DOLAR 32,2739 -0.65%
EURO 34,6697 -0.46%
ALTIN 2.410,05-0,51
BITCOIN 1852806-5,03%
İzmir
23°

AÇIK

1

BEĞENDİM

ABONE OL

DEMOKRAT GÜNDEM-RÖPORTAJ HABER-BİRİNCİ BÖLÜM– Türkiye’nin 81 kentinde kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin sürdüğünü kaydeden TKDF Başkanı Canan Güllü, istatistiklerin doğru tutulmadığını, kadın cinayetlerinin de sayı olmaktan çıkıp sonlandırılması ya da minimum düzeye inmesi için hükümetin ve bakanlıkların ciddi çalışma yapması gerektiğini söyledi.

TKDF Başkanı Canan Güllü, bu yılın ilk 8 ayında kayıtlara geçen kadın cinayeti sayısının 271 olduğunu, salt Ağustos ayında 42 kadının erkek şiddeti kurbanı olduğuna dikkat çekti.

CİNAYETLERİN ANA SEBEBİ TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ

Güllü, “8 ayda 271 kadın ama geçtiğimiz Ağustos ayında da 42 kadın katledilmiş.

Türkiye’nin 81 ilinde bu kadın cinayetleri devam ediyor. Mahallelerde neden öldürülmüş? Bu kadınlar göç nedeniyle mi geldikleri yerde uyumsuzluk yaşadığı eşiyle erkek bu konudaki o erkekliğini öne aldığı için mi öldürüldü? Eğitimsizlik mi? Bunun sebebi geçimsizlik mi?

Bir sebep arıyorsak aslında ana sebep, baş sebep toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Kadın cinayeti sayısı dün 10’du, 20 oldu, 30 oldu 42 oldu. Yarın 50’ye gelecek, artarak gidecek ama bir dönemden sonra belki. Bitecek belki yok, bitecek zaten ama biz hızlıca bitirmek istiyoruz” diye konuştu.

EŞİTLİĞİN OLMADIĞI YERDE TABİKİ CİNAYET OLUR

“Eşitliğin olmadığı yerde ne olur? Tabi ki cinayet olur. Tabi ki baskı ana unsur olur. Tüm bunlarla beraber ben iyi niyetin olmadığına, bu mekanizmaların doğru kullanılması yönünde bir iradenin olmadığını söylüyorum” diyen TKDF Başkanı Canan Güllü, “Koruma kollama yok. Üretme alanları hiç yok. Hele politika üretmeyi tamamen son 10 yılda bıraktığımız gibi eylem planından ‘toplumsal cinsiyet eşitliğini’ çıkarmışız. Bütün bu şiddet vakalarında elektronik kelepçeyi takip edebilme yeteneğinde üstün bir hizmeti ortaya koyamamışız. Biz hala karakola gelen kadına ‘Kocandır, sever de döver de’ hikayesinden ileri gidememişiz” ifadelerini kullandı.

canan güllü

TKDF Başkanı sayın Canan Güllü ile yaptığımız röportajın ilk bölümü:

DEMOKRAT GÜNDEM- Federasyonun düzenli olarak yayınladığı kadın cinayetleri ile ilgili raporlarınız var. Son yayınladığınız raporda 8 ayda 271 kadının yine erkekler tarafından öldürdüğünü açıkladınız. Bu kadın cinayetleri durduramayacak mıyız?

Durdurmamızın önündeki engeller nelerdir? İstanbul sözleşmesinden çıktık bu tabi bunu çok başka bir etkisi olduğunu biliyoruz ama sizden değerlendirme almak istiyoruz. 

CANAN GÜLLÜ: Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin azalması ya da sona erdirilmesi için gerekli iradeyi ortaya koyulması için çalışıyoruz. Ama şöyle bir dönüp baktığımızda işte İstanbul Sözleşmesi neden kaldırılır? 

Eğer kadın cinayetlerini, kadına karşı şiddeti, çocuk istismarını ortadan kaldırmak istiyorsanız, elinizde kapı gibi bir sözleşme var. İstanbul Sözleşmesi. Üstelik Avrupa’nın ilk sözleşmesi, üstelik kendi ülkenizin ve şehriyle anılıyor. 

İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıramazsınız, kaldırdığını zaman o zaman kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin bitmesi, bitirilmesi yönünde bir irade olmadığını görürüz. Nerede? İktidarda.

Peki sahada çalışan biz aktivistlerde böyle bir iradesizlik, kadere küsüp kenara çekilme var mı? Hayır, yok. Dediğiniz gibi her ayın 31’inden itibaren biz bir önceki ay ne kadar kadın katledilmiş, hangi ilde katledilmiş, kim etmiş, nasıl katletmiş gibi ayrıntılarıyla aslında ortaya bir inografik koyuyoruz. 

8 AYDA 271 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ

8 ayda 271 kadın ama geçtiğimiz Ağustos ayında da 42 kadın katledilmiş. Bakın 42 kadın bir ayın 30 gününden fazla ya da 31 çekiyorsa 31 gününden fazla tüm bunları yan yana koyduğunuzda bu ülkede artan sebepleri görebileceğimiz inografiyi ben çıkarabiliyorum. 

Sen bir sivil toplum örgütü olarak iktidarın ya da iktidarın Bakanlığının, hükümetin görevlileri arasında da buna dair olaylar vardır, listeleme vardır. Hangi ilde? Örneğin Adana’da Adana’nın Seyhan ilçesinin bilmem ne mahallesinde öldürüldü ya da Hakkari’de ya da Sinop’ta fark etmiyor illerin adı. Çünkü Türkiye’nin 81 ilinde bu kadın cinayetleri devam ediyor.

ANA SEBEP TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ

Mahallelerde neden öldürülmüş? Bu kadınlar göç nedeniyle mi geldikleri yerde uyumsuzluk yaşadığı eşiyle erkek bu konudaki o erkekliğini öne aldığı için mi öldürüldü? Eğitimsizlik mi? Bunun sebebi geçimsizlik mi? Bir sebep arıyorsak aslında ana sebep, baş sebep toplumsal cinsiyet eşitsizliği. 

Bundan başkası yok, kadın cinayeti sayısı dün ondu 20 oldu, 30 oldu 42 oldu. Yarın 50’ye gelecek, artarak gidecek ama bir dönemden sonra belki. Bitecek belki yok, bitecek zaten ama biz hızlıca bitirmek istiyoruz. 

canan güllü

D.G: Aslında sayıları konuşur hale geldik. Sayıları konuşmak da yani bir noktadan sonra sanki alışma ve kanıksamayı getirmiyor mu beraberinde? Bu da tehlikeli değil mi? 

C.G: Arttı, artıyor yani bu tıpkı şehit cenazeleri gibi. Kadın cinayetleri de ikisi de artan oranda devam ediyor. Artık ya öldürüldü, nerede öldürüldü, kim öldü hiç ayrıntısına gerek bile yok sayı konuşuyoruz,  biz sayı konuşmayalım dedik. 

Kadın cinayetleri özelinde de raporumuz var, ‘ev içi şiddete acil yardım hattı’ işlettiğimiz oradaki kadın şiddetiyle ilgili raporlarımız var. Tüm bunların aslında önlenebilir olduğunu kamuoyuna hem izleyicilere de söyleyelim, çok basit önlemlerle çok basit mekanizmaları hayata geçirdiğimizde bu sorunlar ortadan kalkar.

BAŞARISIZLIKLA ANILACAKLAR

O hepimiz için bir sorun kadın aktivist olarak benim için sorun medya için, sizin için sorun. İktidar için sorun. Bu kötülükle anılacaklar. Başarısızlıkla anılacaklar. Katlettikleri kadınların çocukları tarafından hep suçlanacaklar ve toplumsal olarak bu suçun önlenebilir faaliyetleriyle muhalefet de suçlu. 

Onlar da bu konuyla yeterince ilgilenemedikleri için tam tersini ifade ediyor. 

İktidar yetkilileri ‘Aslında hep vardı da işte medya bunu daha görünür kıldı, biz önlemek için şu uygulamaları başlattık’ diyor. Sizce alınan önlemler yeterli mi? 

C.G: Sürekli aynı hikaye tekrar ediliyor. Daha görünür oldu hikayesini 15 yıl önce konuşuyorduk. Başka şeyleri konuşmamız lazım. Dijital şiddet geldi. Hayatımızın her tarafında dijital- yapay zekayı konuşuyoruz. Dünya uzaya insansız uzay aracı gönderiyor. Biz ise aynı noktada başa sarıyoruz. Elektronik kelepçeyi uygulamışız zamanında, inanın ki bundan 10 sene önce biz hala elektronik kelepçelerin sayısını arttıramamışız.

Bütün bu şiddet vakalarında elektronik kelepçeyi takip edebilme yeteneğinde üstün bir hizmeti ortaya koyamamışız. Biz hala karakola gelen kadına ‘Kocandır, sever de döver de’ hikayesinden ileri gidememişiz. 

Koruma kollama yok. Üretme alanları hiç yok. Hele politika üretmeyi tamamen son 10 yılda bıraktığımız gibi eylem planından ‘toplumsal cinsiyet eşitliğini’ çıkarmışız. 

EŞİTLİĞİN OLMADI YERDE NE OLUR?

Eşitliğin olmadığı yerde ne olur? Tabi ki cinayet olur. Tabi ki baskı ana unsur olur. Tüm bunlarla beraber ben iyi niyetin olmadığına, bu mekanizmaların doğru kullanılması yönünde bir iradenin olmadığını söylüyorum. 

Her zaman ben aslında temcit pilavı gibi hep aynı cümleleri kullanıyorum. Bizim yapıcı yöndeki cümlelerimiz var, aslında doğru uygulamaları bir görsek söyleyeceğiz. ‘Düzeltilmiş, teşekkür ederiz’ diye; ama olmuyor. 

D.G: Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını halk yeterince bilmiyor sanırım. Biraz açar mısınız ve de iktidar kanadında neden bu kadar karşı çıkılıyor sizce bu kavrama? 

C.G: Şimdi uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğinde zaten var olduğu için onu hemen alıp üçüncü bir cins olarak algıladılar. Yani tanımı doğru tanımlayamadılar. 

Toplumsal cinsiyet eşitliği aslında, bütün haklardan eşit şekilde yararlanabilme demek, çok basit. Anlatıyorum ki ilkokul talebesi de anlasın, 65-75-80 yaşındaki de, algısı daralmış insanlar da anlasın. 

CİNSİYET EŞİTLİĞİ HAKLARDAN EŞİT YARARLANMA DEMEK

Yasalar önünde haklardan eşit faydalanma, kullanma hakkı demek. Gece sokağa çıkabildiğinizde size cinsel obje olarak bakılması demek. Toplumsal cinsiyet eşitliği, atanan valilerin, emniyet müdürleri, bürokrat, bakanlar gibi yani karar mekanizmalarının her noktasında kadınların da yer alması demek 

Ama biz gelip cinsel yönelim üzerine konuyu oturtunca, ben de bu konuda savunu yapınca ‘tu kaka’ ilan ediliyorum. Ya da başka bir sivil toplum örgütü söyleyince. Ama kendileri doğru söylüyor. Yanlış bildikleri için de yanlış işlere imza atıyorlar. 

D.G: Tam bu noktada geçtiğimiz günlerde Kaos GL’nin başlattığı bir kamu spotu vardı. Hakaret ve tehditler nedeniyle yayından kaldırıldı. LGBT hakları neden olmalı? Toplum LGBT’yi biliyor mu yeterince, terör örgütü sananlar bile var. Ne yapılmalı, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? 

C.G: Aslına bakarsanız bunu anlatacak kişi ya da kurum bizler değiliz. Devletin kendisi. Devlet toplumuna, vatandaşlarına bunu anlatacak. Daha 2 gün önce biliyorsunuz. Antalya  Altın Portakal Film Festivali’nde bir yayınlanması yasak olan film üzerine tartıştık. 

Sonra öğrendik ki bu yasak kararını alanlar bu filmi izlememiş.  Suçladıkları noktalardaki hiçbir konunun da filmin içeriğinde olmadığı ortaya çıktı. 

Ne oldu taş attılar, dalga yayıldı. O dalganın içinde boğulanlar oldu ama onlar emeline ulaştılar. Ancak içeriğinin boş yalan ve yanlış olduğuna dair konuyu siz-ben bildik zararı çeken de bu toplumun kültür ve sanat alanı oldu. 

SAPKINLIK GİBİ TANIMLAMALAR ÇOK YANLIŞ

Tıpkı Kaos GL’nin kamu spotunda olduğu gibi. Ben bugün sabah kalktım ya da akşam yatarken lezbiyen olacağım dediğimde lezbiyen olmuyorum ya da sapkınlık olarak lanse ediliyor. Bu tanımlamalar çok yanlış. 

Zaten böyle bir tanımlama yapamazsınız ya da bu bir hastalık değil, tedavisini yapalım da doğrulukta tedavi yerine ulaşsın diye. Bu tamamen vücudun genetik yapısıyla ilgili. 

İNSAN HAKLARINA SAYGI DUYMAK ZORUNDAYIZ

Biz insan haklarından bahsediyoruz ve İnsan Hakları Beyannamesi’ne imza koymuş bir toplum olarak bu haklara saygı duymak zorundayız. 

O insanların sokakta-alanda-sosyal hayatın içinde olarak geçimini sağlamasına, gerçekten insan onuruna yakışır işlerde çalışmasını sağlamasına olanak açması gereken devlet ya da devletin kurumları olmalı. 

D.G: Mesela sosyal medyada anti propaganda ya da açıklamalar, videolar yayınlanıyor. En çok halk sanırım bundan kaygı duyuyor. Yani ‘çocuklarımız, gençlerimiz tehdit altında, çocuklar zorla ya da işte özenerek, imrenerek cinsiyet değiştirecekler’ gibi. 

C.G:  Ben bu konuya hiç inanmıyorum. Böyle bir hak yok. Böyle bir çocuklarım böyle olacak diyerek kitlelerin sokağa çıktığı bir halk yok. Bir oranında bir kitlenin, azgın azınlığın aslında taleplerini iktidar, daha büyüterek-kabartarak bize sunuyor. 

Sokaklardayız, ben sahalardayım, birçok arkadaşım sahada. İnsanların birbirine saygı duyduğu bir topluluk var aslında. Bir yerlerde olay çıkarmak için bunları köpürtüyorsunuz. 

Bu köpürtme zararını bir yerlerde işte bakın mülteciler üzerinden, kadınlar üzerinden yapılıyor. Bu LGBT olayları üzerinden toplumun ahlakı bozulacak, deniyor. 

ÇOCUKLAR İSTİSMARA UĞRARKEN AHLAK NEREDE?

Toplumun ahlakı bozuluyor ise bu ülkede her yüz çocuktan (bizim zamanımızda söylediğimiz rakam 40 idi) her istismara uğramış 100 çocuktan 40’ı ensest mağduru. O zaman bunun üzerine yoğunlaşacaksınız. Onun üstünü kapattınız. 

Her cemaatte, vakıfta adları belli, çocuklar istismara uğrarken ahlak nerde? 

Toplumun ahlakının bozulduğunu diyenler nerde? Bunların cevabını vermemiz, bunların çaresini, çözümünü üretmemiz lazım ama. 

BUNLARI KONUŞUYOR OLDUĞUM İÇİN UTANIYORUM

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutladığı bir senede bunları konuşuyor olduğum için utanıyorum. 1923 yılında bir olmayı, birlikte olmayı, kadın-erkek eşitliğini yasal çerçeve içinde kurmuş bir toplumdan bahsediyoruz. 

D.G: Peki iktidara düşen görevler nelerdir? Kadın sığınma evleri ne durumda, son durum nedir? Sizce sayı yeterli mi? 

C.G: Yeterli oranda değil. Avrupa standartlarında, her 10 bin kişi başına sığınma evi denir. Ama Türkiye’de biliyorsunuz; kamu kreşlerinin kapatıldığı, kadınların istihdama katılmasının önünün kesildiği bir dönemde, şiddete uğradığında kadınların kaçıp kendini koruyabileceği alanlarda eksiklik var. 

Yerel yönetimlere de çok iş düşüyor. Bu nedenle TKDF olarak belediyelerle protokoller imzalıyoruz. Sadece kadına yönelik şiddet ve istismar alanında değil, yerel eşitlik eylem planlarının hayata geçmesi, komisyonların kurulması, karar mekanizmalarında daha çok kadın olması gibi alanlarda da. 

RÖPORTAJIN İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN YAYINDA OLACAK

Önerilen haber: Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın açıklamalarına peş peşe tepki

En az 10 karakter gerekli
Tüm Yorumlar (2)


HIZLI YORUM YAP