DOLAR 32,7878 1.53%
EURO 35,1602 0.53%
ALTIN
BITCOIN 21616640,18%
İzmir
33°

AÇIK

üst menü altı
KIRIK HAYATLAR… TÜRKİYE’DE ŞİDDETİN ‘KADIN YÜZÜ ‘

KIRIK HAYATLAR… TÜRKİYE’DE ŞİDDETİN ‘KADIN YÜZÜ ‘

Kadına şiddet üzerine yazmadan önce 'şiddet ' kavramını açıklamak, temelde meselenin gerçekliğini iyi anlamak açısından yerinde olacaktır. Türk Dil Kurumu, şiddeti; bir hareketin, bir gücün derecesi, sertlik. Karşıt görüşte olanlara ise 'kaba kuvvet kullanma ' olarak tanımlanıyor.

ABONE OL
24 Mayıs 2024 18:38
KIRIK HAYATLAR… TÜRKİYE’DE ŞİDDETİN ‘KADIN YÜZÜ ‘
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir iletişimsizlik biçimi olarak şiddet

DEMOKRAT GÜNDEM – ÖZEL DOSYA HABER (YELİZ ŞENYERLİ) – Kadına şiddet üzerine yazmadan önce ‘şiddet ‘ kavramını açıklamak, temelde meselenin gerçekliğini iyi anlamak açısından yerinde olacaktır. Türk Dil Kurumu, şiddeti; bir hareketin, bir gücün derecesi, sertlik. Karşıt görüşte olanlara ise ‘kaba kuvvet kullanma ‘ olarak tanımlanıyor.

     Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün tanımına göre de; kendine, bir başkasına, bir gruba veya bir topluluğa karşı kasıtlı kuvvet veya güç kullanımı sonucunda yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, çarpıklık veya yoksunluk ile sonuçlanma olasılığı yüksek olan şey anlamına geliyor.

     Yani en genel tanımıyla şiddet; fiziksel güç veya başka türlü zorlamalarla bir kişinin fiziksel ve psikolojik yara almasına veya ölümüne neden olabilecek her türlü eylemin gerçekleşme durumudur.

Dünyanın pek çok yerinde sıklıkla rastlanan mağdurların doğumla birlikte hatta doğum öncesinde maruz kalmaya başladıkları şiddet, bir insan hakları ihlâlidir.  Şiddet uygulayan kişi; mağdurun ruhuna, bedenine, malvarlığına veya kültürel değerlerine zarar vermiş oluyor.

     Her türlü şiddet; aslında öğrenilmiş, seçilmiş, denetlenebilen bir davranış biçimidir. Şiddet uygulayan kişi ve erkek egemen toplum, iradi bir davranış olmasına rağmen şiddeti, yaygın olarak ‘kontrol edilemeyen ve irade dışı’ bir davranış gibi göstermeye çalışıyor.

     Şiddetin veya şiddete uğrayanların elbette cinsiyeti yoktur; ancak gerçek şu ki istatistiklere bakıldığında en çok şiddet görenler, kadınlardır. Kadına şiddete dair raporlara geçmeden önce kadına şiddeti, kapsamlı bir şekilde tanımlayacağız.

Kadına yönelik şiddet nedir?

Kadına yönelik şiddet;sırf cinsiyeti nedeniyle toplumda ikincil konum olarak görülerek ev içinde ve dışında kadına uygulanan, acı ve ıstırap veren veya verebilecek tehdit edilme, zorlanma veya onu keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma gibi her türlü sistematik şiddet davranışıdır; Bu şiddetin temelinde yatan; toplumun her alanında gördüğümüz veya maruz kaldığımız erkek egemenliği ile kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerdir.

     Cinsiyete dayalı ayrımcılığın binlerce yılda oluştuğunu, her yere, her şeye sindiğini söyleyen Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık, eşitsizliğin bütün siyasi ve ekonomik rejimlerle iç içe geçen, bir cinsiyet rejimine dönüşen, yüz binlerce parçadan oluşan devasa bir sistem olduğunu ifade etti: “Elinizi nereye atsanız, orada cinsiyete dayalı ayrımcılık, eşitsizlik var.” dedi.

     Uluslararası metinlere baktığımızda da kadına yönelik şiddetin cinsiyete dayalı ayrımcılıktan kaynaklı şekilde tanımlandığını görüyoruz. Örneğin; Dünya Sağlık Örgütü(WHO)’ne göre kadına şiddet; cinsiyet ayrımından dolayı kadına sadece kadın olduğu için uygulanan, kadının haklarını kısıtlayan her türlü tutum ve davranışlar. Birleşmiş Milletler’in 1979 yılında hazırladığı Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi(CEDAW)’nde ise kadınların yalnızca kadın olmaları sebebiyle karşılaştıkları ve eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklanan bir olgu olarak ele alınan kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı bir ayrımcılık biçimi olarak değerlendiriliyor.

     1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi(DEVAW) de kadına yönelik şiddet; kamusal veya özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanması olarak tanımlanıyor.

     1995 yılında yapılan 4. Kadın Konferansı’nda kabul edilen Pekin Deklarasyonu Eylem Planı’nda da benzer bir tanıma ver verildi. Ona keza 2011 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen İstanbul Sözleşmesi‘nde de kadına yönelik şiddet kavramı, diğer uluslararası metinlerle benzer biçimde anlatılmış ayrıca ‘kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’ ve ‘aile içi şiddet’ kavramları tanımlandı.

     Erkeğin kadına şiddet uygulamasının nedenleri arasında başta güç gösterisi, öfkenin dışa vurumu, kadınları korku, çaresizlik ve güvensizlik içinde yaşatarak kontrol altında tutma gayesi veya cezalandırma isteği bulunur. Uygulanan şiddet biçimlerinin tümü, bu amaca yöneliktir.

     Ailede doğacak çocuğun kız olmasının iyi karşılanmaması, erkek çocuk doğuramadığı için kadının aşağılanması, çocukların sırf kız olduğu için okula gönderilmemesi, zorla evlendirme, evlilik içinde tecavüz, namus cinayetleri, kadının çalışmasına engel olunması, evde verdiği emeklerin göz ardı edilmesi, çalışmaya erkeklere kıyasla alt pozisyonlardan başlatılması ve kadına düşük ücret ödenmesi, kadına yönelik şiddete sadece birkaç örnektir ve tüm bunlar, biz bir şey yaptığımız ya da yapmadığımız için değil sadece kadın olduğumuz için başımıza geliyor.

     Mesela iş hayatında kadınların erkeklerden düşük ücret alması eşitsizliğine yakından bakalım. “Eşdeğer işe eşit ücret” Uluslararası Çalışma Örgütü’nün en temel ilkelerindendir. Bu ilke, bizim yasal düzenlemelerimizde de mevcut olsa da Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık, bu düzenlemenin doğru uygulanmasını sağlayan desteklerin, denetimlerin ve cezaların yetersiz olduğunu söyledi. Tabii ki örgütlenmeye, işçi-işveren arasındaki güçleri dengeleyen bir sendikal harekete, bu hareketin de bu ilkenin peşine düşmüş olmasına gerek var.” diyen Nazik Işık, ücrette eşitsizliğin erkeği kayıran sistemin kadına vermediği fırsatlar sonucu oluştuğunu söyledi.

     Cinsiyete dayalı eşitsizliğin siyasi iradenin sivil alanı ve imkânları daralttığı bir ortamda sadece sivil toplum mücadelesi ile değişmesi mümkün olmasa da eşitlik yönünde ilerlemeyi sağlayan yaklaşımlar, politikalar, uygulamaların çok önemli olduğunu söyleyen Işık: “Şimdilik topyekûn bir değişim değil kazanımlarımızı kaybetmemek ya da küçük kazanımlarla ilerlemek dönemindeyiz.” dedi.

     Yaşadığımız şeyin eşitsizlik, gördüğümüz muamelenin şiddet olduğunu fark edebilmek ise her zaman kolay olmuyor. Bu nedenle şiddetle mücadele edebilmemiz için ilk şart, maruz kaldığımız şiddet davranışlarını iyi kavramak.

kadın

Şiddetin türleri nelerdir?

