geçirdiği düzenlemeler Anadolu basının giderek kan kaybetmesine ve hatta çoğunun teker teker kapanmasına neden oluyor. Hükümete ve yerel yönetimlere neler söylemek istersiniz?

DİLEK GAPPİ: Tabii Anadolu’da çok sayıda basın kurumu kapandı; ancak bizim tek sorunumuz kamu kaynakları değil. Tek sorunumuz, hakimler ve savcılar da değil. Bir sorun daha var; dijitalleşme. Artık tüm dünyada olduğu gibi yazılı basın ve internet basının bir arada olması gerekiyor.

Yazılı basından asla vazgeçmemeli Türkiye. Çünkü yazılı basın bir belge. Gerçeklik burada. İnternet basını çok hızlı, çok hızlı tüketiyor. Çok hızlı tükettiği sürece de siz haberin güvenirliği yazılı. Basının gazetedeki kadar internet basında sağlayamıyoruz.

O nedenle mutlaka yazılı basın kalmak durumunda; ama bunun üzerinde şöyle bir gerçek var ki hepimiz bunu yaşıyoruz. Biz haberin çoğunu yani haberi, daha doğrusu internetten, dizilerden takip ediyoruz. O zaman dijitalleşme de olmalı.

Anadolu basınının da tabii yılların getirdiği geleneksel mecralar var. Geleneksel mecralar da dijitalleşmeye çok sıcak bakılmadı. Süreç, çok zorlandı. Bununla ilgili de biz şöyle bir formül ürettik; dedik ki mutlaka kurumlar, dijitalleşme ile dijital değişirken de özellikle de bizim başladığımız noktada yani sırayla aşama ile başlamak gerekiyordu. Bunu da destekledik ve bunun da İzmir olarak bir parçası olduk. Günlük yerel gazetesi olanların internet siteleri desteklenmeli.

Tamam nasıl olacak? Kamu kaynağı olmak zorunda. Yani nasıl destekleyecek iseniz bir kamu kaynağı ile artı gelir artı kan yaratmak zorundasınız. Buna da günlük gazeteler model oldu.

Anadolu için ve orada günlük gazetelerin bulundukları bölgelere göre zaten bilgilendirmeler vardı. Kriterler getirildi, internet tık sayıları istendi, kişi sayıları, ona göre personel belirlendi; fakat bu bir ihtiyaç iken sonuç bambaşka çıktı. Bizim söylediğimiz ötesinde kriterler çok yüksek tutuldu.

Aşama aşama olması gerekirken birdenbire kriterler geldi ve Anadolu basını, bu sefer yarar yerine zarar görmeye başladı. Evet dijitalleşme, Anadolu basını da dijitalleşme ile ama bunu yaparken siz kamu kaynağını yaşatmak amacıyla vermelisiniz.

Yok etmek amacıyla olmamalı veya sadece büyükleri yaratmak amacıyla olmamalı. Bu bizim için çok zorlu bir süreç oldu. Tüm yerel basın açısından çok zorlu bir süreç oldu. Ciddi yol kat edildi, yeni personel ve istihdam yaratıldı; ama bu arada ciddi sıkıntılar da oluştu. Çünkü bizim söylediğimiz ötesinde bir mevzuat gelişti. Mevzuat işte bulunduğunuz bölgeye göre, şehre göre.

İzmir için konuşalım. Örneğin; günde 30 bin günlük tekil kullanıcı gereken, işte 90 bin sayfa görüntüleme olması gereken birdenbire karşınıza getirildi. Böyle bir sıkıntı, böyle bir süreç istendi. Günlük gazetelerden bu sefer ne oldu? Habercilik zayıfladı. O kadar süre.

Tıpkı tık denilen o izlenme reyting diyelim, internetteki reyting oranlarını yakalamak için internet sitelerimizde harıl harıl en dikkat çeken içi boş haberleri kullanmaya başladı. Bu da bir sıkıntı oluştu. Anadolu basını olarak biz iki yönlü sıkıntı, bir çok yönlü de yani ana kısımda iki yönlü sıkıntı yaşadık.

Anadolu basını, geleneksel mecradan dijitale birdenbire uyum sağlayamadı, döküldü. Maalesef kan kaybı çok oldu. Uyum sağlamak için çok sayıda tık haberciliği dediğimiz bizim gerçek, özgün, bağımsız haberciliğin ötesinde habercilik tarzı gelişti.

Bu da tabii bize birçok zarar verdi; ama şu çok önemli. Yani bütün bu zararları aldık diye biz yine günde şu kadar gazete sayfa yapar diye Hayır, internet de gelişecek. Doğru habercilik de gelişecek. Ve tabii bizim bir şeyimiz daha var. Yani İzmir olarak da mücadele ettiğimiz bir konu var, o da istihdam.

Yani biz özellikle genç istihdamını çok önemsiyoruz sektörde ve gençlerin tekrar bu basına, bizim sektörümüze geri dönmesi gerekiyor. Çünkü bir süredir meslekte usta çırak ilişkisi kaybolduğu için, gençlerin gazetecilikte umudu azaldığı için gazeteciliği seçen genç sayısı çok az.

Şimdi biz bu geçiş sürecini, bunun için de avantajlı hale getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu konuda çaba harcıyoruz. İstihdam yaratılmalı. İşte yeni istihdamın önemli bir kısmında iletişim fakültesi şartını getirdi.

Bunun için çaba harcadık; ama şimdi bütün bunların korunması, Anadolu basının korunması gerçekten çok önemli. Ve iş geliyor gidiyor. Doğru, özgün haberciliği belli kadrolarla yapabilen. Bir medya gücüne dayanıyor. Ve şimdi asıl tüm bu gücün desteklenmesi gerekiyor, Gerekiyor ve biz şimdi ona hazırlanıyoruz.

İlginizi çekebilir: İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi ile Demokrat Bakış

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP