Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

LEVHA KOYMAK O KADAR ZOR MU?

Bu haberin fotoğrafı yok

Aynur Can Hanım Alsancak’tan yazmış:

‘Türkçe selamlaşın,

Türkçe düşünün,

Türkçe konuşun,

Türkçe isim koyun,

Türkçe ile yaşayın,

Asla kendinize yabancılaşmayın!

Bizim başka yurdumuz yok!

Yurdunuza, dilinize, soyunuza sahip çıkın!’

Bu arada önceki yıllara giden ve anımsatan Aynur Can şöyle diyor:

‘Türkiye’nin neresinde ne yetişeceğine, Türklerden başka hiç kimse karışamaz!’

Ben de anımsatayım:

‘Bu sözler, halkın ‘Karaoğlan’ adını taktığı önceki Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’e ait.

Kıbrıs Fatihi Bülent Ecevit, Amerikalıların ambargosuna karşı göğsünü gererken, aynı zamanda ‘Haşhaş ekimine’ hatta ‘Tütün ekimine’ karşı çıkarak istedikleri gibi hareket etmemizi engellemek istemelerine de, köylülerle yaptığı bir önemli konuşmada, Aynur Hanım’ın anımsattığı gibi tüm dünyaya şöyle seslenmişti:

‘Türkiye’nin neresinde ne yetişeceğine, Türklerden başka hiç kimse karışamaz!’’

O günden bu güne köprülerin altından çok sular geçti.

Bazı politikalar da değişti.

Bir ara ‘Kendi kendimize yeterli olurken’ şimdi ne haldeyiz bunu bilmeyenimiz de yok…

Gazetelerde okuyup, televizyonlarda seyrettiğimiz gibi, bir ara, ‘Saman bile ithal eder’ duruma gelmiş, düşmüştük.

Aynur Can gibi Bornovalı konuya duyarlı birkaç arkadaşım da aynı görüntüyü paylaşmışlar.

Antalya’nın Manavgat ilçesindeki kentin ana caddelerinden birinin görüntüsü olan fotoğrafta, palmiye ağaçlarıyla süslenen orta refüjin girişinde, kaldırımda, Türk Bayrağı figürü var…

İşte bu fotoğrafın altına yazılan yorum şöyle:

‘Antalya Manavgat Belediyesi!

Bayrak kutsaldır!

Bayrak şereftir!

Bayrak namustur!

Ve yerde olmaz!

Üstüne basılmaz!

Bu yanlıştan derhal dönün!’

Ve şu ekleme daha yapılmış;

‘Tepkisiz kalma, paylaş!’

Sanıyorum, gerek Aynur Can, gerekse Selahattin Haseki ve diğer İzmir ve Bornovalılar bu önemli kusura tepkisiz kalmayarak başta ben olmak üzere tüm dostlarıyla paylaşmışlar.

Suna Önder konuya şöyle yaklaşmış:

‘Kim. bu Cennet vatanın uğruna ölmez?

Ki Fedaaa.

Şüheda (şehit) fışkıracak. Sıksan ŞÜHEDA!…’

 

*- BİLMİYOR MUYUZ?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün İzmir’in kurtuluşunda 9 Eylül’de İzmir’de ayaklarının dibine halı gibi, kilim gibi serilen Yunan Bayrağı’na gösterdiği duyarlılığı hepimiz biliyoruz…

Denize döktüğü düşmanın bayrağına gösterdiği hürmeti herhalde bilmeyen yoktur…

Ama içimizdeki ve yurt dışındaki hainlerin, kansızların, bölücülerin Bayrağımıza yaptıklarını bilmeyenimiz yok…

Yıl 1968 idi…

Bir ihbar gelmişti bana…

NATO’da görevli bir Amerikalı asker, aracında şoför koltuğunda Türk Bayrağını altında örtü olarak kullanıyor, diye…

Rahmetli Foto Muhabiri Ahmet Gümüşçü ile Birinci Kordon’da verilen adrese gitmiş ve Amerikalı’ya ait aracı bulmuştuk.

İhbar doğru idi…

Görüntülerini aldık, Demokrat İzmir Gazetesi’nde ‘Amerikalının edepsizliği’ diye yayınladık…

Ondan bir müddet sonra 6. Filo İzmir’e geldi ve gençler onlara bunun hesabını ‘protesto’ ederek gösterdiler.

Amerikalıların yüzünü şu zamanda çok daha iyi görüyor ve anlıyoruz.

 

*- EN İYİSİ!

Şimdi de sözü, değerli meslektaşım, araştırmacı yazar Gürol Tulunay’a vereceğim.

‘Siz iyisi mi bu hafta sonu Urla’ya gidin.

Katmer mi yersiniz, tarihi eserlerimi gezersiniz, ya da iskelede balık mı olur?

Tercihiniz, siz bilirsiniz…’ diyerek şunları yazmış sevgili Gürol Tulunay, tabii ki yazısını da fotoğraflarla süslemiş!

Benim gibi keyifle okuyacağınızı sanıyorum;

‘O günü bugün gibi hatırlıyorum.

Evden işe giderken, yol ayrımından iskeleye saptım.

O ne biçim bir yosun, tuz ve iyot kokusu?

İnsanı, insandan alan, rahmetli Tanju Baba’nın Urla’m adlı şarkısına karıştıran bir koku!

Camlar açık, fotoğraf makinesi kucağımda. Ciğerime bol, bol kokuyu depo ediyorum.

Kendimi çok keyifli hissediyorum.

Öyle ya Urla’da çalışıyorum, ‘ 990 lı yıllar’ az bir keyif mi bu, her kula nasip olur mu?

İskeleye park ettim bu ve bunlara benzer kareleri arka, arkaya çekmeye başladım.

Kovayla teknedeki ağlara deniz suyu dökene seslendim.

‘Ne zaman açılıyorsunuz?’

Homurdandı, dediğini zor anladım ama, öyle ya bana neydi ne istiyordum ki!

‘Size bereketli avlar dilemek için sormuştum!’. deyince, gülümseyerek ve sigarasını ağzının bir kenarından öbür kenarına kaydırarak,

‘Sağ olasın, inşallah bereketli olur!’

Çok bilirmişim gibi, ‘Av için uygun bir hava değil mi?’ dedim…

El cevap,

‘Öyle!’, dedi.

‘Rasgele o zaman reis!’ dedim. (Reis hoşuna gitti) yine gülümseyerek

‘Eyvallah!’ dedi…

Onlar bu konuşmadan sonra, demir alarak açıldılar, aslında onlar açılırken de ben fotoğraf çekmeye devam ediyordum.

Ama şimdi çok aramam lazım, bir başka zaman diliminde de o fotoğrafın altına da bir şeyler çiziktiririz…

 

*- URLA NEDİR?

Urla berekettir, biraz tarım, biraz alkol, biraz zeytindir, üzümdür ve şaraptır…

Urla bereketlidir, Urla balıktır, Tarihtir, Zeytindir, Zeytin Yağıdır, Enginardır, Üzümdür ve şaraptır…

Urla katmerdir.

Kokusu şu an burnumun ucunda, hele siz açılan yufkanın havada çevrilirken göreceksiniz, şaşkınlıkla izlersiniz.

Ortası çukur büyük sini gibi bir tavaya yağın üstüne yatırılır, içi için siparişiniz neyse o konur ve dört tarafından katlanan yufkanın iki tarafı da nar gibi oluncaya kadar kızartılır.

Sonra, çengele asılır, asılır ki fazla yağı süzülsün diye.

Sonra büyük yarım ay gibi bir börekçi bıçağı ile küçük kareler halinde kesilir ve Urla yoğurdundan, dövülerek yapılmış köpük, köpük bir büyük bardak ayranla servis yapılır.

Bu arada ilk lokmaları yutanlar, hemen evde kalanlara götürmek için yeni siparişini verir.

Arkasından isterseniz dövülmüş sakızla yapılan bir Urla muhallebisi yiyebilirsiniz.

Katmer dışında Türkiye de randevu alınarak gidilen bir kahve ve ayni zamanda antikacı dükkânını bir görüp bir çay kahve için.

 

*- GÖZ ATIN

Kahveci Ferhat’ı uzun bir süre önce kaybettik.

Allah’ın rahmeti üstüne olsun inşallah.

Burada özellikle sergilenen antikalara, eski objelere göz atın, ilginizi çekecek bir şeyler bulacağınızdan eminim…

Bir yiyenin adını ve tadını unutmayacağı bir lezzet cümbüşüdür katmer…

Biliyor musunuz, sadece katmer yemek için Urla ya gitmeye değer…

Ayrıca yerel yemekler yemek isterseniz tavsiye edeceğim iki lokanta vardır.

Bakın restoran demiyorum bunlar lokantadır.

Biri Şafak Lokantası, ‘Bereket Tanrısı’ tarafından işletilir. Ona bu ismi ben takmıştım 1990 da Urla da çalışmaya başlayınca.

Sebebi de Urla da kazı yapan bütün ekibin karnını doyururdu ve ücret almazdı.

Bu Bereket Tanrısı olmazda ne olur…

Diğeri ise, Beğendik Ağbi lokantasıdır.

Yerel yemekler yapar ikisi de.

Hatta Tanju Baba elbasan tavayı Bereket Tanrısının Şafak lokantasında yerdi…

40 km. sahili olan ve Türkiye’nin en büyük yarımadasına ismini verendir, Urla bir adalar dizisidir.

Dünyada üç tane bulunan (Taaffuzhane) den biri Urla dadır ve Karantina Adasındadır.

Urla’nın bir de öbür kıyısı vardır.

Denizine bir lira at, yarın git yukardan bak görürsün.

Sahi bu sahillerimizde (Demircili) de, bir kaç tanede olsa fok ailesi yaşar.

Biz rahmetli Prof. Dr. Hayat Erkanal ile birlikte burada  (fil) fosili parçaları bulmadık mı?

Ve hemen kararımızı vermedik mi?

Olsa, olsa bunu buraya Aksak Timur getirmiştir dememiş miydik?

Urla İskele, eski adıyla ‘Skala’ bir renk cümbüşüdür…

Balıkçılar yani deniz emekçileri burada toplanmıştır.

Bütün gün ağ ellerler, sabah erkenden pancar motorun çıkarttığı pat, patları ise en iyi İskelede bulunan ve içi adeta bir müze olan ‘Pera Otelde’ sabah çayınızı veya kahvenizi içerken seyredebilir veya dinleyebilirsiniz.

Otelin sahibi Zekeriya Bey’e benden de selam götürüp hayırlı işler dileyiniz…

Kendisi bir İstanbul beyefendisidir. Otelin salonunda ki müzesini mutlaka görün derim…

Odalarını anlatmama Türkçem yetmeyebilir, kalmayacak olsanız bile deniz üstündeki o butik odaları görmeniz lazım…

O odalarda aklınızın kalacağından eminim.

Ve siz bir özel gününüzü bu odaların birinde geçirmeyi şimdiden düşüneceksiniz diye düşünüyorum…

 

*- URLA’NIN ÜNLÜLERİ

Urla’nın Dünyaya mal olmuş birçok ünlüsü vardır.

Geçmişten başlarsak Anaksagoras; Klazomanai veya Karantina Adası doğumludur.

Bilmiyor musunuz?

Haklısınız, benim gücüm yetmedi, yazdıklarım işe yaramadı bu adanın yoluna bir levha diktiremedim.

Oysa, elin oğlu bizim olan her şeye el koyuyor Selanikte açtıkları bir üniversiteye adını verdiklerini duydum.

Ayrıca, Ay da bulunan 50 kilometrelik bir kratere de adı verildi.

Biz bir levha dikemedik.

Urlalı şair Seferis, Heykeltıraş Şadi Çalık, ünlü yazarımız Necati Cumalı, Milli sanatçımız, ünlü ses Tanju Okan da Urlalıdır.

Daha çok var ama diğerlerinden bir başka yazımda yazarım…

Levha dikemediğimiz yerler içinde, Klazomanai Yağ İşliği ve Dünyanın ilk limanı ünvanlı Liman Tepe’de, yani Urla İskelede…

Bunlarında bir levhası yok.

O nedenle bunları bilmeyenler haklı, kabahat bir türlü levha dikmeyen yerel yönetimin…

 

*- HALÂ DURUYOR

Klazomanai veya Karantina Adası demişken, Dünyada üç tane olan Tahaffuzhanenin birisi ve en iyi durumda olanı Urla karantina adasında.

5 Bin kişilik anfi tiyatro, Tanrıça Atena nın adına yapılan tapınağın zemini hala duruyor.

Ada da bulunan bir mağaranın Urla ya çıktığı söylenir, bu mağara aynı zamanda bir tapınaktır.

Henüz incelenmediğini söylemem lazım.

Büyük bir çam ve palmiye ormanına sahiptir.

Yüksekten denize baktığınızda Roma villalarının kalıntılarını görebilirsiniz.

Ayni Liman Tepe gibi bir küçük  limanda gün yüzüne çıkmayı bekliyor…

Urla İskelede bulunan Kalabak sahillerinde denize girebilirsiniz.

Özellikle küçükler için ideal boya sahiptir.

Ayrıca şimdi adadan denize sokuyorlar mı bilmiyorum, çok güzel bir plajı ve adanın Sağlık Bakanlığına ait bir dinlenme tesisi, oteli de var…

 

*- DİĞER DENİZ

Ayrıca sizlere kısaca diğer denizden bahsetmem lazım.

Bunun için Demircili Köyüne kadar gitmeniz lazım.

Bu yöremizde ‘AİRAİ’ adlı adı çok telafuz edilmeyen bir eski kentimiz var ve bir yarımadanın üzerine kurulu bulunan kent yağmalanmış durumda ve aldığım duyuma göre antik kenti kaçak olarak geceleri kazmaya devam ediyorlarmış.

Bu Demircilide bulunan plajlar çok ünlü ve çok güzel.

Denizinin soğuk olduğunu söylemem lazım.

Demirciliden itibaren Çeşme ye kadar bu hatta görülesi ve yerler içinde Kokar Koy ve Cılka Koyu bu yerlerin en ünlülerinden.

Kokar Koy 90 metre derinliğe sahip, dalgıçlar Kokar’ın tabanının anfora tarlası gibi olduğunu söylüyorlar.

Cılka koyu ondan sonra geliyor, 150 metre kadar yukarıda da bir mağara ve içinde de bir tapınak var.

 

*-

Yaşar Eyice

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

13 − five =

AK Parti, çocuk suçlularla ilgili yasayı sertleştiriyor. Artık ‘yaş küçük’
Sıradaki Haber ‘Çocuk’ denmeyecek: Kasten öldürmede affa son