  1. Psikolojik(sözel) şiddet: En genel tanımıylaküfretme, hakaret, bağırma, aşağılama, yıkıcı eleştirilerde bulunma, alay etme, emir verme davranışları olarak tanımlanır. Fiziksel şiddetin aksine psikolojik şiddeti tarif etmek daha zordur. Duygusal güç veya ihtiyaçlar; birini kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, cezalandırmak gibi amaçlarla şiddet aracı olarak kullanılıyorsa orada “psikolojik şiddet” söz konusudur.

Psikolojik şiddete örnek tutum ve davranışlar;

  • Kadının sevgi, ilgi, destek, değer gibi duygusal ihtiyaçlarını, onu kontrol etmek için keyfi şekilde karşılamak veya karşılamamak.
  •  İstediklerini yaptırmak için cezalandırıcı, küçük düşürücü, yaralayıcı, tehdit edici davranış ve tutumlar sergilemek.
  • Duygu sömürüsü yapmak, küsmek, surat asmak, alay, küfür ve hakaret etmek, başka kadınlarla karşılaştırıp onu utandırmak, yetersiz, değersiz, suçlu hissettirmek.
  • Yaptıklarını sürekli eleştirmek ve kendisini akılsız, aciz, zayıf, muhtaç ve bağımlı görmesini amaçlamak… Beceri ve yetilerini de küçümseyerek ne düşündüğünü, hissettiğini ve istediğini, onun için neyin iyi olduğunu kadın adına tanımlamak, karar mekanizmalarına dâhil etmeyip onun adına karar almak ve kadının bireysel haklarını yok saymak.
  • Kıskançlık adı altında kadını nerede, ne zaman, kiminle ne yaptın, ne giydin gibi baskıcı soru ve tutumlarla düşündüğünü ifade eden sözler ve davranışlarla denetlemek, iş ve sosyal hayatında karşısına çıkan fırsatlara engel olmak, maddi manevi destek alabileceği bütün kişiler ve kuruluşlarla arasını bozup bunlara ulaşımını engellemek ve yalnızlaştırmak.

     Duygusal şiddet olarak da adlandırılan psikolojik(sözel) şiddet, gözle görünür izler bırakmıyor; ancak bu, onun önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü ruh sağlığımızda ve duygu dünyamızda derin yaralar açabilir ve genellikle psikolojik şiddetin ardından diğer şiddet türleri de geliyor.

  • Fiziksel şiddet: Kişiye iradesi dışında yani zorla bir şey yaptırma amacıyla bedenine yönelik her türlü saldırıyı içerir ve şiddetin en görünür biçimidir. Eğer bir erkek, bedensel güç veya üstünlüğünü; bir şiddet aracı olarak kadını kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak veya cezalandırmak amacıyla kullanılıyorsa orada “fiziksel şiddet” vardır.

Fiziksel şiddete örnek tutum ve davranışlar;

  • Kapıyı tekmelemek, eşya kırmak.
  • Yumruk-tokat atmak, tekmelemek, itip kakmak, ısırmak, sıkıştırmak, bir yere kilitlemek, tehlikeli bir yerde yalnız bırakmak, kadının korktuğu bir şeyle baş başa kalmasına yol açmak.
  • Kadını sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkûm etmek ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasını engellemek.
  •  Üzerinde sigara söndürmek veya üzerine kaynar su dökmek, kesici-delici aletlerle yaralamak, boğmak, intihar etmeye zorlamak ve kadın cinayetleri…
  • Cinsel şiddet:  Cinselliğin kadını kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak, cezalandırmak amacıyla şiddet aracı olarak kullanılması anlamına gelir. Tanıdığı veya tanımadığı herhangi bir kişinin, rızası olmaksızın ev ya da iş yeri dâhil herhangi bir ortamda kişiye karşı cinsel içerikli eylemde bulunması ya da buna kalkışması, istenmeyen cinsel ifadeler kullanması ya da baskı yoluyla cinselliği üzerinde dayatmada bulunması cinsel şiddettir.

Cinsel şiddete örnek tutum ve davranışlar;

  • Erken yaşta ve zorla evlendirmek.
  • Kadın bedenini ve cinselliğini aşağılayacak şekilde konuşmak, başka kadınların bedeni ve cinsel özellikleriyle kıyaslamak, sözle veya fiziksel yolla taciz etmek, zorla pornografik görüntüler izletmek.
  • Cinsel ilişki için kadının rızasını tehdit, korkutma gibi yollarla inşa etmeye çalışmak ve onu istemediği şekillerde ve istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlamak.
  •  Doğum kontrol yöntemlerini reddetmek, karşıdakinin ihtiyaç ve beklentilerini görmezden gelerek cinselliği kendi zevkine göre yaşamak veya bir ceza-ödül yöntemi olarak kullanmak.
  • Cinsel ilişki sırasında kadının canını acıtmak ve onu incitmek.
  •  Tecavüz etmek, çocuk doğurmaya, kürtaja, zorla kısırlaştırmaya zorlamak.
  •  Kadını başka kişilerle cinsel ilişkiye girmeye ve başka kişilerle cinsel ilişkiye girerken seyretmeye veya seyredilmeye zorlamak, onay almadan çıplak cinsellik içeren görüntüler çekmek ve cinsel içerikli görüntüleri yaymak ve yaymakla tehdit etmek.
  • Ekonomik şiddet: Kişinin yaşamını sürdürebilmek için gereksinim duyduğu ekonomik olanaklardan mahrum bırakılmasına, ekonomik kaynakların ve paranın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak düzenli bir şekilde kullanılmasına denir. Yani maddi güç ve üstünlük, bir şiddet aracı olarak birini kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak, cezalandırmak amacıyla kullanılıyorsa “ekonomik şiddet” söz konusudur.

Ekonomik şiddete örnek tutum ve davranışlar;

  1. Aileyi ilgilendiren ekonomik konularda tek başına karar alma.
  • Kadının eğitim almasına, çalışmasına engel olma veya çalışmaya zorlamak, çalıştığında da iş yerinde olay yaratarak işten atılmasına neden olmak.
  • Çalışmadığı durumlarda ev idaresi için yetersiz para vermek, kadını para için yalvartmak.
  •  Gelir ve birikimine el koymak, kadının adına kredi çektirmek, senet imzalatmak, şirket açtırmak ve kredi kartını kullanmak suretiyle zorla borçlandırmak.
  • Ortak edinilmiş mallara zarar vermek, mülkiyet hakkına engel olmak.
  • Tek taraflı ısrarlı takiple şiddet: Sözlü, yazılı olarak ya da herhangi bir iletişim aracını kullanarak fiziksel veya psikolojik açıdan karşı tarafta korku uyandırmayı, ona gözdağı vermeyi, onu güvencesiz hissettirmeyi ve kontrol etmeyi hedefleyen, kasıtlı bir biçimde tekrarlanan, tehditkâr tutum ve davranışlardır.
kadın

Tek taraflı ısrarlı takiple şiddete örnek tutum ve davranışlar;

  • Takip etmek, gözetlemek, haklı bir sebep olmaksızın herhangi bir yerde karşısına çıkmak, isteği dışında kadına hediyeler göndermek.
  • İstenmeyen ve ısrarlı telefon aramaları yapmak; mesajlar, mektuplar veya e-postalar göndermek, iletişim bilgilerini internette veya sosyal medyada yayımlamak.
  • Hakkında asılsız dedikodular yaymak, erkeğin kadının çevresi ile iletişim kurmak ve hakkında bilgi almaya çalışmak.
  • İntihar edeceğini söylemek gibi duygu sömürüsü yaparak kadının iradesini etkilemeye ve yanında kalmasını sağlamaya yönelik davranışlarda bulunmak.
  • Kadın ticareti: Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimlerinden biridir ve büyük bir suçtur.

Kadın ticaretine örnek tutum ve davranışlar;

  • Kadınların insan tacirleri tarafından zorla çalıştırılması, hizmet ettirilmesi, fuhuş yaptırılması, esaret altına alınması; konsomatrislik, masaj yapma ya da başka işler için de kullanılması.
  • Vücudundaki organları vermesi için tehdit, baskı, zor kullanılarak veya çaresizliğinden yararlanma ve aldatma ile kadının kaçırılarak ülke dışına ya da ülke içinde başka bir yere götürülmesi ve bulundurulması.
  • Yasal evlilik yaşı olan 18’den küçük çocukların evlilik adı altında bir arada yaşamaya zorlanması ve 18’den büyük kadınların zorla ve para karşılığı evlendirilmesi de uluslararası sözleşmelere göre kadın ticaretidir.

     Bu tür birlikteliklere aracı olanlar ve çocukları zorlayanlar, Ceza Yasası’nın 80. maddesine göre; insan ticareti suçunu işlemiş olurlar.

  • Flört şiddeti: Kişinin partnerine karşı fiziksel, cinsel, psikolojik ve dijital şiddet içeren davranışlarda bulunmasına denir. İki kişinin birbirini “çift” olarak tanımlamasının ardından bir tarafın diğer tarafı kontrol etmeyi, denetlemeyi “hak” olarak görmesi, onun adına kararları vermek istemesiyle başlar. Bu yollar aracılığıyla karşı tarafın üzerinde egemenlik kurmayı, onu kendisine ve ilişkiye bağımlı kılmayı amaçlar.

          Flört şiddetine en çok flört ilişkilerinin başladığı 13-23 yaş aralığında yaşanan ilişkilerde rastlanır. Buna uzun süre maruz kalan kişi, kendini güçsüz hissedip bu sürecin içinden çıkacak kendinde bulamayabilir. Flört şiddeti, yetişkinlikte yaşanan şiddetin uyarısı niteliğindedir.

Flört şiddetine örnek tutum ve davranışlar;

  • Erkeğin partnerine onda korku uyandıracak, onun kendine olan güvenini ve saygısını zedeleyecek konuşmalar yapmak.
  • Partnerini başkalarının önünde küçük düşürmek, isim takıp onunla alay etmek, aşağılamak, iftira, hakaret, küfür etmek.
  •  Ne yapması, ne giymesi gerektiğini partnerine söyleyerek onu kısıtlamaya çalışmak. ‘Koruma ‘ veya ‘namus’ bahanesi ile ona müdahale etmek, kıskançlık davranışı.
  • Erkeğin partnerinin başkaları ile ilişkilerini kısıtlaması, sırlarını başkalarına söyleme gibi psikolojik şiddet içeren davranışlar.
  • Tokatlama, yumruklama, itekleme, saçını çekme gibi kasıtlı fiziki saldırılar.
  •  Cinsel ilişki veya yakınlık için zorlamak; cinsel birliktelik sırasında, öncesinde veya sonrasında istenmeyen davranışlar göstermek.

Flört şiddetine örnek tutum ve davranışlar;

  • Partnerini sürekli aramak, mesaj göndermek veya göndermesini istemek, telefonunu, bilgisayarını, sosyal medya hesaplarını karıştırmak ve buradaki bilgilerle onu denetlemek, tehdit ermek.
  • Sosyal medyada partnerini küçük düşüren, hakaret ve nefret içeren paylaşımlarda, yorumlarda bulunmak, sosyal medyada kimlerle arkadaş olacağına, ne paylaşıp ne paylaşmayacağına karışmak, sosyal medya hesaplarını kapatmaya zorlamak.
  1. Akıllı telefon uygulamaları üzerinden takip etmek ve denetlemek.
  • Sosyal medya üzerinden arkadaşlık kurmak, kimlik bilgilerini almak ve sonra onu kullanmak. İletişim bilgilerini, ona sormadan başka kişilere vermek ve bu kişilerin de kadına rahatsız edici mesajlar ve görüntüler göndermesini istemek.
  • Çıplak fotoğraflarını çekmekle, kayıt altına almakla, bu kayıtları internet üzerinden yaymakla tehdit etmek veya yaymak.
  • Mobbing(yıldırma): İş yerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere üstleri, eşit düzeyde çalışanlar ya da astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama gibi davranışlarıdır. Bir kadın, bazen mobbing yapanın cinsel ya da başka bir isteğini reddettiği için bazen de hiçbir sebep yokken sadece kadın olduğu için bu tür davranışlarına maruz kalabilir.

Mobinge örnek tutum ve davranışlar;

  • İşverenin diğer çalışanlardan farklı olarak kişiyi sürekli eleştirmesi, düzenli olarak zor işleri ona vermesi, sürekli olarak mesaiye kalmasını istemesi ve kalamadığında ya da işler yetişmediğinde diğer çalışanların önünde aşağılaması.

Dijital şiddet: Teknolojik araçlar, kişiyi kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak, cezalandırmak amacıyla kullanılıyorsa dijital şiddet söz konusudur. Son yıllarda sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla yaygınlaşan dijital şiddete ‘yeni kuşak şiddet ‘ de denir.

Şiddet, hangi aşamalardan oluşur?

Şiddet eylemi, ilişki sürecinde bir anda olmuyor. Aynı biçimde olmasa da her ilişkide, kadınların şiddet yaşantısının içinden çıkmalarını zorlaştıran, çoğunlukla üç aşamalı bir döngü bulunuyor. Eğer bu döngü kırılmazsa şiddet eylemi, yoğunlaşarak devam ediyor. Şiddete varan süreci adım adım kavramak, kadın olarak yaşadıklarımızı anlamamıza yardımcı oluyor.

  1. Gerginlik evresi: Fırtına öncesi sessizlik süreci olarak tarif bulan bu evrede erkek, bazı gerekçeler öne sürerek iletişimi gerginleştiriyor. Örneğin; kıskançlık bahanesiyle veya başka sudan sebeplerle tartışma çıkarır. Bu şekilde psikolojik şiddet uyguladığı kadını kontrol altında tutmaya çalışıyor. Kendisine istediği şekilde karşılık vermediğinde onu tehdit ediyor. Kadın, erkeğin bu saldırgan tutumuna karşılık sakin tavırlarıyla gerginliği azaltmaya çalışarak süreci kontrol edebileceğini düşünse de gerginlik, tırmanmaya devam ediyor.
  • Şiddet evresi: Erkeğin öfkesini kontrol edemediği bu aşamada, şiddet eylemi gerçekleşiyor. Erkek, kadına şiddet uyguladıktan hemen sonra bahaneler sunarak davranışını haklı çıkarmaya çalışıyor, hatta kadını suçluyor.

          Şiddet, bu aşamada rızası olmadan kadınla cinsel birliktelik yaşamaktan tutun da tokat veya tartaklama şeklinde görülebileceği gibi yaralama ve cinayete kadar da gidebiliyor.

          Bu evrede kadın, kendini korumaya ve erkeği sakinleştirmeye çalışsa da bu, mümkün değildir. Kadının tek yapabileceği; kendinin ve varsa çocuklarının, maruz kaldıkları şiddetten en az zararla çıkmalarını sağlamaktır.

  • Uzlaşma evresi: Erkek, şiddet uyguladığı kadına pişmanlığını ifade ediyor, ondan özür diliyor, yaptıklarını telafi etmek için ona güzel sözler söyleyip hediyeler alıyor, bir daha asla aynı davranışı tekrarlamayacağını belirtiyor.   

     Erkeğin bu davranışlarından sonra gerginlik, azalsa da uzlaşma aşaması kısa sürüyor. Çünkü erkek, yine en küçük şeylerden bile tartışma çıkararak süreci, şiddet döngüsünün en başına döndürüyor. Şiddetin uzun yıllar devam ettiği bir ilişki varsa artık erkek, yaptıklarını telafi etmeye gerek bile duymuyor ve üçüncü aşama artık yaşanmıyor.

Şiddetin kadına verdiği zarar ve onda açtığı yaralar

Şiddet karşısında her kadının verdiği doğal tepkiler aynı olmadığından şiddet görmek; fiziksel, psikolojik ve toplumsal açıdan her kadında farklı bir etkiye yol açabiliyor.   

     Fiziksel etkilerine bakıldığında erkeğin kadına şiddeti; yaralanmaya, kalıcı sakatlığa, uyku ve yeme bozukluğuna, yaşla artan kronik ağrılara, bayılma ataklarına, geçici felçler gibi sağlık sorunlarına, artan düşük ve ölü doğum oranları ile ölümlere sebebiyet veriyor.

     Psikolojik etkilerde ise utanç, kendine olan saygıyı yitirme, değersizlik duygusuyla kendini sürekli eleştirme hâli, güçsüzlük, aşağılanmışlık, yetersizlik, düşük özgüven, başarısızlık, çaresizlik, yalnızlık, suçluluk, korku, öfke, endişe, kendini değişmiş ve kaybetmiş hissi, kendine ve insanlara güvenmekte zorluk çekme, istismarı önemsememe veya inkâr etme, travma sonrası stres bozukluğu, başına sürekli kötü şeyler gelecekmiş gibi tetikte olma, depresyon, konsantrasyon güçlüğü, intihar fikri ve girişimi, kendine zarar verme, öfke patlamaları görülüyor.

