Kani Beko adını duymuşsunuzdur…
Fotoğrafını görseniz ‘Ben bir yerden tanıyorum!’ diye düşünürsünüz.
Şimdi İzmir Milletvekili…
Ben de şunu biliyorum;
Bir anket yapın, ‘Bildiğiniz milletvekillerinin adını yazın, ya da söyleyin!’ deyin, bakalım sıradan vatandaşlar kaç isim sayacaklar…
Bunların içinde ‘Kani Beko’ olur mu?
Bence olur ama genç nesil, yani ‘Z’ takımı için bir şey diyemem…
Tüm politikacılar ‘Güvencemiz onlar!’ diyor ama etkinliklerde kaçı var?
Bu konuda daha fazla laf etmek istemiyorum…
Karar okuyucularımın…
Asıl konu şu:
Yılın son günlerindeyiz ve her zaman olduğu gibi hepimizin gözü kulağı, asgari ücret tespit komisyonun yürüttüğü görüşmelerde olacak.
Türkiye bugün artık bir asgari ücretliler toplumuna dönüşmüş durumdadır.
Ülkemizde asgari ücretin altında çalışan milyonlarca işçi varken; asgari ücret civarında çalışan 10 milyon işçi vardır.
Üstelik covid-19 salgını ile birlikte ücretlerde önemli kayıplar yaşanırken, asgari ücretin altında gelir elde edenlerin sayısı da artmıştır.
Türkiye’de 15 milyona yakın işçinin 10 milyonu açlık sınırının altındaki asgari ücretle çalışıyor.
Kayıt dışı verileri de eklersek 10 milyona yakın asgari ücretli işçi, ailesi ile birlikte açlık sınırı altında yaşamakta ve günlük yapması gereken toplam harcama tutarı en az 350 tl iken; günlük 119 lira brüt ücret ile geçinmeye çalışmaktadır.
Yılbaşından bu yana dolar karşısında yaklaşık 925 lira eriyen asgari ücret, yıllık yüzde 20’ye ulaşan enflasyona da yenik düşmüştür.
Yani; Hükümet ‘Eşel Mobil!’ sistemi ile bu kaybı derhal telafi etmelidir.
Bu satırlar benim değil, İzmir Milletvekili Kani Beko durumu özetlemiş…
Yani hepimiz ‘Tamam’ deriz…
Milletvekili olduğuna göre tabii ki politika da yapacak ve şunları söyleyecektir:
‘AKP iktidarının ve sarayın politikaları nedeniyle ülkemizde ağır bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. İtibardan tasarruf olmaz diyen saray, kendi itibarı için halkı açlıkla, yoksullukla baş başa bırakmıştır.
Bu nedenle de; Türkiye, bugün artık, AB ülkeleri arasında en düşük asgari ücret veren Bulgaristan’ı da geride bırakarak, Avrupa’daki en düşük asgari ücret veren ülke olmuştur, ne yazık ki!’
CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun araştırmasına göre, bir de ‘Türkiye Avrupa ülkelerine kıyasla aylık asgari ücret geliri ne durumda?’ derseniz işte yanıtı;
Lüksemburg 2.202 Euro, İrlanda 1.724 Euro, Hollanda 1.701 Euro, Belçika 1.626 Euro, Almanya 1.585 Euro, Fransa 1.555 Euro, Yunanistan 758 Euro, Kuzey Makedonya 359 Euro, Karadağ 331 Euro… Aylık alırken;
Türkiye’de asgari ücretle çalışanlar, yalnızca 260 Euro almaktadırlar,
‘Bizi kıskanıyor!’ dediğimiz Avrupa Birliği ülkeleri içinde son sıradayız!
15 Euro farkla geçtiğimiz tek ülke ise AB üyesi olmayan asgari ücreti 245 Euro olan Arnavutluk oldu.
Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkeden altısında asgari ücret hiç uygulanmıyor bile.
Bu ülkeler Danimarka, İtalya, Kıbrıs, Avusturya, Finlandiya ve İsveç.
Avrupa ve Türkiye’deki asgari ücretle çalışanların oranı ise şöyle:
Türkiye: % 45, Slovenya: % 20, Romanya: % 16, Polonya: % 12, Bulgaristan: % 9, Fransa: % 9, Yunanistan: % 8, İngiltere: % 5, Hollanda: % 3, İspanya: % 1, Belçika: % 0.4…
Kani Beko soruyor?
‘Bu tablo Türkiye’nin hangi konuda dünya lideri olduğunu göstermektedir?’
OECD verilerine baktığımızda ise asgari ücretin satın alma gücü açısından Türkiye OECD ülkeleri içinde 18. Sırada yer almaktadır.
2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 altın alınabilirken 2020’de yıllık net asgari ücretle sadece 10 cumhuriyet altını alınabilmekteydi, bu yıl itibarıyla artık o da mümkün değildir.
Doğalgaza, elektriğe ve benzine yapılan zam sonrasında asgari ücretle çalışanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmiş, kışı birinci derecede yakınlarıyla geçirmek durumunda kalmışlardır.
Ama duymuşsunuzdur:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bastırdı, bastırdı, bıkmadı usanmadı ve sonucu Reis’in, yani AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da ‘tamam’ demesiyle, Elektrik faturalarında TRT Payı kaldırılıyor…
Ne güzel bir haber değil mi?
*- EYT İLE İLGİLİ BİR ÇALIŞMA YOK
Umudu bozmak istemem…
Bir şoför tanıdığım var.
Geçen hafta iki kez konuştum:
‘Bu kez tamam!’ diyordu…
‘Tamam’ dediği ‘emeklilikle yaşa takılanların sorunlarının çözüleceği!’
İnancını ve moralini bozmak istemedim…
Sadece ‘inşallah’ demekle yetindim..
İşte sonuç;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, çalışma takvimlerinde 3600 ek gösterge konusunda kapsam ve maliyet çalışması ile asgari ücret tespiti bulunduğunu belirterek, öncelikli gündemlerinde emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) ile ilgili çalışma bulunmadığını duyurdu.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, ‘Son günlerde kamuoyuna yansıyan haberlere ilişkin bir düzeltme ihtiyacı oluşmuştur. Bakanlığımızın önündeki çalışma takviminde 3600 ek gösterge konusunda kapsam ve maliyet çalışması ile asgari ücret tespiti bulunmakta ve bu iki konuya ilişkin çalışmalar devam etmektedir. Bakanlığımızın öncelikli gündeminde EYT ile ilgili bir çalışma bulunmamaktadır’ denildi.
*- YARARLANMAYI BİLİYORLAR
Bazı terimleri karıştırıyoruz!
Örnek mi?
‘Dinci’ ile ‘dindar’ı gösterelim…
Peki aralarında ne gibi fark var?
Diyanet İşleri Başkanı bir süredir bu konuda gündeme geliyor.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendisini desteklediğini ve halkı aydınlatmanın, yani dini konuların dışında da konuşmasının yararlı olduğu şeklinde ifadelerde bulundu.
Biliyorsunuz muhalefet ve bazı dini gruplar kesinlikle Diyanet ile ilgili hoş karşılanmayacak sözler ediyorlar.
Pardon Diyanet değil, Diyanet Başkanı ile ilgili…
Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığını da Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurdu.
Ama nedense bir gün bile, ya da bir satır bile kurucunun adı kullanılmıyor, söylenilmiyor, yazılmıyor…
Demagojik söylemlerden söz etmeyeceğim…
Ama geçmişten bir örnek vereyim:
Örneğin Hayrettin K. ‘Tarif ve hüküm bakımından yolsuzluk hırsızlık değildir’ dediği 21 Aralık 2014 tarihli makalesinde şöyle yazmıştı:
‘Şu halde yolsuzluk da ayıp, günah ve suç olduğu halde tarifi ve hükmü bakımından hırsızlık değildir, hukuki sonuçları ve cezası farklıdır.’
Son günlerde bazı politikacıların da yeniden dinci (dini değil) söylemleri kamuoyunun dikkatini çekmeye başladı.
Örneğin İstanbul seçimleri sırasında ‘Hiçbir şey olmamışsa bile kesin bir şeyler olmuştur!’ sözleriyle tanınan Ali İhsan Yavuz, Reis’i iktidarda tutmanın ve onun yaptıklarının bizim sevap hanemize yazıldığı konusunda şöyle konuşmuştu:
‘20 yıl Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey.
Bu, liderimizi siz ve biz oylarımızla orada tutmasaydık olmazdı.
Biz de oylarımız ile Tayyip Bey’e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor!'
İşin aslı nedir?
Yazımın başında da belirttiğim gibi, fırsatçılarla, ya da bazı menfa atçılarla, gerçek inananları ayırmanın en iyi yolu ‘dinci’ ile ‘dindar’ arasındaki farkları bilmektir.
Dinci için siyaset, sadece din açısından önem taşır…
Dindar için siyaset, bağımsızlık, demokrasi, adalet gibi kavramları da içerir.
Dinci için din, siyasette araç olarak kullanılmalıdır.
Dindar için din, siyasette araç olarak kullanılmaz.
Dinci, tüm devletin din esaslarına göre örgütlenmesini bekler…
Dindar, devletten tüm vatandaşların inançlarını korumasını bekler.
Dinci, farklı inanç ve düşünce sahiplerinin ‘katlini vacip görür’..
Dindar için, tüm inanç sahipleri ve hatta inanmayanlar bile saygındır.
Dinci, nefret ve kin doludur…
Dindar, sevgi doludur.
Dinci, katıdır, bağnazdır, peşin yargılıdır…
Dindar, hoşgörülüdür.
Dinci, ne kul ne insan ne de vatandaş olarak makbuldür…
Dindar, hem kul, hem insan, hem de vatandaş olarak makbuldür.
Dinci, işine gelirse şiddeti bile destekler…
Dindar, her durumda, kesinlikle öşiddete karşı çıkar.
Sonuç olarak:
Dini inançları kötüye kullanan, istismar eden demagog politikacılar, güya ‘dindarlara’, ama aslında ‘dincilere’ yönelirler…
Kullandıkları ‘nefret söylemleri’, ‘dindarları’ ‘’inciliğe” teşvik eder…
Toplumu bölerler…
Bunların bir bölümünün yüzlerini 15 Temmuz’da gördük…
Söylenenlere ve açıklamalara bakarsak bunların kuyrukları ya da devamları hala etkin görevlerde kendilerini saklamaya çalışıyorlar.
Ama bizim istihbarat ve güvenlik servislerimizde temiz süt emmiş, işini iyi bilen, hiçbir menfaat karşısında kendini ve vatanını satmayacak yürek ve beyinde elemanlarımız var.
Biz uyusak, anlamasak, bilmesek de bunlar gerekeni hemen her gün yapıyorlar.
Kimsenin yaptığını yanına kâr bırakmıyorlar…
Yani rahat olalım, endişelenmeyelim…
Gerçekler mutlaka gün ışığına çıkarılır ve gereken hukuk kuralları içinde gerçekleştirilir…
Yazımı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 22 Eylül 1924 yılında Samsun’daki bir konuşmasından alıntı yaparak kapatayım:
‘Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için, en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cahilliktir, kılavuzluktur.’
YORUMLAR