Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Enver Yaser

İzmir Körfezi’nin dünü, bugünü ve yarını

Bu yazımı dün  vefat eden değerli çevreci hocam Prof.Dr. Ümit ERDEM’e ithaf ediyorum.

İzmir Körfezi üzerine son günlerde konuşulanlar ne yazık ki üzüntü verici. Konuya siyasetçilerde katılınca iş gittikçe çığırından çıkmaya başladı. Halbuki tartışılacak olan bilimin gösterdiği hususlarla, teknisyenlerin uyguladıkları uyuşuyor mu, eksiklikler nasıl giderilir, daha ileri ve geleceğe yatırım nasıl yapılır gibi konuların ön planda olmasını arzu ederdim.

Tarihsel süreçte 3. Jeolojik zamanda oluşan çöküntü alanları: Gediz Havzası, Menderes havzası gibi İzmir Körfez alanı da oluşmuş olabilir. Bu konuhakkında en doğru bilgi Jeoloji-Jeomorfoloji bilimi ile arkeolojik veriler sayesinde netleşecektir.  Konuyu geçmişten günümüze olan süreçte ele alıp geleceğe ışık tutmaya çalışacağım bu yazımda:

İzmir körfezinin dünü:

Bu konuda coğrafya bilgisi ile başlayıp tarihi kayıtlarla olayı inceleyelim. İzmir Körfezini şekillendiren en önemli unsur elbette ki GEDİZ nehridir. Anadolu’nun eski sakinleri Gediz Nehrini (Hermus-Nehir Tanrısı) adı ile söylerlerdi. Gediz adının nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte Kütahya’nın Murat Dağı’ndan doğduğu ve Gediz ilçesinden geçtiği için bu adı aldığı tahmin edilmektedir.

Gediz, Büyük Menderes nehrinden sonra Anadolu’dan Ege Denizi’ne dökülen ikinci büyük nehirdir. Gediz Nehri, Kütahya’ya bağlı Gediz kasabasının 26 km doğusunda bulunan Murat Dağı ile Şaphane Dağı’ndan doğar. Uşak civarından, Kula ve Adala kasabalarının ortasından, Salihli ve Manisa kasabalarının kuzeyinden geçerek Menemen’e ulaşır ve İzmir Körfezi’nin kuzey kesiminde, Çamaltı ve Foça tuzlaları arasında denize dökülür. 275 km uzunluğunda olan nehrin 175 km’si Manisa, 40 km’si Kütahya, 35 km’si İzmir ve 25 km’si Uşak ilinde bulunmaktadır.

Nehrin havzasında onbeşi Manisa’ya, üçü İzmir’e, üçü Kütahya’ya bağlı olmak üzere yirmi bir ilçe ve Uşakili bulunur. Kuzeyden inen Deli İniş (Koca çay), Demrek (Demirci), Kum Deresi (Kum Çayı) ile güneyden gelen Alaşehir ve Nif çayları Gediz Nehri’ni beslerler.

İzmir Körfezi hakkında Homeros, Heredetos, Strabon ve Evliya Çelebi’nin eserlerinden bilgiler edinmekteyiz. Tantalos Krallığı İç Körfezde Bayraklı yamaçlarında yaşam sürmüştür. O dönemlerde Bornova – Bayraklı aksı çok önemli bir sulak alandı (bu durum 1980 12 Eylülden sonra yoğun kentleşme adı altında yağmalanarak betona gömülmüştür). Bu sulak alan ve yarattığı bataklıklar Makedonya Kralı Büyük İskender’in buraları zapt etmesi sonrasında yerleşim alanları yer değiştirmiştir. İskender İç Körfez-Bayraklı kıyılarındaki bataklıktan sivrisinek saldırıları ve hastalık yayılmasından insanların zarar görmemesi için şehri Panos Dağı sırtlarına (şimdiki Kadifekale) taşıtmıştır. 

9. Yüzyıla kadar direnen Efes Kentinin (50.000 kişinin yaşadığı bir şehir) Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla limanını kaybetmesiyle tarihten silinmesi sonucu (Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonlar Efes Körfezini doldurmuştur. Deniz ile bağlantısı kapanan Efes limanı kullanılmaz hale gelmiş ve kentin ekonomik önemi azalmıştır. Bu sebeple Efes kentinin önemi zaman içerisinde azalmış ve yok olmasının önü açılmıştır.

Yine Büyük Menderes nehri de Milet şehirini aynı akibete uğratmıştır. Latmos Körfezi ve Heraklia şehride benzeri sebeplerle bu günkü haline gelmiştir),  MÖ 3000’li yıllarda kurulan Smyrna Kenti önem kazanmaya başlamıştır. Körfez kıyısının yerleşim ve ticaret amacıyla kullanımı özellikle 17. Yüzyılda yoğunlaşmıştır. 17. Yüzyılda Avrupalılar ticari faaliyetleri için Sakız adası limanlarını kullanıyorlardı. Yunanistan’ın bağımsızlığını alması ve Osmanlı topraklarını zapt etmesiyle Avrupalı ticaret insanları İzmir’e taşınarak burada faaliyetlerini sürdürmüştür. Osmanlı İmparatorluğunda yabancılara tanınan imtiyazlar sonucu (Fransa, İtalya, Belçika, İngiltere, Almanya vb. ülkelerin insanları devletlerinin desteği ve geleceğe olan emelleri ile adı konmamış bir işgal hareketi ile sömürüye başladılar) faaliyetlerini geliştirmek için Konak-Alsancak arasında 4 km’lik rıhtım inşa ettiler.

BU TARİHTEN İTİBAREN KÖRFEZ KİRLETİLMEYE BAŞLAMIŞTIR.

Gediz; Manisa Boğazı’ndan çıktıktan sonra muhtemelen Menemen’e çok yakın bir kıyı çizgisi üzerinde denize dökülürken yarattığı sığlık delta ve güneyde, günümüzdekinden daha geniş sınırlara sahip olan İzmir Körfezi’nin, insanlara su ürünleri bakımından önemli bir kaynak sağladığı belirtilmektedir.

Bugün, güneyde Bostanlı ve Çamaltı Tuzlası’na, batıda Maltepe’nin ötesine ve Bağarası’nın güneyine dek yayılan geniş Menemen Ovası’nın tamamı geçen 7000 yıl içinde Gediz Nehri’nin getirdiği alüvyonlar ile denizden kazanılmıştır.

Batıda Yeditepeler olarak adlandırılan neojen kireç taşı hafif yükseltiler antik dönemde bugün olduğundan daha geniş bir alanı kapsayan İzmir Körfezi’nin içinde, üzerinde pek çok tarihi yerleşim alanları bulunmaktadır.

Ünlü seyyah Evliya Çelebi, 1671 yılında Bergama’dan gelerek Gediz nehrini kayıkla geçer ve Menemen’e ulaşır. Sonradan yazacağı ünlü seyahatnamesinde ise Gediz nehrinden “Gedüs” şeklinde bahseder. Yani 353 yıl önce bugünün Gediz’i Gedüs olarak söylenmektedir.

Gediz nehri geçmişte yarattığı taşkınlıklar nedeniyle sık sık yatak değiştirmiştir. En son yüzyılı aşkın bir süre önce yön değiştirmiştir. Zaman içerisinde İzmir Körfezi’ndeki bazı adalar da kara ile birleşmiş ve delta ovası içerisinde kalmıştır.

Bilinen veriler, Gediz nehrinin 1800’li yıllarda büyük bir deprem sonrası yatağını değiştirerek Menemen yakınlarında güneye dönerek İzmir Körfezine akmaya başladığını göstermektedir. Antik çağda büyük bir ihtimalle Menemen-Foça aksının güneyini İzmir Körfezi oluşturuyordu.

Gediz nehri, 17.000 kilometrekarelik bir havzadan her tür malzemeyi sürükleyerek İzmir Körfezine taşımaktadır. Geçmiş dönemlerde kadim medeniyetlerinde dahi adı bereketle anılan ovaya ve çevresindeki bütün canlılara hayat kaynağı olmuştur. Bu işlevini her zaman sakin bir şekilde yerine getirmemiştir. Zaman zaman hırçınlaşıp önüne geleni yıkıp devirmiş, bazen de ise durgun, sakin ve huzur içinde yolculuğuna devam etmiştir.

Tarih boyunca dönemsel taşkınlar yaşanan nehrin, Manisa ve Menemen ovasına zarar verdiği görülmektedir. Bu taşkınlarda ovalardan önüne kattığı alüvyalleri, denize döküldüğü yerde alüvyon olarak biriktirmesi ise ayrı bir soruna neden olmuştur. Öyle ki Gediz’in körfez girişindeki bu biriktirmesi yatağı değiştirilmeden önce deniz ile birleştiği noktadan yani bugünkü Çiğli Atatürk Organize Saniye Bölgesi’nin bulunduğu yerden Yenikale Geçidi’ne kadar yaklaşık 6 km’lik bir doldurma ve sığlaşmaya sebep olmuştur.

1800’li yıllarda yaşanan depremler sonrası yatağını değiştiren Gediz nehri 1860-1901 yılları arasında on altı defa taştığı tespit edilmiştir (1860, 1864, 1868, 1870, 1873, 1878, 1883, 1887, 1889, 1891, 1892, 1896, 1897, 1900 ve 1901 yıllarında özellikle bol yağışlı kış mevsiminde) .Yaşanan taşkınların sel afetlerine yol açması neticesinde İzmir Limanı önemli derecede zarar görmüş, büyükmiktarda ekonomik kayıplar yaşanmıştır.

Gediz Nehri’nin 1886 yılında alınan bir kararla yatağının değiştirilmesi gerçekleşerek 1860 yılı öncesindeki yatağına kavuşturularak İzmir Körfezi kurtarılmaya çalışılmıştır.

Gediz Yatağı değiştirilmeden önce İzmir Körfezinde bugün Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ve Mavişehir civarında denize kavuşmaktaydı. İzmir Körfezini doldurmaya başlaması ile denizin sığlaşmasına sebep olan Gediz, limana giriş çıkış yapan gemiler için bir tehlike haline gelmeğe başladığından yatağı değiştirilerek Menemen yakınlarında, şimdiki noktadan denize dökülmeye devam etmiştir. 

Bu dönemlere ait veriler büyük oranda seyyah veya misyoner adıyla gezip ülkelerinin sömürgeci anlayışına hizmet için verileri derlemiştir. J. Arundell (1830), Charles Fellows (1838) ve Charles Texier (1835,1862) bu amaçlara hizmet eden en önemli seyyahlardır. 18.nci yüzyıl sonlarında şehri ziyaret eden Charles Texier şöyle not eder:

“Gediz nehri körfeze etkisi yönünden şimdiden büyük değişimlere sebep olmuştur ve zamanla üzerinde durulması gereken çok daha ciddi değişimler meydana getirecektir. İki yandaki sığ alanlar giderek birbirine yaklaşmak suretiyle, önce çok dar bir geçit yeri bırakacak, daha sonra tamamen kapanacak ve İzmir göl kenarında bir kasaba haline dönüşecektir. Meles Çayı’nın besleyeceği körfez, zamanla bir tatlı su gölü olacak ve haşarat akınına uğrayacak, kaçınılmaz olarak Gediz’in alüvyonları ile körfez Çeşme’ye kadar dolacaktır. Nihayet Gediz’in suladığı bir düzlük haline gelecek araziden, ticaret çekilecek, şehir ya daha uygun bir yere taşınacak veya tamamen boşalıp ıssız bir yerleşime dönüşecektir.”

 İzmir Körfezi çevresinde çok sayıda çay, dere ve ırmak tatlı sularını Körfeze taşıyarak deniz suyunun temiz kalmasına hizmet etmiştir. Bu tatlı sulardan en önemlilerinden biri  de Halkapınar kaynaklarıdır. İzmir’in önemli su kaynaklarından olan Halkapınar Gölü’nün tarihin babası Heredot tarafından “Bereket Tanrıçası güzeller güzeli Artemis’in (Diana) yanındaki perilerle birlikte gelip her gün yıkandığıyer” olarak nitelendirilmesi ve bu nedenle de tarihe “Diana Hamamları” adıyla adlandırılmıştır. Aşağıdaki fotoğrafta Halkapınar ve çevresini görmektesiniz.

İzmir Limanı’nın gördüğü zarar, Gediz’in 1868 yılında Menemen civarında taşarak yatağını değiştirmesi ve İzmir Limanı’nda Yenikale civarına akmaya başlamasıyla daha fazla artmıştır. Nihat Bey; Gediz’in eski ve yeni yatakları hakkında hazırladığı raporunda, nehrin yatağını değiştirmeden önce döküldüğü yerin derin olması nedeniyle zararının daha az olduğunu, 1868 taşkını sonrasında ise nehir sularıyla birlikte gelen kum ve toprakların limanı daha fazla doldurmaya başladığını belirtmiştir.

Nehrin taşkın sonucu yatağını değiştirdiği 1868 yılından 1885 yılına kadar geçen 17 yıllık süreçte İzmir Limanı’nın girişinin kum ve toprakla dolması, hatta limanın bazı mahallerinin gemilerin girişine müsait olmayacak bir hale gelmesi, kuşkusuz önemsenmesi gereken, ancak ihmal edilmiş bir meseledir. İzmir Limanı’nın maruz kaldığı tehlikenin büyüklüğünü ve ciddiyetinin giderek arttığını gören ilk devlet yetkilisi, 1885 ve 1889 yıllarında iki defa Aydın Valiliğine getirilen Halil Rıfat Paşa olmuştur. Vali Rıfat Paşa, sadece tehlikenin büyüklüğünü görmekle kalmamış, aynı zamanda nehir yatağındaki çalışmaların tamamlanmasına kadar ciddi bir gayret içerisinde olmuştur.

1884 senesinde ilk kazmanın vurulmasıyla başlanan proje tam 6 yıl sürer. Önce nehrin eski yatağı tekrar oluşturulur, bu esnada nehrin sularını tutmak üzere büyük bir baraj inşa edilir. Nihayet uygulanan bu müdahaller ile 1891 yılında İzmir Körfezi yok olmaktan kurtarılır.

İzmir Körfezinde 1900’lü yıllar ve sonrası yoğun bir şehirleşme başlamış 1960 ve sonrasında işin içinden çıkılamaz durumlara gelinmiştir. Şehir hinterlandı bu körfez kıyısında 500 000 nüfusun üzerini kaldıramazken şimdilerde bunun on katı nüfusun yarattığı sorunlar yaşanmaktadır. Bu durum elbette ki bilimden ayrılan, para hırsıyla yanan tutuşan siyasilerin gayretleri ile adı imar olan yağma aracının kullanımı etkin olmuştur.

 İzmir Kenti ve Körfezi için merkezi hükümetler ve yerel yönetimler özellikle 1944 yılı sonrası çeşitli projeler ve uygulamalar gerçekleştirmiştir. Körfez için en önemli sorunlardan biri evsel ve endüstriyel atıklar ve atıksuların doğrudan ve ya dolaylı olarak deşarj edilmesidir. Atıksu kaynaklarının başında içme suyu kullanımı için düzenlemeler yapılmasına karşın Kanalizasyon yapımına özen gösterilmemiştir. Osmanlı dönemimde 1894 yılında Halkapınar kaynakları Belçika şirketine verilmiş ve bu durum 1944 yılına kadar devam etmiştir.   İçme suyu ve atıksu sorunu 1945 yılında İzmir Belediyesi kurumu olan ESHOT’a verilmiştir. Bu kurum görevini 1987 yılına kadar südürmüş ve 1.4.1987 yılında İZSU teşkilatı kurumsallaşarak bu güne gelinmiştir.

İzmir Körfezinin Bugünü:

1960 yıllarda başlayan nüfus artışı ve sanayileşme hem yeni su kaynakları arayışını hem de suyun kirlenmesine karşı yeni önlemler almayı zorunlu kılmıştır. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, 1969 yılında Camp – Harris – Massera Grubu’na yeni içme suyu kaynakları ve atık suların bertarafı konusunda bir İzmir Projesi Master Planı hazırlatmıştır. “Camp Harris Masera Master Planı” adını taşıyan plana göre Göksu, Göl değirmeni ve Sarıkız pınarlarından kente temiz su sağlanması öngörülürken, atık su konusunda da İzmir’de oluşan atık suların bir kuşaklama kanalı yoluyla toplanarak Çiğli’de arıtılması ve orta körfeze derin deşarj yöntemiyle boşaltılması önerilmiştir. Bu plan, “Büyük Kanal Projesi”nin başlangıcını oluşturması bakımından önemlidir.

Bununla birlikte bir diğer çalışma da 1977-1981 yıllarında yaptırılan “Holder – Su Yapı Master Plan Revizyonu”dur. Bu plan revizyonuna göre ise Çiğli Havaalanı’nın kuzeyinde inşa edilecek konvansiyonel bir aktif çamur tesisinden çıkacak arıtılmış suların bir kanal vasıtasıyla Gediz Nehri’ne iletilmesi öngörülmüştür. 1970’li yıllarda daha belirgin bir şekilde gözlenmeye başlayan körfez kirliliği ve bu kirliliğe bağlı olarak ortaya çıkan kötü koku, İzmir’deki su sıkıntısının da önüne geçerek uzunca bir süre kentin ana gündemini işgal etmiştir.

Yukarıdaki çalışmaların yanı sıra İller Bankası tarafından Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümüne bir fizibilite etüdü yapılması için proje verilmiştir. 1986 yılında yapılan İzmir Körfezi Fizibilite Etüdü adını alan projede bende görev alarak çalıştım. Bu proje kapsamında Körfezde uzun süreli ölçüm ve deneysel çalışmaların yanı sıra arıtma tesisi planlaması yapılmıştır. Bölüm bu raporunda İzmir Kentinde farklı bölgelerde  4 adet Arıtma tesisi önermiştir. Bu tesisler düşük inşaat maliyeti ve düşük işletme giderlerine dayanan STABİLİZASYON havuzları idi. Ancak bu öneriler dikkate alınmadı. Bunun yerine işler özel sektöre verildi.

Su-Yapı-Black &Veatch International şirketlerine bir Master Plan Raporu hazırlatıldı. Yapıldığı yıllarda dünyanın en büyük arıtma tesisi yapımına karar verildi. Bu amaçla 1969 yılında Camp-Harris-Massera Master Planı ile başlayan ve 2000 yılına kadar toplam 530 milyon dolar yatırım yapılmış olan Büyük Kanal Projesi tamamlandı. Bu proje dünyanın en büyük projesi olmakla sayısız hataları barındırmaktadır.

Bu kadar yüksek inşaat maliyeti, depreme dayanıklılık, tek hattan bütün atık suyu iletmek, 2400 mm boruların güvenliği?, yağmur suyu ile atık suyu karıştırıp arıtmak?, tamamı sığ olan körfeze bu yetersiz arıtılmış suyu deşarj etmek?, işletimi için çok çok yüksek elektrik ve kimyasal madde giderleri, oluşan çamurları işletmeye başladıktan 14 sene sonra arıtılacağını hatırlamak, o tarihe kadar atık çamurları 1. Derece doğal sit alanına gömmek ve buradan sızan suları ile körfezi kirletmek.

Büyük kanal projesinde kullanılan dört adet pompa merkezinde kullanılan 4 m çapındaki pompalar Amerikan şirketi olan Black &Veatch tarafından Japonya’da imal edildi, pompalar satıldıktan sonra şirketi kapattılar. Acaba böylesi boyutlardaki pompaları hangi ülkeler kullanıyor. İnşaat ve işletmede sayısız sorunları olan bir arıtma tesisi 20 yıla kalmadan çok büyük sorunlar yaşatmaya başlamıştır.

Son günlerde yaşanan sorunlar beklenmedik bir durum değildir. Belediye başkanları, eskiler-yeniler, Çevre Bakanları vb. yetkili yetkisiz siyasiler akıl dışı söylemleri ile vakti boşa harcıyorlar. Aylarca körfeze milyonlarca metreküp atıksu doğrudan deşarj edilirken kimse görmedi mi, yetkililer neredeydi, daha da vahimi tesiste çalışan teknik personel bu duruma nasıl tahammül edebildi.

Aylarca deşarj edilen arıtılmamış kanalizasyon suları için belge isteyen varsa temin edebilirim. Bu çağda hiçbir şey gizli kalmaz. Bilgisayar kullanabilen herkes bu konuda yüzlerce kanıt bulabilir. Durum böyle iken bir önceki belediye başkanı kendi zamanında olan bu durumu hiç gündeme getirmeden fotoğraf teknolojilerinin ürünü olan harika su altı fotoğrafları göstererek kendini aklamaya çalışıyor.

İzmir körfezi konusunda doktora yapmış bir kişi olarak 30-40 yıldır bu kıyılarda su altı dalışı yapıyorum. Son 20 yıldır Çeşme’de bile böyle bir temizlikte su altı fotoğrafına konu bölge görmedim. İzmir Büyükşehir Belediyesi nihayet bazı yanlışların farkına varıyor galiba, bu amaçla “İzmir ili Metropol alanı Atıksu-Yağmursuyu ve Dereler Master Planı” adı altında geleceğe yönelik planlama çalışmaları yapılmaktadır.

Atıksular kadar önemli olan bir diğer konu İzmir’in içme suyu problemleridir.  İlk yapılan baraj bir içme suyu barajı değildi. Devlet Su İşleri ile ortaklaşa yürütülen çalışmalarla 1997 yılında tamamlanan Tahtalı Barajı, kentin en önemli su kaynağı haline gelmiştir. Ancak bu baraj bir sulama barajı iken bir gecede verilen kararla içme suyu barajı olarak ilan edildi, köyler boşaltıldı ama saha temizlenmedi. Suları arıtmak için yapılan arıtma tesisi günümüzdeki su kalitesi standartlarını sağlayacak düzeyde bir arıtma yapamayacak şekildedir. Kente kuzeyden önce Menemen havzasından, sonra sırasıyla Manisa Yuntdağı yeraltı suları, Turgutlu, Salihli, Gördes’den bulabildikleri hersuyu taşımaya çalışmaktadırlar. Bu suların kaliteleri, iletim ve işletim giderleri ve arıtılmaları çok büyük bir sorun olarak problemleri arttırmaya devam ediyor.

İzmir Körfezinin Yarını:

Gelecekten konuşmak kahinlerin işidir, ancak görünen köy kılavuz istemez deyişini unutmayalım. Bu tempoda devam edilirse Efes, Milet, Heraklia şehirlerinin ve Latmos Körfezinin başına gelenler İzmir’inde başına gelecektir. İmar yolsuzlukları ile şehrin çağdışı olan planlamaları, aşırı nüfus yoğunluğu ve nüfus artışı, hinterlandını aşan bir şehir her tür problemi yaşayacaktır.

Şehircilik açısından günümüz kentleri artık insanlık onurunu zedelemektedir.  Bir karış yeşil alanı olmayan şehrin alt yapısı ayrı bir sorun kaynağıdır. İçme suyu kaynakları ve hatları, atık su sistemleri, arıtma tesisleri yeniden planlanmalıdır. Bu planlamada geçmişte yapılan hataları dikkate almak zorundayız. İzmir Körfezini şehirden ayrı düşünemeyiz. Ülke olarak atık yönetimini bilmiyoruz ve öğrenmek istemiyoruz. Kirletici kaynakların başında Gediz nehri gelmektedir. Şimdiki hali ile bu nehir tarihi süreçte yaptıklarına devam ediyor. Kırk küsur yerleşimin her türden atığını getirip dış körfeze akıtırsanız buradan akıntılarla orta ve iç körfeze ulaşmasını engelleyemezsiniz. Hele günde bir milyon metreküpe yakın atık suları arıtmadan körfeze verirseniz körfezin kıyılarını yaşam alanı olmaktan çıkarırsınız.

İzmir kentinin ve Körfezinin iyileştirilmesi için 50-100 yıllık planlamalar yapılmalıdır. Kabul gören planlamalara uyulması için yasa çıkarılmalıdır. Belediye başkanlarının, siyasilerin yada bakanların keyfine bırakılamayacak çok ciddi plan ve projelendirmeleri yapmalıyız. Bunları uygulayabilmek için de liyakati ön plana alarak idareci ve teknokrat çalıştırmalıyız.

Enver Yaser

Buraya yazarın biyografik bilgisi eklenecek

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 × 4 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER