DOLAR 32,3854 0.07%
EURO 34,8157 -0.03%
ALTIN 2.398,540,10
BITCOIN 19195073,55%
İzmir
24°

AÇIK

üst menü altı
Önder Sav: “O günün koşullarında İmamoğlu uygundu”

Önder Sav: “O günün koşullarında İmamoğlu uygundu”

Eski CHP Genel Sekreteri Önder Sav Habertürk'e yayınında önemli açıklamalarda bulundu. Önder Sav, genel seçimlerde "Ekrem İmamoğlu aday olmalıydı" dedi.

ABONE OL
28 Temmuz 2023 21:00
Önder Sav: “O günün koşullarında İmamoğlu uygundu”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Habertürk’ten Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtlayan eski CHP Genel Sekreteri Önder Sav önemli açıklamalarda bulundu.

açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Çoğu partide genel sekreterlik önemli bir makam. Ben hep onun bilinci içinde davranmışımdır. Hem parti organlarını aşmadan başta genel başkan olmak üzere hem çalışma arkadaşlarımın düşüncelerini değerlendirirek örgütle ilgili olan konuları gündeme getirme alışkanlığım vardı benim. Benim 7 Ekim 2000’de başlayan 3 Kasım 2010’da biten genel sekreterlik sürecimde pekçok kişi, pekçok partili kendilerinin hoşuna gitmediği pekçok şeyi genel sekreterden bilirlerdi. Bu doğal, partinin ikinci adamı konumunda. Ama hiç de öyle değildi. Bu gerekçelerle zaman zaman meslektaşlarınız tarafından eleştirildim. Partinin konularında kendilerine bilgi aktarmadığım konuda değerlendirmeler yaparlardı. Bunları hoşgörüyle karşılardım. Çatkapı kamerayla odama gelen meslektaşlarınızı kabul etmezdim. Nezaketen bana haber verilmesi gerekirdi. ‘İhtiyaç duyduğumda sizi çağırırım’ derdim.

“MEHMET ALİ BİRAND’IN SORULARINA BAKMADIM BİLE”

Arada bir televizyona çıktım. Genel sekreterlikten ayrıldıktan sonra. Allah rahmet eylesin Mehmet Ali Birand döneminde programa çıkmışlığım oldu. Çok ısrar etti. Sayın genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile yollarımız ayrılmıştı. Birand bey biraz iddialı sunucu ve televizyoncuydu. Zaman zaman konuşmacının orta yerinde müdahale ederdi. Bu benim pek hoşuma gitmezdi. Böyle bir olayda bana hangi konuları sormak istediğine dair metin hazırlamış, lütfetmiş. Onu uzattı. Ben de hiç bakmadan ters çevirdim hiç bakmadan. ‘Önder Sav’ın çanak soru aldığını size kim söyledi sayın Birand’ dedim. Şaşırdı, belki de beni ukala buldu. Sonunda programdan hoşnut olmuştu.

“MUHTAR SEÇİLEMEYENLER FATURAYI BANA KESTİ”

2010’un 20 Nisan’ında filan biz kurultayı ilan ettik. Daha henüz Deniz Bey ayrılmadı. Meşum olay gündeme geldi ayın 7’sinde. Deniz Bey onun üzerine 2-3 gün haklı olarak düşündü. Ayın 10’unda istifasını verdi. Bana istifa edeceğini söylemedi. Biraz emrivaki yaptı. Fakülteden dostluğumuz olan bir insan. Söyleseydi daha mutlu olurdum. Belki birkaç şey önerebilirdim. Benimle bölüşmemesini hiç içselleştirmedim. Sonra parti içinde büyük bir tartışma başladı, genel başkan kim olacak diye. 12 gün içinde CHP bir genel başkan bulmak zorundal. Örgütün ağırlıklı temayülü benim üzerimde. ‘Siz genel başkan olun’ dediler. Ben onlara 10 yılı aşkın genel sekreterlik yaptım. 2 büyük genel seçim, 2 büyük yerel yönetim seçimi yaşadık. Pekçok kişi belli yere gelememesinin müsebbibi olarak beni görmüştür. İl genel meclisi olamayan, bazı yerlerde muhtar olamayanlar, belediye meclisi üyesi olamayanlar bile faturayı bana kesmişlerdir. Ben Deniz Bey’den sonra bu sarsıntıyı nasıl atlatabiliriz, benimle derlenip toparlanır mı tartışmasını kendi içimde yaptım.

