NE OLURDU Kİ?

Dün “Dünya Anadiller” günüydü. Kanaatimce BM böyle bir gün tayin etmesi popülistliktir. Yeni yeni, nerdeyse her hafta BM’in karara bağladığı bir sürü terenennim gün çıkıyor. Yakında hayalinize sığdıramadığımız çoğunluğa, insana komik gelebilen gün kabülleri olabilir. Kelebek Günü Kedi, Kertenkele Günü Doğayı koruma Günü Vesaire günler. İnsanoğlu, onun henek menek kurguladığı BM, engellemeyi beceremedikleri vahşetleri Onlara […]

Dün “Dünya Anadiller” günüydü.

Kanaatimce BM böyle bir gün tayin etmesi popülistliktir.

Yeni yeni, nerdeyse her hafta BM’in karara bağladığı bir sürü terenennim gün çıkıyor. Yakında hayalinize sığdıramadığımız çoğunluğa, insana komik gelebilen gün kabülleri olabilir.

Kelebek Günü

Kedi, Kertenkele Günü

Doğayı koruma Günü

Vesaire günler.

İnsanoğlu, onun henek menek kurguladığı BM, engellemeyi beceremedikleri vahşetleri Onlara gün tahsis ederek göz boyamaya çalışmakta. Her gün Gazze’de yuvarlak 500, Ukrayna’da 50 insanın ölümüne mani olamazken sözde insancıl davranışlarla bir kediyi öldüren bir sapığı biz tekrar yargılıyoruz.

Laf ola beri gele.

Değerli okurlar esas konumuza gelelim.

Dün TBMM’de , Kürt bir milletvekilinin Dünya Anadiller Günü münasebeti ile kendi ana dilinde üç beş Kürtçe laf etmek istemiş, kıyamet kopmuş. Nolacaktı ki, o konuşma ile, Türk dili zarar mı görürdü, Türkiye’nin Anadili mi değişirdi. Yok öğle birşey dostlar. Yok. Dünyada farkında olmadığımız önleyemediğimiz öyle çok değişiklik var ki, mesele dünya ve uzay dili İngilizce olmakta, dünya tek paraya yürümekte. Biz hala Dünya Anadiller gününde üç beş Kürtçe laf eden bir vatandaşa engel olmak çabasındayız. Kavgaya bahane arıyoruz.

Beyhude çaba.

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Fransızca, Almanca, hatta İspanyolca gibi koca koca diller bile bilimde teknolojide ekonomide önemini yitirmiş, biz hala kadük kalmış kadim bir dilde üç beş kelime etmeyi yasaklama peşindeyiz.

Gereksiz, anlamsız çaba vesselam.

He, ne olurdu babam; O hanım üç beş kelime etse nolurdu, de bakalım muhterem.

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

Exit mobile version