DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22381022,01%
İzmir
33°

AÇIK

Yaşar Eyice

Yaşar Eyice

23 Mayıs 2023 Salı

0

BEĞENDİM

ABONE OL
Aşkım Yeşilköy bir video paylaşmış. Önceden görmüştüm. Demek internette dolaşıp duruyor, sonunda yine size bir şekilde geliyor. Anımsatayım: Yurt dışında sokakta dans gösterisi yapan bir çift gösteri sonrası, ‘Dans etmek isteyen var mı? Alana gelsin!’ deyince daha önce dans eğitimi almış yaşlı ve sevimli teyze bu teklifi kabul ediyor. Çevredekilerin şaşkın bakışlarıyla dans eden teyzemiz, yediden yetmişe herkesin hayran ve şaşkınlıkları içinde, olağanüstü bir performans sergiliyor. Aşkım Yeşilköy Hanım, ‘Süper ve mükemmel bir dans gösterisi izleyin sizler karar verin?’ dedikten sonra şöyle diyor: ‘Bizdeki emekli teyzeler evde oturup geçim derdine düşmüş, çarşı pazarda ki fiyatlarla dans ediyor. Arada ki fark bu olsa gerek? Videosu çekilse dünyada en çok izlenen bir video olacağın kesin…’ 10 yıldızlık bir video ile yorum… Sevgili arkadaşım Aynur Can da şimdi 12 günlük bir Balkon turuna çıktı. ‘Gidelim!’ çağrısına, ‘Başka zaman’ diye yanıt vermiştim. Benim önerim ise ailecek Akdeniz turu idi… Bizim gibi belli yaşın üzerindekilere bunu öneriyorum. Ama şimdi fiyatlar aldı başını gidiyor, Eylül’den itibaren düşüş başlar, o zamanı beklemenizi öneriyorum. Düşünün güzelim ülkemiz ve harika tatil beldelerimizden değil, Balkanlardan başlayarak yurt dışı turlarından söz ediyoruz. Eminim bu videodaki gibi gezdikleri kentlerin meydanlarında harika, enfes denilecek öyle yetenekli insanlar var ki, hayran olarak seyretmeye doyum olmaz. Onlar da verilecek üç beş kuruşluk destek ile sokak çalgıcıları, ressamları gibi yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Beceri ve marifet meydanlarda, sokaklarda, metro çıkışlarında…

*- AKLIMA GELDİ

Notlarımı kurcalarken gördüm, tam bir yıl önce, yani geçen yıl bugünlerde, ‘Kadın – Türkler ve Araplar!’ başlıklı yazıyı paylaşmak için ayırmışım. Yazı şöyle: ‘Araplar eşlerini ‘avrat!’ diye çağırır, manası ‘apış arası!’ demek. Türkler ise ‘hânım!’ diye çağırırdı yani ‘evimin sahibi…’ İşte aradaki fark. Rabia Arapça’da ‘dördüncü!’ demektir. Öyle sanıldığı gibi mübarek ve anlamlı bir isim değildir. Çünkü Arap kültüründe kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi. ‘Vahide’ isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı. ‘Saniye’ ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı. ‘Selase’ ve ‘Bite’ isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı. ‘Rabia’ da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı.

*- YANLIŞ DÜŞÜNÜLÜYOR

Bizimkiler de ‘Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler. Bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı, tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi.! Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardır… Bunun esas sebebi ise; tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten koruduklarını zannederlerdi.. Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı?

*- TÜRKLER HEP İLERİDE İDİ

Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti. Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı. Eski Türkçe’de ‘namus’ sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi! Türk geleneğinde kadın; arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti. Ne zaman ki Türkler Müslüman oldu, Arap kültürü geldi, kadın kadın olduğuna bin pişman oldu!…

*- ARAP KÜLTÜRÜYLE BİRLİKTE

Kadın dövmek, maalesef Türklerin Arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlayan bir olaydır. Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu. Tarihe geçmiş Cengiz Han’ın eşi için söylediği.. “Ben sizin Han’ınızım, bu da benim Han’ım”  sözleriyle dilimize yerleşen  ‘Hanım’ kelimesi de bunu göstermektedir! Yâni kadın evin hanıydı. Bu tiplere, ‘Keşke Yunan kazansaydı!’ diyenlere bunları anlatsak da, yazsak da, okusak da anlamazlar… Anlamak istemezler… Çünkü işlerine gelmez! Che Guevara bir söz etmişti; ‘Siz bana din ile refaha ulaşmış bir toplum gösterin, ben size devrim ile fakir kalmış bir toplum göstereyim…’ demişti. Ben de şunu anımsatayım: ‘Elli yaşından sonra harfleri yakından seçemez oluyorsunuz, ancak dangalakları uzaktan hemen seçiveriyorsunuz…’