“ARKADAŞLARIMIZ KEMAL BEY’E KARŞIYDI”

MYK’nın tümüne yakın benim karşımdaydı. Ben soyutlanmış bir genel sekreterdim. Deniz Bey’in tekrar dönmesi gerektiğini; hatta Deniz Bey’in buna gönüllü olduğunu hissediyorum. Taze bir olay var, Türk toplumunun hassasiyetleri üzerinde duracağı olay. Dönemin genel başkanı sayın Erdoğan diline dolamaya başlamıştı olayı. Meydanlarda konuşuyordu. Bizim parti olarak bu işi sıcağı sıcağına Deniz Bey’i tekrar genel başkan yapmamızın zor olacağını düşündüm. Duygularımla aklım arasında gidip geliyordum. Duygularım fakülteden bu yana bölüştüğüm siyaset adamın tekrar genel başkanlığa gelmeseydi. Neticede aklımı öne koyarak davranmak gereğini duydum. Deniz Bey bizi evine çağırdı. Ben, Onur Öymen, Mustafa Özyürek, Yılmaz Ateş. 3 genel başkan yardımcısı bir de ben. Deniz Bey’in tekrar genel başkan olma niyeti, hevesi satır aralarında anlaşılabiliyor da açıktan bir şey söylemiyordu. ‘Kimi yapalım’ deniyor. Kemal Bey’in de adı geçti. Arkadaşlar itiraz etti. Genel başkanlığa uygun ve layık görmediler. Ben de bir şey demedim. Bu söyleyeceğim kanıtlanması zor bir iş ama söyleyeyim; Kemal Bey bana geldi. ‘Efendim işler iyi gitmiyor. Deniz Bey dönerse parti sıkıntı yaşar, siz genel başkan olun’ dedim. Teşekkür ettim, bunu tartışabileceğimizi ve kafamda netliğe varmadığını söyledim. Bir iki gün içinde belli bir netliğe geldim. Kemal Bey’in olmasında benim anlattığım tartışmaların dışına çekebilirdik partiyi. Nitekim çektik de.

“DENİZ BEY’İN PORTRESİNE PET ŞİŞE ATIYORLARDI”

Sayın Baykal bana gönül koydu tabii. Ama merhabamız devam etti. Parti barajın altında kaldığında sorumluluk üstlenip istifa etti. Sonra dönmeyi düşündü. Olağanüstü kurultay yapılıyordu. Sayın Adnan Keskin genel sekreter, sayın Eşref Erdem genel sekreter yardımcısıydı. Ben grup başkanvekiliyim. Deniz Bey’in dostu, arkadaşı olduğum için arkadaşlar ‘illa beraber gidelim, konuşalım’ dedi. Bu arada Deniz Bey’in örgütten imzalar toplanmıştı. Deniz Bey’e bu işin kolay olmayacağını söylemeye çalıştım. Çok garip bir rastlantıdır ki, Levent Gökay hayatta, beni cep telefonundan aradı. ‘Burada salonda çok kötü şeyler oluyor. Antalyalılar Deniz Bey’in posterini açtılar, pet şişeler, ayran şişeler atıldı’ dedi. O sırada butona bastım, herkese dinlettim. ‘Sizin portrenize bile tahammül etmeyen bir delege topluluğu var’ dedim. Deniz Bey ‘Yok yok biz onu aşarız’ dedi. 6-7 genel başkan adayı vardı. ‘Biz son konuşmayı yaparak toparlarım’ dedi. ‘Nasıl olacak kurayla çekiliyor’ dedim. Deniz Bey ‘siz onu halledersiniz’ dedi. ‘Peki varsayın ki hallettik, kurultayın havasını bir teneffüs edelim’ dedim. Acaba il başkanımızın söylediği gibi; yoksa daha farklı bir hava mı var? ‘Bu toplanmış imzaları sizin adınıza biz verebiliriz, ama geri çekmeniz gerekirse biz çekemeyiz, sizin geri çekmeniz azım’ dedim. Bir kağıda yazdım ve imzalattım. Sayın Adnan Keskin’e verdim. Kurultay’a gittik tabloyu gördük. Olumsuz bir hava vardı. Telefonu aldım Deniz Bey’i aradım ‘sizin imzalarınızı divana vermiyoruz’ dedim. İş kapandı. Ben o zaman da dostluğumu gösterip, partiyi kollama içgüdüsüyle davrandım.

KILIÇDAROĞLU NASIL GENEL BAŞKAN OLDU?