     Toplumsal etkilerde de kendini çevreden soyutlama, erken evlenme ve anne olma, okula ve işe devamsızlık, iş göremez durumda olunca ekonomik zarar, yoksullaşma, aile ilişkilerinin bozulması, şiddet gören kadının çocuklarının fiziksel, duygusal ve toplumsal ihtiyaçlarını tam manasıyla karşılamaması görülüyor.

Erkek şiddeti, Türkiye’de her geçen gün artıyor

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün acı raporuna göre; 2023 yılında Kadın Destek Uygulaması(KADES)’na 400 bin 419 kadın, şiddet gördüğü için ihbarda bulundu. Bu rakam, günde bin 97, saatte 45. Yani her 1,5 dakikada bir kadının şiddet gördüğü için KADES uygulamasını kullandığı anlamına geliyor.

   Kadına şiddetin her geçen gün artışına dikkat çeken Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Dr. Gamze Akkuş İlgezdi, şiddetin meşru kabul edildiğini ve buna kayıtsız kalındığını söyledi.

1 Temmuz 2022 tarihinin ülke için milat olduğunu, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırıldığını ifade eden İlgezdi, sonrasında kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan 6284 sayılı yasanın tam olarak uygulanmadığını, kadını şiddet mağduru yapanlara alt sınırdan değil caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini, bakanlıkların da konuya yönelik ciddi önlemler almasının elzem olduğunu belirtti.

     Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, “Kadın Cinayeti ve Şüpheli Kadın Ölüm Gerçekleri” raporu ise 2023’te 315 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü, 248 kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğunu gösteriyor. Durumun en üzücü yanı ise yıllar içinde kadına yönelik şiddette yeterince farkındalık ve azalma olmadığı…

Kadın cinayetleri ve şüpheli ölümleri(2018-2023)

     Kaynak: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

2023 özelinde bakıldığında kadınların yüzde 65’i kişinin kendini en çok güvende hissetmesi gereken yerde, evinde öldürüldü. Yuvası, 205 kadının mezarı oldu. Bu da gösteriyor ki toplumun temel yapı taşı olan aileler, birçok kadının hayatına mâl oluyor. Kadınlar, en çok ateşli silahla vurularak ve kesici aletle öldürüldü.

Kadınlar, nerede öldürüldü?(2023)         Nasıl öldürüldü?(2023)

Ev %65                                                        Ateşli silah %55

Sokak %18                                                  Kesici alet %31

İş yeri, araba, ıssız yer %3                          Boğarak %6

Otel, kamusal alan %2                                Darp %4

Arazi %1                                                     Yakılarak, yüksekten düşme %1

     2023 yılında öldürülen kadınların yüzde 58’inin hangi sebeple öldürüldüğü tespit edilemedi. Kadınların yaklaşık yüzde 70’inin de erkekler tarafından hayatlarına dair özgür iradeleriyle aldıkları ayrılık, boşanma, çalışma gibi kararlar için öldürüldükleri belirlendi. 2023’te kadınların yüzde 41’ini öldüren, evli olduğu erkekler. Bu kadınlardan 30’unun ise boşanma aşamasında olduğunu görüyoruz.

     Yine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, “Kadın Cinayeti ve Şüpheli Kadın Ölüm Gerçekleri” raporuna göre; 2023 yılında yaşanan kadın cinayetlerinden yüzde 10’unda faillerin adli sicil kayıtları var. Bu da açıkça bu cinayetlerin başka bir suçtan kaydı olan, hüküm giymiş veya cezaevinden izinli çıkmış olan failler tarafından işlendiğini gösteriyor.

kadın

28 kadını ise koruma kararlarına rağmen hayattan koparıldı. Öldürülen 291 kadının tedbir kararı durumu ise tespit edilemiyor. Bu durumda kadınların tedbir kararı alabilecekleri kurumlara erişmesinde bir aksaklık olduğu anlaşılıyor. Baskıdan, korkudan kolluk kuvvetine gidemiyorlar ya da bazen karakollardan geri gönderiliyorlar. Diğer bir durum da kadınların tedbir kararı olup olmadığı bilinmiyor, gizleniyor. Bu da 6284 sayılı kanunda bir eksik veya hata olduğunu gösteriyor.

Öldürülen kadınların 6284 koruma kararı var mıydı?(2023)

Tespit edilemeyen %93

Var %4

Yok %3

     Hayattan koparılan kadınların çalışma durumuna dair bilgilere ulaşılamaması da ilgili kurumlar tarafından ciddiye alınması gereken bir mesele. 2023 Yıllık Veri Raporu’nda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, TÜİK’in açıkladığı verilere göre; ev işleriyle meşgul olduğu için iş gücü dahi sayılmayan kadınların sayısının 9 milyon 62 bin olduğunu, başta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere ilgili kurumların bu konuda çözüm bulması gerektiğini ifade etti.

NAZİK IŞIK: İŞGÜCÜNE DAHİL OLMAYAN MİLYONLARCA KADIN VAR

Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık ise: “Ev ve aile işleriyle meşgul olduğu için iş gücüne dâhil olmayan milyonlarca  ‘ev kadını’ ve ne okulda ne işte olan ‘ev kızı’ var; ama tek bir ‘ev erkeği’ bile yok. Çünkü gerçekten ‘’ev erkeği’’ olsa bile, bunu erkekliğe sığdırıp beyan eden erkek yok.” diyerek kavramdaki eşitsizliğe de dikkat çekti.

     Çalışma hayatına alınmayan ya da istihdamdan uzaklaştırılan kadınlar, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, şiddet ve kadın cinayetleri tehlikelerine karşı daha korunmasız hâle gelmektedir. Bu yıl ulaşılabilen veriye göre; öldürülen kadınların yüzde 17’sinin bir iş yerinde çalıştığı bilinmektedir; yüzde 2’si bir iş yerinde çalışmazken yüzde 81’inin çalışma durumu da bilinememektedir.

Kadınların çalışma durumu(2023)

Tespit edilemeyen %81

Çalışan %17

Çalışmayan %2

     Öte yandan ekonomik bağımsızlık da kadını baba, eş ya da abi, evlat olan erkeğin denetimi altında yaşamaktan uzaklaşmakta kolaylık sağlayabilse de katledilmesini önleyemez. Basında son 10 yılda binlerce kadının kendine ait iş yerinde, çalıştığı işten çıkarken ya da işe giderken yakını olan erkekler tarafından öldürüldüğünün kaydı var.

Bu noktada Eşit Yaşam Derneği Başkanı Işık’a göre; asıl meselenin kadının çalışıp çalışmamasında değil erkeğin kadını tapulu malı gibi görmesinde, kontrolü altında tutmak istemesinde, kadın kendi kararını alıp örneğin; kocasından boşanmak istediğinde bunun erkeklik dünyasına başkaldırmış sayılmasında olduğunu söyledi: “Sorunun çözümü; bu dünyanın değişmesi bile değil yıkılmasında. Bu da hem zihniyet değişimin hem ceza sisteminin doğru işletilmesini, cezasızlığın ortadan kalkmasını gerektiriyor.” dedi.

Türkiye, kadına şiddetin en fazla olduğu ülkelerin başında

     Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’nün 2019 yılı verilerine göre de Türkiye; Avrupa, OECD ve G20 ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel veya cinsel şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke… Türkiye’de kadına şiddet oranı yüzde 38. Bu rakam, neredeyse 10 kadından 4’ünün erkek şiddetine maruz kaldığını gösteriyor.

     Kadına yönelik erkek şiddeti, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük bir sorun. Dünyanın en gelişmiş ve ekonomik gücü en güçlü olan ülkelerinde bile kadınlar, büyük oranda erkeklerden şiddet görüyor.

Erkekten şiddet gören kadın oranı(OECD – 2019)

      En çok                                              En az

  1. Türkiye %38                                    Kanada %2
  2. Kolombiya %37                               Şili %7
  3. Kosta Rika %36                               İsviçre %10
  4. ABD %36                                        Avusturya %13
  5. Yeni Zelanda %35                           Polonya %13

Tüm dünyada en çok

  1. Pakistan %85
  2. Senegal %78
  3. Yemen %67
  4. Afganistan %61

KADIN GAZETECİLER DE ŞİDDET VE İSTİSMAR MAĞDURU

     Çalışan kadınlar özelinde kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddet de her geçen gün artıyor. UNESCO ve Uluslararası Gazeteciler Merkezi(ICFJ)’nin2022 yılında yaptığı ortak bir araştırmada, 125 ülkeden 900 gazeteciyle görüşüldü. Görüşülen kadın gazetecilerin yaklaşık dörtte üçü, işleriyle bağlantılı olarak çevrimiçi şiddet veya istismara maruz kaldıklarını söyledi.

     Uluslararası Gazeteciler Merkezi (ICFJ) Araştırma Direktörü Julie Posetti, İtalya’da düzenlenen Perugia Uluslararası Gazetecilik Festivali‘nde, cinsiyetçi ve cinsel yorumlar ile ‘deep fake’ tehdidine dikkat çekti. Çevrim içi şiddetin çevrim dışı zarara dönüşmesi için önemli bir potansiyelinin olduğunun, bu zehirli ortamın büyük teknoloji şirketleri tarafından kolaylaştırıldığını ve bu konuda onların da sorumluluk alması gerektiğinin altını çizdi.

Kadına yönelik şiddet, neden önlenemiyor?

Şefika Etik, Emine Bulut, Özgecan Aslan, Ayşe Paşalı, Ceren Özdemir, Ayşe Tuba Arslan, Ceren Damar, Şule Çet ve daha niceleri… Onlar sadece kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinin içinde bir istatistik değil her biri ayrı hayat hikâyesi olan kadınlar… Yaşadıkları acı dolu hikâyeleri ise filmlere konu olmanın ötesinde gözümüzün önündeki gerçek ve önlenemiyor.

TKDF BAŞKANI CANAN GÜLLÜ:

Kadın cinayetlerinin artmasına sebep yurttaki kadın politikasının yokluğunu gösteren Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü; Türkiye’de kadını, ailenin mütemmim cüzü olarak gören bir düşünce yapısının olduğunu, bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesi gayreti sürerken 2011 yılında Kadın Bakanlığının kaldırılıp yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kurulduğunu söyledi.

     2011’de yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin 10 yıl boyunca işlerlik kazanmadığını, bu nedenle iç hukukta gücünü bu sözleşmenin varlığından alan 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un tam olarak uygulanamadığına; Medeni Hukuk, insan hakları açısından herkesin eşit olduğunu anlatırken kadınların haklarını tam manasıyla alamadıklarına ve toplumda kadını ikincilleştiren bir bakış açısının tohumlarının 2011 yılında ekildiğine dikkati çeken Canan Güllü: “Mekanizmaları, kadını koruma sistemlerinin işletme iradesinin tabana, kurumlara yayılmadığı bir süreç var. Bu nedenle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri önlenemiyor” dedi.

GÜLLÜ: ÖNLEM ALINSAYDI O KADINLARIN HAYATLARI KARARMAYACAKTI

Kadına şiddetin bitmemesine bir başka önemli sebebin de şiddet uygulayanların mahkemelere şablon olarak kullanılabilecek cümleleri ceplerine alarak gelmesi ve iyi hâl indirimleri alması olduğunu söyleyen Güllü: “Yasal mevzuatlar, kadın-erkek eşitliğine inanılarak doğru işlenseydi kadınları korumak için bütün önlemler, alınmış olacak, o kadınların hayatları, kararmayacak, yaşam haklarına zeval gelmeyecekti ve geride annesini babası öldürmüş travmalı çocuklar kalmayacaktı” dedi.

Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin içselleştirildiğine, sayısal oranda veriye dönüştürüldüğüne, oysaki gidenin bir can ve koca bir hayat olduğuna vurgu yaptı.

Yapılması gerekenler neler?

Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için kişi ve kurumlara büyük görevler düşüyor.

kadın

GÜLLÜ: KADININ ERKEN YAŞTA EVLENDİRİLMESİNE KARŞI ÇIKILMALI

Bugünün Türkiye’sinde temelde uygulanması gereken en önemli iki hususun; kadının erken yaşta evlendirilmemesi ve kadına istihdam sağlanması olduğuna dikkati çeken Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü: “Kadının erken yaşta evlendirilmesine, iktidardan muhalefetine meslek örgütlerinden medyaya kim olursa olsun karşı çıkmalı. Ayrıca özgür iradesiyle üniversite eğitimine devam etsin veya etmesin, çalışmak isterse kadına ekonomik özgürlüğünü eline alması için istihdam sağlayacak iş yaratılması lazım.” açıklamasını yaptı.

     Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulması için toplumsal cinsiyet eşitliğinin müfredata eklenmesine, okullarda ders olarak anlatılmasına ve bu konuda çocukları bilinçlendirmenin önemine de vurgu yapan Canan Güllü, seferberlikte de tüm kurumsalda işe alımlarda pozitif ayrımcılığın olması gerektiğini, kadınlara öncelik tanıyarak kadın ve erkeği eşit konuma getirebileceğimizi söyledi.

“Günümüzde kaç kadın; ben de belediye başkanı olabilirim, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının yanı sıra millî savunma, sağlık, çalışma, ekonomi, adalet bakanı olabilirim, diyebilir? Türkiye’de eşitliğe erişmemiz ne kadar zaman alır?” sorularıyla da kişi ve kurumları düşünmeye sevk eden TKDF Başkanı Canan Güllü, eşitliği sağlamak için çocuklara kreşten itibaren arkadaş olduklarını, cinsiyeti değil insan odaklı olmanın öğretilmesi ve çocukları bu şekilde yetiştirmenin önemini anlattı.

     Babaların doğum sonrası yasal olarak beş gün izninin olmasını da eleştiren Canan Güllü, kadın doğum yaptığında babasının da bebeğiyle vakit geçirmesinin önemli olduğunu, babanın bebeğiyle sağlıklı bağ kurduğunda bir güven mekanizması çıkacağını ve iyi yetişmiş bireyler sayesinde toplumda kadın-erkek eşitliğinin sağlanabileceğini belirtti.

kadın

     Kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemek, kadın-erkek eşitliğini tesis etmek için atılması gereken adımlardan bir diğerinin de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının tekrar Kadın Bakanlığına dönüştürülmesi ve Çocuk Bakanlığının kurulması olduğunu söyleyen TKDF Başkanı Canan Güllü, sonrasında da Eşitlik Bakanlığının hayata geçirilmesinin ehemmiyetine dikkat çekti.

 Siyasette de eşitliğin sağlanması için yerelde kadın belediye başkanlarının erkek, erkek belediye başkanlarının kadın yardımcıları olmasının ve eşitliğin yerelden başlatılmasının önemini dile getiren Canan Güllü: açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Politika, yukarıdan işlemeyince aşağıdan işlemesi zaman alıyor. Partilerin Merkez Yürütme Kurullarında da kadınlar olmalı, özellikle mahalle temsilciliklerine alınmalı, kadınlar olmadan delege seçimi yapılmamalı, partilerin il ve ilçe teşkilatlarında kadın kol ya da birim olmaktan çıkarılmalı, ana noktalarda çalıştırılmalı. Siyasi Partiler Yasası değişmeli, kerhen değil içtenlikle yüzde 50 eşitlik kotası koyulmalı ve kadınların siyasetteki varlığı artırılmalı. Bir dönem bunu sağladıktan sonra zaten artık kotalara da ihtiyaç olmayacaktır. Eğer bu eşitlikler sağlanmazsa biz daha çok kadın cinayeti konuşur ve kalan travmalı çocukların yaşatacağı travmaları da konuşmaya başlarız.” dedi.

kadın

NAZİK IŞIK: EŞ BAŞKANLIK, FERMUAR, CİNSİYET KOTASI HER PARTİDE OLMALI

     Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık da Siyasi Partiler Yasası’nın değişmesi gerektiğini söyledi. Kadınları ‘yan kol ‘ gibi organlardan çıkarıp siyasi partinin ana gövdesine taşıyan bir Siyasi Partiler Kanunu değişikliğinin çok yerinde olacağını ifade eden Nazik Işık: “Ayrıca, eşbaşkanlık, fermuarla birlikte uygulanan bir cinsiyet kotası gibi uygulamalar, bütün siyasi partilerde olmalı. Çünkü çok az sayıda erkek, böyle mecburiyetler olmadan siyasette kendi aralarında, yani kapalı kulüp mantığıyla var olmaktan kopuyor, kadınlarla eşit insanlar olarak çalışmayı öğrenmeye istek gösteriyor.” açıklamasını yaptı.

      ‘Tam parite’ dediğimiz yüzde 50-50’lik eşit temsili istediğini ifade eden Nazik Işık, bunun sebebini:“Çünkü ‘kritik eşik’ dediğimiz üçte birlik temsil, bugün ciddi şekilde eksik temsil edilen kadını görünür kılar, ‘evet varlar, buradalar’ dememizi sağlar” şeklinde ifade etti.

     Yine de birlikte çalışma, ortak akılla çalışma, kadın aklının, yaşam deneyiminin, birikiminin daha güzel bir yaşam kurma ve yaşamı zenginleştirme açısından vazgeçilmezliğini sağlamaya yetmeyeceğini dile getiren Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık, Meclis’te beş vekilden sadece birinin kadın olduğunu yani bırakın eşit temsili kritik eşikten bile baya bir uzak olduğumuzu söyledi.

IŞIK: 31 MART’TA 76 KADIN BAŞKAN GÜZEL SONUÇ AMA YETERLİ DEĞİL

31 Mart seçimlerinde bin 390 belediyeden 76’sına kadın başkan seçildiğini, bu rakamın önceden 42 olduğunu açıklayan Dernek Başkanı Nazik Işık, “Güzel bir gelişme tabii; ama yüzde 10 temsil bile değil. Koltukların yüzde 90’dan fazlasında erkekler oturuyorsa, karar alıcılar onlardır. Yani yaşayan bilir; ama biz dünyayı taşıma suyla döndürmeye devam edeceğiz demektir. Ben farklı; ama eşit insanlar siyasetinin oluşmasını isterim. Çünkü ancak o zaman bütün farklıların, mesela engellilerin, etnik ya da dini inançlarıyla farklı olanların da toplumun gerçek zenginliğini oluşturdukları bir düzen olacak, herkes hakkını alacak.” diyerek bunun için de siyasi partilerde eşitlikçi yönde bir değişimin çok önemli olduğunun açık olduğunu ifade etti.

Türkiye’de kadınların kaç sığınağı var?

2020 Temmuz’unda Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Dr. Ali Şeker, erkek şiddeti ve kadın sığınaklarına dair Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi(CİMER)’e başvuru yapmıştı. Dr. Şeker’in sorularını yanıtlayan CİMER, şiddet mağduru kadınlar ile çocuklarının güvenli bir çatı altında korunabilmesi için Türkiye’de sadece 145 sığınak bulunduğunu ve kapasitesinin 3 bin 482 olduğunu açıklamıştı.

     Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2022 Şubat’ında resmi sitesinde açıkladığı son verilere göre; Türkiye’de 3 bin 624 kişi kapasiteli toplam 149 kadın sığınağı bulunuyor. Bu sığınakların 2 bin 779 kapasiteli 112 tanesi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına, 735 kapasiteli 33 tanesi belediyelere, 90 kişi kapasitesi 3 tanesi Göç İdaresi Başkanlığına ve 20 kapasiteli bir sığınma evi de sivil toplum kuruluşuna bağlı.

  “Kadınlar için sığınaklar yetersiz”

     5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14’üncü maddesinde yer alan ‘Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, kadınlar ve çocuklar için konukevleri açmak zorundadır.’ hükmü gereğince yurt genelinde nüfusu 100 binin üzerindeki 215 belediyenin kadın konukevi yapma zorunluluğu bulunuyor.

CANAN GÜLLÜ: BELEDİYELER SIĞINAK AÇARSA İNANACAĞIM

     Oysa mevcut durumda istatistiklere göre; toplamda 149 sığınma evinin sadece 33 tanesi belediyelere bağlı. Türkiye’de sığınakların yetersiz olduğunu söyleyen Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, belediyeleri göreve çağırdı: .“Belediyeler, sığınak açarlarsa anlayacağım ki kadınlar şiddet görmesin, öldürülmesin diye düşünen belediye başkanları ve ekipleri var.” dedi.

     Kadınların sığınaklarda yaşarken güçlendirilmesine de dikkati çeken Canan Güllü, kadınlara yeteneğine göre mesleki eğitim imkanı sunulması, iş bulunması ve işe girerken de adreslerinin saklanıp kimlik karartmayla çalışmasının yani kendi yaşam düzenlerini kurmasının önemine vurgu yaptı.

kadın

CANAN AYDEMİR ÖZKARA: KADINLARA SIĞINAKLARDA MESLEKİ EĞİTİM VE İŞ İMKANI SUNULMALI

Kamuda sığınma evleri, konukevi diye geçiyor; ama oraya gelen kadınlar konuk değil, diyen İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Canan Aydemir Özkara ise kadınlara sığınma evlerinde mesleki eğitim ve iş imkânı verilmesinin önemli olduğunu, zaten bir kadının eğitim alabilmesi ve çalışabilmesi için bir travmadan çıkıp oraya geldiğinden geldiğinden kendini toparlıyor olmasıyla ilgili olduğunu söyledi.

ÖZKARA: YURTDIŞINDA KADINA BÜTÇE VERİLİYOR

     Konuyla ilgili yurt dışındaki örneklere de değinen İKK Kadın Meclisi Başkanı Özkara, yurt dışında kadına bütçe verildiğini söyledi: “Kadın, bütçesiyle bütün ihtiyaçlarını kendi karşılıyor; yemeğini, kalacak yerini… Mesela Buca’da biz bunu başardık. İki tane dairenin tefrişatını, kadınların kendi imkânlarıyla gelip kalması, yemeğini içeceğini kendi hazırlaması için yaptık.” dedi. Kadınlara sosyal yönlendirme yapmanın önemi ifade eden Özkara: “Kadın, ancak kendi imkânlarıyla hayatta kaldığında güçleniyor, aksi hâlde daha zor.” açıklamasını yaptı.

İZMİR’DE KAÇ SIĞINMA EVİ VAR?

İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Canan Aydemir Özkara, İzmir’de 6 sığınak bulunduğunu, hepsinin aktif olduğunu ve bu sığınakların en fazla 25 kapasiteyle çalıştığını açıkladı.

     Nüfusu 4,5 milyona yaklaşan İzmir’de sığınakların asla yeterli olmadığını söyleyen İKK Kadın Meclisi Başkanı Özkara: “5393 sayılı Belediye Kanunu’nda büyükşehrin nüfusu 50 bini aştığında dayanışma merkezi, 100 bini aştıysa sığınak açacaksınız.” diyor diyerek kadınlar için daha fazla sığınağa ihtiyaç olduğunu ifade etti.

CANAN GÜLLÜ: KADIN CİNAYETLERİ POLİTİK

Kadın cinayetlerinin önlenmesi için iktidar ve muhalefetin yapabileceği birçok çalışma ve çözebileceği birçok sorun varken her iki tarafın da çalışmalarında eksikler olduğunu, çözebilecekleri sorunları bile tam manasıyla çözmediğini söyleyen Güllü, bu nedenle akla kadın cinayetlerinin politik olduğunun geldiği açıklamasını yaptı.

Şiddetten uzaklaşmak kadın için neden zor?

Fiziksel, psikolojik ve toplumsal olarak çok yıkıcı, yıpratıcı olmasına rağmen kadınlar, gördüğü şiddetin bitmesini isteyerek ilişkide kalmaya devam etmek zorunda hissediyorlar veya ilişkiyi bitirseler bile tekrar şiddet uygulayan kişiye dönüyorlar. Elbette bunun birçok sebebi var ve ekonomik nedenler başta geliyor.

     Çalışma imkânı olmayan, çalışsa da geçinebilecekkadar para kazanamayan, kendisine ve çocuklarına bakacak geliri yoksa boşanırsa çocukların velayetinin kendisine verilmeyeceğini düşünen kadınlar, şiddet görseler bile ilişkilerini bitiremiyorlar.

     Türkiye’de ekonomik özgürlüğü olmayan çok kadın olduğunu ifade eden Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü; bugünün Türkiye’sinde evinin kirasını ödeyebilecek, çocuklarının eğitimini sağlayabilecek, nafakasını doğru zamanda, yeteri oranda alabilecek az kadın olduğunu söyledi.

GÜLLÜ: KADINLAR 400 LİRA NAFAKAYI BİLE ALAMIYOR

Kadınların 400 lira nafakayı bile alamadıklarını söyleyen Güllü: “Hâl böyleyken kadınlar, eve nereye çıkacak, geçimini nasıl sağlayacak? Çocukları bile olmasına rağmen birlikte olmadığım kadına niye nafaka ödeyeyim, diyen bir eski kocası varken kadın, nasıl ayakta kalacak?” diyerek erkeğin kadına psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetinin boyutuna, buna bağlı olarak da kadının mağduriyetine dikkati çekti.

KADINLAR ŞİDDET GÖRDÜĞÜ YERDEN NEDEN AYRILAMIYOR?

     Kadınların şiddet gördüğü ilişkide kalmasının altında yatan sebeplerden biri de korku… Şiddet gördüğü kişinin kendisine, ailesine, çocuklarına daha çok zarar vereceğinden, intikam alacağından, çocuklarını göstermeyeceğinden korkan, yalnız, güçsüz, çaresiz kalacağından endişe eden kadın, ilişkiyi bitiremiyor… Eğer kendisi ve çocukları için kanuni haklarıyla ilgili yeterince bilgisi de yoksa kendini günden güne sağlıksız ilişkisine daha da bağımlı hissediyor.

İŞTE KADININ KORKU-KAYGI NEDENLERİ?

     Kadının yaşadığı şiddetten ve eşinden utanması, yeterince iyi olmadığını, kocasına ve çocuklarına karşı yetersiz olduğunu hissetmesi, eşinin yokluğunda kendine bakamayacağını, intihar edeceğini, onsuz yaşayamayacağını düşünmesi; şiddetin geçiciliğine ve herşeyin düzeleceğine inancı; şiddeti normalleştirmek ve Stokholm Sendromu yani travmatik bağlanma ile ailevi, kültürel ve dini gibi toplumsal gerekçeler de kadını, şiddet gördüğü ilişkide tutan nedenler arasında bulunuyor.

     2014 yılında Hacettepe Üniversitesi’nin Türkiye genelinde yaptığı “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” kadınların şiddet gördüğü ilişkide kalma nedenlerini doğrular nitelikte.

Zira bu araştırma, şiddete maruz kalan kadınların yüzde 44’ünün yaşadıklarını hiç kimseye anlatmadıklarını ve şiddetle tek başına mücadele etmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Bunun sebepleri arasında utanmak, suçlanacağını düşünmek, yaşadığı şeyin şiddet olduğunu fark edememek, şiddeti hak ettiğine inanmak, kimsenin kendisine inanmayacağını ya da inansa bile önemsemeyeceğini düşünmek, anlattığı anlaşılırsa şiddetin artacağından korkmak, tekrar yaşanmayacağını umut etmek yer alıyor.

     Kadınların maruz kaldıkları şiddete karşı verdikleri tepkiler; bulunduğu toplumun hayatı boyunca onlara öğrettiği yargılara, içinde bulundukları koşullara ve şiddetin düzeyine göre de değişiyor.

Kadına şiddet hakkında yanlış inanışlar

Şiddete dair toplumda yaygın olarak görülen bazı yanlış inanışlar; şiddetin meşrulaştırılmasına, şiddete maruz kalan kadınların yalnızlaştırılmasına yol açıyor. Bu nedenle yanlış inanışların fark edilmesi, şiddetin son bulması için büyük önem arz ediyor.

 “Eğitimsiz-işsiz-yoksul erkekler şiddet uygular”

     Toplumun önemli bir kesiminde eğitimli veya ekonomik durumu iyi olan erkeklerin şiddet uygulamayacağına dair yaygın bir inanç var; ancak araştırmalar, bunun doğru olmadığını gösteriyor. 2014 yılında yapılan “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması”na göre; yüksek refah düzeyine sahip hanelerde fiziksel veya cinsel şiddet oranı yüzde 31 olarak görülüyor. Yani refah düzeyi yüksek her üç erkekten biri, fiziksel veya cinsel şiddet uyguluyor ki bu oran, oldukça yüksek. Bu gruptan erkeklerin psikolojik şiddet uygulama oranının ise yüzde 41,4 ile fiziksel veya cinsel şiddetten daha fazla olduğu anlaşılıyor.

“Erkeği annesi yetiştirir, şiddete meyli yetiştirilme tarzıdır”

     Bu söylem,kadına şiddet hakkında bilinen en cinsiyetçi ve yanlış ifadelerden biridir. Çünkü ailede babanın sorumluluğu görmezden gelerek çocuk yetiştirmeyi yalnızca annenin görevi olarak görür, çocuğun ve şiddetin tüm sorumluluğunu anneye yükler; ancak çocuğun iyi yönleri, genellikle babaya atfedilir. Oysa çocuklar, aile içinde anne-babanın ilişkisini görerek büyür ve en çok gözlemleyerek öğrenirler.

     Çocuğun şiddete eğiliminde; anne-baba ilişkisi kadar ailedeki diğer erkekler, asker ve polis gibi eril şiddetin simgesi olan modeller, şiddet içerikli bilgisayar oyunları, medya gibi birçok sebep de önemli rol oynar. Yani her çocuk, toplum içinde var olur ve erkek egemen sistemin söylemlerinden ve değerlerinden etkilenir.

     Şiddet uygulayan kişi ise suçu, ne ailesine ne topluma atmalıdır çünkü şiddet eylemi, özgür iradesiyle tamamen onun sorumluluğundadır.

“Şiddet uygulayan erkeklerin sorunları vardır”

     Aşırı şiddet uygulayan az sayıdaki erkeklerde ciddi psikolojik ve psikiyatrik sorunlar olsa da bu durum, asla şiddete maruz bırakmanın gerekçesi olarak gösterilemez. Zira bazı kadınların da önemli psikolojik ve psikiyatrik sorunları olmasına rağmen erkeğe şiddet uyguladıkları, pek rastlanan bir durum değil.

     Kadını şiddete maruz bırakan ve bunu çarpık zihniyetinden dolayı yapan pek çok sağlıklı erkek var. Dolayısıyla şiddet uygulayan tüm erkeklerin sorunlu olduğunu söylemek de gerçekçi olmaz.

“Alkol, şiddetin en önemli nedenidir”

     Araştırmalara göre; alkol, şiddet uygulaması için erkeğe cesaret verebilir, şiddeti tetikleyebilir; ancak şiddetin nedeni değildir. Çünkü alkol, ancak erkeğin var olan karakterini ortaya çıkarır. Ayrıca her alkol alan erkek, kadına şiddet uygulamıyor ve hiç alkol almayan erkekler de şiddete başvurabiliyor.

“Şiddet, ailevi bir meseledir, kimseyi ilgilendirmez.”

     Kadına yönelik şiddet, pek çok kadının yaralanmasına, sakat kalmasına, eğitimine devam edememesine, ölmesine neden olurken ailevi bir mesele diyerek durumun ciddiyetini yumuşatmak, ancak konuyla ilgili yanlış bir inancın sonucu olabilir.  Dolayısıyla kadının maruz bırakıldığı şiddet; toplumun sağlığını, ekonomik ve sosyal gelişimini etkiliyor. Yani sadece ailevi değil ciddi bir toplumsal sorundur. Hangi gerekçeyle uygulanırsa uygulansın izahı yoktur ve toplumsal olarak mücadele edilmesi gereken bir suçtur.

“Kadını en çok kadın ezer”

     Toplumda yaygın kullanılankadın kadının kurdurur, kadının en büyük düşmanı yine kadındır gibi ifadelerle; sanki kadınları karşı karşıya getirmek, birbirlerine düşmanlaştırmak için bir algı yaratılıyor.

     Örnek gösterilen “kayınvalide-gelin” ilişkisiyle gerçekliğine inandırılmaya çalışılsa da bu ifadeler, yıllar boyunca ezilerek güçsüzleştirilen kadınların üzerinde erkeğin gücünü uygulayabilmesi için erkek egemenliğinin yarattığı bir algıdan başka bir şey değildir. Zira gerek özel gerek kamusal alanda kadın, şiddeti hemcinslerinden değil yaygın biçimde erkeklerden ve erkek egemen sistemden görüyor.

“Kadın, şiddet görmüşse bunu hak etmiştir”

     Yineçarpık bir zihniyetin ifadesi olan bu söylem; kadının erkekten geride, ikincil konumda olduğunu ve erkeğe itaat etmesi gerektiğini aksi hâlde erkeğin kadını cezalandırabileceğini savunur. Oysa kadın-erkek eşittir ve eşit haklara sahiptir. Eşitlerin kurduğu ilişkilerde de itaat zorunluluğu veya ödül-ceza gibi sistemler olamaz. Dolayısıyla erkek, kadına şiddet uygulamayı kendine hak göremez.

     Kadına şiddete dair bunun gibi birçok yanlış inanışhakkındabilgi sahibi olmak, farkındalığımızı artırmak ve bu inanışlara maruz kaldığımızda nerede olursa olsun itirazda bulunmak, kadına şiddetle mücadele açısından hepimiz için önemli bir görevdir.

ŞİDDETE UĞRAYAN KADINLAR NELER YAPABİLİR?

Şiddete maruz kaldığında mağduriyetini giderebilmesi için kadının yararlanabileceği yasal haklarını, destek alabileceği kurum ve kuruluşları, kendi ve varsa çocuklarının güvenliğini nasıl hızlıca sağlayacağını bilmesi çok önemlidir. Şiddete uğrayan kadının ihtiyaç duyduğu desteklere ve ne yapmak istediğine göre öncelikli başvuracağı kurumlar ve atması gereken adımlar değişebilir.

     Bir kadın şiddete uğradığında eğer evden çıkamayacak durumdaysa öncelikle Alo 183 Sosyal Destek Hattı’nı, 155 Polis İmdat’ı, 112 Acil Çağrı Merkezi’ni aramalıdır.

Eğer evden çıkabilmişse, hastanelerin acil bölümlerine; kendisine en yakın karakola, jandarma komutanlığına, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi(ŞÖNİM)’ne; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdürlüğüne, cumhuriyet başsavcılığına, kaymakamlığa/valiliğe, aile mahkemesine, belediyelere ve kadın teşkilatlarına başvurabilir.

     6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dan yararlanmayı ve şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasını, varsa silahına el konulmasını, iletişim araçlarıyla kendisini rahatsız etmesinin engellenmesini; evine, işine veya diğer adreslerine yaklaşmasının önüne geçilmesini, kişisel bilgilerinin gizlenmesini, yakın koruma, tedbir nafakası, geçici maddi yardım, geçici velayet talep edebilir. Ayrıca kadın, geçici sağlık sigortasına başvurabilir, müşterek konuta da şerh koydurabilir.

     Şiddet gören kadın, eğer kendisine fiziksel şiddet uygulayan erkekten şikâyetçi olmak ve darp raporu da almak isterse öncelikle karakola/jandarma komutanlığına, savcılığa, yaşadıkları tutanağa geçtikten sonra da darp raporu için hastanelerin acil bölümlerine başvurmalıdır.

Yaşadığı şiddeti ve büyüklüğünü kanıtlayabilmek için vücudundaki izler kaybolmadan muayene olmalı ve darp raporu almalıdır. Eğer hastaneye gitmek için kendini hazır hissetmiyorsa da vücudundaki darp izlerinin kendisine ait olduğunu, çekim tarihi belli olacak şekilde fotoğraflamalıdır.

     Şiddet mağduru kadının maruz kaldığı suç; eğer öldürmeye teşebbüs, tecavüz, uzun zamana yayılan kötü muamele gibi bir eylemse öncelikle bir avukatla görüşmesinde fayda vardır. Eğer avukat tutacak maddi gücü yoksa bulunduğu yerdeki barodan adli yardım kapsamında ücretsiz avukat talep edebilir.

     Şiddet mağduru kadının 12 yaşından büyük erkek çocuğu varsa, çocuğuyla birlikte sığınak desteği alması, uygulamada mümkün olmayabilir. 6284 sayılı kanuna göre; devlet, bu durumda olan kadın ve çocuklara ev tahsis etmekle yükümlüdür.

Bu nedenle eğer çocuğunu bırakabileceği güvenli bir yer yoksa devlet, çocuğu koruma altına alarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir kuruluşa yerleştirebilir. Şiddet mağduru kadın da sığınakta kaldığı süre boyunca çocuğunu düzenli olarak görebilir, sığınaktan ayrıldıktan sonra çocuğunu, yerleştirildiği kurumdan alarak onunla birlikte yaşayabilir.

     Şiddet gören bir kadın, eğer boşanma davası açmadan kocasından ayrı yaşamak isterse, Medeni Kanun’daki düzenlemeye göre; ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.

Ayrı yaşamaya karar verdiğinde Aile Mahkemesi’ne başvurarak aile konutuna şerh konulması, ev eşyalarının kendisinde kalması, velayetin düzenlenmesi, kendisine ve çocuklarına nafaka bağlanması gibi taleplerde bulunabilir. Yani boşanma davası açmadan da kocasının evliliğe ilişkin özellikle parasal yükümlülüklerini yerine getirmesini istemesi mümkündür.

     Aynı durum, şiddet mağduru kadının örneğin; kocasının sebepsiz yere ya da haklı olmayan bir nedenle evi terk etmesi, ortak hayatın başka bir sebeple sürdürülmesinin olanaksız hâle gelmesi durumunda da söz konusudur. Bu durumda da boşanma davası açmadan kendisi ve varsa çocukları için nafaka, müşterek evin kendisine tahsis edilmesini isteyebilir.

     Fiili ayrılık durumu söz konusu olduğunda da velayetin ve çocuklarla kişisel ilişkinin düzenlenmesini, çocuklar ve kendisi için nafakaya hükmedilmesini mahkemeden talep edilebilir.

     Boşanma davası açıldığında da şiddet gören kadın, dava sonuçlanıncaya kadar kendisi ve çocukları için nafaka isteyebilir; dava süresince hâkim tedbiren velayete ve nafakaya karar vermekle yükümlüdür. Dava sonunda boşanmaya karar verildiği takdirde 18 yaşından küçük çocuklarının velayeti kadına verilmişse, babanın da çocuklara bakma yükümlülüğü bulunduğundan gelirinin olup olmamasına bakılmaksızın çocuklar lehine iştirak nafakası verilmesine karar verilir.

     Kadına ayrı nafaka bağlanabilmesi içinse kadının boşandıktan sonra yoksullaşacağını belgelerle ispatlaması gerekir. Genellikle herhangi bir iş yerinde çalışmayan veya asgari ücretle çalışan kadınlara nafaka bağlanmakta, kocalarıyla eşdeğer ücrette çalışan kadınlar lehine ise nafaka bağlanmamaktadır.

     Maruz kaldığı şiddetten uzaklaşmak ve tek başına bir hayat kurabilmek isteyen kadın, eğer maddi desteğe ihtiyacı varsa nafakanın yanı sıra bazı sosyal yardımlardan da yararlanabilir. 6284 sayılı kanun kapsamında kaymakamlıklardan “geçici maddi yardım” talep edebilir.

Bulunduğu ilçe kaymakamlığına bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na sosyal yardım alabilmek için başvurabilir. Ekonomik durumunu tespit etmek için yapılacak sosyal incelemeden sonra bir defaya mahsus ya da düzenli para, kira, yakacak, eğitim, gıda yardımları alabilir.

     Eğer bakmakla yükümlü olduğu çocukları varsa ve ekonomik zorluklar yaşıyorsa; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından gıda, eşya gibi ayni ve nakdi destek talep edebilir. Yine başvuru sonrası yapılacak sosyal incelemenin ardından sosyal ve ekonomik destekten yararlanmasına karar verilip verilmeyeceği belli olur.

     Sığınak desteğine ihtiyaç duyan şiddet mağduru bir kadınsa bulunduğu yerdeki Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdürlüğü, karakol/jandarma komutanlığı, belediyeler/ belediyelerin kadın danışma merkezleri ve kadın teşkilatlarına başvurabilir. Adli süreç başlatmak istemese de bu kurumlara başvurarak sığınak ve danışma desteği talep edebilir.

İlginizi çekebilir: TKDF 2023 Ev İçi Şiddet Raporu’nu yayımladı: Kadına şiddet en yakından ve ev içinden

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP