DOLAR 32,5567 0.2%
EURO 34,9806 -0.04%
ALTIN 2.448,680,53
BITCOIN 20996910,21%
İzmir
18°

AZ BULUTLU

üst menü altı
Çevre bilimci Dr. Enver Yaser Küçükgül: 'Maden Kanunu 20 yılda 21 kez neden değiştirildi?

Çevre bilimci Dr. Enver Yaser Küçükgül: 'Maden Kanunu 20 yılda 21 kez neden değiştirildi?

ABONE OL
26 Kasım 2022 14:25
Çevre bilimci Dr. Enver Yaser Küçükgül: 'Maden Kanunu 20 yılda 21 kez neden değiştirildi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Demokrat Gündem Gazetesi'nin (www.demokratgundem.com) ‘Bir Buçuk Derece’ ismiyle başlattığı podcast programının konuğu olan saygın bilim insanı Enver Yaser Küçükgül, madencilik alanındaki yarım asra yakın bilgi ve deneyimleri ışığında sorularımızı yanıtlayadı. Dr. Enver Yaser Küçükgül, Türkiye’nin ciddi maden atığı sorunuyla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, "Dünyada bir kanunun 20 yıl içinde 21 kez değiştirildiği görülmüş bir vaka mı? Yabancı şirketlerin bizim yer altı zenginliklerimizi adeta yağmalıyor” dedi.

DEMOKRAT GÜNDEM-RÖPORTAJ HABER-İKİNCİ BÖLÜM-Ülkemizde maden atıklarına yönelik nasıl bir uygulama olduğunu ve bu atık sahalarındaki güvenlik ihlallerini değerlendiren Bilim insanı Dr. Enver Yaser Küçükgül, Türkiye'nin madencilik karnesine yönelik açıklamalarda bulundu.

BOR MADENİ GİBİ KIYMETLİ BİR MADEN İÇİN NE YAPIYORUZ?

 Ülkemizdeki maden sektörünün yeniden ele alınması gerektiğini belirten Dr. Enver Yaer Küçükgül, bor madeninin yanlış yönetildiğini aktardı, "Peki biz aradan geçen 100 yıllık Cumhuriyet'te bor için ne yaptık? Bor madenini halen toprak olarak dışarı satıyoruz. Bir gemi dolusu bor cevheri satıyoruz, bir kilogramlık bir ileri bor bileşiği alabiliyoruz. Elimizdeki madenleri bu şekilde ziyan etmenin yanı sıra bir de kalkıp kıymetli metallerimizi, nadir toprak elementlerimizi yabancılar alsın götürsün diye üstüne para veriyoruz. Ülkemizde maden sektörünün yeniden ele alınması gerekir" değerlendirmesini yaptı.

""

SU BİR DAHA KULLANAMAYACAĞINIZ BİR HALE GELEBİLİR

Dr. Enver Yaser Küçükgül, maden sahalarındaki atık havuzlarında bulunan zehirli kimyasalların toprağa sızıp suya karıştığı uyarısında bulunarak,  "Türkiye gibi deprem alanı olan bir coğrafyada çok küçük şiddetli, hissedilemeyecek depremler dahi bu atık havuzlarının güvenlik için kurduğunuz setlerine zarar verebilir, sızdırmazlık için havuzun altına serdiğiniz membranların yırtılmasına buradaki zararlı bileşenlerin yer altına sızmasına yol açar. Üstelik havuzların kuruluşunda  imalat hatası varsa bunlar içerdiği milyonlarca tonluk tehlikeli maddeyi sızmayla yer altına gönderebilir. Böylece tüm canlılar için vazgeçilmez ve en kıymetli unsur olan suyu bir daha kullanamayacağınız hale getirmiş olursunuz" dedi.

MADEN KANUNU SON 20 YILDA 21 KEZ DEĞİŞTİRİLMİŞ

Türkiye'de Maden Kanunu’nun yabancı yatırımcıları çekmek için defalarca değiştirildiğini söyleyen Dr. Küçükgül,  "Dünyada bir kanunun 20 yıl içinde 21 kez değiştirildiği görülmüş bir vaka mı? Bugün ABD'deki maden kanunu 1866 yılında çıkmış, iki ya da üç kez değiştirilmiş. Bizde ise son 20 yılda, 21 kez değiştirilmiş amacımız ise yabancı şirketlerin bizim yer altı zenginliklerimizi daha kolay yağmalaması. Hatta hükümetin çıkardığı birtakım kolaylıklar arasında bu çok uluslu yabancı şirketlere teşvik adı altında milyon dolarlar verilmektedir” şeklinde konuştu.

BU FACİAYA KOŞAR ADIM GİTMEK İÇİN VERİLEN GAYRET

Hükümetlerin iklim krizine  yaklaşımlarının dünyanın geleceği açısından tehlikeli olduğunu söyleyen Dr. Enver Yaser Küçükgül, COP27'de Türkiye'nin karbon emisyonları arttırma kararına da  tepki göstererek, "Bu alanda daha önce başlatılan hava kalitesini korumak, kürsel iklim düzensizliğini azaltmak ve  ısınan gezegenin ısısını bir parça düşürebilmek için karbon salımı hedefleri üzerinde çalışılması gerekirken Türkiye'nin sorumlu bakanı yüzde 33 oranında karbon salımlarını artıracağını söylüyor. Bu faciaya koşar adım gitmek için verilen gayretten başka bir şey değil" ifadelerini kullandı.

ÇEVRE BİLİMCİ ENVER YASER KÜÇÜKGÜL'ÜN KONUŞMASININ SATIR BAŞLARI:

 DEMOKRAT GÜNDEM: Ülkemizde maden atıklarına yönelik nasıl bir uygulama var? Bu atık sahaları ne kadar güvenli?

ÇEVRE BİLİMCİ DR. ENVER YASER KÜÇÜKGÜL: Türkiye'de genel anlamda bir atık politikası yok. Ben atığımı ne yapacağım diye planlanmış bir faaliyet yok. Bir noktadan bir noktaya giderken kafanızı dışarı uzatın her tarafın atık ve çöp içerisinde olduğunu göreceksiniz. Bu kadar güzel bir ülkeye cennet vatan adını ver sonra elindeki çöpü rastgele fırlat. Bunu yapanlar için bir yaptırım yok. Şehirlerin atıkları ne amaçla toplanıyor. Bu atıklardan geri kazanım mı yapacağız, enerji mi elde edeceğiz, gaz üretip tribün mü çevireceğiz, bu atıkları niçin depolayacağız? Bu depoladığımız yerler sağlığa uygun mu, bütün bunlar için sistemli politikalar olması gerekir. Bu politikalar eksik yürütülenlerde de sayısız hata var. Bu nedenle atık yönetim politikamız yeterli değil.

 BİR ATIK HAVUZU 15-20 HEKTARLIK ALAN DEMEK

Atıklar, gelişigüzel toprak altına gömülüyor. Atık sahaları bu gelişi güzel davranıştan dolayı, güvensiz ortamlar. Evsel atıklarda bu uygulamayı gören şirketler de aynı özensizliği milyonlarca tonluk atık havuzlarında yapıyorlar. Bir atık havuzu dediğiniz zaman dönümün katları olan hektar alanlardan bahsediyoruz. Örneğin küçük bir atık havuzu dediğimiz zaman, 15-20 hektarlık bir alandan bahsediyoruz. Ben en son Erzincan İliç'teki kayan madenin yarıklarını gördüm. Daha evvel Kütahya Gümüşköy'deki kaymayı gördüm.

KAZALARIN MADEN FAALİYETİ SIRASINDA OLMASI ŞART DEĞİL

Bu atık havuzunun çevresindeki set de zamanla içerideki suyun içerdiği kimyasallar nedeniyle içeriden aşınmaya başlar, duvarlar setler, aşınır ve harekete geçer yani parçalanıp kayarlar. Arkasında bulunan milyonlarca tonluk zehirli tehlikeli kimyasal atığı da önüne katıp akış doğrultusunda önüne ne getiririrse oraya götürürler. Bu dünyanın en kıymetli akarsuyu olabilir, bir şehrin içme suyu olabilir, bir yerleşim alanı olabilir. İnternette yüzlerce maden kazası izleyebilirsiniz. Hatta bu kazaların maden faaliyeti sırasında olması şart değildir.

SİYANÜRLE ALTIN ARANMAZ

Mesela geçtiğimiz yıllarda Romanya'da elli yıl önce faaliyetini bitirmiş bir madenin atık havuzu çöktü. Dolayısıyla bu havuzlar her zaman için tehlike. Kıymetli metal sektöründe altın gümüş madenciliğinde, bilinçli olarak yaratılan bir algı var. Siyanürle altın aranmaz. Altın başka tekniklerle aranıyor, uzaktan kontrol, uydu teknolojileri, örneklemeler, izlemeler, jeolojik formasyonlar vesaire. Birçok teknik var. Bu arama işlemlerinden çıkarıldıktan sonra cevherden altını, gümüşü ayırmak için siyanür kullanılır. Türkiye'nin yıllık siyanür tüketimine baktığınızda bunun yüzbinlerce ton olduğunu görebilirsiniz. Türkiye'de çevre mühendisliği bölümünde ilk kez ben 1983 yılında siyanür arıtımı üzerine çalıştım. İlk kez dünyada 1846 yılında siyanürle altın gümüş ayrıştırılacağı keşfediliyor dolayısıyla bu yeni bir teknoloji değil. Maden proseslerinde 1887 yılından itibaren kullanılıyor. Bu kadar eski bir teknolojinin çevresel riskleri engelleyebilecek hiçbir yanı yoktur.

 CEVHERİN BÜNYESİNDE KANSEROJEN AĞIR METALLER DE VAR

Çevresel açıdan o cevherin bünyesinde bulunan çeşitli mineraller var. Büyük çoğunluğu birinci derece kanserojen olan ağır metaller de var. Bu kayaçları 100-200 metre aşağıdan kazıp çıkarıp yüzeyde mikron mertebesince öğüttünüz, sonra da işinize yaramayanları bir kenara yığdınız. Daha evvel üzerinde milyonlarca ton bulunan bu cevher bileşimini atmosferle temas haline getirdiniz. Havanın su buharı ve  güneş ışıklarıyla bunlar etkileşime girdiğinde fotokimyasal reaksiyon adını verdiğimiz pek çok reaksiyon meydana gelir. Bu metallerin oksijenle değerleri, yükseltgenme basamağı değişir. Bunun sonucunda suyla birleşip asidik maden drenajı adını verdiğimiz asit kusarlar. Yani, bu oluşan atık dağları gerek pasa olsun, gerek cevher atıkları olsun, bunlar zamanla asit kusmaya başlarlar. Asit her şeyi çözer. Daha evvel kararlı, stabil olan cevher yatağı ya da kayaçlar artık çevresel açıdan birinci derecede tehlikeli madde haline gelmiştir. Bu ne zaman olur, normal bir madende 30-40 sene sonra bunlar başlar.

 SİYANÜR KADAR DİĞER PROSESLER DE TEHLİKELİ

Maden faaliyeti bittikten sonra siz hiçbir madenciyi orada bulamazsınız. Bunlar çekip giderler. 50-100 sene sonra olaylar gelişmeye başlar. Eğer atık bileşiminde kükürt yüksekse bu çok daha çabuk, 10-20 yıl içerisinde oluşabilir. Ben asit maden drenajını bölgemizde Bey Dağları'ndaki kurşun, antimon madeninin kalıntılarını incelediğimde gördüm. Sarı renkte sular aktığını, derelerin renginin kızardığını göreceksiniz. Yani sadece siyanür değil madencilikte siyanürün tehlikeleri kadar diğer oluşan proseslerin de tehlikeleri var. Bu asit kusma olayı ve milyonlarca tonluk yükler, on binlerce dönümlük alanın birkaç yüz tane futbol sahası büyüklüğündeki alana atığı yayacaksınız, bu atıkların çevre bilimindeki adı, tehlikeli zararlı atıktır.

