*- YOKTAN VAR ETTİ!
Çok paylaşıldığı için ben de kaç kez okudum.
Bu nedenle bir iki gün geç de olsa paylaşmayı uygun buldum.
‘Bilmemiz lazım!’ diye düşünüyorum.
Zaten bizim önemli bir atasözümüz var, ‘Zenginin malı züğürdün çenesini yorar!’ diye…
Bizler genelde kendi halimize bakmayız, hep başkalarını konuşuruz.
Kendimizle değil, başkalarıyla ilgileniriz…
Kural gibi bir konu bu!
Çok renkli bir kişilik sahibiydi rahmetli Sakıp Sabancı…
Çok da akıllıydı…
Gönül almasını biliyordu…
Nurlarda yatsın…
Kim bilir, kaç kişiye aileye ekmek vermişti?
*- BİR DAHA DUYMADIM
Çok yıllar önce bir şoför ile sohbet ediyordum.
Konu piyangonun büyük ikramiyesine geldi.
‘Ben istemiyorum, varlıklı birine çıksın!’ demişti…
‘Kime çıksın?’ diye sorduğumda ‘Sakıp Sabancı’ya!’ dedi.
İlk kez böyle bir dilekte bulunana rastlamıştım.
Hep ne der, ne söyler, ne duyarız;
– Fakir fukaraya çıksın!
– İhtiyaç sahibine çıksın, gibi!
‘Neden?’ diye sordum;
‘Bana çıkarsa şaşırırım, dengem bozulur… Örnekleri ortada ve çok fazla…Yer içer batırırım!
Ama Sakıp Sabancı’ya çıkarsa, hemen akıllıca bir yatırım yapar. Birçok kişiye, aileye geçim kapısı olur…’
Ben bu görüşte bir ikinci kişiye rastlamadım…
Aklımdan hiç geçiremeyeceğim bir konuya değinmişti…
Şimdi de sözü Sakıp Sabancı’ya veriyorum:
*- ‘ADANALIYIK KARDEŞ!’
‘Evimiz iki katlı, toprak damlı, eski tarz bir Adana eviydi.
Tahta bir merdivenle üst kata çıkılırdı.
Büyük bir salona açılan üç yatak odası, bir de mutfağı vardı.
Alt katı depo olarak kullanılıyordu.
Salonda, devamlı tüten, kurumu, zifiri bol bir soba yanardı.
Mutfak olarak kullanılan odada, büyük bir bakır sini içinde tek kaptan oluşan yemeği çömelerek kaşıkladığımızı hatırlıyorum.
Gene aynı odada leğen içine tahta tabureyi koyar, ocakta ısıtılan bir gaz tenekesi suyla yıkanırdık.
*- ANNELER AĞIR İŞÇİDİR
O evde on beş kişiye aş pişecek, on beş kişinin bulaşığı, çamaşırı yıkanacak, söküğü dikilecek, çorabı yamanacak…
Anam, sabahın dördünde gün ağarırken sabah ezanıyla kalkar, gece yatsı namazına kadar gerçek bir ağır işçi gibi çalışırdı.
Yatağa düştüğünde, uyudu mu, bayıldı mı belli olmazdı.
Ama anamın hiçbir şeyden şikâyet ettiğini duymadım, mutsuz hâlini de görmedim…’
Çocukluğu, gençliği ve ilk iş hayatı deneyimleri Adana'da geçen yardımsever ve hayırsever işadamı Sakıp Sabancı'yı Ölüm yıldönümünde saygıyla ve rahmetle ben de anıyorum.
*- İZMİR’DE VAR MIDIR?
Acaba İzmir’de Sakıp Sabancı gibi kaç tane hayırsever işadamı var…
Şimdi kendinizce bir iki isim söyleyeceksiniz, belki…
Ama o kişinin kişiliğini, düşüncelerini, basamakları nasıl çıktığını biliyor musunuz?
Dolduruşlara, ‘Hayırseverdi!’ sözlerine sakın kanmayın…
Birçoğunu biliyor, tanıyor ve bırakın ona buna, kendi ailesine ve yakınlarına bile nasıl kazık attıklarını öğrenince şaşıracaksınız…
*- ÇOK SAĞLIKLI İDİ
Nazif Gürol 81 yaşında engelli bir arkadaşım, dostum…
Şimdi Ürkmez’de yaşıyor…
Gençliğini anımsıyorum;
Çok iyi ve dürüst meslektaşlarımdan biriydi…
Her şeye, her kese rağmen, korkusuzca haberler yapar, bana gönderir ben de sayfalarda değerlendirmeye çalışırdım.
İşte Nazif Gürol geçenlerde beni anımsamış ve hal hatır sormak için aramıştı ve yine o zamanlardan tanıdığı ‘Duayen’ diye kendini tanıtan ve burnundan kıl aldırmayan bir sözde gazeteciyi sordu?
Yanıtım şöyle oldu:
‘Sağ salim… Yine kibirli… Ama o bildiğin ve düşündüğümüz gibi değil.. Kendisine güvenen kaç dostundan bir şekilde borç paralar aldı… Ödemedi… Ama hep, ‘İşlerim düzelince ödeyeceğim!’ diyor.. Ama lafta. Lüks hayatında bir değişiklik yok. Ben de sayesinde soğuk su içtim…’
Adını söylesem, mahkemelerini anlatsam, taktiklerini belirtsem çoğunluk ‘Yok canım!’ diyecektir…
İnanmayacaktır…
Ama ben biliyorum…
Benim gibi bilenler de var…
Ama herkes ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ modunda…
Bizi, sıkıntıda kahreden de bu düşünce…
Bizi bu duruma düşürenler kimler?
Tabii ki politikacılar…
Bilmiyorum, güler yüzü, çalışkanlığı ve iyi, başarılı gazetecilik, habercilik yapan Nazif Gürol ne düşünüyor?
Ama bana ve inananlara şu mesajı göndermiş, Araf Suresi’nden söz ederek:
*- KOVULDU AMA…
Özetin özeti şöyle:
14.Dedi; (şeytan)İnsanların dirileceği güne kadar bana süre ver.
15.Buyurdu süre verilenlerdensin.
16.Dedi; Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.
17.Sonra onlara; önlerinden, arkalarından sollarından musallat olacağım. Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın.!
18. Allah buyurdu: Çık oradan. Yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım!..’
Kutsal kitabımızda böyle deniliyor…
Ama bu arada Nazif Gürol şu atasözünü de yazmış:
‘Ata kızarak, eşeği yol arkadaşı seçenin gideceği yer ahırdır!’
Yani kendimize çok dikkat etmeli, ani kararlardan da, fazla güvenden de biraz uzak durmalıyız…
Yoksa hiç kimsenin umurunda olmayız…
Bazıları ‘Vah vah!’ deyip yanımızdan geçerken, bazıları da ‘Dikkat etseydi, aldanmasaydı!’ derler içlerinden ve onlar da geçip giderler…
Yani hep bizler suçlu oluruz…
‘Dost bildiklerimizin’ de gerçekte dost olmadıklarını, kuzu postuna girmiş kurt olduklarını fark ettiğimizde ise iş işten geçmiş olur…
Merak ediyorum;
Yıllarca birçok kişiye yararı olmuş, sıkıntılarını paylaşmış, sorunlarının çözümüne katkı sağlamış olan Nazif Gürol’u arayıp, sadece ‘Nasılsın?’ diyerek gönlünü alan olmuş mudur?
—