DEMOKRAT GÜNDEM-HABER MERKEZİ-İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, 30 Ekim 2020 depreminde hayatını kaybeden 117 yurttaş için Bayraklı’daki 30 Ekim Deprem Anıtı ve Parkı’nda düzenlenen törene katıldı.

Tugay, kentsel dönüşüm çalışmalarına kaynak gerektiğini anımsatarak, “Depremin siyaseti olmaz. Herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi gerek. Dünya Bankası kredi vermek istiyor ama engel oluyorlar. Söz konusu insan canı ise her türlü hesabı bir tarafa bırakacağız, vicdanımızla konuşacağız” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, 30 Ekim 2020 depreminde hayatını kaybeden 117 yurttaş için Bayraklı’daki 30 Ekim Deprem Anıtı ve Parkı’nda düzenlenen törene katıldı.

Törene ayrıca CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç, CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın yanı sıra ilçe belediye başkanları, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve hayatını kaybedenlerin yakınları katıldı.
Tören, 30 Ekim’de hayatını kaybedenlerin isimlerinin yer aldığı Deprem Anıtı önünde dua edilmesiyle başladı. Daha sonra anıta karanfil bırakıldı. Depremin meydana geldiği saat 14.51’de sirenlerin çalmasıyla alanda duygusal anlar yaşandı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, 30 Ekim 2020 depreminde yaşamını yitirenlerin anıldığı törende yaptığı konuşmada kentsel dönüşüm, rezerv konutlar ve iktidar partisinin bugüne kadar gereğini yerine getirmedikleri hakkında sert ve net açıklamalarda bulundu.

“Depremin siyaseti olmaz. Bu mesele vicdanın, sorumluluğun sınavıdır. Artık herkes kendine şu soruyu sormalı: Daha kaç insanın hayattan koparılmasını göze alabiliriz?” diyen Başkan Cemil Tugay, depremin siyasetin konusu olamayacağını söyledi.

“SADECE DUA YETMEZ, AYNI ACILARI YAŞAMAMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLERİ KONUŞMALIYIZ”
Konuşmasına depremin yaşandığı anı hatırlatarak başlayan Tugay, o günün acısını hâlâ unutamadığını belirterek, “Karşıyaka Belediye Başkanıydım. O gün belediye binasındaydım. Sarsıntı başladığında her zamankinden çok daha büyük bir deprem yaşadığımızı anladım. Çok endişelendim. Ardından hemen çevreme baktım, yıkım var mı diye kontrol ettim. Ne yazık ki Bayraklı’da 117 canımızı yitirdik. O sahne, gözlerimin önünden hiç gitmiyor. Buraya her gelişimde aynı duyguyu yaşıyorum. Bugün dua ettik, kaybettiklerimiz bizi hissetsin diye. Ama biliyoruz ki sadece dua yetmez. Bir daha aynı acıları yaşamamak için yapılması gerekenleri konuşmalıyız” dedi.
“BAZI ŞEYLERİN SİYASETİ OLMAZ; DEPREM BUNLARDAN BİRİ”
Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, k “deprem gerçeğinin siyasetin konusu olamayacağını” vurgulayarak, “Bazı şeylerin siyaseti olmaz. Deprem bunlardan biridir. Kim nerede hata yaptıysa, bunu kabul edip gereğini yapmalı. Kimse samimiyetsiz olmasın. Çünkü burada insanların canlarından bahsediyoruz, telafisi olmayan kayıplardan.

30 Ekim’de yaşadık, ardından 6 Şubat depremi geldi. O gün kaybettiklerimizin hangi partiden olduğunu sorduk mu? Hayır. İnsan insandır. Deprem ne inanca, ne siyasi görüşe, ne kimliğe bakar. Bu yüzden diyorum ki, depremin siyaseti olmaz. Ama eleştiriliyorsak, ‘bu bana mı söyleniyor’ diye düşünmeden önce herkes vicdanına baksın.
“ÇÖPÜN DE KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN DE DEPREMİN DE SİYASETİNİ YAPIYORSUNUZ”
Çöpün, de kentsel dönüşümün de depremin de siyasetini yapıyorsunuz. Nasıl kurtulacak bu insanlar. Bunu hiç kimse yapmasın. Konu insanların canı, sağlığı ise olmaz. Kentsel dönüşüm için kaynak sağlayacaksınız, mecbursunuz. Dünya kadar vergi toplanıyor, biz burada hazırız. Bunları dönüştürelim, hangi parayla, nerede rezerv konutlar! Kaç defa söyledim, kapılar arkasında bizle konuşuyorsunuz dedikleri bu, bunu konuştum” şeklinde konuştu.
“YENİLEME İÇİN KAYNAK YOK; BU AÇIK; HAZIRIZ AMA EKONOMİK GEREKÇELER ORTADA”
Başkan Tugay, kentsel dönüşümün gecikmesinin en büyük sorununun kaynak yetersizliği olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “İzmir’de 100 binden fazla bina tarandı. 4 bin 100 binanın riskli olabileceği tespit edildi. Biz bu tespitleri ilgili belediyelere ve bina sahiplerine bildirdik. Ancak süreç ilerlemiyor. Çünkü insanlar riskli bina çıkınca nereye gideceklerini, nasıl ev bulacaklarını bilmiyorlar. Yenileme için kaynak yok. Bu açık. Belediyeler üzerine düşeni yapmaya hazır ama ekonomik gerçekler ortada.”

“ODA İMAR ARTIŞIYLA DÖNÜŞÜM OLMAZ DİYOR, HAKLILAR”
Tugay, kentsel dönüşüm için imar artışı tartışmalarına da değinerek, “Evet, şehir plancıları odası ‘imar artışıyla dönüşüm olmaz’ diyor, haklılar. Çünkü bazı yerlerde altyapı, trafik, sosyal alan kaldırmıyor. Ama başka çözüm de yoksa ne yapacağız? İnsanlar hala dayanıksız binalarda oturuyor. Devletin insanlara kaynak sağlaması gerekiyor. Her konuda vergi toplayan devletin, can güvenliği için de kaynak yaratması lazım. Bu ülkenin gücü buna yeter.”
“330 MİLYON DOLAR DÜNYA BANKASI KREDİSİ İÇİN DEFALARCA YALVARDIM”
Başkan Cemil Tugay, konuşmasında Dünya Bankası kredisi konusuna da dikkat çekerek, merkezi hükümete sert eleştiriler yöneltti: “330 milyon dolar Dünya Bankası kredisi ayrıldı. Bu kredinin kullanılmadığı söylendiğinde gerçekten üzüldüm. Çünkü bu krediyi belediyeler üzerinden halka kullandırmak için defalarca yalvardım. ‘İnsanların dönüşüme ihtiyacı var, müsaade edin bu kaynağı kullanalım’ dedim. Ama her seferinde önümüze engeller kondu. Sonra da dönüp ‘bu kaynağı kullanmadınız’ diye bizi eleştiriyorlar. Bu, ayıptır. Böyle bir anlayışla ülke yönetilmez.”
“BU MESELE SİYASET DEĞİL, İNSAN MESELESİ; İNSANLARIN YAŞAMI SÖZKONUSU”
Tugay, konuşmasının son bölümünde duygusal bir tonla tüm taraflara çağrıda bulundu:
“Bu mesele siyaset değil, insan meselesi. İnsanların yaşamı söz konusu. Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Ben kendi adıma söz veriyorum: Önümüzdeki görev döneminde bu konuda yapmam gereken ne varsa yapacağım. Zemin araştırmaları, riskli yapı tespitleri, deprem master planı çalışmalarını hızlandırıyoruz. Ama bu yalnızca belediyelerin sorumluluğu değil. Devletin, müteahhitlerin, vatandaşların da elini taşın altına koyması gerekiyor. Çünkü bir şehir sadece binalarla değil, vicdanla, emekle ve dayanışmayla ayağa kalkar.”
Tugay, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Kaybettiğimiz insanların geride bıraktığı acı kolay dinmeyecek. Ama onların anısına, bir daha böyle bir acı yaşanmaması için çalışacağız. İzmir yine güneşe dönecek.”
KONUŞMASININ SATIR BAŞLARI:
Herkese bir kez daha ne kadar üzüntülü olduğumu ve bu üzüntüyü hepinizle paylaştığımı söylemek isterim. Gerçekten, Çağatay Başkanımın da dediği gibi, ben hayatım boyunca bu kentin sokaklarında yaşadım. 30 Ekim 2020’de deprem olduğunda Karşıyaka Belediye Başkanıydım, belediye binasındaydım.
Sarsıntı başladığında, her zamankinden çok daha büyük bir depremin yaşandığını anladım.
O anda, “Bu çok yakında olacak, gerçekten büyük bir şey geliyor” diye endişeye kapıldım.
Önce kendi çevremde bir yıkım var mı diye baktım, sonra ulaşabildiğimiz her yere ulaştık.
İzmir’in pek çok yerinde, Karşıyaka’da da hasarlı binalar vardı ama ne yazık ki Bayraklı’da bu bölgede 117 canımızı yitirdik.
Kendi görev alanımdan emin olduktan hemen sonra buraya geldim. O sahneyi, o manzarayı asla unutamadım. Bugün burada dua ettik; kaybettiklerimiz için, ruhları şad olsun diye dua ettik. Ama biliyoruz ki, sadece dua etmek yetmez. Bir daha benzer felaketler yaşamamak için yapmamız gereken çok şey var. Her geldiğimizde bu acıyı yeniden hissediyoruz. Çünkü o günü canlı yaşayanlar, o acının 5 yıldır hiç dinmediğini biliyor. Bugün de o insanlarla yüz yüze bakıyoruz.
Bir kere şunu söyleyeyim: Bazı şeylerin siyaseti olmaz. Sakın yanlış anlaşılmasın; Çağatay Başkan biraz önce herkesi kapsayan bir şey söyledi. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Eğer bir eleştiri yapılacaksa, herkes önce kendisine bakmalı. Hiç kimse, eleştirinin dışında kalmamalı. Kim nerede hata yaptıysa, onu kabul etmeli ve gereğini yapmalı. Çünkü burada insanların canlarından, telafi edilemeyecek kayıplardan bahsediyoruz.
30 Ekim’den sonra 6 Şubat depremini yaşadık. Burada kaybettiğimiz canların hangi partiden olduğunu sorduk mu? 6 Şubat’ta deprem bölgesindeki belediyelerin hangi partiden olduğunu sorduk mu?
Hayır. Deprem insan ayırmaz. Kimin inancı, kimin kimliği ne olursa olsun; enkaz altında kalan herkes aynı acıyı yaşar. O yüzden söylüyorum: Depremin siyaseti olmaz.
Ama eleştiriliyorsak, önce “Bu eleştiri bana mı yapılıyor?” diye sormalıyız. Hangi zeminde, hangi sağlamlıkta ev yapılacağına dair bir eksiklik varsa, muhatap kimse o sorumluluğu almalı.
O yapıyı kontrol etmesi gereken, o binanın ruhsatını veren kimse, herkes kendi payına düşeni yerine getirmeli.
Deprem oldu, ama ondan önce de bir “kentsel dönüşüm ihtiyacı” vardı. Ne gerektiğini hepimiz biliyoruz: kaynak. Depremden sonra, önceki dönem başlatılan tarama çalışmaları bizim dönemimizde tamamlandı.
Bayraklı ve Bornova’da 100 binden fazla bina tarandı. Bu binaların dayanıklılığı, İnşaat Mühendisleri Odası ve üniversitelerle birlikte incelendi. Ortaya çıkan sonuçta, 4 bin 100 binanın performans testinin yapılması gerektiği, riskli olabileceği belirlendi. Biz de bu bilgileri ilgili belediyelere ve bina sahiplerine ilettik.
Ama şunu kabul etmeliyiz: Eğer insanlar evlerinin riskli olduğunu öğrenirse, o binayı boşaltmak zorundalar. O zaman da yeni bir konut bulmak gerekiyor. Yani dönüşüm için bir yöntem, bir kaynak bulunması şart.
Belediye olarak biz elimizden geleni yapmaya hazırız. Ama bazı yerlerde imar artışıyla dönüşüm yapmaya çalışmak doğru değil. Şehir Plancıları Odası haklı; “imar artışıyla kentsel dönüşüm olmaz” diyorlar.
Gerçekten, böyle yaparsak altyapı, trafik, sosyal alanlar çöker. İnsanların nefes alamadığı bir kent yaratırız. Biz bunu istemiyoruz.
Ama bir yandan da şu gerçek ortada: Burayı afet bölgesi ilan etmediler. Beş yıldır hâlâ sorunları çözülmemiş insanlar var. Buna kim cevap verecek?
Dayanıksız yapıların dönüşümü için imar artışı değil, kaynak gerekiyor. Devletin insanlara kredi, destek, kaynak sağlaması gerekiyor. Her şeye gücü yetiyor, buna mı yetmiyor?
Daha acı olan şu: Dünya Bankası, 330 milyon dolar ayırdı. Geçenlerde biri çıkıp “Siz kullanamadınız” dedi.
Ayıptır. Allah’tan korkun. Biz bu parayı kullandırın diye nasıl yalvardık anlatamam.
“İnsanların dönüşüme ihtiyacı var, müsaade edin belediyeler aracılığıyla bu kaynağı kullandıralım” dedim.
Ama olmadı. 4100 riskli binayı değiştirmemiz gerektiğini yazdık, cevap yok.
Sonra çıkıp “Belediyeler kullanamadı” diyorlar. 330 milyon dolarlık Dünya Bankası kredisini belediyelere kullandırmadılar. Neden? Çünkü belediyeler bu parayı kullanırsa halkın gözünde güven kazanır diye korkuyorlar. Ama böyle ülke yönetilmez.
Bu siyaset değil, insan meselesi. Hiç kimse bu gerçeği görmezden gelmesin. Kaynak yaratmak zorundasınız. Ülkede toplanan vergiler, insanların güvenli konutlarda yaşaması için kullanılmalı. Biz hazırız. Şu anda Karşıyaka’da on binlerce binanın taramasını yapıyoruz.
Ama bu dönüşüm nasıl olacak, hangi parayla olacak?
Rezerv konutlar nerede? Defalarca söyledim: İnsanlar evlerini yıkmadan önce bir yere taşınabilmeli.
Rezerv konutlar yapılsın, vatandaş oraya geçsin, binalar yenilensin. Sonra yeniden taşınsın.
Biz rant istemiyoruz. Kişisel çıkar istemiyoruz. Tek istediğimiz, bu şehre hizmet etmek.
Bu ülke deprem kuşağında. Her an benzer acılar yaşanabilir. O yüzden artık herkesin vicdanıyla yüzleşmesi gerekiyor. Daha kaç insanı kaybedeceğiz?
Kaybettiklerimizin geride bıraktığı ailelerin acısını yakından gördüm. Onlara sabır diliyorum.
Ve hepimiz için söylüyorum: Eğer burada toplanmanın bir anlamı varsa, bu anlam “bir daha yaşanmaması için sorumluluk almak” olmalıdır.
Bu konuşmada siyaset yok. Sadece insan var. Gerçek olmayan beyanlarla insanları kandırmayın.
Kimseyi aldatmayın. Herkes için ne gerekiyorsa onu yapın.
Yemin ederim; görev sürem boyunca yapmam gereken bir şeyi yapmazsam, istediğinizi söyleyin.
Ama bizimle başlayıp bizimle bitmeyen işler de var. Geçen yıldan bu yana çok çalışma yaptık:
Zemin etütleri, deprem master planı, riskli yapılarla ilgili adımlar, afet eylem planı… Bunları hızla sürdüreceğiz. Ama bazı şeyleri yapmamız için önümüzün açılması lazım.
Umarım bu konuşma, bazılarının vicdanına dokunur.
Çünkü artık başka acılar yaşamak istemiyoruz.
İlginizi çekebilir: İzmir 30 Ekim Depremi’nin 5. yılında anıt başında buluştu: “Deprem vicdanın da sınavıdır”