DOLAR 32,5060 0.16%
EURO 34,7761 0.13%
ALTIN 2.490,271,15
BITCOIN 20701334,62%
İzmir
20°

PARÇALI AZ BULUTLU

üst menü altı
Başkan Kocaoğlu ile A'dan Z'ye kent ve ülke gündemi

Başkan Kocaoğlu ile A'dan Z'ye kent ve ülke gündemi

ABONE OL
4 Nisan 2022 12:52
Başkan Kocaoğlu ile A'dan Z'ye kent ve ülke gündemi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İzmir’in 15 yıl büyükşehir belediye başkanlığını yürüten önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Alsancak’ta gerçekleştirdiğimiz mini söyleşide kent ve ülke gündemine dair konuştuk.

DEMOKRAT GÜNDEM- İzmir Büyükşehir Belediyesi önceki dönem Başkanı Aziz Kocaoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Millet İttifakı ile yürüttüğü politikaları, seçim sürecini, ekonomik sıkıntıları, kentsel dönüşümü, büyükşehir ve diğer CHP’li belediyeleri ve ekonomik krizden etkilenme durumlarını, İZBETON’un kentsel dönüşüm çalışmalarına el atmasını değerlendirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü uzlaşma, helalleşme, ittifak stratejisini olumlu gördüğünü belirten İBB önceki dönem Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Genel başkan birçok başarılı iş yaptı. Halka, ülkeye dokunması, demokrasi kültürünün yerleşmesi için adımlar atması, uzlaşı kültürünü ülkeye yerleştirmesi olarak görüyorum. Altı partiyle beraber bu grubun yani Millet İttifakı’nın kurulması, onu başarmasıdır. Ki onu kutlamak da hepimizin görevidir” dedi.

MİLLET İTTİFAKI’NIN DAHA DA BÜYÜMESİNDE FAYDA VAR

Millet İttifakı içinde yer almayan HDP’nin azımsanmayacak oy potansiyeline sahip olduğunu, ancak etnik siyaset yapan bir parti olmaktan çıkarak Türkiye Partisi haline gelmesinin önemli olduğunu vurgulayan Aziz Kocaoğlu, ittifakın büyümesi gerektiğini söyledi.

HDP ARTIK BİR TÜRKİYE PARTİSİ HALİNE GELMELİ VE…

Deneyimli Başkan Kocaoğlu, “Ülkede hele de bu ortamda, bu ötekileştirme kültürünün ve çeşitli nedenlerle düşüncesini net olarak belirtmeyen de bir kitle var. Ondan dolayı önemli olan şu, belirli düşünceleri, grupları, bakış açılarını aynı şemsiye altında toplamak. Millet İttifakı’nın özelliği de o. Bence hepsinin olmasında büyük fayda var. Başka gelecek olan varsa  onlar da olmalı yani büyümesinde de fayda var. HDP Türkiye’nin bir gerçeği. HDP bildiğiniz gibi daha önce Doğu ve Güneydoğudan vekil çıkarıyordu ama şimdi her metropolden vekil çıkarır duruma geliyor. Ve giderek de HDP bir etnik köken partisi olmaktan çıkıp Türkiye’nin partisi olmaya çalışıyor. Tabi burada HDP’yi de tek vücut görmek mümkün değil. Onların içerisinde birçok kanat, kanallar var. Ama şu anda benim gördüğüm kadarıyla şu andaki yöneticiler ve genel eğilim HDP’yi Türkiye Partisi yapmak yönünde. Başarırlar ya da başaramazlar. Bana göre de olması gereken de bu. Yani HDP artık bir Türkiye Partisi haline gelmeli. İttifak kuruluyor mu kurulmuyor mu bilmiyorum. Sonuçta HDP’nin de azımsanmayacak bir oyu var. Seçim sonucunu belirleyecek potansiyeli var. Genel merkezler, genel başkanlar ne yaparlar orasını bilmiyorum. Onu da mutlaka değerlendiriyorlardır” diye konuştu.

""

NE YAPARLARSA YAPSINLAR BU DEĞİŞİKLİK BİRŞEYİ DEĞİŞTİRMEZ

Seçim Yasası’nda yapılmak istenen değişikliği değerlendiren İBB önceki dönem Başkanı Aziz Kocaoğlu, değişikliğin ittifakı etkilemeyeceği görüşünü, “Bu değişiklik birşeyi değiştirmez. Millet AKP iktidarına son vermek istiyorsa, ne yaparlarsa yapsınlar, millet amacına ulaşır. Burada bütün mesele seçim günü sadece partililerin değil herkesin sandıkta oyların doğru sayılması için sandık başında olması. Her oy verenin, sayımda oraya gidip, neticeyi alıncaya kadar seçim sonucu tutanağını alıncaya kadar orada bulunması ve manipülasyonu engellemesi gerekir. Oy verdiğin sandıkta sonucu öğren ve takip et” sözleriyle değerlendirdi.

BİZ CHP’Lİ BELEDİYELER OLARAK YOKTAN VAR ETMEYE ALIŞKINIZ

Deneyimli başkan Aziz Kocaoğlu, CHP’li belediyelerin ekonomik kriz koşullarından etkilenmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak, “CHP’li belediyeler şimdiye kadar yasal hükümetten aldığı yasal katkının dışında hiçbir şey almıyor. Biz alışkınız, yoktan var etmeye CHP’li belediyeler olarak. Bundan her belediye etkilenecek, etkileniyor tabi. Belediyelerin finans açısından sağlıklı bir yol ve yöntem, borçlanma politikası izlemesi gerekir. Belediyelerin öncelikli esas görevleri, önce işletmeyi sürdürmektir” ifadelerini kullandı.

BİZ DAHA MI AKILLIYI, BİZ DE TABİ Kİ ZAM YAPACAĞIZ, ZORUNDAYIZ, YOKSA…

Akaryakıt zamlarının ardından büyükşehir belediyesinin de ulaşım tarifesine yaptığı ayarlamanın doğru olduğunu kaydeden Aziz Kocaoğlu, “Belediyenin ESHOT ve bağlı şirketlere yapacağı katkı, bütçesinin belli bir oranıdır. Onu aştığınız zaman bütçeyi sıkıntıya sokarsınız. O hesabın iyi yapılması lazım. Ulaşıma verilen sübvansiyonun o miktarda  tutulması gerekir. Biz kime bakacağız? Merkezi hükümete. Merkezi hükümet ne yapıyor? Her gün mazota zam yapıyor, aşağı indiriyor. Ulaşım dediğin nedir? Tamamen mazota bağlı, enerjiye bağlı. O zaman siz de bu oranı, biz hükümetten daha mı akıllıyız  belediye başkanları olarak, biz de zam yapacağız, tabi ki yapacağız. Para varsa ayrı konu.  Ama yoksa onu yani zammı da zamanında yapmalı.  Hükümetinde yerel yöneticilerin de zammı ertelemesi durumunda şişer. Belediyelerin de durumu takip ederek ulaşıma zammı yapmaları gerekir” dedi.

BÜYÜKŞEHİRDE FİNANS KRİZİ OLDUĞUNU ZANNETMİYORUM

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İzmir’deki yönetici ve meclis üyelerinin büyükşehir belediyesinin mali açıdan zor durumda olduğu, yatırım yapılmadığı şeklindeki eleştirilerini de değerlendiren Aziz Kocaoğlu, mevcut başkan Tunç Soyer’e destek vererek, “Bir işletmede kurumda kasada para varsa orası çalışmıyor demektir. Borcunu ödeyemiyorsa doğru çalışmıyor demektir. Hem paranın verimli rantabl kullanılması, hem de ödeme gücünün ve iş yapma potansiyelinin olması gerekir. Parayı koy, iş yapma ve ben ödüyorum de, o ödeme amacına ulaşamaz. İBB’de bir finans krizi olduğunu kesinlikle zannetmiyorum. Sağlam yapı devrettik. Vadesi geçmiş bir kuruş borcumuz yoktur. Bürokrat arkadaşlar da zaten orada devam ediyor. Acilen telafi edilmeli zamlardan dolayı. Muhalefet meclis üyelerinin kalkıp da zamdan bahsetmesi abesle iştigaldir. Cevabı da hazır. ‘Akşam haberlere bak! Elektrik, akaryakıta ne kadar zam gelmiş? Bizim elimizde sihirli değnek yok. Benim de yok, Tunç başkanın da elinde yok. Zam geliyorsa onu da yansıtmak zorundalar” diye konuştu.

Sayın Aziz Kocaoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin tamamını aşağıda okuyabilirsiniz:

DEMOKRAT GÜNDEM-Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Bey’in helalleşme adımını ve tüm toplum kesimleriyle uzlaşmaya dayalı stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

AZİZ KOCAOĞLU:  Genel başkan birçok başarılı iş yaptı. Halka, ülkeye dokunması, demokrasi kültürünün yerleşmesi için adımlar atması, uzlaşı kültürünü ülkeye yerleştirmesi olarak görüyorum. Altı partiyle beraber bu grubun yani Millet İttifakı’nın kurulması, onu başarmasıdır. Ki onu kutlamak da hepimizin görevidir. 

HELALLEŞME DE YENİ BİR SAYFA AÇMAK DA DENEBİLİR

Helalleşme açıklamasına gelirsek, helalleşme de denebilir uzlaşı da denebilir, yeni bir sayfa da açmak denebilir. Aslında yapılan iş yanlış değil. Ama daha farklı kelimelerle söylemlerle ortaya konsa, gelen bazı eleştiriler olmazdı ya da daha az olurdu.  Çıkış  şuna dayanıyor, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ötekileştirme siyasetine karşı birlikte hareket etmeye dayanıyor. Sayın genel başkanın da helalleşme çıkışının, toplumda ötekileştirmeye dayanan yaratılan gerginliğin bir alternatifi olduğunu düşünüyorum. Buna birlikte yaşam da denebilir. 

D.G: Millet İttifakı içinde ciddi oy oranı olan partiler de var, oy potansiyeli yüzde 0.5, yüzde 2’ler düzeyinde olanlar da. Onların da bu ittifakın içinde olmaları ne açıdan ne kadar önemli? 

HERKESİN İÇİNDE OLMASINDA BÜYÜK FAYDA VAR, BAŞKA GELECEK OLAN VARSA ONLMAR DA OLMALI

A.K: Kesinlikle öyle bakmamak gerekiyor. Partilerin aldığı oy, alacağı oy olarak baktığınızda, kamuoyu yoklamalarından birçok şeyler çıkıyor. Bazı partileri yüzde bir 0.5 gösteriyorlar. Ama sonuç seçimde çıkan oylardır. Oylardan sonra partilerin ne oy aldığı belli olur. Ülkede hele de bu ortamda, bu ötekileştirme kültürünün ve çeşitli nedenlerle düşüncesini net olarak belirtmeyen de bir kitle var. Ondan dolayı önemli olan şu, belirli düşünceleri, grupları, bakış açılarını aynı şemsiye altında toplamak. Millet İttifakı’nın özelliği de o. Bence hepsinin olmasında büyük fayda var. Başka gelecek olan varsa  onlar da olmalı yani büyümesinde de fayda var. Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin  yaptığı uygulamaların yerine daha iyisini, daha doğrusunu, daha güzelini koyup ülkeyi bu ekonomik darboğazdan, siyasi darboğazdan ve demokrasi-yargı boğazından, parlamentonun işlevinin hemen hemen çok azaldığı darboğazdan çıkarmak için yapılan bir koalisyondur. Millet İttifakı’nın daha da güçlenmesinde büyük fayda var. 

D.G: İttifak içinde olmasa da ittifaka destek veren HDP gerçeği de var. Sizce önümüzdeki seçim sürecinde de aynı politika mı izlenmeli, HDP’nin etkisi ne olur, ne oldu? 

HDP TÜRKİYE’NİN GERÇEĞİ, BİR AN EVVEL TÜRKİYE PARTİSİ HALİNE GELMELİ

A.K:  HDP Türkiye’nin bir gerçeği. HDP bildiğiniz gibi daha önce Doğu ve Güneydoğudan vekil çıkarıyordu ama şimdi her metropolden vekil çıkarır duruma geliyor. Ve giderek de HDP bir etnik köken partisi olmaktan çıkıp Türkiye’nin partisi olmaya çalışıyor. Tabi burada HDP’yi de tek vücut görmek mümkün değil. Onların içerisinde birçok kanat, kanallar var. Ama şu anda benim gördüğüm kadarıyla şu andaki yöneticiler ve genel eğilim HDP’yi Türkiye Partisi yapmak yönünde. Başarırlar ya da başaramazlar. Bana göre de olması gereken de bu. Yani HDP artık bir Türkiye Partisi haline gelmeli. İttifak kuruluyor mu kurulmuyor mu bilmiyorum. Sonuçta HDP’nin de azımsanmayacak bir oyu var. Seçim sonucunu belirleyecek potansiyeli var. Genel merkezler, genel başkanlar ne yaparlar orasını bilmiyorum. Onu da mutlaka değerlendiriyorlardır. Benim değerlendirme yapmam mümkün değil. Genel merkezin elinde olan dokümanlar bende yok. Onlar olduğunda daha net söyleyebilirim. Ama özetle, HDP’nin Türkiye partisi olması gerektiğini, etnik siyaset partisi olmaktan bir an evvel sıyrılması gerektiğini düşünüyorum. 

D.G: Partinin oy potansiyelinin düşük olduğu Doğu ve Güneydoğu, Karadeniz ve İç Anadolu gibi bölgelere yönelik özel çalışmaları var artık. Örneğin Doğu Masası oluşturuldu, az oy alınan yerlerde üye katılım törenleri, partinin politikaları daha fazla anlatılır hale geldi.

ŞİMDİYE KADAR YAPILMAMASI YANLIŞTI, TABİKİ DOĞRU

A.K: Şimdiye kadar yapılmaması yanlıştı. Yapılması tabi ki doğru. Eksiklikti. Bunun yapılması son derece doğru. Tabi sadece ziyaretlerle, katılım törenleriyle değil halkın sorunlarına, her bölgenin sosyal kültürel ekonomik siyasal sorunlarına tutarlı çözüm önererek, onlara dokunarak olmalı. El sıkmak da dokunmak, ama sorunları bilip ona göre yol haritasını belirleyip söylem birliğini  sağlayarak, çelişkiye düşmeden hem şahıs açısından hem de zaman zaman giden arkadaşlar da çelişkiye düşmeyecek şekilde açıklamalar olmalı. Oturmuş bir düşünce ve çözüm yapısıyla sorunlara doğru çözümler üreterek konuşulmasında fayda var. 

D.G: Yeni Seçim Yasası teklifi de bildiğiniz gibi tartışma konusu oldu. Değerlendirmeniz?

SEÇİM YASASI DEĞİŞİKLİĞİ BİRŞEYİ DEĞİŞTİRMEZ, YETER Kİ ..

A.K: 2018 seçim sonuçlarına göre, alınan oyu arttırmak için oy atmadan vekil sayısını arttırmak için yapılan varyasyonlar, kime yarar? Onu seçimde alınacak oylar belirler. İllerde birinci parti çıkmak önemli. İlk milletvekilinden hareketle bütün bu işler, hesaplar yapılıyor. 81 ilde en fazla hangi parti fazla oy alıp birinci çıkarsa, bu Adalet ve Kalkınma Partisi ise ona, CHP ise CHP’ye yazar. HDP’ye artı yazmasının nedeni de orada birinci parti çıkması tabi. Yani bu değişiklik birşeyi değiştirmez. Millet AKP iktidarına son vermek istiyorsa, ne yaparlarsa yapsınlar, millet amacına ulaşır. Burada bütün mesele seçim günü sadece partililerin değil herkesin sandıkta oyların doğru sayılması için sandık başında olması. Her oy verenin, sayımda oraya gidip, neticeyi alıncaya kadar seçim sonucu tutanağını alıncaya kadar orada bulunması ve manipülasyonu engellemesi gerekir. Oy verdiğin sandıkta sonucu öğren ve takip et. 

SEÇİM TARİHİNİ ONLAR BELİRLEYECEKLER

D.G: Erken, baskın ya da zamanında seçim beklentisi, tartışmaları hakkında düşünceleriniz?

A.K: Cumhur İttifakı, bu seçim yasasındaki değişiklikle, parlamentoya getirmekle ‘Zamanında seçim yapacağım’ dedi kamuoyunda. Yapar mı yapmaz mı? Ekonomi sıkıntıda. İktidar, hangi parti olursa olsun iktidarda, kendisi için koşulların en uygun olduğu tarihte seçim yapılmasını ister. Ekonomik gidiş eğer 2023 haziranında yapmayı gerektiriyorsa o zaman yapar. Orada daha zor ekonomik tabloyla karşılaşacaksa erkene alır. Barajlar işin teferruatıdır. Onu kendi arasında Cumhur İttifakı halleder ve seçime girer. Seçim tarihini onlar belirleyecekler. En avantajlı olan kayıp da olsa, en avantajlı kayıp ya da kazanç, zamanında yapmayı istemeleri iktidarın bir yerde hakkıdır diye düşünmek lazım. 

EKONOMİNİN AÇIKLANAN TEDBİRLERLE DÜZELMESİ MÜMKÜN DEĞİL

D.G: Ülkenin içinde olduğu ekonomik kriz ortamı, seçim sonuçlarını beklendiği şekilde etkiler mi size göre?

A.K: Dünya hala 2008 ekonomik krizinin sıkıntılarını yaşıyor. Üzerine biz de daha ağır seyrediyor. Artı pandemi ekonomiyi daha da bozdu. Ayrıca yanı başımızda Ukrayna Rusya savaşı söz konusu. Bütün bu tablo içerisinde, iktidar da sayın Cumhurbaşkanı da arabulucu olmaya çalışmakla imajını tazelemekle güç kazanmak istiyor. Yapabilirse, dünya barışı ve bölge barışı açısından son derece yararlı. Ekonominin bu şekilde, açıklanan tedbirlerle düzelmesi mümkün değil. Bu kadar fiyat artışı, enflasyon. Enflasyon bir arz talep dengesizliğinden olur. Bir de üretimdeki girdi maliyetlerinin artışıyla olur. Buna da üretim enflasyonu denir. Onu arz talep gibi değil. İkame, ithal ile gideremezsin. Üretimdeki girdileri dengelemen gerekir. Su anda yaşanan enflasyonda üretici ve tüketici fiyat endekslerine baktığımızda bir uçurum görüyoruz. Bu, enflasyonun giderek üretici endeksinin tüketiciye endeksine yansıyacağını gösterir. Türkiye’de döviz sıkıntısı var. Devletlerde kendi parasında sıkıntı olmaz. Seçime gideceği zaman darphaneyi çalıştırır, her türlü bolluğu, zammı, sunni rahat ortamı sağlayabilir. Ondan sonra da bedeli daha ağır olur. Ama Türkiye’deki problem bu değil. Esas sıkıntı döviz darboğazından ve döviz maliyetinin şu anda ülkedeki dövizle borçlanmanın maliyetinin çok üstünde olması. Bunun da maliyeti bir yerden sonra altından kalkamayacak ve döndürülemeyecek noktaya gelir ki, çok büyük bir handikaptır. 

BİZ CHP’Lİ BELEDİYELER YOKTAN VAR ETMEYE ALIŞKINIZ

D.G: Ekonomik kriz, başta akaryakıt, elektrik, su ve temel gıda maddeleri olmak üzere her kalemde ardı ardına gelen zamlar belediyelerin mali yapısını da etkiliyor. CHP’li belediyeler de diğer partilerin mensubu olan belediyeler de zor zamanlar yaşıyor. Yatırım ve projelere ve ulaşım başta olmak üzere zamlara gidilmek zorunda kalınıyor.

A.K: CHP’li belediyeler şimdiye kadar yasal hükümetten aldığı yasal katkının dışında hiçbir şey almıyor. Biz alışkınız, yoktan var etmeye CHP’li belediyeler olarak. Bundan her belediye etkilenecek, etkileniyor tabi. Belediyelerin finans açısından sağlıklı bir yol ve yöntem, borçlanma politikası izlemesi gerekir. Belediyelerin öncelikli esas görevleri, önce işletmeyi sürdürmektir. Büyükşehir belediyesi için konuşursak, otobüsler çalışacak, metrolar çalışacak, su 24 saat verilecek, arıtma çalışacak, yollar yapılacak. Parklara bahçelere bakılacak, imar çalışmaları yapılacak. Bunlar kurumun  İzmirlilerin, vatandaşların hayat standardını düşürmemek için yapılması gereken çalışmalar. Yatırım yönü açısından bakarsak,  paran varsa yaparsın. Geriye dönüş olacak bir proje ise yurtdışından borçlanarak yaparsın. Türk parasıyla borçlanarak yapılan projelerin hiçbirini yapamazsın. Dövizi de bu şekilde borçlanmak gerekir. Ama bu fiyatlarla yüzde 7’lerin konuşulduğu faizle çok zor yatırım yapmak. Ama her gelen başkan da büyük projeleri hayata geçirmek ister. 

BUCA METROSUNU PROJELENDİRDİK, TUNÇ BEY YAPACAK

Örneğin Buca metrosu bizim zamanımızda projelendirdi mesela. Şimdi Tunç Bey yapacak. Kaynak bulup da yapar. Bunları desteklemek lazım. Esas problem şu; İZSU suyu ve atık suyu maliyetini hesaplar, bütçesini yapar, bütçenin üzerine de yüzde 10 kar koyar. Bunu sürdürebilirse, o yüzde on karla bütün yatırımları yapar. Mesela biz bütçeden İZSU’ya para vermedik. Tüm o arıtma seferberliğini, yenilemeleri hepsini böyle yaptık. Yeni gelen ilçelerin altyapı yenilemesi dahil. İZSU’nun böyle bir özelliği var. Suyu dar gelirli daha az kullanır, daha yüksek gelirli vatandaş daha çok kullanır. Suyu kademelendirerek hem sosyal dengeyi sağlarsın, hem de kaynak yaratırsın. Ama ulaşım öyle değil.

D.G: Ulaşıma zam yapılmak zorunda kalındı. Ardı ardına gelen akaryakıt zamları nedeniyle başka çare kalmadığı yönünde CHP’li 11 büyükşehir belediye başkanı da açıklama yaptı konuyla ilgili.

MERKEZİ HÜKÜMET HER GÜN MAZOTA ZAM YAPIYOR, BİZ HÜKÜMETTEN DAHA MI AKILLIYIZ, TABİ Kİ ZAM YAPACAĞIZ

A.K: Ulaşımda zaten üst gelir grubu toplu ulaşımı kullanmaz, haberi yoktur. Ama vatandaş kullanır. Otobüsü, ulaşımı sübvanse etmek büyükşehir belediyelerinin topluma sosyal dengeyi korumak, gelir dağılımı adaletini dar gelirlinin lehine çevirmek üzere bir enstrümandır. Ama bunun da bir ölçüsü vardır. Belediyenin ESHOT ve bağlı şirketlere yapacağı katkı, bütçesinin belli bir oranıdır. Onu aştığınız zaman bütçeyi sıkıntıya sokarsınız. O hesabın iyi yapılması lazım. Ulaşıma verilen sübvansiyonun o miktarda  tutulması gerekir. 

Biz kime bakacağız? Merkezi hükümete. Merkezi hükümet ne yapıyor? Her gün mazota zam yapıyor, aşağı indiriyor. Ulaşım dediğin nedir? Tamamen mazota bağlı, enerjiye bağlı. O zaman siz de bu oranı, biz hükümetten daha mı akıllıyız  belediye başkanları olarak, biz de zam yapacağız, tabi ki yapacağız. Para varsa ayrı konu.  Ama yoksa onu yani zammı da zamanında yapmalı.  Hükümetinde yerel yöneticilerin de zammı ertelemesi durumunda şişer. Belediyelerin de durumu takip ederek ulaşıma zammı yapmaları gerekir.

Mesela 90 dakikanın özü şuydu. Karı koca asgari ücretle çalışıyor, iki çocuğu var. Kentin merkezinde kira yüksek, kenar semtlerde ulaşacak. Bir araba değil iki üç arabayla işyerine gidecek. Tek bilet kim olursa olsun bir ucundan bir ucuna 89. dakikada da binse gider gelir. 90 dakikayı biz kurarken ESHOT’tan arkadaşlarla bayağı tartıştık. O tartışmalarda ‘Bizi batırırsın, ESHOT batar’ dediler. ‘Hayır batmayacak, cirosu artacak’ dedim. ‘Başlayalım’ dedim. Her gün rakam alıyoruz. Otobüs metro sabit. 90 dakikaya çıkardık. Ciro yüzde 12 oranında arttı, yolcu sayısı yüzde 35 arttı. Kimse zam yapmak istemez tabi ki, artık fiyat artışı deniyor gerçi. Ama yapılacak mecburen. Yapmazsanız ceremesi ağır olur. 

D.G: İzmir’de iktidar partisi mensuplarının getirdiği eleştirilerden biri büyükşehir belediyesinin bütçesinin sıkıntıda olduğu, maaşların ödenemediği vesaire şeklinde.

BÜYÜKŞEHİRDE BİR FİNANS KRİZİ OLDUĞUNU ZANNETMİYORUM

A.K: Bir işletmede kurumda kasada para varsa orası çalışmıyor demektir. Borcunu ödeyemiyorsa doğru çalışmıyor demektir. Hem paranın verimli rantabl kullanılması, hem de ödeme gücünün ve iş yapma potansiyelinin olması gerekir. Parayı koy, iş yapma ve ben ödüyorum de, o ödeme amacına ulaşamaz. İBB’de bir finans krizi olduğunu kesinlikle zannetmiyorum. Sağlam yapı devrettik. Vadesi geçmiş bir kuruş borcumuz yoktur. Bürokrat arkadaşlar da zaten orada devam ediyor. Acilen telafi edilmeli zamlardan dolayı. Muhalefet meclis üyelerinin kalkıp da zamdan bahsetmesi abesle iştigaldir. Cevabı da hazır. ‘Akşam haberlere bak! Elektrik, akaryakıta ne kadar zam gelmiş? Bizim elimizde sihirli değnek yok. Benim de yok, Tunç başkanın da elinde yok. Zam geliyorsa onu da yansıtmak zorundalar.

D.G: Tartışılan Çeşme Projesi hakkında açıklamalarınız olmuştu. İzmir’e ve yarımadaya katkısı olur mu hiç mi olmaz?

ÇEŞME PROJESİ HER AÇIDAN MAHSURLUDUR

A.K: O proje bir kenti kalkındırmak için yapılan bir proje değil. Hazine arazisinin, tamamen sıcak para girişini sağlamak amacıyla yapılan bir şey. Ranttan ziyade merkezi hükümetin finans açığını, para açığını Çeşme’nin çok büyük bir arazisini satarak para elde etmek içindir. Her bakımdan mahsurludur. Yarımadanın doğası, o yükün kaldırılamayacağı, o yükün nelere mal olacağına bakıldığında, olmaz. Öyle bir icat yok. Çöle şehir kurmuyorsun. Oturmuş bir şehir var, yarımada var. Geliyorsunuz kendi nüfusunun 4 misli nüfus getirmeyi öngörüyorsunuz. Bunun hangi bilimle alakası var?

D.G: CHP’li belediyelerin ve büyükşehirin projeleri ve yatırımlarının halka anlatılmasında örgüte de büyük görev düşüyor.

BAŞKANLAR PROJELERİNİ ANLATACAK ANCAK ÖRGÜT DE SAHİP ÇIKARAK ANLATMALI

A.K: Belediyeler, başkanlar mutlaka projelerini anlatacak. Ama belediyenin anlatması, duyurması yanında örgütün de bu projelere sahip çıkarak anlatması gerekir. Örgütün temel görevlerinden bir tanesidir. Örgüt de sahada anlatır. 

D.G: Büyükşehirde yakın süreçte mecliste grup başkanvekilliğinin değişmesi sözkonusu. Çeşitli isimler konuşuluyor.

GRUP BAŞKANVEKİLİ TABİKİ BAŞKANIN ÇALIŞMAK İSTEDİĞİ ADAM OLMALI

A.K:  Hem grup sözcüsü hem grup başkanvekili hem de diğer çekirdek kadroda büyükşehir belediyesi başkanının çalışmak istediği adam olması gerekir. Benim şahsi görüşüm. Grupta mutlaka oylama yapılır ama büyükşehir belediye başkanı çalışacak o kişiyle.  O tercihi doğal olarak eğer bir anormallik yoksa, başkanın önerisinin desteklenmesi gerekir. Bu, imar komisyonu için de böyledir. 

D.G: Artan girdi maliyetleri kentsel dönüşüm çalışmalarında sıkıntı yarattı. İzmir’in en temel sıkıntı ve eleştiri konularından biri de kentsel dönüşüm. Büyükşehir belediyesi çeşitli noktalarda İZBETON’u devreye soktu. Dönüşüm çalışmalarında İZBETON’un devreye alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ORADA MECBUREN İZBETON DEVREYE GİRDİ

A.K:  Çaresiz kalındı. Ben de olsam çaresiz kalacaktım. Onun birçok nedeni var. Kentsel dönüşüm imarı 16 bölgede bizim dönemimizde yapıldı. Örnekköy ve Uzundere’de ülkede olmayacağı şekilde, herkesle mutabık kalarak yaptık. Bürokrat arkadaşlarımızla uyguladığımız bir model var. Bu model son derece başarılı devam etti. Ama ne yapıyorsunuz? 100 daire yapılacak diyelim, 40 daireyi vatandaşa, kalan 60’ı müteahhide vereceksiniz. Daire satılmazsa müteahhit girmeyecek. Böyle bir süreç. Anlaşmaya rağmen. Orada mecburen vatandaşa taahhüdü yerine getirmek için İZBETON sürece girip yapacak, yine büyükşehir kontrolünde.

D.G: İzmir Depremi sonrasında ağır ve orta hasarlı binaların yeniden yapımı, dönüşümde de tartışmalar yaşanıyor. Başta Bayraklı olmak üzere.  Hükümetin yaptığı konutlar da oldu, orda da sıkıntı var. Siz süreci izleyebildiniz mi?

NİYE DAĞIN TEPESİNDE YAPIYORSUN, İZMİR’İN KONUT POLİTİKASINA VERİLEN BÜYÜK ZARAR

A.K: Vatandaşın malını teslim edecek, geri kalan kısmını da satacak ve finansmanını sağlayacak. En büyük açmaz burada merkezi hükümetin TOKİ, İller Bankası vasıtasıyla hazine arazilerine konut yapmasıdır. İktidar partisi hazine arazisine konut yaparak, konut arz ve talebini kentsel dönüşümün aleyhine bozmuştur, buna devam da etmektedir. Halbuki bizim 16 bölgede ve kentin merkezi yerlerinde uyguladığımız model çok doğru ve önemli. Yani  ‘Örnekköy’de mi Laka köyünde mi oturmak istersin, Aktepe Emrez’de mi yoksa dağın tepesinde mi oturmak istersin?’. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin bakanların ve bürokrasinin yapıcı olması bizim. Mesela Aktepe Emrez’de 10 bin konut yapılacak. Dağın tepesinde yapacağına oraya yönlendirebilirsin. Onu yapsan TOKİ hem daha fazla kaynak yaratır, hem daha fazla alıcı ve fiyat bulur, hem de kentin afet ve depreme karşı dönüşümünü sağlamış olur. Bunlar burada dururken dağın tepesine yapacağım diye tutturmaları, İzmir’e verilen konut politikasına verilen büyük zarar. Bundan kesinlikle vazgeçilmesi gerekir. Mesela şimdi TOKİ’nin üniversite yapılacak yere illa bu konut yapacağız demesi. Ya niye orda yapıyorsun? Altında anlaşılmış Uzundere kentsel dönüşüm alanı var. Gel al belediyeden yap kardeşim. Oradakini satarsın 1 milyon lira. Maliyet aynı maliyet. Ben ayrı yaparım, ben ben ben, ben olmadan ben… Olmaz.

KURAL BELLİ, GİT DAİRER BAŞKANLIĞINA, BAŞARILI BİR MODELİMİZ VAR, AL MODELİ DEPREM BÖLGESİNDE UYGULA, BAK BAKALIM NE OLUR?

Merkezi hükümetin yaptığı iki tane kentsel dönüşüm var. Bir tanesi Sulukule, Fikirtepe. Sulukule’de ayrı bir projedir, orda bir tane eski oturanı bırakmamıştır. Diğeri de hala kangrendir. Yanlış uygulanmış, prensipleri doğru belirlenmemiştir. Deprem konusunda aynı şey yaşanıyor. Sen yapacaksın ben yapacağım. Merkezi hükümete sesleniyorum, kardeşim bu deprem, siyaset üstü bir konu. Başka konularda herkes farklı şeyler yapmak isteyebilir. Ki merkezi ve yerel hükümet etle tırnak gibi olmalı. Bunu ben 15 yıl yaşadım. Hep beraber olalım hep beraber çözelim. Kural belli. Git kentsel dönüşüm daire başkanlığındaki arkadaşlara, kimsenin burnunun kanamadığı başarılı modelimiz var. Al modeli uygula deprem bölgesinde, bak bakalım ne olur? Ben 200-300 binayı beş kata indirdim diyorlar. Niye indiriyorsun? Yenileyenlere 11 kat veriyorsun. Ama oradaki sayılı binayı beş kata indiriyorsun. Beş kata indirmek sadece dağa konut yapmanın zeminini oluşturmak. Başka bir amacı da yok. Doğayı gezerim. Her Pazar uzun yürüyüşlere çıkarım, konut yapılan yerlerin hepsini bilirim, görürüm. Oraya bina konut yapılmaz. Yazık günahtır. Halbuki 16 bölgede 50 yıl yetecek konut alanımız var. O zaman bu ısrarın nedeni ne? Olmazsa tamam. Dağ bedava ama yol yapacaksın para, adama işkence nasıl gidip gelecek? 

D.G: CHP’li belediye başkanlarının performansını nasıl değerlendiriyorsunuz. Deprem, pandemi, ekonomik kriz koşullarını da gözönünde bulundurursak sizce başarılılar mı?

A.K:  Arkadaşların büyük çoğunluğu yeni. Ben de ilk 3 sene sadece çırpındım. Kaynak bulmaya çalıştık. Son iki senede ne yaptığımız ortaya çıktı. Arkadaşların performansı son iki senede belli olacaktır. 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP