Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 2002 yılında dünyada çalışan yüz milyonlarca çocuğun içinde bulunduğu haksız duruma ve ağır koşullara dikkat çekmek, çocukların çalışmak zorunda bırakılmasının önlenmesi konusunda devletleri harekete geçirmek ve toplumsal bilinci artırmak amacıyla 12 Haziran gününü Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü olarak seçti.
Ülkemizde ne yazık ki yüz binlerce çocuk 4857 Sayılı İş Kanunu hükümlerinin dışına çıkılarak pek çok farklı biçimde ve sektörde çalıştırılmaktadır.
Bunlar; tarım, mevsimlik işçilik, sanayi, hizmet, ev işleri, medya, madenler ve taş ocakları ile sokaktır.
Zorla çalıştırılan çocuklar eğitim hakkına, oyun hakkına ve sağlık hizmetlerine erişememenin yanı sıra; riskli bir çevrede yaşama, şiddet ve istismar, uzun çalışma saatleri, düşük ücretle çalıştırma, iş güvenliği açısından riskli ortamlarda çalışma, fiziksel zorlanma, esenliğinin bozulması, kültürel ve zihinsel anlamda ilerleyememe, olumsuz barınma koşulları, meslek hastalıklarının oluşması gibi hak ihlallerine maruz bırakılmaktadır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin hazırladığı, 2013-2022 yıllarını kapsayan Çocuk İş Cinayetleri Raporu’na göre ülkemizde 2022 yılında 61 çocuğun, son on yılda ise en az 616 çocuğun iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini belirtilmiştir.
Yaşamını yitiren çocukların 211’ i 14 yaş ve altı 405’i ise 15-17 yaş grubundadır.
*- ÇALIŞMAK ZORUNDAKİLER
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 1994, 1999, 2006, 2012 ve 2019 yıllarında çocuk işgücü araştırması yapılmıştır.
Araştırmaya göre çocukların çalışmak zorunda bırakılmasının en sık karşılaşılan nedenlerinin hane halkı gelirine katkıda bulunmak, iş öğrenmek/meslek edinmek ve kendi ihtiyaçlarını karşılamak olduğu görüşülmüştür.
Araştırma sonuçlarına göre 2019 yılında Türkiye’de 720 bin çalışmak zorunda bırakılan çocuk bulunduğu ve yıllar içerisinde çalışmak zorunda bırakılan çocuk sayısının ve işgücü içindeki oranının düştüğü görülmektedir.
Her ne kadar toplumsal farkındalığın, asgari eğitim yaşının yükseltilmesinin, uluslararası ve yasal düzeyde yapılan bazı mevzuat değişikliklerinin olumlu sonuçlarının olduğu düşünülse bile gerçek sayıların ve ortaya çıkması gereken tablonun bu verilerin çok daha üzerinde ve çok daha ağır olduğu düşünülmektedir.
Bu düşünce; bu araştırmanın mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu aylarda yapılmamış olması, MEB verilerine göre yüz binlerce çocuğun eğitimine açıktan devam ettiğinin görülmesi, UNICEF ve ILO verilerine göre pandemi sonrasında dünyadaki çalışmak zorunda bırakılan çocuk sayısının uzun zamandır ilk kez artış göstermiş olması ve mülteci/göçmen çocuklara ilişkin verilerin sağlıklı bir şekilde toplanmamış olabileceği dikkate alındığında kabul görmektedir.
Bununla birlikte, güncel sayıların çok daha artma riski bulunmaktadır. ILO’nun tespitlerine göre 6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerde 658 bin çalışan geçim olanaklarını kaybetmiş durumdadır. ILO, bu durumun yoksulluğun ve kayıt dışı çalışmanın yanında çalışmak zorunda bırakılan çocukların sayılarını da artıracağını öngörmektedir.
*- RANTLA SERVETLERİNİ KATLAYANLAR
Çocukların çalışmak zorunda bırakılmasının, ülkemizde anlamı giderek daha iyi anlaşılan derin yoksulluk ve devreden yoksulluk kavramlarıyla oldukça ilgili olduğuna şüphe yoktur.
Bir yanda sınırsız, koşulsuz ve denetimsiz rantla servetlerine servet katanlar varken diğer yanda okullarda açlıktan bayılan çocukların olması günümüz Türkiye’sinin gerçeği olduğu kadar aynı zamanda utancıdır. Mevcut sosyal politikaların ihtiyacı bulunan bütün çocukların ve bakım verenlerinin sosyal korumadan yararlanabileceği biçimde tasarlanması, kamu kaynaklarının kullanımında çocuk hakları bakış açısıyla etki değerlendirilmesinin yapılması, ekonomi politikalarının ise başta çocukların çalışmak zorunda bırakılması olmak üzere kapitalizmin yarattığı her türlü ekonomik şiddet ve istismarla mücadele edecek biçimde dönüştürülmesi gerekmektedir. Elbette bunların işe yarayabilmesi için demokratik ilkelere bağlı ve hukukun üstünlüğünün hakim kılındığı bir ülkeyi inşa etmek olmazsa olmazdır.
*- ONBİNLERCE SIĞINMACI
Meksika sınırını yasadışı yollardan geçtikten sonra ABD’ye iltica başvurusunda bulunan on binlerce sığınmacı New York kentine akın etti. New York eyalet yasalarına göre, kentteki herkese hiçbir ayrım göstermeden barınma ve yiyecek sağlanması sığınmacıların New York’u tercih etmesinin nedeni.
New York Belediyesi, kente Arizona ve Teksas eyaletinden otobüslerle gelen sığınmacıları önce evsizlerin yaşadığı barınak ve sığınma evlerine yerleştirdi.
*- SIĞINMACI KABUL MERKEZİ
New York’un 1924 yılında hizmete giren ünlü tarihi ve lüks ‘Roosevelt Oteli’ The Irishman, Quiz Show, Men in Black 3, 1408, Wall Street, The French Connection, Malcolm X, The Dictator, Man on a Ledge and Maid in Manhattan gibi gişe rekorları kıran filmlerin çekildiği bir mekandı. Covid-19 nedeniyle uzun bir süre kapalı kalan otel yeniden hizmete açıldı. Ancak bu kez farklı bir şekilde hizmet vermeye başladı. ‘Roosevelt Oteli’, ‘sığınmacı karşılama merkezi’olarak kullanılmaya başlandı. Bin odalı otelin tüm odalarına sığınmacılar yerleştirildi.
*- SIĞINMACILARIN MALİYETİ 4,3 MİLYAR DOLAR
New York Belediye Başkanı Adams, kente gelen sığınmacıların bütçeye maliyetinin 2023 ve 2024 yıllarında 4,3 milyar doları aşacağını açıkladı.
Federal hükümetin kendilerini yalnız bıraktığını kaydeden Adams, “FEMA aracılığıyla bize ulaştırılan federal yardım 40 milyon dolar. Bu miktar sığınmacı akınına uğrayan kent için komik bir rakam. 40 milyon dolarla, sığınmacıların sadece 5 günlük masraflarını karşılayabiliriz” dedi.
Başkan Adams, sığınmacı krizini, ‘ulusal bir kriz’ olarak değerlendirerek, “Bu ulusal krizin faturası maalesef New Yorklu vergi mükelleflerinin parasıyla karşılanıyor. Belediye olarak, New Yorklular’a verdiğimiz sosyal hizmet bütçelerinden kısıntı yapmak zorunda kaldık. Çok daha fazla kısıtlamaya gidebiliriz’’ dedi.
Şimdi bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım!
*- TÜRK SIĞINMACILAR
Meksika sınırını geçtikten sonra ABD’ye iltica başvurusunda bulunan sığınmacılar arasında binlerce Türk vatandaşı da var. Amerikan Gümrük ve Sınır Koruma Dairesinin son verilerine göre, Meksika sınırını aştıktan sonra ABD’ye iltica talebiyle gelen Türk sığınmacı sayısı, son 18 ayda 33 bin kişiye yükseldi.
