DOLAR 32,2804 0.19%
EURO 34,8535 -0.1%
ALTIN 2.420,19-0,98
BITCOIN 20293733,04%
İzmir
22°

AZ BULUTLU

üst menü altı
DEVA Partili Evrim Rızvanoğlu ile A'dan Z'ye… Çevre ve İklim Eylem Planı'nda neler var?

DEVA Partili Evrim Rızvanoğlu ile A'dan Z'ye… Çevre ve İklim Eylem Planı'nda neler var?

ABONE OL
23 Ekim 2022 14:49
DEVA Partili Evrim Rızvanoğlu ile A'dan Z'ye… Çevre ve İklim Eylem Planı'nda neler var?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Demokrat Gündem Gazetesi’nin Çevre-İkim kategorisinde başlattığı Bir Buçuk Derece adlı podcast yayınının bu haftaki konuğu Evrim Rızvanoğlu'ydu. Rızvanoğlu, Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nı açıklayan tek parti konumunda olan DEVA Partisi'nin  iktidar olmaları durumunda ilk 60 ve 360 günde neler vaat ettiğini, İklim krizine dair hangi sorunlar için hangi  çözüm önerilerini sunduğunu anlattı.

DEMOKRAT GÜNDEM-YAYINA HAZIRLAYAN: MELİSA GÖNEN– Eylem planının hazırlık sürecinden kapsamında yer alan konulara kadar pek çok noktayı Demokrat Gündem'e değerlendiren Deva Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu,  "Eylem planımız çok istişareli bir süreçten geçti, uzun uzadıya bir çalışma. Gerek parti içinde gerek parti dışında 200 kişiye yakın bilim insanı, konusunda uzman çevre mühendisleri, hukukçular, çevre aktivistleri herkesin bu çorbada tuzu oldu. Güzel bir çalışma ortaya çıkardığımızı düşünüyorum "dedi.

EVRİM RIZVANOĞLU: ULUSAL KATKI BEYANINI HALA VERMEDİK

Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nın geçen yıl onaylamasına karşın, ulusal katkı beyannamesini hala sunmadığını vurgulayan DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu, İklim Kanunu’nun da hala çıkmadığını söyledi.

""

SENELERDİR İKLİM KANUNU’NUN ÇIKMASINI BEKLİYORUZ, HALA ÇIKMADI

Evrim Rızvanoğlu, “Bizim gerçekten ciddi yeşil çizgilerimiz var. Tabii ki burada aslında amaç, vatandaşların sağlıklı ve temiz bir çevrede hayatlarını sürdürme hakkı. Yeşil çizgi dediğimiz bu. Geçen sene bu zamanlarda Türkiye Paris İklim Anlaşmasını onayladı, meclisten geçirdi. Bu çok geç kalınan bir süreçti, hatırlarsanız son kalan yedi sekiz ülkeden biriydik. Sonra da COP26 sürecinde Glasgow'a gidildi. Bu anlaşmaya göre aslında her ülke ulusal katkı beyannamesi vermeli. Yani küresel ısınmayı azaltmak için üstlendikleri katkıyı belirliyorlar, planlıyorlar ve bunu raporluyorlar. Buna da ulusal katkı beyanları deniyor. Geçen seneden bu zamana kadar olan sürede iktidar hala bu NDC'yi sekreteryaya vermedi. Bunlar normalde gönüllü evraklar ama ülkeler için içinde hedef olan evraklar. Burada beş yılda  bir verilmesi gerekiyor ama biz Türkiye olarak hala vermedik. Senelerdir iklim kanununun çıkmasını bekliyoruz hala çıkmadı” diye konuştu.

MADEN KAZASI SONRASI KRİZ YÖNETİMİ SÜRECİ AKILLARA ZARAR

Soma’nın ardından Bartın’da yaşanan maden kazası hakkında da değerlendirmelerde bulunan DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu, “Kriz yönetimi süreci akıllara zarar. Sürekli bir "Allah'a çok şükür ölülerimizi çıkardık" gibi yorumlar. Biz bu ülkeyi yönetenlerden ölüleri çıkarmalarını istemiyoruz. İnsanları, vatandaşlarımızı canlı olarak tutmalarını istiyoruz. Onları insan hayatına yakışır şekilde doğru iş yerlerinde çalıştırmalarını istiyoruz. Bunları yaparken de çevre ve insan sağlığı müthiş önemli. Buna dikkat etmeden yapılan madencilik de, sürekli yerli milli yorumu yapılıyor, bizim yerli milli anlayışımız bu mudur? Kendi vatandaşımızı göz göre göre yerin o kadar altında havasız bırakarak bu süreci yönetmek midir? Biz buna itiraz ediyoruz, bu nedenle de Madencilik Eylem Planımızı açıkladık. Bu kadar denetimsizlik, bu kadar kötü şartlarda insanların çalıştırılması, tedbirlerin alınmaması hiç kabul edilebilir bir şey değil. Tarih bunu kara sayfalarda yazacak” ifadelerini kullandı.

Podcast yayınımızda gazetemizin sorularını yanıtlayan Rızvanoğlu dikkat çekici ve kapsamlı cevaplarla partilerinin eylem planını tanıttı. 

DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu'nun verdiği yanıtları sorduğumuz sorularla birlikte bir içerikte topladık.

 
DEMOKRAT GÜNDEM: Çevre ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nı açıklayan tek partisiniz. Partinizin birçok alanda hazırladığı eylem planları da var ancak çevre-iklim duyarlılığınızı bir eylem planıyla somutlaştırma sürecinden biraz bahseder misiniz?

EVRİM RIZVANOĞLU: DEVA Partisi yeni, genç, dinamik bir siyasi parti biz ilk bu işe başladığımızda eylem planları yapmalıyız diye düşündük çünkü bir şeyleri  söylemek ayrı çalışmak ayrı. Bilim insanlarıyla konusunun içinde olan kişilerle istişare etmenin kıymetli olduğunu düşündük ve bütün politika bilimleri olarak da farklı farklı eylem planları yapmaya karar verdik. Enerji eylem planıyla beraber 14 eylem planımızı açıklamış bulunuyoruz. Şimdi çevre ve iklim konusu partimiz için çok önemli bu yüzden parti programı yazılırken doğa hakları ve çevre politikaları diye bir başkanlık kurduk o dönemde. Buradaki amaç aslında konuya nesiller arası adalet yaklaşımından ilerlemekti çünkü bir sonraki nesile nasıl bir dünya nasıl bir Türkiye bırakacağımızı düşündük. Biz iklim değişikliğinin varoluşsal bir problem olduğunu benimsemiş bir partiyiz. Bu eylem planımızda yaşanabilir bir Türkiye planımızı nasıl gerçekleştirebiliriz diye düşündük. Şimdi bunu yaparken de günümüzde iklim değişikliğinin en önemli sorunlarından bir tanesinin de kirlilikle mücadele olduğunu düşündük.

Hava kirliliği, plastik kirliliği, su kirliliği…Bunlarla parti olarak iktidara geldiğimizde nasıl baş edeceğimizin yol haritsını bu eylem planımızda kamuoyuyla paylaştık. Ben bu eylem planlarımızı çok önemsiyorum çünkü, seçmen hem partilerin bütüncül yaklaşımlarını görebiliyor hem de bu konuya ne kadar kıymet verdiğimizi görebiliyor. Eylem planımız çok istişareli bir süreçten geçti, uzun uzadıya bir çalışma. Gerek parti içinde gerek parti dışında 200 kişiye yakın bilim insanı, konusunda uzman çevre mühendisleri, hukukçular, çevre aktivistleri herkesin bu çorbada tuzu oldu. Güzel bir çalışma ortaya çıkardığımızı düşünüyorum.

 D.G: Kurulmasına hala izin verilmeyen ‘var ama yok olan’ Yeşiller Partisi gerçeği var ülkemizde. Eş başkanı Özlem Teke ile de bir yayın yapmıştık. Avrupa'da Yeşiller iktidar ortağı bile olabilirken, biz de kurulmasına onay verilmiyor…Siz bu durumu nasıl buluyorsunuz?

E.R: Bu konuyu Yeşiller Partisi ya da başka bir parti olarak ayırt etmiyorum. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmezleri, biz de 2.5 sene önce kurulduk. Bu yüzden her parti kurulmayı hak ediyor. Yeşiller Partisi'ne de farklı bir yaklaşımım yok. Her siyasi parti kendi görüşünü seçmenle buluşturmak isteyen herkes kurulmayı hak ediyordur. Bu yüzden bu yaklaşımı yanlış buluyorum. Her siyasi parti kadar onlar da istedikleri seçmene ulaşmalı diye düşünüyorum.

 D.G: Eylem planınızda iklim krizine etraflı bir şekilde ele alındığı görülüyor. Bilim insanları ve STÖ’lerle de görüşülmüş. İlk 90 ve 360 günde uygulamayı vaat ettiğiniz 65 madde var. Bize kısaca bunu özetler misiniz?

""

ÇEVRE VE İKLİM EYLEM PLANIMIZDA İLK 90-360 GÜNDE NELER YAPILACAĞINI ORTAYA KOYDUK

E.R:Biz eylem planlarımızı bir mantığa oturtarak ilerledik. Hem doğanın hem de insanın haklarını korumamız lazım, dedik. İklim krizinin tüm boyutlarını eylem planında ele aldık. DEVA iktidarında ilk 90 günde, ilk 360 günde ve 360 günden sonraki süreçte neler yapılacağını kapsamlı bir şekilde analiz ettik. Bu sadece bir kişinin ürünü değil. İlk önce sivil toplum örgütleriyle buluştuk. Sivil toplum örgütleri ortak aklın ve istişarenin domino taşı, çok kıymetli olduklarını düşünüyoruz. Bilim insanlarına danıştık, akademisyenlerle konuştuk. 30 kişiden oluşan bir genel merkez ekibimiz var. Bunlar Türkiye'de yaşayan bilim insanları ve konusuna hakim arkadaşlar, kariyerlerine, eğitimlerine yurt dışında devam eden arkadaşlarımız da var. Bizim illerde ve ilçelerde birer tane çevre başkanımız var. Bunların hepsinin toplu çalışması sonucu bu maddeler ortaya çıktı.

Biz eylem planımızın mantığını 3'e ayırdık. Bunun birinci bölümde vatandaşlarımızın sağlıklı bir çevrede mutlu bir yaşam sürmesi için neler gerekli dedik. İkinci bölümde toplumun sağlığını önceleyen yeşil ekonomiye geçiş planımızı anlattık. Üçüncü ve son bölümümüzde de  kamu yönetimine yeşil yaklaşımların nasıl olması gerektiğini ortaya koyduk. Bu eylem planını yazmakla birlikte uygulamaya nasıl koyacağımızı da değerlendirdik, bütçe çalışması yaptık.

Parti ekibimizde yer alan ekonomistlerle her bir maddenin yapılabilirliğini de analiz ettik. 360 günden sonraki süreçte tüm Türkiye'de musluk suyunu içilebirir hale getireceğiz dedik, bunun da bütçelemesini yaptık. Bu doküman üzerinde istişare ettiğimiz ve bütçelemesine kadar planladığımız bir çalışmanın ürünü, bunu da belirtmek isterim.

D.G:Sayın Babacan, ‘Bizim yeşil çizgilerimiz var’ demiş eylem planının giriş notunda. Küresel iklim krizinin etkilerini en aza indirmek ve 1.5 derecede tutma hedefiyle hazırlanan Paris İklim Anlaşması gibi anlaşmalar ortada. Türkiye de bu anlaşmayı onayladı ve yürürlüğe girdi. Ancak anlaşmanın yükümlülük ve şartlarının yerine getirilmesi için yapılması gerekenler hala kağıt üzerinde mi size göre?

""

BİZİM CİDDİ YEŞİL ÇİZGİLERİMİZ VAR 

E.R: Bizim gerçekten ciddi yeşil çizgilerimiz var. Tabii ki burada aslında amaç, vatandaşların sağlıklı ve temiz bir çevrede hayatlarını sürdürme hakkı. Yeşil çizgi dediğimiz hikaye bu. Geçen sene bu zamanlarda Türkiye Paris İklim Anlaşmasını onayladı, meclisten geçirdi. Bu çok geç kalınan bir süreçti, hatırlarsanız son kalan yedi sekiz ülkeden biriydik. Sonra da COP26 sürecinde Glasgow'a gidildi. Bu anlaşmaya göre aslında her ülke ulusal katkı beyannamesi vermeli. Yani küresel ısınmayı azaltmak için üstlendikleri katkıyı belirliyorlar, planlıyorlar ve bunu raporluyorlar. Buna da ulusal katkı beyanları deniyor. Geçen seneden bu zamana kadar olan sürede iktidar hala bu NDC'yi sekreteryaya vermedi. Bunlar normalde gönüllü evraklar ama ülkeler için içinde hedef olan evraklar. Burada beş yılda  bir verilmesi gerekiyor ama biz Türkiye olarak hala vermedik.

Senelerdir iklim kanununun çıkmasını bekliyoruz hala çıkmadı. Biliyorsunuz şimdi COP27 geliyor, kasım ayının ilk haftasında olacak. Konya'da bir iklim şurası yapıldı. Konya'da yapılan iklim şurasında fosil yakıtlardan çıkılması konuşulmadı. İktidar hedef koydu ancak, kömürden nasıl çıkılacağı konuşulmadı. 2053'te nasıl net sıfır hedefine ulaşacağız? Bunun bir kömürden çıkış süreci ve planlaması olacak, samimi olarak hedeflerin altı doldurulmalı. Biz bakanlık değiliz, bizim bütçemiz sınırlı, ama biz bile dert edindik ve  2050 net sıfır hedefimizi, tüm altlıklarıyla kömürden çıkış tarihimize kadar beyan ettik. Bu yüzden mevcut planların kağıt üstünde kaldığını ve samimiyetsiz olduğunu söyleyebilirim.

 D.G:Ekonomide süren olumsuz koşullar, yüksek enflasyon, gıda fiyatlarındaki yüksek artış gibi sonuçlar aslında pandemi değil iklim kriziyle ilişkili değil mi size göre de? Dolayısıyla ülkelerin ya da iktidarların birincil hedef ve önceliğinin iklim krizi ve sonuçlarıyla mücadele etmek olmalı mı size göre de?

E.R:Ülkelerin yönetiminde tabii ki hiçbir zaman tek bir öncelik olmaz. Birçok farklı öncelik doğru sıralanmalıdır. Hepsi birer sorundur, hepsi yönetilmesi gereken süreçlerdir. Dünya geneline de bakalım ama önce Türkiye'de enflasyonun bizim ülkemizdeki en önemli tabii ki para politikasının sorunlu yönetimiyle maalesef demokrasi eksikliği. Pandemi süreci dünyayı çok büyük zora soktu. Baktığınızda lojistik sistemler, ülkelerin üzerindeki maddi yükler çok ağır oldu. Pandemiyle birlikte zaten olan iklim krizinin etkileri de daha da arttıkça, birçok ülkede bunun etkilerini gördük. Pakistan'da iklim krizinin yol açtığı büyük iklim felaketleri oldu. Böyle baktığınızda bir tek konu yok, bir tarafta Rusya'nın Ukrayna'yı işgali var bir diğer tarafta pandemi sonrası ülkelerin ağır maddi yükleri var. Gıdaya erişimde lojistik anlamda sorun yaşanıyor. Bu sene avrupa korkunç sıcaklıklarla baş etti ve Avrupa'nın çoğu ülkesi aslında nehir ticareti üstünden ürünlerini taşıyor. Suyun debisi düştüğü için, bu gemiler tam kapasiteyle çalışamadı.

""

200 MİLYON İNSAN ÜLKE İÇİ VE DIŞI GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALACAK

İklim değişikliği sebebiyle ürünler artık eski verimliliklerini alamıyor. Bunun sonucunda tarımda da verimsiz oluyorsunuz. Her şeyde verimsiz oluyorsunuz ve bir gıda krizi ortaya çıkıyor. Bunun tek bir nedeni yok ve hepsinin birleşmesiyle bir sonuç doğuyor ve günün sonunda bir gıda kriziyle karşı karşıya kalıyor dünya da Türkiye de. Ben şuna inanıyorum, iklim dünyanın gündemine oturdu. Yeni yeni konuşuyoruz ama iklim değişikliğinin etkileriyle iklim mültecileri kavramı oluşmaya başladı. Ülkelerin  birçok önceliği var ama bu bir anda dengeleri bozabilecek konumda. Dünya Bankasının 2050 ye kadar öngörüsü var, 200 milyon insan ülke içi ve ülke dışı göç etmek zorunda kalacak, iklim değişikliği sebebiyle. Bu rakamlar korkunç rakamlar. Tüm dengeleri bozacak rakamlar.

 D.G:Eylem Planınızda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nı şehircilikten ayıracağınız belirtiliyor. Bu hedefinizin nasıl bir gerekçesi var? Burada şehir kavramını nasıl tanımladığınızı ve neden ayrı bir şekilde konumlandırma ihtiyacı duyduğunuzu merak ediyoruz?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK'İ BİRBİRİNDEN AYIRACAĞIZ

E.R:Çevre konusu biraz koruma öncelikli bir bakanlık, şehircilik ise kullanma öncelikli bir bakanlık. Yani aslında konuları birbiriyle iç içe gibi olsa da birbirinden çok ayrı konular. Çevre konusu aslında tüm konuları yatayda kesiyor. Sosyal politikaları da, ekonomiyi de, enerjiyi de.. Çevre biraz yatayda kesen bir konu. Bu nedenle bir de bütçe boyutu, çevre ve şehircilik aynı yerde olunca bütçelendirmeler de doğru yapılamıyor. Maalesef özellikle şu anki yönetim sisteminde çevre şehircilik bakanlığının çok büyük bir  fonu şehirciliğe aktarılıyor. Biz o yüzden Çevre Bakanlığı’nı şehircilikten ayırmak istedik ki, tüm bu dengeler yerine otursun. Çevre o kadar önemli bir konu ki dünyanın ısısını yükselten bir etkisi var. Bu nedenle bu bakanlığın ayrı olması gerektiğini düşündük. Çevre artık tek bir konuyu değil birçok konuyu kesen bir birim.

 D.G:Hazırlanan eylem planında, mevcut termik santralleri ileri teknoloji yatırımlarıyla rehabilite edeceğinizi ve rehabilite edilemeyen santrallerin faaliyetini durduracağınızı ve kömürden çıkışınızı 2050 yılı “Net Sıfır” hedefimize uyumlu olacak şekilde planlayacağınızı ifade etmişsiniz.  Bu hedefler adil dönüşüm konusunda da eyleme geçmeyi gerektiriyor. Yeşil dönüşüm kapsamında faaliyeti son bulacak işletmelerde ve işlevini kaybedecek sektörlerde çalışan kişileri nerede istihdam edeceksiniz? Bu hedefler işgücünün de doğru yönetilmesini ve istihdamın başka alanlara kaydırılmasını gerektirecek, bu konuda bir eylem planınız var mı?

""

ENERJİ VE MADENCİLİK EYLEM PLANIMIZI DA AÇIKLADIK 

E.R:Parti olarak 14. Eylem planımız olan Enerji ve Madencilik Eylem planımızı açıkladık. Biz eylem planımızda bir hedef koyduk, bizim net sıfır hedefimiz 2050 yılı olmalı, dedik. Hükümet şu an 2053 diyor biz 2050 diyoruz. 2050'de bu hedefi gerçekleştirmek için kömürden çıkışınızı da planlamamız gerekiyordu. Fakat biz bunu sadece yazmış olmak için yazmak istemedik. Enerji birimimizde Candan Karlıtekin var, konusunda çok uzman biridir. O Türkiye'deki bu dönüşümü yani enerji dönüşümünün nasıl olması gerektiğini çalıştı birkaç ay. Planımız doğrultusunda en geç 2040 yılında ki bu 2035'e de çekilebilir, en kötü ihtimalle 2040 senesinde kömürden çıkışımızı taahhüt ettik DEVA Partisi olarak. Bu çalışmalarımızı şöyle gerçekleştirdik, enerji ihtiyacımız var, bugün burada program yapmamızı sağlayan bilgisayar bile enerji ihtiyacı duyuyor ama bunu hangi kaynaklardan nasıl ikame edeceğimizi planlayalım dedik.

Bu planımız doğrultusunda Candan Bey, kömürden çıkış tarihimizi deklare etti. Artık dünya yeni bir enerji sistemine geçmek zorunda. Bu bir gerçek, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali de bunu hızlandırdı. Ülkeler kendi enerji sistemlerini gözden geçirdi. Dışa bağımlılıklarını azaltıp, içe dönüp nasıl yenilenebilir kaynaklardan bunları sağlayabileceğini analiz etmeye başladı. Petrol, kömür gibi yakıtlardan yenilenebilir, temiz bir enerji kaynağına geçmeye direksiyon kırdı dünya. Tabii bu direksiyonu kırarken burada önemli konu, mevcut eski enerji sektöründeki çalışanların ve insanların işlerini kaybetme riski ortaya çıktı.

YENİ YEŞİL İSTİHDAM ALANLARI YARATACAĞIZ

Aslında adil dönüşüm kavramı da tam burada devreye giriyor. Çünkü adil dönüşüm bu sektörde çalışan insanların zarar görmeden yeni iş dallarına yönlendirilmesini hedef alıyor. Bugün Türkiye'de 36 bin 500 kömür işçimiz var. Bunların başka bir sektöre geçirilmesini gerekiyor. Buradaki hedefimiz de bu kişileri ve şirketleri mağdur etmeden doğru sektörlerde doğru planlarla yeni yeşil istihdam alanları yaratarak bu süreçte bu çalışanlarımızın adil dönüşüm, insan hayatına yakışır şekilde başka birimlerde başka iş dallarında gerekiyorsa başka sektörlerde konumlandırılmasını sağlamak.

D.G:İklim Özel Elçisi atayacağınızı belirtiyorsunuz? Bu kişinin tam olarak görevine olacak ve yurtdışında örnekleri var mı?

E.R:Adil dönüşümdeki iş dallarımız çok daha farklı, bu iklim özel elçisi biraz daha farklı  bir şey. İklim özel elçisi uluslararası arenada bizim ülkemizi temsil edecek. Öncelikle liyakatlı birisi olacak. Epistemolojik kopuşlar gibi kavramları kullanmayacak, liyakatlı kişiler olacak. İklim değişikliği toplantılarında ülkemizi temsil edecek. Tabii ki gündemde iklim diplomasisi diye bir konu var. Bu kişi ülkemizi iklim konusunda avantajlı konuma getirecek. Aynı zamanda iklimle mücadelede finansman da çok önemli bu kişi gidecek önemli finansmanlar var…Maalesef hükümetin şu anda kavgadan göremediği bu finans kaynaklarını getirecek. Yani Türkiye'nin iklim diplomasisini kendisi gerçekleştirecek. Bu aslında Amerika'da vardı. John Kerry, bu mesleği yapıyor. Fakat son dönemlerde hızlandı.

""

İKLİM ÖZEL İLÇESİ ATAMAYI HEDEFLİYORUZ

Tabii iklim değişikliği konuları uluslararası arenaya taşınınca da özellikle dış işlerine bağlı insanlar, mesela Avustralya'da mesela Almanya'da çok yeni atandı, Jennifer Morgen. Bunun gibi önemli isimleri artık stratejik noktada görür olduk. O yüzden biz de DEVA iktidarında ülkemizi temsil etmek için liyakatlı bir İklim Özel Elçisi atamayı hedefliyoruz.

 D.G:Genç iklim aktivistleri iklim krizi konusunda çok duyarlı, onlara bir çağrınız var mı?

E.R:Gençlerin yaptığı şeyler çok kıymetli. Burada önemli olan farkındalığı artıracak davranışlarda bulunmak. Tabii ki Türkiye'de bu son dönemlerde farkındalığı artıracak iklim değişikliğiyle mücadele için farklı çağrılarda bulunuyorlar. Gençlerin arasında 2018'de Greta ile beraber bir süreç başladı. İklim aktivistleri arasında Greta öncesi ve Greta sonrası diye bir süreç var. Önemli olan burada onların farkındalığı, iklim değişikliğine  çekebilmeleri. Zaten bunu yapıyorlar. Belli sınırlar içinde kendilerini anlatabilecek şekilde yapmaları kıymetli. Ben iklim aktivistlerini kıymetli buluyorum ama tabii ki kendilerini doğru bir şekilde anlatabilmeleri çok önemli bir yer ediniyor bu hikayede.

 D.G: Orman vasfını yitirme uygulamasına son vererek, ormansızlaşan tüm alanları tekrar ormana çevirecek tedbirleri alacağınızı belirtmişsiniz. Ormanlaştırma konusunda uzmanların da sıkça dile getirdiği hatalar var. Bildiğiniz gibi yangın sonrasında toprak sürülerek tek tip ağaçlarla yanan sahalar adeta yeşillendiriliyor. Oysa uzmanlar ormanın kendini yenileme potansiyeline ve biyo-çeşitliliğe vurgu yapıyor. Yangın sonrasında toprağın iş makineleriyle sürülmesinin ormandaki bitki ve hayvan türleri için bir tehdit olduğunu ve ağaçlandırılan alanların aslında orman niteliği taşımadığını söylüyorlar. Orman aslında içinde birçok türün yaşadığı ve habitatın barındığı bir ekosistem, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce yaşanan yangınlar sonrasında yanan alanlar doğru şekilde rehabilite edildi mi ?

ORMAN YANGINLARINDA DA KÖTÜ BİR KRİZ KRİZ YÖNETİMİ OLDU

E.R:Biz eylem planımızda ormanlara geniş bir yer verdik. Orman yangınları sürecindeki hikayede şöyle bir sorun var bence, öyle insanlar şu an iş başında ki şu an maalesef olduğu yeri hak etmeyen insanlar ve liyakatı maalesef sorgulanması gereken insanlar. Orman yangınları süreci oldu, geçen seneyi özellikle hatırlayalım. O noktada çok kötü bir kriz yönetimi vardı. Fakat sonrasında her kafadan bir ses çıktı. Birisi çıktı dedi ki bu ormanlar bekletilmeli daha sonra ekilmeli. Birisi çıktı dedi ki, şu ormana bu fidanlar dikilmeli. Her kafadan bir ses çıktı. Ama bu işin bir doğrusu var. Bu işi bilen bilim insanları var.

Biz DEVA iktidarında şunu diyoruz, biz liyakata önem veren bir partiyiz. En önemli kelimelerimizden biri liyakat. Biz bilimden ve uzmanlardan yararlanmak istiyoruz, gidip de şu anki iktidarın yaptığı gibi eş zamanlı her ilde fidan dikmek bu işin doğru baş etme yolu değil. Ormansızlaşmayı bu kadar basite indirgememek gerekiyor. Bu bir fidan dikmek konusu değil. Fidan dikmek kıymetli olabilir ama bu süreçlerle baş etmenin yolu değil. Biz ne yapacağız, ortak akıl ve istişare ile tüm bu süreci yöneteceğiz. Gerekli uzmanlarla, bilim insanlarıyla bu işin bir doğrusu vardır, onların çıkardığı konsensüs raporuna göre ne yapmamız gerektiğine karar vereceğiz. Çünkü özellikle orman konusunda son senelerde artık neyin doğru olduğunu bence hiç kimse bilmiyor. O kadar rant motivasyonuyla hareket ediliyor ki şu an, doğru yapılan bir şey varsa da yanlış gibi algılanıyor. Bunun sistemi çok basit, süreçle ilgili yorum yapan bilim insanları, bilen kişiler, değerli hocalarımız var. Hepsini bir yerde bulundurup onlardan çıkacak kararı uygulamak DEVA Partisi'nin hedefleri içinde. Sürecin ancak böyle doğru yönetileceğini düşünüyoruz.

 D.G:Hedefleriniz arasında Çevre Mahkemeleri kurmak da yer alıyor. Peki bu mahkemelerde daha önce yaşanmış ekolojik tahribatların da gündeme getirilmesini sağlayacak mısınız?

""

ÇEVRE MAHKEMELERİ KURACAĞIZ

E.R:Öncelikle şöyle bir durum var. Bizim önceliğimiz şu anı ve önümüzdeki dönemi düzeltmek. Şu anı düzeltmek, önümüzdeki döneme şekil vermek. Şu anda çevre mahkemeleri diye bir yapılanma olmadığı için mahkemelerde ÇED süreçleri değerlendiriliyor. Bunların üzerinden yorum yapılıyor. Çünkü konusunda ihtisaslaşmış insanlar tarafından değil, herhangi bir hukukçu tarafından yürütülüyor. Bizim amacımız, çevre mahkemelerini kurarak burada ÇED üzerinde değil proje üzerinde durarak süreci ilerletmek ve konusunda ehil insanların, bunun üzerinde ihtisas yapmış insanların  çevre konularını ayrı bir dal olarak mahkemeye götürmesi, süreçleri bilinçli bir şekilde yönetmesi. Çevre mahkemelerini kurmaktaki amacımız da buradan geçiyor.

 D.G: Yine bir maden faciasıyla sarsıldık. Kader mi değil mi tartışmasının ötesinde ihmaller, burada çalışmak zorunda kalan maden emekçilerinin, işçilerinin fazla mesai, ağır iş koşulları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili siz ne dersiniz? Yakın zamanda Soma faciasını yaşamış bir ülkenin bundan ders çıkarması ve çok daha öncelikli tedbir alması gerekmez miydi?

BAĞIMSIZ DENETİMİN OLMAMASI, TEDBİRLERİN NERELERDE EKSİK OLDUĞUNUN BİLİNMEMESİ KORKUNÇ BİR DURUM

E.R:Ben buradan elim faciada hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza başsağlığı, acılı ailelerine de Allah'tan sabır diliyorum. Yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Şimdi burada önce tedbir sonra kader demek zorundayız. Yani bu kader, ne yapalım deme lüksüne sahip değiliz. Önce tedbirinizi alırsınız buna sonra kader dersiniz ama ben buna iş kazası diyemiyorum. Bu bir iş kazası değil,  bu bir facia. Bu bile bile göre göre gerçekleşti. Burada bir bağımsız denetim yok. Bağımsız denetimin olmaması, tedbirlerin nerelerde eksik olduğunun bilinmemesi korkunç bir durum. Bir ülke böyle mi yönetilir?

GÖRÜNTÜLERİ YÜZ KARASI OLARAK DEĞERLENDİRİYORUM

Soma'da 301 tane canımızı kaybettik. Aradan geçen kısa bir zaman sonunda yine 41 tane canımızı kaybettik. Burada ben matematiksel olarak şöyle düşünmek istiyorum, 2021 senesinde 75 tane madencimiz öyle ya da böyle iş kazalarında  öldü. Bu kabul edilebilir bir şey asla değil. Ne yapmak gerekiyor, madenler önemli ve ileri demokrasilerde de  kullanılan yerler bunlar ama  bunları en iyi örneklerden esinlenerek yönetmek gerekiyor. Madenlerden ekranlara yansıyan görüntüleri görüyoruz, ne dünyada ne de ülkemizde hiçbir vatandaş böyle yaşamayı hak etmiyor. Bu görüntüleri ben yüz karası görüntüler olarak değerlendiriyorum.

KRİZ YÖNETİMİ SÜRECİ AKILLARA ZARAR 

Kriz yönetimi süreci akıllara zarar. Sürekli bir "Allah'a çok şükür ölülerimizi çıkardık" gibi yorumlar. Biz bu ülkeyi yönetenlerden ölüleri çıkarmalarını istemiyoruz. İnsanları, vatandaşlarımızı canlı olarak tutmalarını istiyoruz. Onları insan hayatına yakışır şekilde doğru iş yerlerinde çalıştırmalarını istiyoruz. Bunları yaparken de çevre ve insan sağlığı müthiş önemli. Buna dikkat etmeden yapılan madencilik de, sürekli yerli milli yorumu yapılıyor, bizim yerli milli anlayışımız bu mudur? Kendi vatandaşımızı göz göre göre yerin o kadar altında havasız bırakarak bu süreci yönetmek midir? Biz buna itiraz ediyoruz, bu nedenle de Madencilik Eylem Planımızı açıkladık. Bu kadar denetimsizlik, bu kadar kötü şartlarda insanların çalıştırılması, tedbirlerin alınmaması hiç kabul edilebilir bir şey değil. Tarih bunu kara sayfalarda yazacak.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP