07 Mayıs 2023 Pazar
DEPREMLER VE YAPAY ETKİLEŞİMLER
SORUNLAR 'GERÇEKLERİ ÇARPITARAK' ÇÖZÜLMEZ SAYIN NUREDDİN NEBATİ!
BAŞKAN TUNÇ SOYER'E ZİYARETİMİZ VE SOHBETİMİZDEN BAŞLIKLAR
Nietzsche ve Doktor döven hanım
Mandalina sepeti ve emek...
53 BORNOVALI YURTTAŞ
Bir Amerikan şirketi hayvan deneylerini bitirip FDA’den izinle insan beynine mikro çip uygulama çalışmalarına başlamış. Hedef beyinde zedelenip fonksiyonunu kaybeden nöronların sağlam kalmış komşu nöronlarına bağlantı sağlamak ve felç olan organları tekrar çalışır hale getirmek. Misal felç olup sertleşip çalışmayan kolu çalıştırmak. Veya göze gelen ışınları değerlendirme merkezine nakledip körü gözlendirmek. Falan filan. Hayvan deneyleri başarı sağlamış.
Şimdi hedef insan. Bilemedin 10 yıl sonra iş biter ve insanlarda tedavi başlar. Felçlik, körlük hastalığı dünyadan kalkar. Günümüzde Nörobiyoloji ve bilişim teknolojilerin ilerlemesini takip o kadar zorlaşıyor ki , sormayın gitsin.
Bilim kümülatif hızla artıp coşarken 15 yüzyıl önceki değerlerle ülkeyi kalkındırmaya soyunanlar ise; ‘Yalnız kadını korumaya alalım’ ,
‘Kadınlar nazik varlıklardır çalışmamalı’ , ‘Onlar ‘eksik etek’dir. Fıtratları böyle’, ‘İz bırakmadan dövülebilirler“ söylem ve propogandasıyla demokratik zeminden yararlanıp, bir ülkenin geleceği ile oynama çabasında.
Bu durumda , ‘Eh, demokrasi bu, yapacak ne var?’ demek işin kolayı. Zor olan ve yıkılması gereken paradigma demokrasiyi tartışıp, demokratik düzene yeni bir format vermek.
Demokrasi düzeni artık bütün dünyada tartışılmalı. Ne kadar adil bir düzen diye. Bu kadar nüfus artışında demokrasi nasıl adil uygulanır sorusunu gündeme getirme zamanı geldi geçiyor. Bizim gibi ülkeler bunu yapabilir mi? İmkansız değil, ama bayağı zor.
Bu tartışma bence Fransa gibi ülkelerde başlayabilir ve başlamalı. Batının uygar güçleri ‘En iyi sistem demokrasi mi?’ sorusunu ortaya atıp, söylediğine bin pişman ülkeden kaçan Aysun Kayacı’nın sorusuna cevap aramalı.
“Bir çobanın oyu ile benim oyum aynı mı?”. Ayrıca da bu gelişen tedavi imkanlarının diyalektiği gözlemlenmeli ve ‘Bilime teknolojiye karşı çıkanlara bu teknolojik imkanlar sunulmalı mı?’ sorusu da açık açık konuşulmalı. (İRFAN PALALI)
Evet ‘BABALA TV’nin Bay Kemal’in katıldığı programı şu ana kadar 8 milyon kişi tarafından izlenmiş. Müthiş bir başarı, dehşet bir propoganda. Düşünsenize 8 milyon, çoğu gencecik iyi niyet dolu beyin. Kirlenmemiş, katakulli bilmeyen temiz, kimi karışık, kimi az bilgili, kimi coşkulu vatan bekası için çırpınan, vatanını seven, çoğu Atatürk sevdası yüklü zihinler. Bunlar akıllarına gelen, zihinlerinde çözüm bekleyen sorularını sınırsız, denetimsiz soruyorlar ve verilen cevapları tartışabiliyorlar.
Alışılmadık, tam demokratik bir ortamın çoğulcu rüzgarlarının estiği bir salon ve anında on milyonlara ulaşan bir bilgilenme ağı. Digital devrimin mucizesi. Henüz tam farkındalığına girmediğimiz SOSYAL MEDYA mucizesi. Ben yazarım, bir sürü hikaye, roman, makale yazdım Kaç kişi okudu? Beni bırakın, NOBEL’li yazar Orhan Pamuk’u dünyada kaç kişi okumuştur.
Oysa BABALA kanalını ve onun yaratıcı sahibi OGUZHAN’ sadece bu proğramla 8 Milyon belki de daha fazla genç tanıyor ve o programdan etkileniyor. Kendime soruyorum ve sorunken de programda sorulan bir soruyu ve bu soruya cevabı düşünmekteyim. Gencin birisi seçim güvenliği ile ilgili bir soru soruyor Bay Kemal’e ve Kılıçdaroğlu ona cevap veriyor.
Ve şöyle diyor, “Biz sandık güvenliğini niye konuşuyoruz” ve o an salon alkıştan kırılıyor. Hatta Oğuzhan müdahale ediyor. Alkışı dindirmek için. Herkes, en azından salondaki herkes, minik bir soru ve mini mini bir cevapla sandıkların neden güvensiz olduğunu öğreniyor. Daha önce sandık güvenliği ile ilgili tüm tartışmaları, çabaları, toplantıları ıskartaya düşürüyor.
Dijital dünya, dijital mucize böyle bir şey. Özetle, sözün özü, Kılıçtaroğlu bu seçimi kazanırsa BABALA TV’deki saniyeler içinde milyonlarca gence, zihinlere ulaşan bu programın da etkisi olacak diye düşünüyorum vesselam.
Evet, büyük Alman düşünürü Nietzsche öyle diyordu; “Tamam evrim oldu, düşünen, bilim yapan, sanat yaratan insan oluştu, bitti mi yani? Evrim bu kadar mı? Sınır insan olana kadar mı?’
Kendi sorusuna kendi yanıt vererek, ‘ Hayır, evrim burada duramaz, evrimin anlamına aykırı. Evrim devam edecek; bu evrilen insanların bazıları ilerde Tanrıya evrilecek , onların önünü açmalıyız. Onların tanrılaşmasını tökezletmemeliyiz, onların evriminin hızlanmasına insanlık yardım etmeli” diyerek ekliyordu.
Bir örnek veriyordu. “Çoğunluğu kendi haline bırakmalı, gelişen teknolojilerle çoğunluğun ömrünü uzatmaya, misal onlara verem aşısı yapmaya, antibiyotik kullanmaya gerek yok, onlara yardım enerjisi gerçek evrimin gelişmesini uzatır ve yavaşlatır. Yapmayın, etmeyin“ diyordu.
Bu bilgileri öğrendiğim yıllarda bunun şiddetli faşist bir düşünce olduğunu, dünyadaki faşizmin temelinin bu düşünce olduğunu düşünmüştüm.
Şimdi tv izliyor ve bir hanımefendinin ‘Reisi’ nasıl savunduğunu dinliyorum. “Biz eskiden doktorlar tarafından azarlanan birileri iken şimdi doktor döven mertebeye çıktık. Elbette reis, elbette ki reis“ diyor.
Liderini böyle savunması beni düşündürüyor, Aysun Kayacı da ”Benim oyumla dağdaki çobanın oyu aynı mı?” dediğinde de düşünmüştüm… “Nietzsche’nin haklılık payı var mı” diye içimden tartışmıştım.
Sizce var mı? Bence yok.
‘Bu faşist bir düşüncedir, ancak insan aklına gelenden değil, yaptıkların sorumludur vesselam.’
İhtisasımın psikiyatri kısmında ilk hastam eşcinsel tanınmış bir sanatçıydı. Ben Ege Psikiatride dosyaları hazırlayan, ilk anemnezi alan çömez asistan, kıdemlim de Coşkun Tırkaz, onun üstünde de supervizör Cevdet Arsan hocamız vardı. Psikiyatride ilk öğrendiğim bilgiler bu mecra içinde olmuş, bir çok litaretür, yorum okumuş, tecrübeler dinlemiştim.
Örneğin latent homoseksüalitenin, gizli eşcinselliğin, ilk ve önemli dışavurum belirtisinin bu cinsel tercihe şiddetle karşı çıkmak olduğu idi. İkinci dışavurum göstergesi daha da çarpıcı idi. O da normal cinsel tercihleri tiye almaktı.
Örneğin toplumda normal sayılan erkek figürü bıyık mı uzatıyor, homolar bunun iki katını yapıyor, saçını mı kesiyor kafasını dazlak yapıyordu. 20. Yüzyılın başlarında şimdi ülkemizde yaşanan cinsel tercih tartışmaları İngiltere’de oldukça yaygın ve hararetle tartışılıyor, konu siyasetin içine de giriyor, İngiliz avam ve lordlar kamarasında da konuşuluyordu. O sıralar İngiltere pos bıyıklı eşcinsellerle dolmuştu. ( fenotip olarak İngiliz ve İranlılar çok posbıyıklıdır.) İşte, o günlerden birinde çorçil’in muhalif bir milletvekilinin kendisine eşcinsel olduğu ithamına karşı verdiği cevap siyaset arşivinde yer bulmuştu. “ Ben devleti, cinsel organlarımla değil aklımla yönetiyorum”
Sayın Akşener tv konuşuyor, seçim sathı mahalindeki bir hayvan insan ilişkisinden bahseden bir konuşmadan alıntı ile “bunlar fantezi de lider, lider oldu, psikiyatristleri göreve çağırıyorum” diyor. Düşünüyorum ve işte aklımdan yukarda yazdığım laflar geçiyor.