*- FOÇA’DA DA DURUM AYNI

Urla’dan umudumu kestim. Birkaç kişi kendine göre yönetiyor, bildiklerini okuyor. İş takibi yok! Vatandaşı dinleyen, kulak veren de yok! Meğer aynı durum İzmir’in yine turistik ilçelerinden Foça’da da yaşanıyormuş. Size bir vatandaşın, Ali Avcı’nın adeta yalvarışına dile getiren mektubunu paylaşayım, Ben şahsen bir vatandaş olarak, hizmet bekleyen bir Foçalı vatandaşın bu mektubuna ‘Yaralandım’ diyerek yorum yapabilirim. Ali Avcı diyor ki; ‘Çoktan beri Foça Belediyesi çöpleri almıyor. Almadığı bu çöpler sinek üretiyor. Sayın Başkanım, sayın Muhtarım, bir an önce, Allah rızası için bir el atın lütfen, rica ediyoruz. Cumhuriyet Mahallesi’ni, Gencelli’de, kara sinekler bastı. Bir an önce müdürler bir çözüm yolu bulurlarsa sevinirim. Saygılar sunuyorum…’ Sevgili Ali Avcı, ‘Ne demek rica etmek, yalvarmak!’ Bunu kabul etmiyorum… İşini yapmayanı denetleyen yok mu? Örneğin Foça Kaymakamı görmüyor, uyarmıyor, hatta suç duyurusunda bulunmuyor mu?

*- YALVARMAK HOŞLARINA GİDİYOR

Ali Avcı, ‘Önceden ilaçlama yapılıyordu, şimdi neden yapılmıyor?’ diye soruyor… Ben de ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti!’ diyorum. Şimdi yapılacak sözde ilaçlamalar göz boyamadan ileri gitmez. Önemli olan larva dönemidir, bu da dutlar yeşillenmeden önce olur. ‘Biz üvey evlat mıyız, sayın Başkanım?’ diyor Ali Avcı Bey! Yenifoça, Gerenköy, Ilıpınar sinekten ve kokudan geçilmiyor. Bu ne zamana kadar sürer? Halkın içinden ve sıkıntıları yaşayan, yani damdan düşen bir belediye başkanı ya da yöneticiler göreve gelinceye kadar…

*- BÜYÜK İYİMSERLİK

Güler Dost Hanım da bir çöp yığını fotoğrafını paylaşmış. Görüntüye girenler maske ile bile zor duruyorlar, kokudan bayılacak haldeler. Güler Hanım fotoğrafın altına şu notu eklemiş: ‘Çöpü nereye atacağını bilmeyen bir halktan, oyunu nereye atacağını beklemek, büyük bir iyimserliktir…’  
Devamını Oku

DİPLOMA VERİYOR AMA BÖYLE BİR ÜNİVERSİTE YOK

0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnanın artık haber peşinde koşmuyorum.

Okuyucularım, dostlarım, meslektaşlarım sağ olsunlar beni bu konuda yalnız ve çaresiz bırakmıyorlar.

Düne kadar ‘Gezen Tavuk!’ gibiydim.

Aslında halâ öyleyim.

Vatandaş gibi gider, sorunun içinde olur ve ne abartarak, ne de birilerini hiç yoktan yaralayacak bir tavırda olmadan olayı paylaşırım.

Ama bu konu başka!

‘Yeni Pazar’ isimli bir üniversitemiz varmış!

‘Profesör’ sıfatlı Rektörü de lise mezunu imiş!

Gerçekte hiç olmayan bu üniversitemiz, parayı basana uzaktan eğitim veriyor, sonra da sahte diplomasını evine postalıyormuş!

Bu üniversitemizin hangi şehrimizde olduğunu bilen yok, ama YÖK’ün gerçek üniversitelere verdiği ‘edu-tr’ uzantısını kullanıyor.

‘ Nasıl oluyor?’ falan demeyi, sormayı bir yana bırakın oluyor işte!

Burası Türkiye!

İstanbul Maslak’ta ‘VİP Şoförler’ sohbet ediyor, ceo olan patronlarını bekliyorlardı.

İzmir’den tanıdığım, eski futbolculardan şimdi VİP Şoför olan Süleyman Bey, topluluğa şöyle demişti;

‘Kim üniversite diploması istiyorsa parasını hazırlasın, adresi vereyim!’

‘Hadi canım sen de?’ demiş, inanmadığımı belirtmiştim…

Meğer o ‘Yeni Pazar’ isimli sahte üniversitemizden söz ediyormuş…

Bilen biliyor da, yetkililer biliyor mu, ya da araştırıyor mu?

Bunu da yakında öğreniriz…

Şimdi bir memleket gerçeğimize dönelim…

 

*- MALÇ ÖRTÜSÜ

 

Uzmanlar ne diyor?

‘Lütfen artık Kimyasal müdahale ile tohumunuzu toprağınızı zehirleyip durmayın;  istenmeyen otlara karşı en iyi mücadele doğal malzeme ile yapılan malç örtüsüdür…’

Şu anımsatmayı yapalım:

‘Genellikle ekin sapı tercih edilir…

Yabani(!) otlara geçit vermez, toprağın nemini korur, su tüketimini azaltır, çürüyüp gübre olur toprağı besler…

 

*- KİMYASALLAR ÖLDÜRÜR

 

Kimyasallar, ‘ilaç!’ adı ile bize şirin gösterilen, börtü böcek, mikroorganizmalar, mantarlar, organik bileşikler gibi toprağı toprak yapan  tüm döngüye ağır zararlar verir…

Toprak toprak olma özelliğinden çıkar.

