DOĞU BATI SAVAŞI

Neredeyse uygarlıkla başlayan Doğu- Batı savaşları;  ilk bariz örneği Truva savaşı, Malazgirt’le birlikte belirgin, Batı için çok rahatsız edici bir hal almıştı. Görünür bahanesi kutsallık olan bu savaş aslında her iki taraf için de  bir yaşam kavgasıydı. Batı için açlıktan ve hastalıktan ölen Avrupa, halkını meşgule alarak, kralların kendi saltanatını kurup, sürdürmek.. Doğu için ise daha […]

Neredeyse uygarlıkla başlayan Doğu- Batı savaşları;  ilk bariz örneği Truva savaşı, Malazgirt’le birlikte belirgin, Batı için çok rahatsız edici bir hal almıştı. Görünür bahanesi kutsallık olan bu savaş aslında her iki taraf için de  bir yaşam kavgasıydı. Batı için açlıktan ve hastalıktan ölen Avrupa, halkını meşgule alarak, kralların kendi saltanatını kurup, sürdürmek.. Doğu için ise daha çok zenginliklerini koruma çabasıydı. 
O yıllarda Batı henüz teknolojik üstünlüğü yakalamadığı gibi karanlık çağlarını yaşıyor, iklim olarak da Doğu gibi verimli olmadığından açlıktan hastalıktan kırılmaktaydı. ( kolera, veba ) İlk Haçlı Savaşı için yazılanlarda çizilenlerde ordu bir milyon savaşçı Haçlı askeri ihtiva ederken, levazım destek ordusu iki milyondu. Avrupa’dan her meslekten çokça kişi gönüllü ordudaydı. Hatta yazılanlara göre en büyük tabur oruspu taburuydu. İstila İstanbul’dan başlıyor, kutsal toprak Kudüs’e (Jerusalem) varmayı hedefliyordu. Dünyanın merkezinde kan, gözyaşı hayal kırıklığı insanoğlunun kaderi olmuştu. Anadolu duvarına çarpınca kendi içlerinde de kırılan, katledilen, katleden Haçlı askerlerinden bazılarının Anadolu’nun erişilmez dağ zirvelerine saklanıp, din değiştirip, köyler kurup kendilerini asimile etmeye vardırdıkları sözlü tarihte çok konuşulmaktadır. 

Peki Nedir bu Batı, nedir bu Doğu? Ben bu tabirleri de sağcı- solcu terimlerine çok benzetirim. Ama tam değil. 
Tarih içinde yaşamış bir çok filozofun örtüşen fikirlerinden öğrendiğime göre; Doğu- Batı ayrılığı temelde birbirine zıt bir ‘yaşam davranış’biçiminden kaynaklanmaktadır.
Düşünen Doğulu vatandaş, 'Madem ki doğum, büyüme, arkasından ölüm var, ben de ihtiyaçlarım dışında hiç bir şey yapmam; ölene kadar yerim, içerim, seks yaparım, örtünürüm, o kadar', der. Buna karşı Batılı  düşünen vatandaş da başlangıçta aynı Doğulu gibi 'Madem ki doğum, yaşam ve ölüm var' diye düşünürken, sonra 'Ne yapmalı?' argümanını değiştirip, 'Ben de o zaman neden ölüm var, neden devam eden bir ritm var, araştırırım. Bakarsın bir şeyler çözerim' der.

İşte Doğu Batı düşünce tarihinin kökeninde bu düşünce biçimi yatmaktadır. Bu davranışlar içinde Batı Mars’ta koloni hazırlıkları yaparken Doğulunun fakiri öteki dünya hayalleri ile yaşıyor; zengini ise Roleks saat takıp Batı'nın yarattığı her nimeti satın almakta, Mercedes’e binip fakire , 'Öteki dünyada senin yerin ve rütben benden yüksek' demektedir. 
Bu savaşın sonu ne olacak? 

Cevap: Sonunda araştıran, düşünen, üreten taraf kazanacak. Bence Batı'nın galibiyeti aşikar gibi. Görünen o ki, gettolara ayırdığı dünyada öldürmeyi göze alamadığı çoklukları kendi kendini yoketmeye bırakacaktır. Nasıl mı? Hep yaptığı gibi, hibrid tohum üreterek, virüs yaratarak, iklim bozuldu deyip su savaşları çıkararak; hafsalama gelmeyen vesaire vesaire…

Biz ne yapmalıyız? Acilen bu Arap İslamı heveslerini, düşünceyi engelleyen biat kültürünü bırakıp, düşünen, üreten , teknolojİ yaratan, ordumuzun sayısını arttırmayı hedefleyen çalışmalar yapmalıyız. Yarışmaya aç genç beyinlerimizin ufkunu genişletmeliyiz. Hukuk, ekonomi, kadın hakları falan demiyorum. Zaten yukardaki şartlar oluşunca hukuk, adalet, cinsiyet eşitliği kendiliğinden oluşacak, ekonominin pozitif patlaması mukadder olacaktır. Yine şahsi kanaatimce, Doğu halklarının bu kötü yok olma sarmalını yıksa yıksa ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkabilecektir. O da Mustafa Kemal’in getirdiği aydınlık devrimler sayesinde. Vesselam…
 

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version