Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ömer Faruk ELBEK
Ömer Faruk ELBEK

Hıza Yetişemeyenler Kulübü

Kaybolmuş bir kentin eskicisiydi makineleşmeye karşı duyguları topluyordu.”

Metin Kemal’in Eskici şarkısındaki bu iki dize, çağımızın en sessiz ama en derin trajedisine işaret ediyor. Teknolojinin hızı karşısında duygularımızı birer birer kaybediyoruz.

Eskici, yalnızca eski eşyaları değil; makinenin verimsiz, değersiz olarak kodladığı ve bir kenara attığı her şeyi topluyor. En kıymetli koleksiyonu ise artık gereksiz yük sayılan samimiyet, sabır, empati, yavaşlık gibi duygular. Yani bizi hâlâ insan yapan her şeyi topluyor Eskici…

Modern çağ, bizi kendi hızının çarklarına hapsetti. Artık hayatı değil, bir sonraki hedefe kurulan o mekanik saati yaşıyoruz. Bir zamanlar derin nehirler gibi akan insan ilişkileri, bu hızın kıyısında birer anlık işarete, ruhsuz bir simgeye, ekranda donup kalan soğuk bir çift mavi tıka kurban edildi. Bağ kurmanın yerini onay almak, görmenin yerini ‘görüldü’ atmak aldı. Öyle ki bu baş döndürücü tempo bile yetmedi, insanın durup soluklandığı o son boşlukları da doldurması için ruhu olmayan zekâlar (yapay zekâ) sahneye sürüldü.

Makineleşme, bize zaman kazandırıyor diye yutturuldu. Ne güzel oysa uzakları yakın eden çift yollar, uçaklar, trenler; uzaktaki sevdiklerimizin yanına gitmeyi gün sayarak düşlediğimiz zamanlar. Şimdi bir tuşla görüntülü konuşabiliyoruz ama kazandığımız hız, zamanı anlamlandırma becerimizi elimizden aldı. Hep bir yetişme telaşı, hep bir sonraki iş. Durup birinin gözlerinin içine bakacak, içten bir cümleyi usulca kuracak, uzun uzun susacak geniş zamanlarımız kalmadı. Derin bir konuşmanın yerini özet tümceler, uzun bir mektubun yerini tek dokunuşluk bir beğeni aldı.

Behçet Necatigil bu yangını daha o zamanlar görmüş, üç dizede içimize kazımıştı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz,

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek, 

Yılların telâşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi…

Gerçekten de gelmedi. Yıllar göz açıp kapayıncaya dek geçti, ilişkileri köklendirecek, duyguları olgunlaştıracak o geniş zamanlar makine tıkırtısı altında ezildi. Yavaşlamak artık zaman kaybı olarak imleniyor. Oysa yavaşlık, insan kalmanın son kalesiymiş, son kalesiydi.

Bu duygusal sığlaşmanın en ağır bedeli yalnızlık ve duygudaşlık kaybı oldu. Çeşitli tipte ekranlar bizi birbirimize bağladı ama aynı anda hiç bu kadar yalnız olmamıştık. Fiziki mesafe kısaldı, duygusal mesafe uçuruma dönüştü. Makineleşme bu kırılgan, yavaş ve sahici teması hayatımızdan söküp attı.

İşte tam burada Eskici, kayıp kentin bilgesi duyguların son direnişçisi olarak sesleniyor. Topladığı her duygu parçasıyla bize şunu hatırlatıyor. Teknolojiyi amaç haline getiren bu dünya döngüsü bizi yutuyor. Eskicinin topladığı duyguları yeniden sahiplenmenin tek yolu var, makinenin ritmini yavaşlatmak ve bunun için de geniş zamanları mümkün kılacak yeni bir toplum tasavvuruna cesaret etmek. Yoksa çok yakında hepimiz, o kayıp kentin yalnızca makinelerle konuşabilen, birbirine yabancılaşmış, kalbi susturulmuş sakinleri olacağız.

Geniş zamanlar hâlâ mümkün, yeter ki makinenin hızını kader olarak görmeyelim. Eskicinin çuvalında duran her duygu, bize bir sorumluluk gibi bakar çünkü. İnsan kalmanın bedeli, aceleyi bir meziyet sanan düzene karşı sükûneti, itina ve merhameti düstur hâline getirmektir, hızın kutsandığı bir çağda ölçüyü yeniden kurmaktır.

Belki mesele gerçekten bir yerde buluşmak değil, içimizde hâlâ buluşabileceğimiz bir yer bırakıp bırakmadığımızdır. Eskicinin çuvalındaki her duygu, bize tam da bu yüzden bir sorumluluk gibi bakar. Belki de dünyayı kurtaracak olan, sayıların ve verilerin soğuk hesaplarıyla örülmüş o kusursuz! düzen değil, makinenin ölçemediği, veriye dönüştüremediği, hızla tüketemediği o saf insani duruştur. Çünkü dünyayı, ekranların soğuk ışığı değil, eskicinin çuvalındaki o eski moda merhamet ve birbirimizin gözlerinin içine bakabildiğimiz o geniş zamanlar kurtaracak.

Hıza Yetişemeyenler Kulübü’ne üyelik için özel bir şey gerekmiyor. Bir gün, hızın senden çaldığı şeyin zaman değil, incelik olduğunu fark ettiysen, bir cümleyi kısaltmak yerine doğru kurmayı, bir bakışı geçmek yerine içinde kalmayı seçtiysen, zaten kaydın alınmış demektir. Aidat yok, kart yok. Sadece dar vakitlerde insan kalmaya çalışmanın küçük ama inatçı bir ısrarı var. 

Ö. Faruk ELBEK/ Y. Maden Mühendisi / İş Güvenliği Uzmanı

Ömer Faruk ELBEK

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