Biyolojik çeşitliliği olan organik bileşenleri yüksek toprak en iyi topraktır.

Susayınca çamaşır suyu içiyor musunuz?

O zaman neden toprağınızı kimyasala boğuyorsunuz?

İşin özeti:

Ekolojik yöntemlere dönme zamanı geldi, halâ farkında değil misiniz?

 

*- SINIF ARKADAŞIM

 

Çok yıllar önce Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesin’nde, şimdi emekli profesör olan Namık Kemal Lisesi’nden sınıf arkadaşım Prof. Dr. Ramazan Erkek, ‘Asıl büyük tehlike, köylerde bile serbestçe üreticiye ilaç diye satılan ve ürününü arttıracağı belirtilen ithal kimyasallar’ demişti.

Bu işin ticaretini yapan önemli bir yurtdışı firmasının Ege temsilcisi Erol Yalçın isimli bir ziraat mühendisi ise işini ve görevini gördükleri, yaşadıklarından sonra bırakıp Bornova’ya ‘Kendimi emekli ilan ettim!’ diyerek yerleşmişti.

 

*- KIZMIYOR, MUTLU OLUYORUM

 

Aydın Bilgin, Erol Akıncılar, Ünal Tümin gibi üstatlar, Attila Köprülüoğlu, Murat Eştürk, Eren Güneş gibi ustalar bana ‘yanlış biliyorsun!’ deyince kızdığını sanıyorlar.

Halbuki hep mutlu oluyorum, aynen ‘bilge’ olarak kabul ettiğim Mustafa Saraç’ın paylaşımları gibi..

Lafı uzatmadan, yazacaklarımı uzmanlara bırakayım:

‘Göz var nizam var’ değil, ‘göz var izan var’ biçimindedir. (İzan, ‘anlayış, anlama yeteneği’dir. Nizam ise ‘düzen, kural’ manasındadır.)

‘Eşek hoşaftan ne anlar’ değil,  ‘eşek hoş laftan ne anlar?’ biçimindedir.

‘Aptala malum olurmuş’ değil, ‘abdala malum olurmuş’ biçimindedir. (Aptal, ‘alık’;  abdal ise ‘derviş’ manasındadır.

‘Kısa kes Aydın havası olsun’ değil, (kısa kes Aydın abası olsun’ biçimindedir.  (Aba bir giysidir ve Aydın efesinin abası kısa ve dizleri açıktır.)

‘Su uyur düşman uyumaz’ değil, ‘sü uyur düşman uyumaz’ biçimindedir. (Sü, ‘asker’ manasındadır.)

‘Saatler olsun’ değil, ‘sıhhatler olsun’ biçimindedir. (Sıhhat, ‘sağlık’ manasındadır.)

‘Elinin körü’ değil, ‘ölünün kûru’ biçimindedir.  (Kûr: Mezar, ‘gömüt’-‘manasındadır.)

‘Sıfırı tüketmek’ değil, ‘zafiri tüketmek’ biçimindedir.  (Zafir, ‘soluk’ manasındadır.)

‘Eni konu’ değil, ‘önü sonu’ biçimindedir.

‘Güzele bakmak sevaptır’ değil, ‘güzel bakmak sevaptır’ biçimindedir.

‘Azimle sıçan duvarı deler’ değil, ‘azimli sıçan duvarı deler’ biçimindedir.

‘Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz’ değil, ‘Ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz’ biçimindedir. (Ane, Bağdat yakınlarında bir uçurumun adıdır. Yar, ‘uçurum’ manasındadır.)

Ne derler?

Yanlış bilgi ruhumuzu daraltır!…

 

*- İYİ ÇALIŞIYORLAR MI?

 

Çeşmeli Nuri Bey yazmış:

‘Çeşme belediyesinde görülmemiş işler oluyor!

Taşınmaz satışları, personele maaşlarını ödemede sıkıntı!

Çok üzücü!

Hatırladığm kadarıyla, belediye bu durumlara düşmemişti.

Peki taşınmaz satmak çözüm mü?

Bence hayır!

Tahsilat ekiibi iyi çalışıyor mu, irdelemek lazım!

İşgaliyeler hakkaniyetle tahsil ediliyor mu?

 

*- HER KENT BÖYLE

 

Bir başka Çeşmeli Behnan Hägele ise şöyle diyor?

‘Bu sorunuz çok haklı.

Tahsilat ekibi şu anda çalışıyor.

2019’ dan beri hiçbir tebligat gelmemiş olan tabela, çevre daha bilmem ne vergilerini cezalı olarak bu sene  benden tahsil ettiler.

Yani yeni uyandılar.

Böylece vatandaş olarak ben de mağduriyet yaşadım.

Hiçbir suçum yokken….’

Nasrettin Hoca’nın ‘Sen de haklısın, sen da haklısın!’ dediği gibi…

Herkes işini yapsa sorun çözülür…

Ama eş dost ve siyaset işe girince her şey bozulur…

 

*- 2 YILDA YÜZDE 360 ZAM

 

TCDD, bütün hatlardaki Yüksek Hızlı Tren bilet fiyatlarına yüzde 25.6 oranında zam gerçekleştirirken sadece son 2 yılda 8’inci kez zam gerçekleştirilmiş oldu.

TCDD, hızlı tren fiyatlarına 2022 yılında 5 kez, 2023 yılında ise 3 kez zam gerçekleştirirken 2022 yılında 151 TL olan Ankara İstanbul bilet fiyatı iki yıl sonunda son zamla birlikte yüzde 360 artışla 540 TL oldu.

Devamını Oku

İLGİSİZ VE DUYARSIZLAR İŞ BAŞINDA!

0

BEĞENDİM

ABONE OL

İzmir’deki sağanak yağış sırasında çekilen videoyu izleyince çok fena oldum, yetkili kimse, hangi kuruluşsa ağzıma geleni söyledim.

Her duyarlı vatandaş gibi elektrik akımına kapılan iki genç insanımızı nasıl göz göre göre kaybettiğimiz videoda tüm açıklığı ile ortada.

Adı geçen yetkili kurumlar, yani hem elektrik işletmesi hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi açıklamalarda bulundu, suçu kabul etmeyerek birbirlerine attılar.

Geçenlerde Urla Belediyesi’ndeki ilgisizliği, duyarsızlığı yazarken ‘Suça gelinlik giydirmişler kimse kabul etmemiş!’ diye yazmıştım.

Düşünün beş yıl önce aynı yerde bir sokak köpeği aynı şekilde elektriğe çarpılarak can vermiş, çevre sakinlerinin duyuruları üzerine de, bir meslektaşımız manşet haber yapmıştı;

‘Burada can kaybı olması için mi bekleniyor?’ diye…

Vatandaş olarak şunu bekliyorum:

‘Beş yıl önce kim görev yapıyorsa, ama fen işlerinde, ya da su işlerinde ya da elektrik işletmesinde hepsini ve hepsini en yukarıdakinden sokak görevlisine kadar toplar araştırma sonuna kadar cezaevine tıkılmalarına…

Yalnız ben değil, kimle konuşsam aynı görüşte…

Tabii bunların yanına son altı ay kim görevli orada çalışma yapan müteahhit firmanın a’dan z’ye çalışan ve yetkililerin görev ve yetkililerine bakmaksızın cezaevindekilerin yanına gönderirim.

İşçiymiş, mühendismiş, teknisyenmiş, hiç ama hiç önemli değil…

Hatta baş sorumlu belediye başkan ve yardımcıları dahil…

Düzelme böyle başlar…

 

*- ÇOK CAN VERİRİZ

 

Yoksa çok daha görürüz, işini yapmayan, halka hep zarar verenlerle…

Her yerde işini bilmeyen, yapmayan, torpilli, ‘Her işi yaparım!’ diyen ama eline tornavida ya da mala almayan sözde ustalar, hesap bilmeyen mimar ve mühendisler, yöneticiliğin alfabesini bilmeyen ama burnundan kıl aldırmayan sözde yöneticilerle baş başayız…

Urla’nın parklarındaki güçlü ışıklandırmalar saat 18,00’den sonra başlıyor.

Eh be insafsızlar, gün batımı 20.30’dan sonra, bunu bilmiyor musunuz?

Bu hesapsız enerji harcamasının faturası halktan, hatta senden çıkıyor bu kadar bilgisiz misin?

Demek ki, önemli bir yasa değişikliği yapılmalı;

Birincisi yeni başkan kadrosuyla gelmeli, belediyelere demir atan işi yaramazlara kapı gösterilmeli, çünkü yasaların korumasında günlerini gün ediyorlar.

Kimse bunlara dokunamıyor!

İkincisi ve önemlisi, kesinlikle seçimlerden bir yıl önce ve bir yıl sonra toplu sözleşme yapılarak maaş arttırı mı yapılmamalı, bir personel bile alınmamalı…

Bunlar uzun uzun anlatılacak ve tartılacak çok önemli ciddi, her birimizi ilgilendiren konular.

 

*- GERDAN KIRANLAR

 

Kaç gündür yazacaktım…

Fırsat doğmuş oldu, sözde yöneticilerin yönettikleri şehirlerimizde her an her saniye karşılaştığımız ‘iş bilmezlik!’, ‘sorumsuzluk’, ‘Boş vermişlik’, ‘ilgisizlik’ örneğini vereyim, aynen Alsancak’taki elektrik kaçağı ile iki gencimizi kaybettiğimiz örnek gibi…

Kurumlara kapak atıp birilerinin yerine geçenlerin durumunu ve düşüncelerini Urla Belediyesi’ne girdiğim andan itibaren yaşadıklarımı Koltukları değiştirelim’ başlıklı yazımda çıplaklığı ile anlatmıştım.

