Cemil Tugay yalnız değil – ama yalnız bırakılıyor
25 yıllık gazeteci yaşamımda çok şey gördüm. Siyasette düşmanın karşıdan gelmesi normaldir ama dosttan geleni anlamak her zaman zordur. İzmir’de yaşanan manzara tam da bunu yansıtıyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cemil Tugay’ın son açıklamaları kulislerde fısıltılarla konuşulan gerçeği artık gün yüzüne çıkarıyor.
CHP’nin İzmir milletvekilleri sahada neden yok? Foça’da sel olduğunda yoklar, 9 Eylül kortejinde yoklar, açılışlarda yoklar, İzmir’in çöp ve su krizinde de konuşmuyorlar.
Peki bunun siyaset bilimi açısından ne anlama geldiğini hiç düşündük mü?
SAHADA OLMAK SİYASETİN İLK KURALIDIR
Siyaset teorilerinde “temsiliyet” kavramı vardır. Milletvekili, halkın mecliste sesidir. Ama bu ses sadece Ankara’nın koridorlarında değil sokakta, sel bölgesinde, açılışta, taziye evinde yankılanmalıdır.
İzmir’de yaşanan durum aslında CHP’nin yaşadığı daha büyük bir krizin yerel izdüşümü. Parti değişim sürecinden geçiyor, evet. Ama değişim hiçbir zaman halktan uzaklaşma, sahayı terk etme anlamına gelmemeli.
Sayın Tugay’ın bu konudaki sözleri dikkat çekici, “Bu değişim sahada halkla beraber olan insanlarla olabilir. Ancak böyle bir anlayışla olabilir.”
LOCADAN İZLEYEN SİYASET Mİ, SAHADA SİYASET Mİ?
Siyaset biliminde bir kavram vardır – seçkinler ile halk arasındaki uçurum. İzmir’de yaşanan tam da bu. Milletvekilleri belki Ankara’da çok meşgul, belki komisyon toplantılarında, belki mecliste. Ama halk onları görmüyor, duymuyor, hissetmiyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu konuda farklı bir tutum sergilediğini görmemek için kör olmak gerekir. AK Parti’nin Genel Sekreteri ve İzmir Milletvekili Sayın Eyüp Kadir İnan’ın Menemen’de geçtiğimiz günlerde sarf ettiği cümle çarpıcı: “Locadan izleyen kadrolar değiliz, görevimizi yapıyoruz.”
Bu sadece bir slogan değil, siyasette görünürlük stratejisinin ta kendisi.
PARTİ İÇİ ELEŞTİRİ Mİ, HESAPLAŞMA MI?
CHP İzmir İl Başkanı sayın Çağatay Güç’ün toplantısında meclis üyelerinin, belediye başkanlarının ve ilçe başkanlarının milletvekillerine yönelik serzenişleri tesadüf değil. Sayın Tugay’ın açıklamaları da tesadüf değil.
Burada önemli bir siyasi gerçek var. Bir belediye başkanı, kendi partisinin milletvekillerini eleştiriyorsa, işler gerçekten ciddiye alınması gereken noktaya gelmiş demektir.
Sayın Tugay diplomatik bir dil kullanıyor ama mesaj net, “Kendilerini bu değişim sürecine yabancı gören siyasetçilerimizin kendilerini toparlayacağına inanıyorum.”
İZMİR ALIŞIK DEĞİL BU DURUMA
İzmir, Türkiye siyasetinde özel bir yere sahip. Cumhuriyet’in ilk ışıklarının yandığı kent, özgürlüklerin, modernliğin, çoğulculuğun simgesidir. Bu kent, siyasetçilerinden de aynı hassasiyeti bekler, bekliyor.
9 Eylül kortejinde milletvekillerinin olmaması sadece bir protokol eksikliği değil, sembolik bir yokluktur. İzmir’in kurtuluşunu kutlarken, İzmir’i temsil eden vekillerin orada olmaması halkın gözünden kaçmıyor.
Foça’da sel olduğunda, evi su altında kalanlar, mahvolmuş işyerleri var. Belediye başkanı orada, sayın Cemil Tugay orada, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin temsilcileri orada ancak CHP milletvekilleri neden yok? Bu soru artık İzmir sokaklarında sıkça soruluyor, konuşuluyor.
DEĞİŞİM Mİ, DÖNÜŞÜM MÜ?
Sayın Cemil Tugay’ın vurguladığı “değişim” kelimesi üzerinde durmak gerekir. CHP gerçekten değişiyor mu, yoksa sadece kadro değişikliği mi yaşıyor?
Kurumsal değişim ile kadro değişimi arasında fark vardır. Birincisi köklü, yapısal, kalıcıdır. İkincisi ise yüzeysel ve genellikle yetersizdir.
İzmir’de yaşanan, kadro değişiminin yeterli olmadığının, zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunun kanıtıdır.
PEKİ ÇÖZÜM NE?
Sorunun tespiti kolay, çözümü zor ancak imkansız değil.
Birincisi, milletvekillerinin sahaya dönmesi gerekiyor. Ankara’daki görevler önemli ama seçmenle bağ kurmak daha önemli. İzmir’in dertlerini dinlemek, açılışlara katılmak, sel bölgesinde olmak, taziye evine gitmek – bunlar siyasetin vazgeçilmez unsurları.
İkincisi, parti içi iletişimin güçlendirilmesi şart. Belediye başkanı ile milletvekilleri arasındaki koordinasyon eksikliği sadece görüntü kirliliği yaratmıyor, halkın partiye olan güvenini de sarsıyor.
Üçüncüsü, ve belki en önemlisi, CHP’nin İzmir’i “garantiye alınmış” bir kale olarak görmekten vazgeçmesi gerekiyor. Hiçbir yer ya da kent garantili değil. Her oy kazanılır, her gönül alınır.
TUGAY’IN MESAJI ASLINDA UMUT VERİYOR
Sayın Cemil Tugay’ın eleştirilerini yıkıcı değil, yapıcı buluyorum. Kendi partisine dışarıdan biri değil, içeriden biri olarak uyarıda bulunuyor. “Yeni il yönetimi, yeni kurultay, yeni parti meclisi bu sorunları çözecek” diyor.
Umarım haklıdır.
Çünkü İzmir’in, Türkiye’nin, güçlü, sahada olan, halkla iç içe bir muhalefete ihtiyacı var. Locadan izleyen muhalefet değil, sahanın ortasında ter döken muhalefet. İzmir’de ise locadan izleyen iktidar değil sahada olan iktidar partisi kimliğini görmek istiyor İzmirliler.
“Sorunlara sahip çıkan, sahada halkla beraber olan insanlarla değişim olabilir” diyen sayın Tugay’ın sözleri aslında sadece CHP için değil, tüm Türkiye siyaseti için bir manifestodur.
Mesleki süreci 25 yılı aşkın bir gazeteci olarak şunu öğrendik ki; siyasette en tehlikeli şey, halktan kopma değil, koptuğunu fark edememe halidir.
İzmir’deki CHP milletvekilleri henüz geç kalmadı. Ama saat tik tak işliyor.
İlginizi çekebilir: Cemil Tugay’dan CHP’ye mesaj: “Değişim sorunlara sahip çıkanlarla olur”
YORUMLAR