Sonra Kılıçdaroğlu bey bana geldi. ‘Deniz Baykal bey beni çağırdı’ dedi. ‘Git’ dedim. ‘Sen aday olacak mısın diye soracaktır’ dedim. ‘Ne demeyi düşünüyorsun’ dedim. ‘Ne diyeyim’ dedi. ‘Bana sorarsan şimdilik düşünmüyorum de’ dedim. Kemal Bey ben adayım diye çıkarsa işler bozulabilirdi. Çıktı bana geldi, konuşmaları aktardı. Günlerden Cumaydı. Kılıçdaroğlu ile Kızılay’daki büromda buluştuk. Orada ben işi şekillendirdim. ‘Sen bana teklif etmiştin şimdi ben sana teklif ediyorum, partiyi bu badireden kurtarmalıyız’ dedim. Sayın Kılıçdaroğlu Melih Gökçek’le, Dengir Mir Mehmet’le tartışmasında hava yakalamıştı. Elverişli bir aday durumunda görünüyordu. Bir de halk tarafından tutulduğunu görüyordum. Halk arasında alkış alıyordu; hatta benden fazla alkış alıyordu. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığının partideki tartışaları bitireceğini, önümüzün açılacağını düşündüm. Pazartesi günü genel merkezde adaylığını ilan etti. Kendisine grup başkanvekilliğinden istifa ettiğini söylemesini istedim. Tereddütle karşıladı. ‘Ben örgütü ve delegeyi tanımam’ dedi. ‘Ben tanıyorum, siz kamuoyunu düşünün’ dedim. Çok görkemli bir kurultay oldtu. Rahmetli Bülent Ecevit beyin dönemini hatırlatan bir kurultay. Herkesin mutlu olduğu şölen gibi geçen kurultay oldu. Ben o kurultaydan sonra görev almak da istemedim. Israr etti Kemal Bey. ‘Geçiş dönemi mutlaka siz olmalısınız’ dedi. Genel sekreterlik görevini 3 Kasım’a kadar devam ettirdim.

“KEMAL BEY’İN İŞ TUTUŞ TARZIYLA ANLAYIŞIM ÖRTÜŞMEDİ”

Sayın Baykal ve arkadaşları ‘Deniz Bey’in genel başkanlığını engelledin’ diyerek bana tavır aldılar. Kırılmak hakları, yadırgamıyorum. Şimdi televizyonlarda sayın Mehmet Sevigen’i, benim genel sekreter yardımcımdı. Benim, Ali Topuz’un ve Kılıçdaroğlu’nun amiyane tabirle bu işi tezgahladığını söyledi. Rahmetli Ali Topuz’un bu olayda hiçbir dahli yok. Bu iş Kemal Bey ile benim aramda gelişti. Sonra Kemal Bey’in gelişi projedir diyenlere öfkelendim doğrusu. Ben hayatımda hiçbir şekilde uydu olmadım. Aklım, melekelerim neyi gerekirse onu yaptım. Zaman içinde Kemal Bey’in iş tutuş tarzıyla benim anlayışım örtüşmedi. Referandum odu. O zaman MHP bizimle beraber hareket ediyordtu. MHP belediyeleri kazandığı yerlerde istenilen oy gelmedi. Belli ki o oylar ‘evet’e kaydı. Bunun analizini de yaparak bizim olabilecek oyumuzu hesapladım. Yüzde 34,5-35 gösteriyordu. Sayın Baykal bıraktığında da anket firmalarının ortaklaşa rakamı yüzde 28’di. Hala yüzde 28’e gelememiş olmanın ezikliğini taşıyorum.

“SADECE BİR BAYRAM TATİL YAPABİLDİM”

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı CHP’ye yazı göndermeye başladı. Kemal Anadol’un kurultay başkanlık yaptığı kurultayda 2008 Aralık ayında tüzük değiştirilmişti. O tüzük değişikliği maddeleri çok benim siyaseten hoşlandığım maddeler değildı. Bunu sayın Baykal’a örgüt huzurunda anlattım. Nitekim genel sekreter olmama rağmen o tüzüğe oy vermedim. O tüzük hükümlerini sayın Baykal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na takılır endişesiyle uygulamadı. Sayın Baykal o değiştirdiği tüzüğe göre partiyi genel başkan olarak idare edemedi. Bu arada kurultayda verilen önerge ile tüzük hükümlerin ertelenmesine karar verdi. Yargıtay Başsavcılığı ‘Bunu yapamazsınız, düzeltin’ diye yazılar yazdı. Hukukçuluğumun verdiği cesaretle ‘Bunu kaale almayalım’ dedim. 10 yıllık genel sekreterlik döneminde sadece bir Kurban Bayramında çoluk çocuğumla tatile gidebildim. Ben tatilde iken yardımcılarımdan birisi aradı. ‘Efendim Yargıtay’dan yazı geldi, şu tüzük maddelerini uygulamıyorsunuz’ diye okudu. Bu olay benim Yargıtay’dan gelen yazıyı sakladığım gibi algılandı. Kılıçdaroğlu’nun günahına girmek istemem. O da bunu böyle mi algıladı bilmiyorum. En sonunda üçüncü yazı geldiğinde. Bir grup toplantısı olmuştu. Hakkı Süha Bey’e ‘sayın genel başkanımız TBMM’de ise gidip anlatalım’ dedi. Saat 21.00’e kadar gelmedi. Geldi, çok mu önemsemedi, öyle mi takdirini yaptı bilemem. Odası kilitli, sekreteri yok. Hakkı Süha Bey’in odasında bir araya geldik. Yazıyı anlattım. Bir sağ partinin tüzüğünü eline verdim. Bizim tüzüğü okudum. Aşağı yukarı benzeşen maddeler. ‘Sol partiyi sağ parti tüzüyle idare edebilir miyiz’ dedim. Ertesi gün İstanbul’a gitti. Aklıma geldi, basın mensupları arkadaşlarımız bir soru sorarsa, o konuda Kemal Bey açığa düşmesin diye aradım.

“KEMAL BEY’E ‘BAŞARILI OLDUNUZ’ DEMEK İSTERDİM”

Bir muhabir soruyor ‘efendim yargıtaydan yazı geldi’ deyince ‘ben onu görmedim’ dedi. İçimden bir şey koptu. Artık iplerin kopmakta olduğunu anladım. Ekim ayı gibiydi. Ondan sonra da 3 Kasım’da yollarımız ayrıldı. Parti Meclisi çıkışında partinin ekseninden kayacağını, omurgasının zedeleneceğini söyledim. Genel başkanlık, parti meclisi için girişimde bulunan arkadaşlara destek oldum. Örneğin Muharrem İnce Bey’e destek oldum. Herkes zanneder ki Kılıçdaroğlu’ya öfkeliyim, kızgınım, hiç alakası yok. Ben partinin çıkarına bakarım. 2011 seçimleri oldu bizden sonra. 2011’den 14 Mayıs 2023 seçimlerine kadar hep bekledim ki parti iyi bir başarı sağlasa da Kemal Bey’e gitsem ‘Kemal Bey yanılmışım, siz bu işin üstesinden geldiniz, başarı sağladınız’ demek isterdim. Ama öyle bir başarı olmadı. Ben ‘3 yıl doldu, genel başkan 3 yıldan fazla görev yapamaz, makam fiilen boş, hukuken dolu’ dedim. Hem Siyasi Partiler Kanunu hem bizim tüzüğümüzde genel başkanın en çok 3 yıl için seçilirler denir. 26 Temmuz’da 3 yıl doldu.

“SAYIN KILIÇDAROĞLU GEREĞİNİ YAPMALI”

Ben CHP’nin hırpalanmasını, yaralanmasını istemem. Sayın Kılıçdaroğlu 3 yıldan fazla görev yapamayacağı için, yapılması gereken Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi, Parti Meclisi’nin genel başkan yardımcılarından birini seçerek 45 gün içinde genel kurula gitmesi gerekir. Hukuk dolanılarak siyaset olmaz. Hukuk neyse onun çerçevesinde olmak durumundayız. Benim derdim Kılıçdaroğlu değil. Bunun böyle devam etmesi partiyi yaralar. Hukuki yollara gidilir, gidilmez, tartışılır. Partinin o noktaya gelmesini istemem. Genel başkan nedeniyle tartışılır duruma gelmesini istemem. Genel başkanın değişememesi diye bir şey yok. Üstüste partinin başarısızlığında genel başkan olarak durmuş olan siyaset adamın gerçeği görüp gereğini yapması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu istifa eder, 45 gün içinde parti kurultaya gider. İstiyorsa tekrar aday olur, orada bir sıkıntı yok. 25 Temmuz 2020’de toplanan kurultay delegeleri sayın Kılıçdaroğlu’nu büyük çoğunlukla seçtiler. Aynı delegenin büyük çoğunluğu halen kurultay delegesi olarak görev yapacak durumundadır.

“O GÜNÜN KOŞULLARINDA İMAMOĞLU UYGUNDU”

Sayın genel başkan ‘kayıp var ama başarısız sayılmayız’ diye ifade kullandı. İnsanların kan ter içinde oy toplamaya çabaladıkları seçim kazanılamadı. O seçimden sonra ağlayan çok insanlarımız oldu. Ben birinci seçimde kazanabilir, ama ikinci seçime kalırsa kazanamaz diye düşünüyordum. Benim Kılıçdaroğlu ile tartışmam öfke ve kızgınlık değildir. Adaylık konusunda 1 sene kadar evvel whatsapp paylaşımında ‘elbette bir genel başkanın cumhurbaşkanı adayı olmak istemesinden doğal bir şey yoktur. Eğer kendisinden daha iyi oy alacağı düşünülen insanlar varsa genel başkanın görevi onun önünü açmaktır’ demiştim. O olmadı. O günün koşullarında İmamoğlu uygundu ama onun da davaları vardı. Güya ben Ankara’daki büromda sayın İmamoğlu lehine toplantılar yapıyormuşum. Bu kuyruklu yalan. Bir kere ben Antalya’da yaşıyorum.

Ayrıntılar geliyor…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP