CHP İzmir İl Kongresi’nin yankıları henüz dinmedi. Salondaki hava, parti içi dengeleri aşan bir değişimin habercisiydi.
Kimin kazandığı, kimin kaybettiği üzerine yorumlar çoktan yapıldı ama asıl hikaye başka bir yerdeydi: Siyaset dilinin dönüşümünde. O salonda bir fark hissedildi. Ne pankartlarda, ne de sloganlarda; üslupta, tavırda, hatta sessizliklerde.
Ve o farkın adı tartışmasız, Cemil Tugay’dı. Sessiz ama yön veren, sakin ama kararlı.
“AYAĞA KALKIN!” — BİR JESTTEN FAZLASI
Kongrenin en akılda kalan anlarından biri, sayın Tugay’ın gençlere destek konuşmasında yaşandı.
Gençlerden sloganlar yükselirken salona dönerek, “Bu gençlerin enerjisini alkışlayın. Niye alkışlamıyorsunuz? Hani alkışlar, nerde onlar? Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın!” diye seslendi.
O an herkes ayağa kalktı.
Ama bu bir “koreografi” değil, bir siyasi metafordu.
Sayın Tugay, aslında örgüte “alışkanlıklarınızdan kurtulun” diyordu.
Cesaret, tepeden değil, içeriden başlamalıydı. Kürsüden değil, salondan.
O birkaç saniyelik refleks, Tugay’ın liderliğini tarif eden sade ama güçlü bir göstergeydi. Sessiz ve sakin güçler zaten bağırarak siyaset yapmaz.
“ÖZGÜR VE GÜÇ” — İSİMLERİN ÖTESİNDE BİR DENKLEM
Sayın Tugay’ın sarf ettiği bir diğer cümle; “İki kelime var. Biri özgür, biri güç. Özgür’ün özgürlüğünü, Güç’ün gücünü hep beraber paylaşalım” oldu.
İzmir siyaseti bu cümledeki çift anlamlılığı hemen fark etti.
“Özgür” Özel’e ve “Güç” soyadlı il başkanına bir selam elbette vardı Ama satır arası, bundan daha derin gibi görünüyor. CHP İzmir artık ne sadece “özgürlük” söylemine hapsolmuş bir romantizmin, ne de “iktidar gücü”nün mekanik hesabının temsilcisi.
İkisinin dengesini kurmak istiyor: İdealizmle realizmi birleştiren bir siyaset dili. Sayın Tugay’ın bu iki sözcüğü seçmesi tesadüf değil. Siyasi alanda duygusal derinlik ile stratejik aklı aynı cümlede buluşturma çabasıydı bu.
İzmir’de yeni denklem artık belli: Özgürlük + Güç = Gerçek değişim.
“Partimiz genç insanların önünü açmak zorunda.” Sayın Tugay’ın şu cümlesi sadece bir temenni değil, parti içi sosyolojinin tespiti gibiydi: “Hep aynı insanlarla olmaz. Toplum yeni yüzler görmek istiyor. Bununla yüzleşmesi lazım partimizin.”
Bu söz, CHP kongrelerinde kolay kurulmaz. Çünkü “yenilenme” çağrısı, doğrudan statükoya dokunur. Bu söz, sadece partinin iç muhasebesi değil, toplumun sesinin yankısı. Sayın Tugay, “gençleşme” derken aslında yenilenme demek istiyor. Seçmeninin beklentisini, politik sahnenin enerjisini, toplumun değişim isteğini sezgisel biçimde okuyor.
O, gençliği bir kimlik değil, bir zihniyet olarak tanımlıyor. “Yaş” değil, “yenilenme” diyor. Ve bunu öğretici değil, davetkar bir tonla söyledi.
ÇAĞATAY GÜÇ VE VEFA SİYASETİNİN YENİDEN YORUMU
Öte yandan kongre öncesinde, genel merkezin adayı Çağatay Güç’ün ev hapsindeki eski il başkanı Şenol Aslanoğlu’nu ziyaret etmesi takdir toplayan bir davranış oldu. Bu ziyaret, yalnızca bir nezaket jesti değil; “vefa”nın yeniden tanımıydı.
Sayın Cemil Tugay’ın Çağatay Güç’e verdiği değer ise, onun, “Çağatay Güç, hepimizin, özellikle tüm belediye başkanlarının sevdiği bir arkadaş. Onun il başkanı olmasını ben değil, genel başkanımız önerdi. Ben de dedim ki, İzmir Çağatay’dan mahrum kalmamalı” bu sözleriyle salonda yankı buldu.
Bu cümle, parti içi rekabetin ötesinde bir siyaset anlayışının göstergesi.
KAZANMAK İÇİN DEĞİL, KAZANDIRMAK İÇİN SİYASET YAPMAK
Ve ardından gelen mesaj: “Genel başkan böyle bir irade gösterdi diye sadece kendi iktidarını düşünerek buna karşı çıkmamalısın.” Bu cümleyle Tugay, doğrudan isim vermeden, partinin en kronik hastalığına — kişisel iktidar refleksine de dokundu.
Sert değil, ama hedefi belli. Eleştiriden çok, yüzleşme daveti. Görünen o ki Sayın Cemil Tugay, eleştirilerini isimlerle değil, tavırlarla kuruyor. Bu da onu İzmir siyasetinde hem ‘denge’ unsuru hem de ‘merkez figür’ yapıyor.
FERAGAT ANI: NEZAKETİN SİYASETİ
Yine dikkat çeken başka bir gelişme de yaşandı. Tugay’ın Balçova İlçe Başkanı lehine kurultay delegeliğinden feragat etmesi, siyasette sık rastlanmayan bir örneklikti.
Bu tutumuyla Cemil Tugay, salonda yaptığı konuşmanın ana temalarını kendi davranışında bir kez daha göstermiş oldu. Sonrasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in devreye girmesiyle kriz çözüldü, Tugay yeniden Kurultay Delegesi oldu.
Bu süreçte Narlıdere eski Belediye Başkanı Ali Engin’in gönüllü feragatı da etkili oldu. Nitekim Divan Başkanı Murat Emir de Engin’e kürsüden bizzat teşekkür etmeyi ihmal etmedi.
Bu sahne, “menfaat değil, nezaket siyaseti”nin canlı örneğiydi. Sayın Tugay’ın o anda gösterdiği tavır, uzun vadede söylemlerden daha çok hatırlanacak.
Çünkü siyaset, bazen en çok vazgeçtiğinde büyür, büyütür insanı.
Kongre bitti ve İzmir’de bir dönem açıldı.
39. CHP İzmir Kongresi sonunda artık dengeler İzmir CHP’de denge değişti. Genel Merkez’in önerisiyle gelen genç bir il başkanı, yerel yönetimin tecrübesiyle buluşacak. Örgüt ve büyükşehir ile uyumlu çalışma sahaya da seçim süreçlerine de umarım yansıyacak.
Örgütle belediye, teoriyle pratik, duygu ile akıl arasında yeni bir köprü kuruldu.
Cemil Tugay’ın bu süreçteki tutumu, “iktidar için değil, istikrar için liderlik” olarak tanımlanabilir.
Ve İzmir, bu tonla birlikte artık sadece seçim kazanan değil, siyaset üreten bir şehir olma yolunda ilerliyor.
Belki de Tugay’ın en büyük başarısı, kazanmak değil, partinin birlikte kazanabileceğine yeniden inandırmak arsuzu için verdiği mücadele ve takındığı tutum.
Bu yüzden bu kongre bir zafer değil, bir başlangıçtı.
CHP İzmir İl Kongresi’nden çıkan mesaj net; Sayın Cemil Tugay, hem partinin hem de şehrin siyasetteki nabzını tutuyor. Birlik, özgürlük ve güç ekseninde kurduğu söylem, İzmir için sadece bugünün değil, yarının da yol haritasını çiziyor. Bu kongre, Tugay için bir zafer değil; bir başlangıç, bir stratejik hamle ve bir vizyonun ilk adımı olarak tarihe geçecek.
YORUMLAR