Aralarında, doktor, hukukçu, mühendis farklı meslek dallarında çalışmış Türklerinde bulunduğu sığınmacılar, Meksika sınırını geçtikten sonra sınır devriyeleri tarafından yakalanarak sadece sığınmacıların bulunduğu Arizona ve Texsas’taki hapishanelere gönderiyor.
Burada yasal işlemleri tamamlanan sığınmacılar, mahkemeye çıkarıldıktan sonra en erken bir haftada bazen de aylar sonra serbest bırakılıyor ya da ülkesine geri gönderilebiliyor.
*- BÜYÜ BOZULUYOR!
Milyonlarca kişinin rüyalarına kavuşmak için yerleştiği, “dünyanın başkenti” olarak adlandırılan New York’un büyüsü bozuluyor mu?
11 Eylül terör saldırıları ve 2008’de ülkede yaşanan ekonomik krizle sarsılan kent, son yıllarda yapılan yatırımlar ve büyüyen kent ekonomisiyle “rüya kent” olma özelliği taşısa da resmi raporlar bunun tersini yansıtıyor.
Son raporlara göre bir süredir kentten kaçış var.
Amerikan Nüfus Sayım Dairesi (CENSUS) tarafından yayınlanan son verilere göre 8,4 milyon kişinin yaşadığı kentin nüfusu geçtiğimiz son iki yılda yaklaşık yarım milyon kişi azaldı.
*- NEDEN TERK EDİYORLAR?
Bir zamanlar Amerikan rüyalarının, hayallerin gerçekleştiği, 24 saat uyumayan şehir olarak anılan New York’ta son yıllarda geçmişin aksine her şey tersine döndü. ABD’de etkisini 2020 yılında ilk önce New York’ta gösteren salgın hastalıkla birlikte, aralarında kentin simgesi haline dönüşmüş ünlü işletmelerin de bulunduğu birçok işyeri kapandı.
Uzun süren kapanma döneminde hayalet bir kente dönüşen New York’ta salgın hastalık nedeniyle 80 bine yakın kişi yaşamını yitirdi.
Salgın hastalıkla birlikte kentte suç oranları arttı. Silahlı çatışmalar yüzünde çok sayıda can kaybı gerçekleşti.
Kentte düzenlenen ‘Floyd’ protestolarıyla artan vandalizm ve yağmalar nedeniyle bir hafta sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
New York metrosunda işlenen suçlar ve cinayetler nedeniyle kentte metro kullanımı salgın öncesi yolcu sayısının sadece yüzde 60 oranına gelebildi.
ABD’deki enflasyon oranı bir dönem yüzde 8,5’lara yükseldi ancak enflasyon New York’ta ülke ortalamasının 5-6 katı olarak hissedilmeye başlandı. New York, geçtiğimiz yıldan beri tarihinin en büyük hayat pahalığını hissetmeye başladı. Manhattan’da bir odası olan apartman dairelerinin fiyat ortalaması 5 bin doları aştı.
New York ilk kez hava kirliliğinde dünya sıralamasında Yeni Delhi’nin ardından ikinci sırada yer aldı.
New Yorklular’ın kenti terk etme isteğinin başında gelen nedenler, hayat pahalılığı, yaşam kalitesinin düşmesi, artan şiddet ve suç oranları, evsiz problemi, sığınmacılar olarak gösteriliyor.
Ben bunlara ek olarak, az önce de yazdığım ve belirttiğim gibi ‘sığınmacıların’ olduğunu da düşünüyorum, Türkiye’de benzer durumları gördüğümüz ve yerleşik halkın verdiği tepkilerden…
*- URLA’DA HASTANE DUVARLARI RENKLENDİ
Ege Üniversitesi (EÜ) Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü öğrencileri “Topluma Hizmet Uygulamaları” dersi kapsamında yürüttükleri Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında Urla Devlet Hastanesinin duvarlarını resimlediler.
4. Sınıf öğrencileri, Urla Devlet Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Servisi iç duvarlarını 12 duvar resmi ile renklendirdiler.
YORUMLAR