D.G.: Kazdağları ülkenin ekolojik zenginliği, biyoçeşitlilik açısından önemli bir bölge…Ekolojik açıdan koruma altında olması gereken bölgelere maden ruhsatı nasıl veriliyor? Maden kim için ne için, diye sorabilir miyiz? Yabancı şirketler neden Türkiye'ye yatırım yapmaya istekli?

E.Y.K.: Yabancılar neden gelip bizim varlıklarımızı yağmalıyor? Türkiye'de maden faaliyetleri cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Türkiye'deki yer altı zenginliklerini araştırmak, ortaya çıkarmak ve işletmek için Atatürk Maden Teknik Araştırma Enstitüsünü kurmuştu. Bu araştırma enstitüsünün ortaya çıkardığı madenleri işletmek için de ETİBANK'ı kurmuştu. 1935 yılında 2804 sayılı maden teknik ve arama kanunuyla madenlerin nasıl işletileceği yönetmeliklerle ortaya konmuştu. Bu yönetmelikler bugünkü yönetmeliklerden yüzlerce kat daha çevreye duyarlı insan haklarına ve doğaya saygılı yönetmeliklerdi. Bu yönetmeliklerde bir su havzasında, bir tarım alanında, bir orman alanında, bir zeytinliğin yakınlarında, yerleşim yerinin yakınlarında  maden faaliyeti yapamazsınız. Bu kanun çevreye bu kadar duyarlıydı.

 21 KEZ MADEN KANUNU DEĞİŞTİRİLDİ

Bu koşullarda Türkiye'deki yer altı zenginliklerini yağmalamanın imkanı yoktu. Bunu izleyen çok uluslu şirketler, başta emperyal güçler, başta yabancılar Türkiye'deki kıymetli metallerin ortaya çıkarılması için merkezi Kanada, Amerika, Avustralya'da olan vakıflar kurdular. Bu hedefe ulaşabilmek için de 12 Eylül'den sonra iş başına getirilen hükümetler aracılığıyla başta Turgut Özal olmak üzere 1985 yılında bu kanunu değiştirdiler. Bu kanunu değiştirebilmek için önce Türk parası koruma kanununu değiştirdiler. Bu sayede altın ve kıymetli metali işletme izinleri, bu işlemler için 1985'te  3213 sayılı maden kanunu çıkarıldı. Bu kanunun daha iyi hayata geçirilebilmesi için 2002'de maden ve petrol arama işleri adı altında MTA'yı ve ETİBANK'ı işlevsiz bırakan yeni bir uygulamaya geçildi. Yağmacı şirketlerin işini kolaylaştırabilmek için 2021 yılına kadar tam 21 kez maden kanunu değiştirildi. 1935'te bir maden kanunu çıkarılmış, çevreye son derece duyarlı, yıllarca hiçbir sorun olmamış ama 12 Eylül sonrası, Turgut Özal hükümetleri sonrası yabancıların yatırım yapması gelip buradaki madenleri işletmesi için bir sürü yasa çıkarıyorsunuz. Daha evvelki kanunun önünüze çıkardığı engelleri aşabilmek için de çıkarttığınız kanunu her iki üç ayda bir değiştiriyorsunuz. Bu değişikliklerin amacı, yabancı şirketlerin çok daha rahat bir şekilde yağma faaliyetlerini sürdürebilmesi.

