DEMOKRAT GÜNDEM-ÖZEL DOSYA HABER-HALİDE POLATLI- BİRİNCİ BÖLÜM- Romanlar, Avrupa genelinde tarih boyunca ciddi bir ayrımcılık ve dışlanmanın mağduru olmuş bir topluluk.
Avrupa Komisyonu’nun verilerine göre, Avrupa genelinde 10-12 milyon civarında Roman yaşamaktadır ve bunların yaklaşık 6 milyonu Avrupa Birliği (AB) sınırları içerisinde.
Son on yılda Romanların sosyo-ekonomik durumları ve insan hakları sorunları, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların gündeminde önemli bir yer tutmaktadır.
Türkiye’de yaşayan Romanların sayısı konusunda ise net bir bilgi bulunmamakta.
Osmanlı dönemine ait 1831 sayımında Roman nüfusu 500 bin olarak belirtilmiş ancak güncel tahminler bu sayının 4 milyon civarında olduğunu ileri sürüyor.
Romanlar, özellikle Batı Anadolu, Trakya, Marmara ve Ege bölgelerinde yoğun olarak yaşamakta.
Romanlar, kendilerine özgü dilleri ve zengin kültürleriyle dikkat çekmekte ancak aynı zamanda yoksulluk, derin yoksulluk, yoksunluk ve ayrımcılıkla da mücadele ediyor.
Türkiye’de Romanların yaşadığı yoksulluk kısırdöngüsünün kırılması, sosyal dışlanmanın ortadan kaldırılması ve farklı kimlik ve kültürleriyle toplumda ötekileştirilmeden onurlu bir şekilde yaşamalarının sağlanması gerekiyor.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın açıkladığı ve Resmi Gazete’de yayımlanan Romanlara Yönelik 1. ve 2. Strateji Belge ve Eylem Planlarında, önyargı ve dışlanma konuları ele alınmamış, bu da Romanların temel sorunlarına çözüm bulunmasında önemli bir eksiklik olarak göze çarpmakta.
Romanlar, tarih boyunca ciddi ayrımcılık ve dışlanmanın mağduru olmuş bir topluluk ve bu sorunlar, eğitim hakkına erişimlerini de olumsuz etkilemekte.
Avrupa Komisyonu verilerine göre, Avrupa genelinde 10-12 milyon civarında Roman yaşamakta ve bunların yaklaşık 6 milyonu Avrupa Birliği sınırları içerisinde.
Türkiye’de ise Roman nüfusunun 4 milyon civarında olduğu tahmin edilmekte.
Romanların eğitim hakkına erişimlerinin önündeki en büyük engellerden biri yoksulluk, diğeri ise sosyal dışlanma.
Düşük gelir getiren ve düzensiz işlerde çalışan Roman ebeveynler, çocuklarının eğitim masraflarını karşılamakta zorlanmakta.
Kırtasiye malzemeleri, okul araç gereçleri, beslenme gibi eğitim masrafları aile bütçelerini aşmakta ve çocukların eğitimden kopmasına neden olmakta.
Araştırmalar, Roman çocukların aile bütçesine katkı sağlamak için çalışmak zorunda kaldığını ve bu durumun eğitim hayatlarını olumsuz etkilediğini göstermekte.
Özellikle mevsimlik tarım işçiliği yapan Romanlar, dönemsel göçler nedeniyle çocuklarının okula devam etmesini sağlayamamakta.
Okul ortamında Roman çocuklara yönelik dışlanma ve önyargılar da eğitime erişimi zorlaştırmakta.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve diğer öğrenci velilerinin Romanlara yönelik önyargıları, ayrımcı söylem ve eylemler şeklinde tezahür etmekte.
Eğitimcilerin Roman çocukların eğitim performanslarına ilişkin düşük beklentileri, çocukların okuldan soğumasına ve hatta kimliklerini gizlemelerine neden olabilmekte.
Erken yaşta evlilik, Roman çocukların eğitimden kopuşunun bir diğer önemli sebebi.
Ortalama evlilik yaşının 15-16 olduğu Roman toplumlarında, çocuk yaşta evlilikler eğitim sürecini kesintiye uğratmakta.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2018 İnsani Gelişme Raporu’na göre, Türkiye’de ortalama eğitim süresi 7,7 yıl olarak belirtilmişken, Romanların çoğunlukla bu ortalamanın altında kaldığı gözlenmekte.
Romanlar, genellikle kayıt dışı, geçici, yarı zamanlı, vasıfsız ve düşük gelirli işlerde çalışmakta, sosyal güvenlik sistemine dahil olamamakta ve ağır iş koşullarında çalışmakta.
Roman mahallelerine yönelik önyargılar, iş ortamlarında da kendini göstermekte ve Romanların düzenli bir işe sahip olmalarını zorlaştırmakta.
Eğitim seviyesinin düşüklüğü ve piyasada ihtiyaç duyulan becerilerden yoksun oluşları, düzenli bir işe erişimlerinin önünde önemli bir engel teşkil etmekte.
Roman kadınların istihdama katılımına baktığımızda, düzenli istihdam olanağına kavuşabilenlerin oranlarının düşük olduğunu da göstermekte.
Son yapılan saha araştırmalarına göre 203 Roman kadının 176’si kendini ‘ev kadını7 olarak tanımlamış.
Roman kadınlar daha çok çöp toplama, çiçek satma, temizlik yapma, tarım işçiliği ve-veya kömür atıklarını toplayıp satma gibi enformel işlerde çalışmakta.
Dolayısıyla sigortalı ve güvenceli bir işte çalışan Roman kadınların oranının istatistiklerde en alt seviyede olduğu ortada. Bu durum derin yoksulluğun Roman kadınlar üzerindeki yükünü daha fazla arttırmakta.
Roman kadınların karşılaştığı bir diğer sorun ise erken yaşta evlilik. Ruhsa-sosyal ve bedensel gelişimini henüz tamamlamamış Roman kız çocukları erken yaşta evliliğe zorlanmakta.
2017 yılında Türkiye Roman Hakları Formu’nu Güçlendirme (ROMFO) Projesi kapsamında yapılan bir araştırma Roman kadınların yüzde 58.6’sının erken yaşta evlendirildiğini ortaya koymakta.
Bu durum beraberinde erken yaş gebeliklerini de getiriyor. Erken yaşta evlilikler ise Roman kadınların ve çocukların sosyal-ekonomik ve sağlık açısından ciddi sorunlarla karşılaşmasına neden olmakta.
ROMAN DOSYASINDA İLK RÖPORTAJIMIZ:
İZMİR ROMANLAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI SAYIN ABDULLAH ÇISTIR SÖYLEŞİMİZİN TAMAMI
DEMOKRAT GÜNDEM–Romanlar bin yıldır Anadolu topraklarında varlıklarını sürdürüyor. Ancak bu kadar zamana karşın ayrımcılık, nefret dili ve davranışlarıyla karşılaşmaktan kurtulamadı.
Tarihsel ve toplumsal bir arka plana sahip olan bu önyargı ve ayrımcılık, Romanların eğitim, istihdam, barınma ve sosyal güvence gibi en temel insan haklarına sahip olma ve bunu kullanmalarının önüne geçiyor… Bu konuda neler söylersiniz?
ABDULLAH ÇIŞTIR: Tarihsel süreç açısından bakacak olursak; Yaklaşık bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz 1040’lı yıllarda Edirne kapı sur dibinde varlığımızın belgeleri var. Sonradan gelen benden daha az hakka sahip değil, Ancak halen bize kiracı muamelesi yapanlar var.
Gazneli Mahmut un Hindistan seferinden sonra (9’üncü yüzyıl ) yürüyüş ya da kaçış başlamış. İran Isfahan kentinde uzun bir süre kalınmış, üç koldan yürüyüş devam etmiş.
Bir kısmi Anadolu’ya, bir kısmı Mezopotamya, Mısır, Fas üzerinden İspanya’ya geçmiş (Endülüs zamanı). Bir kısım da Rusya üzerinden İskandinav ülkeleri üzerinden dağılmış. Anadolu’dan Rumeli’ye geçiş ise Osmanlı zamanında olmuş.
D.G: Örneğin Roman çocukların eğitime ulaşma oranları… Bunun endişe verici bir boyutta olduğunu Roman toplumunun kanaat önderleri ve önceki dönem Roman milletvekilleri (Özcan Purçu gibi) sık sık dile getiriyor, getirdi.
Roman çocukları maddi koşullar yüzünden okulu terk etme durumunda kalıyor. Devam etme şansı bulan az sayıdaki Roman çocuk da maalesef mevcut eğitim ortamında her türlü ayrımcılık ve ötekileştirmenin kurbanı durumunda.
Romanlar bin yıldır Anadolu topraklarında varlıklarını sürdürüyor. Ancak bu kadar zamana karşın ayrımcılık, nefret dili ve davranışlarıyla karşılaşmaktan kurtulamadı.
Tarihsel ve toplumsal bir arka plana sahip olan bu önyargı ve ayrımcılık, Romanların eğitim, istihdam, barınma ve sosyal güvence gibi en temel insan haklarına sahip olma ve bunu kullanmalarının önüne geçiyor…
Örneğin Roman çocukların eğitime ulaşma oranları… Bunun endişe verici bir boyutta olduğunu Roman toplumunun kanaat önderleri ve önceki dönem Roman milletvekilleri (Özcan Purçu gibi) sık sık dile getiriyor, getirdi.
Roman çocukları maddi koşullar yüzünden okulu terk etme durumunda kalıyor. Devam etme şansı bulan az sayıdaki Roman çocuk da maalesef mevcut eğitim ortamında her türlü ayrımcılık ve ötekileştirmenin kurbanı durumunda.
Romanlar yüzde 77.5 işsizlik gibi yüksek bir oranla Türkiye’de yaşayan kırılgan topluluklar içinde en dezavantajlı toplum durumunda.
İstihdam olanaklarına eşit şekilde erişemiyorlar. Çiçek satma, fal bakma, hurda ve çöp toplayıcılığı gibi geçici, düşük ücretli, güvencesiz ve ağır işlerde çalışmak durumunda kalıyorlar. Yani Romanlar kadınlar ve çocuklarla birlikte derin yoksulluktan en fazla olumsuz etkilenen toplum durumunda.
“Bunların önüne geçmek için neler yapılabilir?”
ABDULLAH ÇISTIR: Tarihsel süreçte “Romanlar’ın zanaatkar tarafları olumlu yönde kullanılmış, Fetih yapılacağı zaman Ordugahın geçiş yollarının köprü ve benzeri yerlerin tamir calışmaları için Romanlar ön izleme casusluk köprülerin onarımında değerlendirilmiş.
Yıldırım Beyazıt zamanından Kanuni Sultan Süleyman Dönemine kadar 2 kez Çingene Kanunnamesi düzenlenmiş, müsellem sancağı kurulmuş. (Savaş zamanı orduya ilk çağırılanlar) Vergi ve cizyeden muaf tutulmuştur.
Bugünkü adı Kırklareli olan ilimiz (eski adı Kırk Kilise) Çingene Sancağı verilmiş bugünkü adı ile Romanlar onore edilmiştir. Elimizde 1451-1926 yılına kadar belgeler var. (Kaynak Osmanlı Devlet Arşivleri)
Osmanlı küçüldükten sonra Cumhuriyet’in Kuruluş yıllarında Mübadele döneminde yetişmiş insan kaynağı yeterli değilken
Romanların tütün işçiliğinden, demirciliğinden, sepetçilik, elekçilik hizmetinden yararlanılmış. Aynı zamanda ve hala hamallık, tarım işçiliği ve benzeri sektörlerde bu ülkenin kuruluşunda katkı koymuş insanlarız. Ayrımcılık bizim kaderimizmiş gibi bir yaftadır gidiyor.
D.G: İktidarın Roman açılımı olmuştu. Akabinde 2016 yılında Roman Eylem Planı açıklandı. Bu eylem planı ne durumda?
Uygulanabildi mi uygulanmaya başladıysa ne aşamada? (Bildiğim kadarıyla Danışma Kurulu oluşturulması bile 7 yıl sonra gündeme gelmişti ve bir bütçesi de yoktu.)
ABDULLAH ÇISTIR: Bize (Romanlara) ayrımcılık yapıldığını hem Avrupa Birliği (AB), Avrupa Parlamentosu hem Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi gibi organizasyonlar başta olmak üzere tüm uluslararası kurumlar da vurguluyor.
Ülkemizde de hükümetimizin ve ana muhalefetin önce bir ön kabulü sonra genel bir kabul ile Strateji Planları yayınlandı ancak diyebilirim ki tümü kısır kalmıştır.
2016 da çıkan ilk Roman Strateji Belgesi uygulanmadığı için şikayetlerimiz üzerine 2019’da 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde 2’inci Roman Eylem Planı açıklandı.
ROMAN EYLEM PLANI GERÇEK ANLAMDA UYGULANMADI
Sayın Cumhurbaşkanımızın, kurumlarımızın ‘azami dikkat’ ifadesine karşın bu da gerçek anlamda uygulanmadı.
Valiliklerce hazırlanan İl Eylem Planları, ilçelerde hazırlanan İlçe Roman Eylem Planları ortada varken, işlevsellik adına bir şey göremedik. Sadece ‘Romanlara sosyal yardıma’ indirgenen bir süreç yürütülmekte.
D.G: İzmir’deki Roman toplumu derin yoksulluğu çok ciddi şekilde hani deyim yerindeyse iliklerine kadar yaşıyor.
Ana muhalefet partisinin de Roman Eylem Planı kapsamında İzmir’deki CHP’li belediyelere de gönderdiği bir genelge vardı. Bu genelge ne kadar uygulandı?
İzmir’deki Roman toplumunun (ki Türkiye’nin en fazla Roman nüfusu barındıran büyükşehirleri başında geliyor İzmir) ihtiyaç, beklenti ve taleplerine yerel yönetimlerin bakış açısı nasıl sizce? Yerel yönetimlerin Roman karnesi nasıl?
ABDULLAH ÇISTIR: Ana Muhalefet cephesinde ise; 2020-2022 tarihlerini içeren Roman Eylem Planları yayınlandı.
Sorun başlıklarımıza yazılı matbu belge olarak içerikli bir yaklaşım biçimi var. Ancak uygulamada, göreceli bazı yaklaşımlar olmak ile birlikte kendi takviminde bile ihtiyaca cevap verecek yaklaşımlar yeterli değil.
MESELEYE ‘SOSYAL POLİTİKA’ GERÇEĞİNDEN YAKLAŞILMIYOR
Çünkü meseleye bir ‘sosyal politika’ gerçeğinden yaklaşılmamakta.
Uygulanabilirlik esaslarına göre; hedef kitle, hedef yaş grupları, hedef takvim, bütçe ayrılması ve uygulanabilir olması gerekiyor.
Geçtiğimiz dönemde İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) Meclisi’nde de onaylanan İzBB ve Roman STK’ları arasında işbirliği protokolü yapıldı. Ancak yeni dönemde kurumsal hafızaya, sorunu-beklentiyi ve çözümleri söylememize karşın halen ‘ertelenen bir irade’ görüyoruz.
D.G: İzmir’de Romanlara en eşit ve adil şekilde yaklaşıp çözüm üretmeye çalışan belediye var mı; varsa hangisi veya hangileri?
ABDULLAH ÇISTIR: Uzun yıllardır sosyal devletin tüm mekanizmalarına bunları anlatmamıza rağmen yaklaşım refleksleri çok zayıf.
Sosyal devletin tüm kurumları ve belediyeleri de dahil ediyorum.
ROMAN MAHALLELERİNDE SORUNLAR FİL ADIMLARIYLA BÜYÜYOR
Bize tavşan adımlarla geliyorlar. Oysa Roman mahallelerinde sorunlar fil adımları ile büyüyor.
Geleceğe ortak olmak adına çocukları daha fazla okulda tutmak, tamamlayıcı eğitimler vermek önceliklerimiz olmalıyken, çocukları sokaklara terk edip kaybediyoruz.
Sosyal Devletin tedbir ve teşvik sistematiği ne yazık ki çalışmıyor. Popülizm almış başını gitmiş durumda; radikal kararlar alınmak zorunda.
İZMİR’DE SEÇİMİN ARDINDAN 100 GÜN GEÇTİ; HENÜZ BİR EMARE GÖREMEDİK
İzmir’de yerel yönetimlere bakarsak; yerel seçim sürecinin ardından yüz gün geçti. Henüz 100 günde bir işaret bir emare göremedik.
5 yıllık stratejik planda; pozitif ayrımcılık temelinde dezavantajlı guruplar başlığında ‘Roman’ ibaresinin yer bulmasını istiyoruz. Bu konuda belediye başkanlarımıza ve yakın ekiplerine yazıyoruz; ancak hala dönüş yapan yok bizlere.
SÜRECİ NASIL YÜRÜTECEKLER DİYE ÖNYARGILARIMIZ VAR
Süreci nasıl yürütecekler diye önyargılarımız var. Eğiten-donatan biz olduk ama şu anda muhatap bile bulamıyoruz.
‘Sizin için neler yapabiliriz?’ diye soran yok.
Roman STK temsilcileri, iller arası bir heyet oluşturup toplanalım diye konuşuyor. Siyaset üstü bir manifesto hazırlayıp , yazılı ve görsel basın ile paylaşmayı planlıyoruz.
D.G: Romanların ne ana muhalefet partisi CHP’de ne iktidar cephesinde mecliste bir temsilcileri artık yok. Meclisteki temsiliyetin önemi nedir?
Mecliste İki Roman milletvekilinin (CHP’den Özcan Purçu ve AK Parti’den Cemal Bekle Romanları temsilen vekillik yaptı) olduğu süreci ve şu anki süreci karşılaştırsanız neler söylersiniz?
ABDULLAH ÇISTIR: Temsilde adaleti savunuyorlar ama dediklerini uygulamıyorlar. Mecliste temsiliyetin artmasını beklerken 600 milletvekili arasına Roman vekil ya da vekiller sığdıramadılar.
600 MİLLETVEKİLİ ARASINA BİR ROMAN VEKİL SIĞDIRAMADILAR
Biz bu durumu dibine kadar ayrımcılık olarak tanımlıyoruz. Sayın Cemal Bekle ve Sayın Özcan Purçu meclisteyken bir muhatabımız- bir sözcümüz var diye her bölgeden her hafta Roman STK’lar Ankara’nın yolunu tutardı. Makama varınca Romanlar kendisi orada oturuyormuş gibi gururlanırdı.
BİZİ MECLİSTE TEMSİL EDEN BİR VEKİL YOK; HEPİMİZ KÜSKÜN VE KIRGINIZ
Oysa artık bizi mecliste temsil edecek bir tane bile Roman milletvekili yok. Şimdi herkes kırgın, herkes küskün. Ankara’ya giden de yok.
Çünkü diğer milletvekilleri sanki görevi değilmiş gibi. Roman mahallelerine uğrayan dahi yok. Bu derecede bir güvensizlik varken kime, hangi vekile gidelim? Kırılganlık hat safhada.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde milletvekilliği eskisi kadar etkin ve yetki değil zaten. Meclis kimliksizleştirildi. Eskisi ile kıyaslanamayacak kadar önceki dönem ile bu dönem çok farklı.
D.G- Romanların eşit yurttaşlar olarak yaşaması, ayrımcılık-önyargı ve nefret söylemlerine karşı nasıl bir yol izlenmeli; iktidara-muhalefete ve sivil toplum örgütlerine (STÖ) düşen görevler neler?
ABDULLAH ÇISTIR: Dün Roman mahalleleri sosyal patlamanın eşiğindeydi. Bugün artık bir ‘sosyal patlama’ yaşanıyor diyebiliriz. ‘Derin Yoksulluk’ kavramı yeni bir söylem.
BİZ YILLARDIR YOKSULLUĞUMUZU ANLATIYORUZ ZATEN
Biz yıllardır yoksulluğumuzu anlatıyoruz zaten. Elbette bu ekonomik koşullarda derin denen yoksulluğu bizler iliklerimize kadar yaşamaya başladık.
BİZ BU ÜLKEDE NE KADAR VATANDAŞ-YURTTAŞIZ; NE KADAR EŞİTİZ?
İstihdama gelince; delege ağaları, iş insanları, baskı grupları var. Konu Romanlar için istihdam yaratmaya gelene kadar tüm alanlar kapatılıyor. Dolayısıyla Romanlar açısından yeniden kırılganlık başlıyor.
Bu da ‘ben bu ülkede ne kadar vatandaşım, ne kadar yurttaşım, ne kadar eşitim?’ sorularını beraberinde getiriyor.
Özetle, sistem bize, biz Romanlara sistemsel olarak ayrımcılık yapıyor, yapmayı sürdürüyor.
DEMOKRAT GÜNDEM’İN AÇTIĞI ROMAN DOSYASI’NIN İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN YAYINDA OLACAK…
İlginizi çekebilir: Animal Save ile Sokak Hayvanları Yasa Tasarısı’nın bilinmeyenlerini konuştuk: Nilgün Engin’den çarpıcı açıklamalar