Sözde müdüre, ‘Ben bunları yazacağım ama sen merak etme hiçbir şey olmaz!’ diye memleket gerçeğini anlatmıştım.

Tabii ki her şey aynen devam ediyor.

Şimdi sözü, bir ara önemli bir partimizin İzmir İl Başkanlığını yıllarca sürdüren çocukluk arkadaşım Selahattin Haseki’ye veriyorum:

 

*- ‘YAZ YAZ BİTMEZ DOSTUM!’

 

Bornovalı Selahattin Haseki ‘Yaz yaz, bitmez dostum!’ dedikten sonra şunu anlatıyor:

‘Pazar günü akşam, Bornova ‘ya döneceğiz.

Otomobili oğlum kullanıyor, Casa Marin Oteli geçtik,100 metre ilerde yolun ortasında rögar kapağı öyle berbat konmuş ki, zaten yol sağlı-sollu otele gelenler ve site sakinlerinin araçlarıyla dolu!…

Hemen otelin yanında bir site inşaatı var.

Alttan bir gürültüyle stop ettik.

İnan en az 20 cm meyilli, etrafı beyaz tozdan görünmeyen bir rögar kapağının suikastine uğradık!

Motoru çalıştırdı, acayip bir gürültü var.

Yakında bulunan bir dostumuza haber verdik, ‘Abi eksoza zarar vermiş, gürültüyle yavaş yavaş gidebilirsiniz, hararete dikkat edin!’ deyince, zor bela Bornova’ya geldik.

Sabah eksozcu, parçalanan eksozu komple yeniledi!

Giden paraya mı yanarsın, 4 kişi çektiğimiz sıkıntıya mı?..

Bu nasıl bir iş ahlakı?

Hiç mi gören olmaz?

Ne diyeceğim bilemiyorum!

Zor dostum zor!…’

Evet çok zor dostum zor!

Bunları her yeri ‘ayrık otu!’ gibi ele geçirmişler…

Bunları ayıklamak imkansız…

 

*- YAPILMIŞTIR HER HALDE

 

Bir basit görülen ama çok önemli bir şehir haberini de Ali Kıray’ın ağzından paylaşalım:

‘Sevgili Yaşar, Üçyol Metro İstasyonunda yürüyen merdivenlerin kazası 3 hafta oldu.

Yürüyen merdivenler çalışmıyor.

Yaşlılar tek birden asansörü bekliyor.

Yetkililerden bir açıklama yok.

Selamlar…’

En iyisi sürekli okuyucularımızdan Semahat Akimsar’ın yorumu ile yazımı noktalayayım:

‘Kaleminize sağlık.

Konu edilen sorunu harika anlatımınız ile öğrenmiş olduk.

Hangi işimiz layıkı ile yapılıyor ki?

‘İş yaparım!’. ‘oldu!’ derim zihniyeti ile çalışıldıkça, bu düzen böyle devam eder.

 

*- KÖRFEZ TURLARI

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şehrin simgelerinden tarihi Bergama Vapuru ile düzenlediği Körfez turları başlıyor.

Profesyonel rehber anlatımıyla İzmir Körfezi’ni keşfetmeyi sağlayan tur,  Eylül ayına kadar sürecek.

19.00 ile 21.00 saatleri arasında düzenlenen turlara katılacak yurttaşlar profesyonel rehberler eşliğinde hem İzmir’in eşsiz gün batımına tanık olacak hem de kentin 8 bin 500 yıllık tarihini keşfedecek.

 

*- KÖRFEZİN 11 NOKTASI GEZİLİYOR

 

Konak İskelesi’nden hareket edilmesiyle başlayacak vapur turu Pasaport, Alsancak, Liman, Bayraklı, Alaybey, Karşıyaka, Bostanlı, Üçkuyular, Göztepe ve Karataş’ı denizden görme imkânı sunacak. Vapur, tur sonunda ziyaretçileri yine Konak İskelesi’ne bırakacak.

 

Turda Kemeraltı, Konak Atatürk Meydanı, Saat Kulesi, Vilayet Konağı, Kordon, Eski ve Yeni Liman, Yeşilova Höyüğü, Tepekule, Tersane, dünyanın önemli sulak alanlarından Gediz Deltası gibi birçok alan tanıtılıyor, semt hikayelerine yer veriliyor.

Ayrıca Körfez’de yaşayan kuşlar, balıklar, memeliler gibi birçok canlı hakkında da bilgi veriliyor.

İzmir’in tarihini farklı bir bakış açısıyla sunan, yaşayan körfezin canlı türlerinin gözlemlenebildiği Körfez turuna bilet almak için izdogaturizm.com ziyaret edilebilir ayrıca 531 932 09 93 numaralı telefondan detaylı bilgi alınabilir.

Devamını Oku

SEVMEK GÜVENMEKTİR, TABİİ BULURSANIZ

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Her kafadan bir ses çıkıyor…

Ben de şöyle diyorum:

‘Maça galibiyet için çıkılır, fark yememek için değil!

Futbolda galibiyet gol atmakla olur, bunun için de pozisyonu bulunca vuracak, tabiriyle çakacaksın!’

Suçlu çok…

En güzel yorumu Halil Vural’da okudum:

‘Ülkenin özeti gibi bir maç oldu!’ diyor Halil ve anlatıyor:

‘Montella; Beceriksiz yönetim!

Kadro: Adam kayırma, beceriksiz atama!

2. Gol: Sözde yakın çalışması gereken kurumlar arasındaki iletişimsizlik!

Çalhanoğlu: Kendi ülkesinde işe yarayıp, TR’de boş boş gezip saçmalayan Alamancı!

Arda; Takımın en zekisinin erken yaşta ülkeden kaçıp kurtulması!

Biz; Ortada bir b.k yokken, Gürcistan maçındaki yerel seçim sonucuyla Portekiz maçındaki genel seçim için salak gibi heyecanlanan seküler kesim!

Sahaya atlayan taraftarlar: Başıboş köpek sorunu!…’

 

*- ‘MUKADDiME’

 

İbn-i Haldun (1332-1406) bakın ne demiş?

‘Devletlerin kuruluşunda vergiler düşük, gelirler yüksek olur.

Yıkılışlarında ise, vergiler fazla gelirler az olur!’

Bu ifadenin sahibi İbn-i Haldun’u, ABD ekonomi politikalarının ilham kaynağı olarak gören Ronald Reagan, 1981’de yaptığı bir konuşmada dile getirir.

İbn-i Haldun sosyolojinin ve modern tarihçiliğin kurucusu olarak kabul edilir.

Tarih felsefesi itibari ile Alman filozof Hegel ve bir ölçüde Karl Marx olmak üzere birçok düşünürü etkileyen İbn-i Haldun’un en önemli eserlerinden biri de Mukaddime’dir.

İbn-i Haldun’a göre devletlerin hayatlarında beş dönem vardır.

Birinci dönem; Zafer ve kuruluş, İkinci dönem; Otorite ve yükseliş, Üçüncü dönem; Refah ve ümran, Dördüncü dönem; Kanaat ve duraklama, Beşinci dönem; İsraf, bozulma, yıkılma dönemidir.

Bu son dönem sefahat, şehvet ve hırsların egemen olduğu ve devletlerin yıkılmaya ve çökmeye başladığı zaman dilimidir.

İbn-i Haldun; debdebeli törenlerin, üniforma, nişan ve diğer protokollerin artmasının bu kopuşu derinleştirdiğini ifade eder.

Devlet idarecileri protokoller vasıtası ile halktan farklı olduklarını göstermeye başlarlar.

Zulüm, angarya, israf, lüksün yaygınlaşması medeniyetlerin çöküşüne sebep olur.

İbn-i Haldun, bir devlette tek adam iktidarının nimet ve refah araçları tükettiğini ve bunun ihtiyarlık çağının alameti olduğunu ifade eder.

Böyle zamanlarda israf artar, maaşlar yetmez, devlet hazinesi giderleri karşılamaz ve açık verir.

Bir devletin yıkılmaya başladığının en önemli alameti ise vergilerin, devlet harcamalarını karşılayamamasıdır.

Devlet açığı kapamak için çeşitli isimlerde yeni vergiler koyar veya vergi oranlarını artırır.

Fakat lüks ve israf azaltılamaz ve masraflar artmaya devam eder.

Güncel ve aşina gibi duran yukarıdaki esasların hepsi İbn-i Haldun’dan alınmıştır.

Bugünden bakılarak yazılan kriterler değildir.

 

*- YASAKLANMIŞTI

 

Bundan dolayıdır ki;

İbn-i Haldun’un ortaya koyduğu esaslar birçok devlet adamının referans kaynağı olmuştur.

Devletin duraklaması ile beraber Osmanlı aydınları 17. Yüzyıldan itibaren İbn-i Haldun’a müracaat etmeye başlamışlardır.

Kâtip Çelebi ve tarihçi Naima bunlardan bazılarıdır.

Ama ilginçtir, ölecek bir hastanın ilaç tedavisini reddetmesi gibi,

II.Abdülhamit döneminde İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eseri yasaklanmıştır.

Belli ki 500 yıl evvelden her kelimesi ile II. Abdülhamit’in icraatlarını eleştirdiği ve onu huzursuz ettiği için yasaklanmıştır.

Gerçekten eserde anlatılan lüks, israf ve yolsuzluklar aynen yaşanıyordu.

Padişah ve devlet adamları; halkın fakirlik ve sefalet içinde yaşadığı, her gün bir toprak parçasının devletten koptuğu bir dönemde, şatafat ve debdebeden tasarruf etmemişlerdir.

Padişah mevcut sarayları yeterli görmeyip, dışarıdan borç para alarak, Yıldız Sarayı’na yalılar ve köşkler yapmıştır.

Sadece saray değildi yapılan, bir de bu saraylardaki lüks ve israflar dillerden düşmüyordu.

Sakın yanlış anlamayın, bu arada Can Yücel’den şu satırlar aklıma geldi:

‘Vakti gelince gitmenin adıdır gün batımı,

Ömürden, gönülden, günden!…’

Hayatın tadını çıkar!

Baktın olmuyor;

Tadını çıkaranı hayatından çıkar!’

 

*- NEREYE GİTTİLER?

 

Bodrumlu olan İzmirli büyüğüm, büyük değer Oğuz Alpözen hocamızı bir süredir ihmal ettim.

Alpözen büyüğümüz, uluslararası değerimiz bir ömür boyu denizlere daldı, batıklar kazdı!

Kitaplar yazdı, Mustafa Ali Çotura’nın sık sözünü ettiği gibi…

Uluburun gemisi batığında sekiz küp vardı!

Sergilemedeki kesitte ise dörttü!

Şimdi bire düştü!

Ben de yıllarca gözü gibi baktığı ve dünya listelerinde ilk başa yazdırdığı Bodrum Kale ve Müzesinin efsane müdürü Oğuz Alpözen’e bir Türk vatandaşı olarak sordum;

İşte yanıtı:

‘Ben de bu yanlış neden diye soramadım!

Koca koca küpleri aradım aradım, bulamadım!

Kim üzüldü, kim sevindi bilemedim!

Böyle uyduruk bir sergilemeyi içime sindiremedim!…’

İşte Bodrum kale ve müzesinden son haber böyle…

Ömer Hayyam ne demiş?

‘İnsan vardır fark edilmez süsünden!

Kimi farksızdır koyun sürüsünden!

Her gördüğün şekle kapılma!

İnsan anlaşılmaz görüntüsünden!…’

Mevlana da şöyle diyor:

‘Yaşamak direnmektir!

Sevmek ise güvenmektir!’

Devamını Oku

EMEKLİNİN BEŞ LİRASI DA ESNAFA!…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Nevzat Kaya kısa ve öz yazmış:

‘Yunan adalarında 6 kişilik açık büfe masa 3 bin 500 lira, Türkiye’de 35 bin lira!’

Rekortmen atletlerimizden Nüvit Belevi de yine kısa ve öz bir yorum yapmış:

‘Dosdoğru söyledik mi, tepki gösteriyorlar!

Şapkayı önümüze koymalıyız!’

Ya belediye başkanlarımız, yöneticilerimiz ne diyorlar?

‘Esnafımızın yanındayız!’

Ben de ‘nereye elimizi atsak, elimizde kalıyor!’ diyorum…

Enver Kaya’nın dediği gibi;

‘Aynı ürün, aynı fiyat olmalı!’

Daha dün örneğini verdim:

‘Bir gün önce İzmir kordonunda bin 250 lira adisyona yazılan içki, bir gün sonra Çeşme’deki balıkçıda 2 bin 750 lira olur mu?’ demiştim…

Hepsi ispatlı…

İnanır mısınız, İstanbul’da yan yana dizili adalardaki lokantalarda bile fiyatlar birbirini tutmuyor…

Kim ne tutturursa!..

Desenize ‘Emekli torunlarına Bayram harçlığı veremedi!’, ‘Ücretsiz şehiriçi ulaşımlardan yararlanan babalar, çocuklarına dondurma bile yediremedi!’ diye…

Şimdi birçok kişi, ‘Ohh olsun!’ bile diyordur, emin olun…

Ne oldu bize, bizlere?

 

*- KAÇ GÜN SONRA

 

Hasan Fehmi Güzel Bey de, herhalde yazıp yazmamakta epey düşünmüş ve tereddüt etmiş olmalı ki, sonunda bana şöyle seslendi:

‘Merhaba!

Size bazı esnafın ‘fırsatçılık yaparak!’ fiyatı nasıl yükseldiğini, yaşadığım bir olayla anlatmak istiyorum, müsaadenizle.’

Sonra da şunları yazdı;

‘26 Mayıs Pazar günü Ankara’da yapılan büyük Ankara mitingine konvoy ile birlikte İzmir’den katıldım.

Konvoyumuz Sivrihisar’da sabaha karşı bir mola yerinde durdu.

Konvoy halinde durunca yüzlerce emekli, aynı işletmede çay içmek için sıraya girdik.

Karton bardak bir çay 15 TL. den içtik.

Ankara dönüşü akşam saatlerinde gene aynı mola yerinde yüzlerce emekli konvoy olarak mola verdik.

Bu sefer çay içmek istediğimizde gene aynı karton bardak çay fiyatı 20₺. Olarak ödedik.

Sabah 15 TL. Olan çay akşam 20₺.

Sabahtan akşama ne değişti, 5 TL. Fark oldu?

Bu fırsatçılık!

Bence, Emekli maaşına 5₺ daha fazla zam almak için gittiği mitingten dönüşte, esnaf emeklinin cebindeki 5₺ ye de göz dikiyor.

Bu gerçekten de çok insafsız ve haksız bir durum.

Ben 5 lirasında değilim ama bunu bu şekilde suistimal etmek zoruma gidiyor, maalesef.

Selamlar…’

İşte emekli, işte insanımız ve işte esnafımız!…

Düşünün olay 26 Mayıs tarihinde olmuş…

Ama Hasan Fehmi Güzel Beye öyle dokunmuş ki, ne kadar zaman sonra içini dökmek, benim de olayı ele alarak yetkililere duyurmam için bana yazmış…

Ben kimim?

Bir hiç!

50 yıl aşmış sıradan bir gazeteci…

Bir emekli vatandaşımız içini dökmek için beni arıyor, ne belediye başkanlarını, ne yöneticileri, ne de birilerini…

Neden?

Devreye güven giriyor da ondan…

 

*- KÜÇÜK AMA ÖNEMLİ

 

Geçenlerde, İstanbul’un hatta Türkiye’nin ünlü bir uzman hekiminden,  ‘Boşboğaz’ bir doktorumuzdan söz etmiştim…

Hatta, tanımadığım bir okuyucumdan Fatih Beker’den düzeltme almıştım.

Bir de şu notu:

‘Sizi çok seviyor, bunu hep ifade ediyor.

‘Yalın, dürüst bir kişilik’ kısacası size ‘insan!’ diyor. (-ki bende aynı kanaatteyim)’

Daha özel durumları geçtim…

Bir aksilik olmazsa Urla Kuşçular’da oturan Fatih Beker beyin ‘kahve’ davetine yakın zamanda gitmeyi düşünüyorum…’

Düşünebiliyor musunuz?

Ne bu ünlü doktor ile bırakın çay kahve içmeyi, eline sıkmak için bile bir araya gelmiş değilim…

Uzaktan uzağa birbirimizi tanıyoruz, o kadar…

İkimizi de tanıyan Fatih Beker için de aynı sözler ve düşünce geçerli…

Peki bunları neden yazdım?

30 yılı aşkın birlikte çalıştığım patronlarımdan Dinç Bilgin’in şu sözü aklımdan çıkmıyor;

‘Mütevazı olmayın!

Mütevazı sadece eşekte olur…

Siz eşek değilsiniz…’

Bunlar işin özeti, aklımda kalanlar…

Özetle:

Mütevazi olmak, kendini abartmadan ve gereksiz övünmelerden kaçınmak anlamına gelir.

Bu özellik, kişinin davranışlarında, konuşmalarında ve tutumunda kendini gösterir.

İyi bir denge kurarak, hem kendi başarılarımızı takdir edebilir hem de başkalarının başarılarına saygı gösterebiliriz.

 

*- SAKIN OLMAYIN

 

Psikoloğlar da ‘Ne olur, sakın mütevazi olmayın!’ diyorlar…

Ama;

Justin Kruger ve David Dunnig adlı iki Amerikalı psikiyatrist 10 yılı aşkın bir süre önce şu teoriyi öne attılar:

‘Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine ait olan güvenini arttırır..’

Biz de ‘Cahil cesareti!’ sözünü çok kullanmaz mıyız?

Ama yine de araştırmalar yapıldı ve şu bulgulara rastlandı:

‘Niteliksiz insanlar, ne derecede niteliksiz olduklarını fark edemezler!

Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedirler.

Acizdirler!

Ancak;

Bir eğitimle kendi hallerinin farkına varabilirler.’

Belki bir gün de, Cornell üniversitesinin bu konudaki araştırmasını anlatırım, ‘Cahillik ve haddini bilmeme’ konusunu irdelerim.

İnanmayacaksınız ama çoğumuzun da tanık olduğu gibi, ‘kifayetsiz muhterislerin’ her zaman her yerde daha hızlı yükseldikleri ortaya çıkıyor.

Fazla alçakgönüllüler:

Yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmazlar, kıymetlerinin bilinmesini ister ve beklerler!

Tabii beklerken kırılırlar, bu da kendilerini daha da geriye çekmelerini sağlar.

Özetle;

Ne olur, sakın fazla mütevazı olmayın…

Dünyanın sorunu şu;

‘Akıllılar hep kuşku içindeyken, aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır!…’

 

*- İSTEYEN İSTEDİĞİ GİBİ DÜŞÜNEBİLİR…

 

Vallahi,  şiir kitapları da olan Doç. Dr. Suavi Tuncay’ın da son yazıma yaptığı yorumu paylaşmadan edemeyeceğim:

‘Öyle güzel ve anlam dolu başka bir söze gerek yoktur.

Büyük ve son derce derin görüşleri onu ülkemizin en üretken yazarı yaptı.

Kutluyor ve gözlerinden öpüyorum.

Bu Namık Kemal lisesinden biricik arkadaşım ve dostuma sevgi ve selamlarımla başarılar diliyorum…’

Bundan sonra böyle…

İsteyen istediği gibi düşünsün…

Devamını Oku