Çeşme Projesi’nin bilinen-bilinmeyen tüm yönlerini ayrıntılarıyla tek tek anlatan, yargı sürecini-öncesi-planların askıya çıkmasının ardından neler olacağını Demokrat Gündem’e anlatan Avukat Ömer Turgut Erlat, “İdare meşruiyetini yitirmiş bu işleme devam etmemeli. Yerelde, kamuoyunda destek bulmayan bir proje. Bu konuda da ısrarcı olunmamalı, İzmir'in yaşam alanları yine İzmirlilere bırakılmalı, başkalarına peşkeş çekilmemeli. Umarım intikal eder, bu yargı sürecini hayırlısıyla tamamlarız” dedi.
Projeye karşı açılan davaların yürütücülerinden Avukat Erlat, "Ben şahsen bu projenin yapılabileceğine ihtimal vermiyorum. 2005-2008 döneminde kesinleşmiş bir karar var. Bunun üzerine bir işlem yapmak hukuka aykırıdır. Umarım sayın Bakan ve idare bu gerçeği bir an önce fark eder ve yapılanlardan geri dönülür. İzmir kamuoyu bu plana karşı, meslek odaları, sivi toplum kuruluşları, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu plana karşı. Verilecek her karar dava konusu olacak. Elbette meşru zeminde bu plana karşı, planlar askıya çıktığında da davalar açılacak. Meşru zeminde, verilecek her karara karşı yargı yolu işletilecek” diye konuştu.
DEMOKRAT GÜNDEM-HABER MERKEZİ-(YAYINA HAZIRLAYAN: MELİSA GÖNEN)- Demokrat Gündem Gazetesi'nin her hafta yeni bir konuk ve konuyla dinleyicilerini buluşturduğu Bir Buçuk Derece isimli podcast yayının bu haftaki konuğu Çeşme Projesi'ne yönelik açılan davaların yürütücü avukatlarından Ömer Turgut Erlat oldu.
Avukat Ömer Turgut Erlat'ın Çeşme Projesi'ne yönelik tepkilerin ve yargı sürecinin yanı sıra projenin ekolojik açıdan etkilerini de değerlendirdiği yayınımızda konuşulanları siz okuyucularımızla buluşturmak için bu içeriği hazırladık.
İzmirli yurttaşların kent gündeminde uzun süredir tartışılan Çeşme Projesi'ne dair merak ettiklerinin yanıtını bulabileceği bir içerik oldu. İşte podcast yayınımızda tartışmaya açtığımız sorular ve konuğumuzun değerlendirmeleri…
DEMOKRAT GÜNDEM: Kamuoyunda Çeşme Projesi olarak bilinen projeyle ilgili tırnak içerisinde bilinmeyen, saklanan ya da kamuoyunun bilmediği neler var. Hangi gerçekler var?
AVUKAT ÖMER TURGUT ERLAT: Çeşme Projesi yaklaşık 16 bin 140 hektar alanı kapsar. Dinleyicilerin gözünde canlansın diye söyleyeyim, 22 bin 600 futbol sahası bir alanı kapsıyor. Çok geniş bir alan bu, bu alanında aşağı yukarı tamamı kamu arazisi. Ormanlar, meralar, tarım alanları, deniz alanları hatta denizdeki adaları da kapsayan kamuya ait alanlar. Proje bu alan üzerinde gerçekleşecek. Bu büyüklük kabaca dinleyicinin kafasında canlandıktan sonra ben detayları da daha sonra vereceğim ama bilinmeyen hususlara bir değineyim. 2005-2008 yılları arasında Çeşme Yarımadası'nda bu ölçekten daha da küçüktü ölçek.
10 bin 300 hektarlık bir alanda benzer bir proje yapılmak istendi. Bu projeye karşı çevre örgütleri ve meslek odaları dava açtı. Turizm bölgesi ilanına karşı dava açtı, şimdi olduğu gibi. O davada Danıştay altıncı idaresi işlemi kamu yararına ve hukuka aykırı bularak iptal etti. Yani şu anda yapılan işlemin daha küçük bir ölçeğini hukuk, hukuka aykırı buldu. Danıştay altıncı dairesi de iptal etti. Bir yargı kararı var, kesinleşmiş bir yargı kararı var. Bu bilinmeyen bir nokta. Bugünkü durum, eskiye dair bu karar 2005-2008 dönemindeki bu karar, bugün için de geçerlidir.
İdari Yargılama Usul Kanunu 8’inci maddesi gereğince idare mahkemeleri kararlarına uygun işlem tesis etmek zorunda. 2008'de verilen bu karara uygun bugün de bir işlem tesis ederek, 16 bin hektarlık yani öncekine göre çok daha büyük bir alanı turizm bölgesi olarak belirleme işleminden kaçınması gerekirdi. Hukuka bağlı bir devlet ve hukuka bağlı bir idarede Danıştay 6’ıncı Dairesi’nin kararını uygulayıp o işlemden kaçınması gerekirdi. Böyle olmadı, hukuk ayaklar altına alındı. Danıştay’ın önceki kararı görmezden gelindi. Bilinmeyen noktanın birisi bu.
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ DE, TARIM VE ULAŞTIRMA BAKANLIKLARI DA İTİRAZ ETMİŞTİ
Bir diğeri bir bölgenin, turizm bölgesi bir alanın turizm bölgesi ilanı için Kültür Bakanlığı il müdürlüğünce bir gerekçe hazırlanır. Bu raporun dayanaklarından birisi de kurumlardan alınan görüşlerdir. Hazırlık işlemleri çerçevesinde kurumlardan görüşler alınmış, bu arada büyükşehir belediyesi de görüşmeye gitmiş. Dosyada var bu, belediye o kadar geniş bir alanın, Çeşme ilçesinin idari sınırlarının yaklaşık yüzde 75'ini kapsayacak büyüklükteki bu kadar geniş bir kamu alanının turizm bölgesi ilanının hukuka aykırı olduğunu; İzmirlilerin yararına aykırı olduğunu vurgulayarak projenin yapılmasına itiraz etmiştir. Bunun yanı sıra projeye ilişkin Tarım ve Ulaştırma bakanlıklarının da kısmi itirazları söz konusu. İdarelerin proje aleyhine geliştirdiği kararlar, görüşler de hiç dikkate alınmadan turizm bölgesi ilanı verilmiş, süreç de halen devam etmektedir.
D.G: Orman, doğa koruma alanları, kıyılar yapılaşmaya açılacak mı? Projede mega yat alanları var, AVM'ler, hastaneler, okullar hatta golf sahaları var. Bildiğimiz kadarıyla Çeşme'de yaz döneminde bile içme suyu problemi yaşanır. Bölgede su sıkıntısı var ama golf sahası da yerini alıyor projede. Biraz bunu konuşalım mı?
Ö.T.E: Okuyucular Çeşme Yarımadası'nı bir kafalarında canlandırırlarsa Karaburun ayrımından Zeytineli'ne doğru, kuzeyden güneye doğru bir hat çekin. Bu hattın batısında kalan bölüm olduğu gibi proje alanıdır. 16 bin 140 hektar. Bu hattın batısında kalan bölümde hala mevcut yapılaşma alanları dışında kalan tüm dağlar, tepeler, denizler, kıyılar 16 bin hektar proje alanı olarak ayrılacaktır. Bu alanın 2 bin 290 hektarı deniz alanıdır. Yani proje alanı sadece karayı değil denizi de kapsıyor.
ÇEŞME YARIMADASI’NIN ÖNEMLİ BÖLÜMÜ TURİZM BÖLGESİ İLAN EDİLECEK VE…
Bu deniz alanı içerisinde beş adet adayı kapsar. Güneyde Böğürtlen adaları kuzeyde Karabağ adası Ildır Körfezi içindeki Karabağ adası, Gerence Körfezi bu proje kapsamı içindedir. Ayrıca bu proje alanı, bin 570 hektar tarım alanını, 6 bin hektar orman alanını, 4 bin 547 hektar mera ve çayırlığı kapsar. Bu proje 47 kilometre kıyı alanını kapsar. Bu proje Çeşme Yarımadası'nda halen mevcut yerleşik alanların dışında kalan kamuya ait orman, mera, kıyı, deniz alanlarının tamamını kapsar. Böyle bir çerçeveyi okuyucu kafasında oluşturduktan sonra büyüklüğü tasarlasın. Çeşme Yarımadası'nın önemli bir bölümü, kamuya ait bölümü turizm bölgesi olarak ilan edilecek.
D.G: Peki bölgenin statüsü ne olacak?
“YATIRIMCIYA BÖLGEDE ‘İRTİFAK HAKKI’ SAHİPLİĞİ VERİLECEK”
Ö.T.E: Bu alan turizm statüsü ilanıyla birlikte kamuya ait olmaktan çıkacak. Bu bölge, ihaleyle bir yatırımcıya devredilecek. Yatırımcı bu bölgede irtifak hakkı sahibi olacak. 49 yıl veya 99 yıl gibi sürelerle bu bölgede irtifak hakkı sahibi olacak. İrtifak hakkı sahipliği bir tür mülkiyet hakkı gibi, yatırımcı, size sınırlarını çizdiğim bu geniş alanın maliki olacak. Bu alana hiç kimseyi sokmama sadece kendisiyle belirlediği kişilerin yararlanmasını mümkün görecek. Yani bu alanda bir turizm yatırımı yapılacak ama bu turizm yatırımından sadece belli bir azınlık faydalanacak.
“DOĞAL SİT ALANI YATIRIMCIYA TESLİM EDİLECEK VE BURADA YAPILAŞMA OLACAK”
Kim alandan faydalanacak? Kamuya ait ormanlar, denizler, kıyılar belli bir azınlığın hizmetine sunulacak. Bunun dışında kimse bu alana giremeyecek çünkü irtifak hakkı sahibi izin vermeyecek. Sınırları belirlenecek ve dış dünyaya kapatılacak bu alan. Bu alanın ayrıca başka özellikleri de var. Buralar doğal koruma alanları. Çok önemli alanlar. Bu alanın yaklaşık yüzde 63’ü doğal SİT alanı. Doğal SİT alanı bir yatırımcıya teslim edilecek ve burada yapılaşma olacak.
Dediğim gibi 6 bin hektar orman alanı da yatırımcının hizmetine sunulacak. Yine Çeşme Yarımadası'nda İzmir kent sakinlerinin yararlandığı 47 kilometre kıyı yatırımcının kullanımına tahsis edilecek ve kentliye kapatılacak. Yurttaşlara kapatılacak. Burada Kutlu Aktaş Barajı var, içme suyu barajı var. Bu barajın koruma havzaları var. Bu turizm alanının yaklaşık yüzde 50’si bu koruma havzası, içme suyu koruma havzası kapsamında. İçme suyu havzalarının da kirlenme riski var.
Bölgenin güneyinde Akdeniz foku üreme alanları var. Ayrıca 55 bin 740 hektarlık bir alan koruma altında olan kuşlar için önemli bir koruma alanı. Böylesi özellikli bir alan maalesef turizme ve yapılaşmaya açılacak. Peki ne yapılacak burada, o sorunun cevabı yine gerekçe raporunda söyleniyor. Bu resmi bir belge, oradan aktaracağım. Bu belgeye göre 12 ay turizm imkanı sağlayacak golf sahaları ve villalar yapılacak. Kıyı otelleri ve beach kulüpleri, sağlık kompleksleri, kongre ve fuar merkezleri, helikopter ve ulaşım pistleri, teknoloji vadisi, lüks alışveriş caddeleri, spor ve eğlence merkezleri, olimpik spor alanları, mega yat limanları, su ve doğa spor merkezleri yapılacak. Bu yapılaşmalar da sadece ve sadece sözünü ettiğim ana yatırımcının öngöreceği, hizmetine tahsis edeceği belli bir azınlığın kullanımı için söz konusu olacak.
D.G: Projede SİT derecesinin düşürülmesiyle ilgili bir süreç de var. Bu süreci bize kısaca anlatabilir misiniz?
“ALANIN NEREDEYSE TAMAMI NİTELİKLİ DOĞA KORUMA ALANI”
Ö.T.E: Proje alanının güney kesimini merkeze almışlar. İzmir-Çeşme otoyolunu düşünün bu otoyolun güneyinde kalan denize kadar olan kesim ormanlık ve doğa koruma alanı. Bu alanın neredeyse tamamı, nitelikli doğa koruma alanı. Buralar çok özellikli, insanların girişine kapalı, iyice korunmuş alanlar. Burada özellikle Mersin Körfezi civarında bazı yapılaşmalar öngörülüyor. Mega yat limanları yapmayı öngörüyorlar. Kıyılarda, kıyı villaları, kıyı yapılaşmaları öngörüyorlar. Bu kıyılar nitelikli doğal koruma alanı statüsünde, doğal sit statüsünde.
Bu alanlarda sözünü ettiğim yatırımların yapılması mümkün değil. Korunan Alanlar Yönetmeliği ve ilçe kararları gereğince yapılaşmalar mümkün değil. Ancak 2020 Şubat ayında bölge turizm bölgesi olarak belirlendikten sonra hemen peşinden 2021 başında bölgedeki bu koruma statüleri düşürülerek nitelikli koruma alanları sürdürülebilir koruma alanına çevrildi. Kategori düşürüldü. Özellikle Mersin Körfezi içinde mega yat limanı yapılabilmesine imkan verilecek şekilde koruma dereceleri düşürüldü.
Bununla ilgili hazırlanan ekolojik temelli bilimsel araştırma raporu, ki bu raporların dayanağı tamamen ekolojik olmalı, bu raporda şöyle diyor;’ Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın isteği üzerine bu alanlardaki koruma değerleri değiştirilmiştir’, diyor. Bir alanın koruma değeri sahip olduğu ekosisteme, habitata göre belirlenir. Oysa burada idare bir belge, rapor hazırlıyor ve Kültür Bakanlığı ne istediyse biz onu yaptık deniyor. Bu tamamen hukuka aykırı. Bilinmeyen bir durum da bu. Burada bu yapılanlar esasen hukuk sistemine, bilime aykırı olarak yapılıyor. Bilim bu alanların korunmasını emrediyor. Bu alanlarda turizm yatırımı yapılması bilime aykırı.
D.G: Geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Nuri Ersoy İzmir'deydi. Burada planların aralık ayında askıya çıkacağını, itiraz ve hassasiyetleri dikkate aldıklarını, planlar askıya çıktığında da bunun açıkça görülebileceğini ifade etti. Bu açıklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
“ALAN, YATIRIMCILARIN OLACAK”
Ö.T.E: 16 bin hektar çok büyük bir alan. Bu alan kamuya ait bir alan. Sizin, benim, İzmirlinin hepimizin gidip denize girdiğimiz, piknik yaptığımız, gezdiğimiz, yeşiline baktığımız bize ait bir alan. Oysa sayın Bakanın savunduğu proje bu alanı bizim olmaktan çıkaracak, irtifak hakkı sahibinin olacak. Belli bir azınlığa teslim edecek. Yani artık, sizin, benim, İzmirlinin, kentlinin ülke yurttaşlarının olmaktan çıkacak, belirli bir zümreye ait alan olacak.
“KAMUYA AİT NİTELİKLİ DOĞAL KORUMA ALANLARI YAPILAŞMAYA AÇILACAK”
Birincisi bir yurttaş olarak buna karşı çıkmak gerekiyor. Yurttaşın kamu görevi, doğasını, ormanını, kıyısını koruma yönünde. İkincisi benim elimde resmi belge var. Stratejik ÇED kapsam belirleme raporu…Burada diyor ki güneyde 18 km kıyıda mega yat limanları, turistik villalar, tesisler yapacağım. Stratejik ÇED raporunda aynı şey söyleniyor. Kıyı şeridini kapsayacak yapılaşmalara gidilecek diyor. Kamuya ait olan, özellikli korunması gereken alanlar yapılaşmaya açılacak. Ayrıca bu alanlar sizin benim olmanın ötesinde doğaya da ait. Nesli tehlikede olan Akdeniz foku üreme alanları. Türkiye Barselona Sözleşmesi’yle (Akdenizin Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi olarak da bilinir) bu canlıları korumakla yükümlenmiş. Biz buraları korumalıyız. Nadir kuş türlerinin üreme alanları, yaşam alanları, sakız ağaçlarının yaşadığı alanlar.. Buraları onlar için koruma altına almalıyız. Buralar bizim seyrek de olsa, beton kullanılmadan da olsa bir şekilde insan müdahalesine kapalı kalması gereken doğaya ait alanlar.
D.G: Çeşme Projesi’nin hazırlanma sürecinde itiraz ve hassasiyetler ilgili meslek odalarından, sivil toplum kuruluşlarından, akademisyenlerden bir görüş alındı mı?
Ö.T.E: Ekolojik temelli bilimsel araştırma raporları, yönetmelik gereğince bir alanın koruma kategorisini belirlemek için hazırlanır. Bizim olayımızda ekolojik temelli bilimsel araştırma raporu şöyle hazırlanmış: Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bir ekolojik temelli araştırma raporu göndermiş. Bu raporları hazırlama görev ve sorumluluğu Çevre Bakanlığı’na ait olduğu halde Kültür Bakanlığı her nedense kendisi bir rapor hazırlamış. Burada nerede yapılaşma öngörüyorsa oralarda koruma değerini düşürmüş. Sürdürülebilir koruma statüsüne geçilmiş. Sonra Bakanlığa gönderilerek buna göre bir ekolojik temelli araştırma raporu hazırlayın denilmiş.
“BUNLARIN HEPSİ SKANDAL”
Bakanlık da Kültür Bakanlığı neyi istiyorsa ona göre bir rapor hazırlanmak üzere uzmanlara vermiş. Uzman denen sözüm ona ekologlar. O uzmanlar da, ‘Kültür Bakanlığı şu bölgelerde yapılaşma öngördüğünden biz buna göre bir derecelendirme belirledik’, demişler. Bunların hepsi skandal. Ortada aslında ne ekolojik temelli araştırma raporu var ne de bilgi var.
“HUKUK DEVLETLERİNDE BUNLARIN OLMASI MÜMKÜN DEĞİL”
Bir başka nokta da şu, bu hukuk devleti olamamanın bir sonucu. 2020 yılında İzmir 2’inci İdare Mahkemesi, bu bölgelerin doğal SİT statüsünü yargı kararıyla belirlemiş. Buraların nitelikli doğal SİT alanı olduğunu belirlemiş, bu karar 2020'nin 11’inci ayında kesinleşmiş. İdare 2021 yılının başında bu kararı tanımamış, buraların doğal SİT statüsünü değiştiriyorum, demiş. İdari Yargılama Usul Kanunu 28’inci maddesi gereğince idare, idare mahkemesinin verdiği karar yönünde işlem tesis etmek zorundadır. Bu karara aykırı işlem tesis edemez. 2020 yılında İzmir 2’inci İdare Mahkemesi burası nitelikli doğal koruma alanıdır, demişse nokta. Artık idare kalkıp ben bunu değiştiriyorum, sürdürülebilire çeviriyorum, diyemez. Normal bir hukuk devletinde bu mümkün değildir. Bizim Anayasamızda ve kanunlarımızda da mümkün değildir. Ama yapıldı. Bir hukuk devleti değilseniz bunu yaparlar ve kimse de ne yapıyorsun, diye soramaz maalesef.
D.G: Çevre Bakanlığı’na bir dava açıldı ama davaya Kültür ve Turizm Bakanlığı dahil oldu. Bunun nedeni nedir? İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de hazırladığı bir rapor var dediniz. Nae Sao Paulo sürecindeki gibi yine birlikte mi hareket edilecek, nasıl bir süreç olacak?
Ö.T.E: TMMOB, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, EGEÇEP ve İzmir'in çevre duyarlılığı yüksek başka kurum ve kuruluşları bir dava daha açtı. Turizm bölgesi kararının iptali dışında bir dava da açıldı. Bu davanın konusu şu, o bölgedeki SİT derecelerinin düşürülmesi kararının iptali talebi. Bu davada en önemli argüman, mahkemenin 2020'de bölgenin nitelikli koruma alanı olarak belirlenmesine ilişkin kararının değişemez, ortadan kaldırılamaz olması. Başka gerekçeler de sunduk. Bu davaya Kültür Bakanlığı, Çevre Bakanlığı’nın yanında davaya müdahil oldu. Benim idari ve çevre davaları yürüttüğüm 30 yıllık meslek hayatımda ilk kez karşılaştığım bir durumdu. Kültür Bakanlığı Çevre Bakanlığı’nın savunmasından çok daha geniş bir dilekçeyle savunmasını yaptı.
2020 Şubat ayında İzmir Çeşme Projesi henüz gerçekleşmeden önce hazırlık işlemi olarak kurumların raporları alındı.
“BÜYÜKŞEHİRİN ÖNCE PROJEYİ OLUMLAYAN AÇIKLAMALARI OLMUŞTU ANCAK SONRA…”
Bu görüşlerden birisi de İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin görüşüdür… Çok doğru ve yerinde tespitlerle, yapılan işlemin hukuka, kamu yararına aykırılığı bu görüşte ifade edilmiştir. Ancak büyükşehir belediyesinin görüşü dikkate alınmamıştır. Şubat 2020'den sonra bölge ilan edildikten sonra, sayın Bakanın sık sık İzmir'e ziyaretleri oldu. Bu ziyaretler sırasında büyükşehir belediyesini Bakan beyin yanında gördük. Zaman zaman projeyi olumlayan açıklamalarını da duyduk. Kamuoyu da bilir bunu.
Davada bilirkişi raporu geldiğinde, bilirkişi raporu bu işlerin hukuka aykırı olduğu belirlenip kamuoyuna intikal ettiğinde büyükşehir belediyesinin tavrının değiştiğini, projeye karşı bir tutum aldığını görüyoruz. Doğal SİT derecelerinin düşürülmesine ilişkin karara karşı meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları dışında büyükşehir belediyesinin de ayrı bir iptal davası açtı. Özetle bu projeye karşı bir tutum var ve gerçekleşti ama maalesef bu hayli geç intikal etti. Kamuoyu daha erken hazırlansaydı, büyükşehir belediyesi bu projenin karşısında dursaydı…
“ÇEŞME BELEDİYESİ’NİN YALPALADIĞINI GÖRDÜK, DOĞRU OLMADI”
Çeşme Belediyesi’nin de bu projeye kararlı bir şekilde karşı durması beklenirdi, onların da yalpaladığını gördük. Doğru olmadı.
Umarım bu proje bir an önce yargı kararıyla yürürlükten kalkar. Projeye karşı verilen bir bilirkişi raporu var. Bu rapor şöyle hazırlanıyor, Danıştay 6’ıncı Dairesi diyor ki, uyuşmazlığın çözümü teknik ve bilimsel bir incelemeyi gerektirir. Dönüp bakıldığında Danıştay’ın bu kararı bilimsel inceleme gerektiriyor. Sayın Bakan planların askıya çıkarılacağını söylüyor ama bütün bunlar meşru değil. Bilirkişi raporuyla hukuka aykırı bir süreç olduğu, devam edilecek zeminin hukuka aykırı olduğu, bundan sonra yapılacak her işlemin kocaman bir soru işaretini kapsadığı yönünde. İzmir kamuoyu hiçbir zaman böyle bir işin arkasında durmaz.
D.G: Askıya alınma süreciyle birlikte değerlendirildiğinde projeden geri dönülmesi mümkün olacak mı?
Ö.T.E: Projeden geri dönülecek. Yargı süreci devam ediyor. Her ne kadar Danıştay 6’ıncı Dairesi yürütmeyi durdurmayı gerekçesiz olarak reddettiyse de, ortada bir bilirkişi raporu var. Biz Danıştay 6’ıncı Dairesi’nin kararına itiraz ettik. Yargılama süreci devam ediyor. Ben umut ediyorum olumlu bir karar gelecek.
“İDARE MEŞRUİYETİNİ YİTİRMİŞ BU İŞLEME DEVAM ETMEMELİ”
İdare meşruiyetini yitirmiş bu işleme devam etmemeli. Yerelde, kamuoyunda destek bulmayan bir proje. Bu konuda da ısrarcı olunmamalı, İzmir'in yaşam alanları yine İzmirlilere bırakılmalı, başkalarına peşkeş çekilmemeli. Umarım intikal eder, bu yargı sürecini hayırlısıyla tamamlarız.
Ben şahsen bu projenin yapılabileceğine ihtimal vermiyorum. 2005-2008 döneminde kesinleşmiş bir karar var. Bunun üzerine bir işlem yapmak hukuka aykırıdır. Umarım sayın Bakan ve idare bu gerçeği bir an önce fark eder ve yapılanlardan geri dönülür.
İzmir kamuoyu bu plana karşı, meslek odaları, sivi toplum kuruluşları, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu plana karşı. Verilecek her karar dava konusu olacak. Elbette meşru zeminde bu plana karşı, planlar askıya çıktığında da davalar açılacak. Meşru zeminde verilecek her karara karşı yargı yolu işletilecek. Davalar idare bunu fark edip vazgeçene kadar sürecek. 2005-2008'de de böyle oldu. Yarımadanın satış süreci başlamıştı, o noktada durduruldu. Ben de öyle olacağını umuyorum. İzmirliler bu yargı sürecinin arkasında duracak, hep beraber bu yargı sürecinin üstesinden geleceğiz.