30 Saniyelik Odaklanma Üzerinden Manipüle Edilen Zihinler…
Artık hakikatin raf ömrü 30 saniye. Dikkatin, reklam arası kadar bile sürmüyor. Kısa bir video, hızlıca akan bir “reel”, parlak renkler ve dikkat çeken başlıklar… İşte modern zihin, bu minyatür hipnozlara teslim olmuş durumda. Bir konuyu anlamaya değil, geçerken bir his kapmaya alıştı. Düşünmek yorucu, hissetmek hızlı.
Manipülasyonun yeni çağı, eskisinden çok daha şeffaf ve çok daha sinsidir. Artık kimse seni zorlamaz, sadece dikkatini çalar. Algoritmalar sana ne düşünmen gerektiğini fısıldamaz; sadece neye bakman gerektiğini bilir. Çünkü bilir ki, neye bakarsan ona dönüşürsün.
Böylece derinlik yerini akışa, sezgi yerini trendlere, irade yerini “kaydırmaya” bırakır. Kimse seni zorlamadı. Sadece ekrana bir saniye fazla baktın.
Ve artık sen, sana ait olmayan fikirlerle düşünür, sana ait olmayan arzularla yaşarsın.
Ama merak etme… Bu da 30 saniyede geçer.
Zihin bir kas değil artık, daha çok bir tüketim bandı. Üzerinden fikir geçiyor, slogan geçiyor, görsel geçiyor… ama hiçbiri durmuyor. Her biri “scroll” tuşunun merhametine teslim. Derinleşmeden hayran ol, anlamadan beğen, sorgulamadan paylaş.
Peki ne oluyor sonra?
Toplumsal hafıza TikTok arşivine dönüşüyor. Fikir yerine format, tartışma yerine tepki, bilgi yerine his geliyor. “Ne düşündüğünü” sormak, artık demode. “Ne hissettin?” daha geçerli bir ölçüt. Çünkü manipülasyon artık mantıkla değil, duyguyla çalışıyor. Düşüncelerini yönetmiyorlar — seni, kendi duygularına mahkûm ediyorlar.
Ve bu 30 saniyelik mikro gösterilerle dünya algın şekilleniyor. Öfkeyle yanıldığın hâlde haklı hissediyor, ağladığın için olayın doğru olduğunu sanıyorsun. Bilinç değil, hissetme hızı önemli.
Zihin derinliğini kaybettikçe manipülasyon yöntemleri inceliyor. Eskiden bilgi saklanırdı, şimdi bilgi boğuluyor. Herkesin her şeyi bildiği bu çağda, artık kimse hiçbir şeyi anlamıyor.
Çünkü hakikat, akış hızına yetişemiyor.
Harika. O hâlde sıradaki bölüm:
Her çağın bir tapınağı olur. Bu çağınki: algoritma.
Görünmezdir ama her yerde hazır ve nazır. Ne izleyeceğine , ne düşüneceğine, neye sinirleneceğine o karar verir. Senin adına seçer, sıralar, önerir. Tanrısal değildir ama onun kadar sorgulanmaz.
Ve dijital rahipler…
Kutsal akışın gardiyanları. Fenomen, influencer, uzman, içerik üreticisi kılığına bürünmüş modern müritler. Kendileri de algoritmanın kullarıdır ama kitleye hükmettikleri için kendilerini seçilmiş sanırlar. Sana hangi kitabı okuman gerektiğini söyler, hangi kahveyle uyanman gerektiğini… Ne giymeli, ne hissetmeli, neye öfkelenmeli?
Sorgulamazsın, çünkü “bayağı takipçisi var”.
Dinî dogmaların yerini, algoritmik dogmalar aldı.
Önceden “günah” vardı, şimdi “gölge ban yemesi”.
Eskiden tövbe edilirdi, şimdi hesap kapatılır.
Zihinler dijital tapınakta törenle formatlanırken, ayin sessizce devam eder. Her parmak kaydırışıyla bir ritüele katılır, her “beğeniyle” tapınağın büyüsüne bir katkı yaparsın.
En korkuncu da şu:
Kimse seni zorlamadı.
Sen sadece önerilen videoya tıkladın.
Okura not; Marcuse’nin “Tek Boyutlu İnsan”daki tezlerini tekrar mı okusak!..
YORUMLAR