DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22709652,03%
İzmir
33°

AÇIK

üst menü altı

TESBİH BÖCEĞİ

ABONE OL
22 Temmuz 2024 11:11
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Birileri bu özgeçmişlerle işe girecek, çalışacak, kavga edecek, çekişecek ve bir şekilde de özgeleceğine gidecekti. 

İnsan kaynaklarının angarya olarak yolladığı özgeçmişleri okumak ve göstermelik de olsa bir kanıya varmış gibi içlerinden birini patrona önermekle görevli bir memur için işini savsaklamanın bin bir yolu vardır.

Tam mesai bitiminde önüne konulan bu angaryadan suratı iyice ekşimiş olan Yusuf da bu yollardan birini bulacaktı elbet.

Bezgin aklında mıh gibi duran değişmez yargısına göre yapılması gereken iş, birkaç kâğıt arasından birini seçmek ve bir gerekçe uydurup imzaya yollamaktan ibaretti. 

Özgeçmişler hangi sıkıntılı anlarda, hangi dualar, hangi adaklarla yazılmış olursa olsun nihayetinde bıkkın bir memur için bir deste kâğıttan daha fazla anlam taşımıyordu.

Birtakım okullar, süslü ve karmaşık isimli bölümler, sayılar, dereceler, sertifikalar, diller, programlar…

Hepsi birbirinin neredeyse aynı olan bu kağıtların farklı insanlar, farklı ruhlar tarafından farklı yerlerde yazıldığını anlamak gerçekten imkânsız görünüyordu.

Zaten ne bunu düşünecek ne de gereksiz yere harcayacak zamanı vardı.

Yusuf, her sabah arabasıyla işine giderken sağa dönmek için kavşakta bekleyen şapşalların önüne ara sokaklardan geçmeyi bile zaman kazanmak olarak görüyor ve kazandığı zamanı bol bol bunalarak harcıyordu.

Birileri işe girecekti işte.

Çalışacak, kavga edecek, çekişecek ve bir şekilde de gidecekti.

Mesai biteli hayli oldu.

Yusuf, küstahlıkla ve üzerine yıkılmış bu gönülsüz işin hakkettiği kabalıkla özgeçmişleri çantasına tepti.

Evine varınca çantasını bir köşeye fırlattı ve ertesi sabah, taptaze bir bıkkınlıkla işine gitmek için kapıdan çıkacağı ana kadar dönüp bakmadı bile.

Baktığındaysa artık yeni bir bıkkınlığı vardı.

Aceleyle ve kendine has küstahlıkla kağıtları holde bekleyen dokuz yaşındaki oğluna uzattı.

-Birini seç ve bana ver. Kalanlar senin olsun. İster resim yap, ister uçak.

Çocuk, babasının fırlattığı kağıtları topladı.

Kırışmış olanları düzeltti.

Bir taraftan da ne olduklarını anlamaya çalışıyordu.

Bir çocuk için bile ayırt edici çok az farklılıkları vardı.

Aynı patikada yürümeye ve taş toplamaya zorlanmış insanlar nasıl hep benzer taşlarla dönerse bu kağıtların sahipleri de aynı yoldan geçmiş, hatta yolda bekleyen bir tek adama peşi sıra kağıtlarını yazdırmış gibiydiler. 

Buruşmuş, dertop olmuş bir kâğıdı düzeltti çocuk.

Yine aynı sıkıcı ve afonfisli şeylerle karşılaştı.

Yusuf, bir yandan ayakkabısını giyiyor bir taraftan da oğluna laf yetiştiriyordu.

-Birini seç işte! İşe alınacak!

Holün ortasında yerde oturan çocuk, elindeki kâğıdı babasına uzattı:

-Bunu alın!

Belki bunalmaktan da bunalmış olan Yusuf, başına iş arıyormuş gibi gülerek sordu.

Duyması muhtemel ve ancak bir çocuğun ağzından çıkacak kadar saçma bir sebebe akşama kadar gülmekti niyeti.

-Tamam alsınlar da neden bu?

-Bir tek bu tesbih böceklerini seviyormuş.

Yusuf çoktandır hazırladığı kahkahasını tabanca gibi patlattı.

Hoşuna gitmişti. Kavşaktaki şapşallar, onlardan çalacağı zaman, patron ve yeni bıkkınlıklar biraz daha bekleyebilirdi.

Üsteledi Yusuf!

Başka ne severmiş bu adam?

Gökyüzüne bakmayı ve tesbih böceklerini seviyormuş dedi çocuk. Sonra kâğıdı babasına uzatıp sanki ansızın çağırılmış gibi koşarak salondaki Benjamin saksısında bir şeyler aramaya başladı.

Yusuf’un gözü elindeki özgeçmişe, özellikle de tesbih böceği ve gökyüzü yazan yere takılmıştı. Çocuk avucuna topladığı üç beş tesbih böceği ile geri döndü. Yusuf’un  takılmaya alışık gözleri, böceklere mi yoksa o böcekleri tutan çocuğun parlak gözlerine mi takılması gerektiğine karar veremiyordu.

Gözlerindeki bunca tereddüde aldırmadan çocuktaki heyecanla ilgilendi.

Bir zamandır onlara saksıda bakıyordu demek!

Ne işe yararmış bu böcek diye sordu Yusuf.

Sesi şaşkın ve ciddiydi.

‘Bilmem’ dedi çocuk. 

Böceklere bakarak devam etti:

-Korkunca top gibi oluyorlar.

-Olmadılar ama?

-Benden korkuyorlardı eskiden. Şimdi artık korkmuyorlar!

-Sana güveniyorlar yani!

-Evet.

-Neden daha önce göstermedin bunları?

-Böcek diye öldürürsünüz sandım.

-Güvenmedin yani bize

Yusuf, oğlunun verdiği buruşuk kâğıdı çantasına koydu ve oğlunu korkmuş bir tesbih böceği gibi bırakıp kapıdan çıktı.

Apartman boşluğunda biraz önce patlattığı kahkahası hala yankılanırken Yusuf çoktan sokağa çıkmış sus pus bir halde arabasına doğru yürüyordu.

Adımları yavaşlamıştı.

Yusuf yavaşlamayı hissetti.

Tam bu yavaşlığın ağır ahengine kaptırmıştı ki kendini,

Durdu.

Başını yukarı kaldırıp göğe baktı.

Göğe bakan herkes gibi Yusuf da en son ne zaman göğe baktığını düşünecekti fakat herkesten farklı olarak en son ne zaman boşluğun ortasında amaçsızca durduğunu düşündü.

Henüz bir tesbih böceği gibi davrandığının farkında değildi.

Çantasını açtı ve oğlunun verdiği buruşuk kâğıda baktı.

Henüz kâğıdın da tesbih böceği gibi davrandığını bilmiyordu.

Basından…

“Yalnız Dünya’nın seçkin üniversiteleri ve büyük şirketleri değil, artık herkes kendini ve hayatı fark etmeye çalışan insanların peşinde…”

En az 10 karakter gerekli
Tüm Yorumlar (1)
  • Cem öcal

    Çok beğendim. Bir sonraki paragrafı merak ettiren, bittiğinde arkadaki fikre gülümseten, uzaklara bakıp kafa sallatan bi öykü.


HIZLI YORUM YAP