Zerdüştlük ve ötekileştirmenin dini kökleri

Kozmik savaşın dili modern siyasette hala yaşıyor: “biz ve onlar” söylemi, insanın kendi gölgesini inkâr etme refleksi.

İnsanlık tarihi, kendini anlatmak için aslında iki renkten fazlasını kullanabilirdi. Ancak en kolay palet siyah ve beyaz oldu: ışık ve karanlık, biz ve onlar, dost ve düşman. Zerdüştlük, bu ikili paleti en berrak biçimde dinî kozmolojiye dönüştürdü.

Ahura Mazda’nın aydınlığına karşı Angra Mainyu’nun karanlığı…

Bu iki kutup yalnızca mitolojik bir dekor değil, aynı zamanda bir yaşam biçimiydi. Çünkü Zerdüştlük’te tarafsızlık yoktur. Ortada kalmaya çalışan, zaten düşmanın safına kaymış sayılır. Bu sert ikilik, insanın komşusunu, yabancısını ve muhalifini nasıl gördüğünü de şekillendirdi.

Ötekileştirme böylece kozmik savaşın toplumsal uzantısına dönüştü. Düşman yalnızca farklı inançlara sahip veya yabancı halklar değildir; aynı zamanda kötülüğün ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Ritüel saflık ve kirli öteki

Zerdüştlük’te ateş kutsaldır: safiyetin, hakikatin ve Ahura Mazda’ya sadakatin simgesi. Ancak ateşin saf kalabilmesi için insanın da temiz olması gerekir. Bedensel ve ruhsal arınma yalnızca hijyen değil, aynı zamanda toplumsal sınırların da ifadesidir.

Kirli olan yalnızca suya sabuna dokunmayan değildir; inancı, kökeni veya ritüeli farklı olan da kirletici sayılır. Böylece “öteki”, yalnızca ideolojik bir figür değil, bizzat temasla bulaşan bir tehdit haline gelir.

Onun yemeğini yemek, onunla aynı ateşe yaklaşmak ruhu karartır. Temizlik üzerinden kurulan bu sınır, toplumların ötekileştirme reflekslerinin en eski dinî kodlarından biridir.

Krallar, imparatorluk ve kutsal düşman

Zerdüştlük yalnızca bireysel bir inanç değil, aynı zamanda Pers imparatorluklarının ideolojik temeliydi. Krallar, Ahura Mazda’nın yeryüzündeki düzen sağlayıcıları olarak meşrulaştırıldılar.

Bu nedenle krala karşı gelmek yalnızca politik bir muhalefet değil, kozmik kötülüğün safına geçmekti.

İmparatorluk, kendi sınırlarını “iyiliğin alanı” olarak tanımladı; dışarıda kalan halklar ise çoğu kez Angra Mainyu’nun orduları olarak görüldü.

Böylece ötekileştirme, teolojik olmaktan çıkıp doğrudan imparatorluk siyasetine tercüme edildi. Bugün bile devletlerin düşmanlarını “insanlık düşmanı”, “karanlık güçler” ya da “şeytanın hizmetkârı” olarak ilan etmesi, bu eski mirasın modern kılığıdır.

Modern düalist siyasetin izleri

Günümüzde “biz ve onlar” şeması hâlâ siyasal dilin merkezinde: “medeniyet ve barbarlık”, “yurtseverler ve hainler”, “özgür dünya ve teröristler”… Bunların hiçbiri sıfırdan icat edilmedi. Zerdüştlük’ün ikili kozmosu, yüzyıllar boyunca farklı kılıklara bürünerek yaşamaya devam etti.

Dinî düalizm sekülerleşti fakat işlevini kaybetmedi. İnsan hâlâ kendi içindeki gölgeleri görmezden gelmek için bir “öteki” üretmeye eğilimli. Belki de bu yüzden her çağda aynı eski düalizmi yeniden keşfediyoruz.

Aynı ateşin kıvılcımları

Asıl paradoks şudur: Dünyayı ikiye bölmek kolaydır, ama insanın kendisi de ikiye bölünür. “Biz iyiyiz, onlar kötü” demek, kendi içimizdeki kötülüğü inkar etmenin en ucuz yoludur.

Zerdüştlük’ün kozmik savaş mirası bize şunu hatırlatır: Ötekileştirme yalnızca başkalarını karalamak değil, aynı zamanda kendini masum kılmanın da bir taktiğidir. Belki de en zor dualardan biri, en eski ateşin kıvılcımını şu sözlerle yakmaktır:

“Ben ve öteki, aynı alevin farklı dilleriyiz.”

Müjdat Çalış

Exit mobile version