ÜLKEMİZDE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ ZENGİNLİKLERİ VAR

 Dünyada bir kanunun 20 yıl içinde 21 kez değiştirildiği görülmüş bir vaka mı? Bugün ABD'deki maden kanunu 1866 yılında çıkmış, iki ya da üç kez değiştirilmiş. Bizde ise son 20 yılda, 21 kez değiştirilmiş amacımız ise yabancı şirketlerin bizim yer altı zenginliklerimizi daha kolay yağmalaması. Hatta hükümetin çıkardığı birtakım kolaylıklar arasında bu çok uluslu yabancı şirketlere teşvik adı altında milyon dolarlar verilmektedir. Türkiye'de madenler ne için çıkarılıyor, bizim ülkemizde dünyanın en önemli zenginlikleri var. Dünyanın bor rezervinin yüzde 72'si bizde. Peki biz aradan geçen 100 yıllık Cumhuriyet'te bor için ne yaptık? Boru halen daha toprak olarak dışarı satıyoruz. Bir gemi dolusu bor cevheri satıyoruz, bir kilogramlık bir ileri bor bileşiği alabiliyoruz. Bor nitrür gibi ileri teknolojide ihtiyaç olan borlu alaşımlar alıyoruz. Elimizdeki madenleri bu şekilde ziyan etmenin yanı sıra bir de kalkıp kıymetli metallerimizi, nadir toprak elementlerimizi yabancılar alsın götürsün diye üstüne para veriyoruz. Ülkemizde maden sektörünün yeniden ele alınması gerekir.

 ÇED YÖNETMELİĞİ İLK KEZ 1933'TE YAYIMLANDI

Turgut Özal döneminde Türk parası kanunun değiştirilmesiyle bunun hemen arkasından 1987'de Kütahya Gümüşköy, gümüş madenini kurdular. 1989'da ilk yabancı şirket Normandy Bergama Ovacık altın madeni için Türkiye'ye geldi ve bu tarihte, Türkiye'de bir maden faaliyetinin çevresel etkilerini düzenleyecek bir yönetmelik yoktu. ÇED sözcüğü henüz yoktu. O yıllarda yabancı şirketler bize Avustralya Marta Hill madenindeki ÇED raporlarını getirdiler. Biz o raporlara göre ÇED çalışması yaptık. Bu çalışmalardan sonra 1993'te Türkiye'de ilk kez ÇED yönetmeliği yayımlandı. Türkiye'de maden sahaları 1935'teki kanunla MTA Türkiye'nin her tarafını araştırdı, nerede hangi metallerin olduğunu haritaladı ve bunlardan işletilebilenler ETİBANK tarafından işletilirken 1985 sonrası yabancı sermayeyi teşvik, Türk parasının değerinin ortadan kaldırılması, yabancı madencilerin madenlerimizi yağmalaması izinleri 1990'larda başladı.

 HALK İTİRAZ ETTİ

Buna tabii ki halkımız itiraz etti. 1994 yılına kadar yerel mahkemelere dava açıldı. Dünyada idare mahkemesi sayısı açısından bizim ülkemiz gibi böyle bir izdiham yaşayan bir ülke yoktur. İdare mahkemesine bir dava niye açılır, vatandaşın hükümetin çıkardığı kanunlara uyması için açtığı davalara idare mahkemesi davası diyoruz. Yani idare mahkemesi vatandaşla hükümetin kavgasıdır. Daha sonra mahkeme türleri değiştirildi, itirazlar engellenmeye çalışıldı, istiraf mahkemeleri kuruldu. Hukuk tarafı bir garabet.

 D.G.: Türkiye’de 2018 yılında 6 bin 646 adedi arama, 10 bin 155 adedi işletme ruhsatı olmak üzere toplam 16.801 adet maden ruhsatı verilmiştir. TÜİK verilerine göre, maden işletmelerinde 2018 yılında 812 milyon ton atık oluştuğu tespit edilmiştir. Türkiye'de madencilik kaynaklı ne kadar atık var ve bunlar nasıl rehabilite ediliyor?

E.Y.K.: ETİBANK'ın MTA'nın çalışmalarına dayanarak Türkiye'de birtakım zenginler bu maden sahalarını 49 yıllığına arama yapabilecekleri izin ruhsatlarına başvurdu. Bunların başında Eczacıbaşı gelmektedir. Eczacıbaşı, Türkiye'nin çok büyük maden alanlarında arama yapmak için izin almıştır. Bergama Ovacık altın madenini de Eczacıbaşı Normandy'e satmıştır. Normandy'nin buradaki faaliyetlerine yöre insanları STK'lar itiraz etti. İdare mahkemeleri kazanıldı. İtiraz Danıştay'a gitti 1997'de Danıştay bu madenin işletilmesi halinde ortaya çıkacak tehlikeleri sıraladı. Ancak şirketler gemi azıya almışçasına hükümeti yönlendirdi. 1997'de Danıştay'ın bu maden çalıştırılamaz kararına rağmen maden şirketleri, lobiler, çok uluslu şirketler o dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e gittiler. Demirel'e bir külçe altın hediye edildiği söyleniyor. Demirel de Başbakan Bülent Ecevit'e talimat verdi. Ecevit konuyu TÜBİTAK'a iletti. TÜBİTAK o dönem kendi alanında dünyaca ünlü 13 bilim insanına altın madenciliğinin ne kadar iyi olduğunu, zararı olmayacağına dair rapor yazdırdı.

TÜRKİYE'NİN HER TARAFI MADEN ÇÖPLÜĞÜ HALİNE GELDİ

Bu raporları ben 2000'li yıllarda İzmir Valiliğince kurulan İzleme ve Denetleme Kurulunda olmam sebebiyle yakından izledim. Bu çalışmalarda 2000 yılında valilik izniyle maden faaliyete geçirildi. Günümüzü hazırlayan bir sürü basamak var ve bu basamaklar akla bilime, çevreye karşı olan hareketlerdi. Bu yolla şu anda Türkiye'nin her tarafı bir maden çöplüğü haline getirildi. Ben, faaliyeti sonrası rehabilite edilmiş bir maden alanı görmedim. Şu anda bakanlığın kendi verilerine göre 2018'de 16 bin küsür ruhsat verildiği ve 812 milyon ton atık olduğu söyleniyor. Bu 812 milyon ton değil en az 812 milyar ton maden atığı var.

 D.G.: Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde devam eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı 2022, bilinen ismiyle COP27 çerçevesinde açıklamalar yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, ülke olarak ulusal emisyonlarda daha önce öngörülen yüzde 21 azaltımın yüzde 41e yükseltildiğini duyurdu. Sıfır emisyon hedefinden uzaklaşan bu açıklama  nasıl yorumlanmalı?

2030 YILINA KADAR EMİSYONLAR YÜZDE 33 ARTACAK

E.Y.K.: Çevre Bakanının COP27'deki açıklamalarına göre karbon salımını azaltmak bir yana aksine 2030 yılına kadar emisyonlar yüzde 33 artacak. Yani emisyonları düşürmek yerine bakan emisyonları artıracağını söylüyor. Küresel ısınma gibi gezegenin geleceği ve tüm insanlığı ilgilendiren bir konuda Çevre Bakanlığı'nın yaklaşımı bu. Bu konuda hükümetlerin yaklaşımları dünyanın geleceği açısından tehlikeli. Bu alanda daha önce başlatılan hava kalitesini korumak, küresel iklim düzensizliğini azaltmak ve  ısınan gezegenin ısısını bir parça düşürebilmek için karbon salımı hedefleri üzerinde çalışılması gerekirken Türkiye'nin sorumlu bakanı yüzde 33 oranında karbon salımlarını artıracağını söylüyor. Bu faciaya koşar adım gitmek için verilen gayretten başka bir şey değil. 

https://open.spotify.com/episode/1veF5UaDaDYEoJbJ7EaK3G?si=CnSH0BlXQ_y5y8RvhtEs2Q&nd=1

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP