İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın dün Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Sekreteri Eyüp Kadir İnan, İl Başkanı Bilal Saygılı ve Milletvekili Mehmet Kasapoğlu ile birlikte Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i ziyaret etmesinin ardından yaşanan tartışmalar, Türk siyasetinin en büyük hastalıklarından birini gözler önüne seriyor: Her şeyi parti çıkarları üzerinden okuma alışkanlığı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın AK Parti İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı ve milletvekillerle birlikte Ankara’ya gitmesi, kamuoyunda “parti değiştireceği” spekülasyonlarına yol açtı.
Nitekim bu söylentiler bir süredir beri İzmir’de konuşuladuruyor ancak bu yaklaşım, belediye başkanlığı kurumunun doğasını ve modern yerel yönetim anlayışını görmezden geliyor.
Türkiye’de belediye başkanları genellikle kendilerini hangi partiden seçilmişlerse o partinin yerel temsilcisi gibi görür ve davranırlar. Bu alışkanlık o kadar yaygınlaşmış ki, bir belediye başkanının karşıt parti mensuplarıyla bir araya gelmesi bile “ihanet” olarak algılanabiliyor.
Oysa Yaşar Kemal’in dediği gibi, “İnsanı seven herkes aynı davaya hizmet eder”
İzmir için çalışmak da böyle bir yaklaşımı kapsamalı. Hangi partiden olursa olsun, şehre hizmet edenlerin aynı safta olması gerekiyor. İzmir’in iktidardan hak ettiği yatırımları alamadığı, onay bekleyen projeler olduğu konuları yıllardır gündemimizde yerini koruyor. Peki diyalog olmadan, bu görünmez ‘engeller’ nasıl aşılacak sorusu da önümüzde durmaya devam ediyor.
Cemil Tugay’ın yaptığı tam da bu kalıbı kırmaya çalışmak gibi görünüyor.
O, İzmir’in belediye başkanı olarak şehrin tüm vatandaşlarına hizmet etmekle yükümlü.
Körfez temizliği, altyapı projeleri, ulaşım sorunları… Bunlar CHP’li mi AK Parti’li mi diye sorgulanacak meseleler değil. İzmir’in 4,4 milyonluk nüfusunun tamamını ilgilendiren konular.
Tugay’ın bu tavrı basit bir pragmatizm olarak görülmemeli. Açıklamalarını ben de izledim. Tugay’ın anlatmaya çalıştıklarını ses tonundan beden diline kadar dikkatlice izledim.
Gördüğüm sayın Tugay’ın İzmir’in iktidarın onaylarıyla çözülebilecek sorunlarının bir masada oturup konuşularak çözülmeye çalışılması.
Sayın Cemil Tugay, “İnsanlar bana CHP adayı olarak oy verdi” derken aslında şunu vurguluyor: ‘Seçmeni aldatmayacağım ama seçmenin çıkarları için gerekirse parti çizgilerinin dışına çıkarım.’
Çünkü bu zamana kadar izlenen yol ile sorunlara çözüm, projelere onay gibi engeller kalkmadı.
Bu yaklaşım, özellikle günümüz siyasi atmosferinde ‘cesaret& gerektiriyor. Ki Tugay’ın kendisi de ‘Populist davranmıyorum, şov yapmıyorum’ diyor. Eski Başbakan İsmet İnönü’nün “Siyaset sanatı, mümkünün sanatıdır” sözü işte burada anlam kazanıyor.
Tugay göründüğü kadarıyla mümkün olan en iyi hizmeti İzmirliler için gerçekleştirmeye çalışıyor.
Bu süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir teşkilatının sergilediği tavır da dikkat çekici. İl Başkanı Bilal Saygılı’nın CHP’li bir belediye başkanına eşlik etmesi, siyasi olgunluğun bir göstergesi diye de okunabilir.
AK Parti’nin bu tutumu, “İzmir için rekabet değil işbirliği” mesajı veriyor. Şehrin kalkınması için gerektiğinde parti çizgilerinin yumuşatılabileceğini gösteriyor.
Tabii ki burada AK Parti’nin de kendi siyasi hesapları var. İzmir’de uzun yıllardır iktidar olamayan bir parti için, kente yapılacak hizmetlerde rol almak önemli bir fırsat. Bu hesabın şehir yararıyla örtüşmesi, kazan-kazan durumu yaratıyor. Ki bu da eşyanın tabiatı gereği.
Ünlü sosyolog Jane Jacobs’ın “Şehirler çeşitliliği, sürekli değişimi ve sürprizi seven yerlerdir” sözü, bu anlayışı özetliyor. İzmir gibi kozmopolit bir şehir, dar parti çizgilerinin dışında bir yönetim anlayışını elbette hak ediyor. Bu diyalog penceresinin İzmirlilere hizmet olarak yansıması nihayetinde CHP’nin karnesine artı puan olarak girecektir. Yani kazanan bir taraf da CHP olacaktır.
CHP’nin iktidar olma yolunda kazandığı büyükşehir ve il-ilçe belediye yönetimlerinin başarısı belirleyici olmayacak mı yani?
Bu yaklaşım, özellikle büyükşehir belediyeciliği için kaçınılmaz. 4,4 milyon kişilik bir kenti yönetirken, merkezi hükümetle iyi ilişkiler kurmak neden kötü olsun! Bunu “ihanet” olarak görenlerin aslında kentin çıkarlarını hiçe saydığını fark etmek gerek.
Tugay’ın sergilediği alışık olunmayan tutum Türk siyasi kültürünün değişmesi gerektiğini de gösteriyor. Artık “ya bizimsin ya onların” mantığından vazgeçip, pragmatik çözümler üretebilen liderlere ihtiyacımız var.
Cemil Tugay’ın yaptığı, belki de gelecek nesil siyasetçilere öncülük edecek bir model. Parti bağlılığını koruyarak, ama kentin çıkarlarını öne alarak hareket etmek gayet mümkün.
Bu durumda yapılması gereken, Tugay’ı “parti değiştireceği” spekülasyonlarıyla (ki kendisi bunun yanıtını dün de sert bir biçimde verdi) yıpratmaya çalışmak değil, bu yapıcı tavrı desteklemek olsa fena mı olur? Kim kazanır? İzmir ve İzmirliler.
Sonuçta, kazanan İzmir ve İzmirliler olacak.