DOLAR 32,6907 -0.2%
EURO 35,1988 0.29%
ALTIN 2.446,05-0,16
BITCOIN 20536032,09%
İzmir
30°

AÇIK

üst menü altı

FRENLER BOŞALDI, YOKUŞ AŞAĞI GİDİYORUZ

ABONE OL
19 Mart 2022 08:30
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir zamanlar yazılarına, yorumlarına hayran olduğum ve sıkı takipçisi olduğum, hayatın gerçeklerine inanan, korkusuz ve durdurulamaz kişiliği olan, etrafına güvenilir enerji yayan, değerli genç bir gazeteci meslektaşım Deniz Kezer vardı.

Vardı diyorum, ama şimdi birçok kişi gibi ‘gazeteci’ değil!

İnanın ‘gazeteciyim’ diye sahada olanların çoğu adını bile yazamaz.

İyi ki editörler var.

Onları tanımazsınız, onlar gizli kahramanlar…

İşin özü, ‘en çok gürültü boş tenekeden çıkar!’

‘Duayen’ diye tanıtılanları ve gençlerin, iyilerin hakkını yiyip ortalıkta dolaşanları böyle tanımlayabilir, anlatabilirim…

Tabii ki bunlar politika sahnesinde olanlar için de söylenebilir.

Deniz Kezer’in hatırını sorduğumda şöyle dedi:

“Maalesef, ‘Sana burada ekmek yok!’ dedikleri için başka mecralara savrulmak durumunda bırakıldık!

Gönül hep yazabilmek isterdi, mümkün olmadı…”

Anlattıklarını paylaşsam herhalde birkaç gününüz düşünmekle geçer…

 

*- ANILARIMI ANIMSATMIŞTI

 

Cenk Özkan 48 yaşında bir İzmir Seferihisarlı…

Yıllar önce, elinde ‘Demokrat İzmir Gazetesi’ kupürleri ile geldi.

Kendini tanıttı.

Kıymetli babası benim basketbol hakemliğinden arkadaşımdı.

Demokrat İzmir Gazetesi’nde 1969 yılında, ‘Basketbol Hakemi olabilir siniz!’ başlıklı bir dizi hazırlamışım…

Basketbol yeni yeni tanınıyor, İzmir’de Altınordu rüzgarı esiyordu, şimdi Karşıyaka’nın olduğu gibi…

Cenk Özkan da babasının selamı ile şu önerisini getirmişti:

‘Neden bu bilgileri kitap haline getirmiyorsun?’ diye…

Rahat 80-90 sayfalık bir eser olurdu…

Bir da fotoğraflarla beslersek herhalde çok tutulurdu…

Para ve pul ile bir işimiz olmadığı için ‘sağolsun’ diyerek geçiştirmiştim.

Bu arada belirtmeden geçmeyeceğim:

Patron Yusuf Düvenci yabancı İngilizce dergilerden, Çankaya’da ‘Doğan Oto’ nun yöneticisi Emin Doğan da Fransızca tercümelerde büyük destek vermişlerdi.

Türkiye’de bir ilkti bu çalışma…

‘Belediyecilik!’ de yapan, siyasetle ilgilenen Cenk Özkan’a ‘Nasılsın?’ diye sorduğumda şu yanıtı verdi:

‘Frenler boşalmış halde gidiyoruz!’

Ben anlamamış gibi davrandım ve ‘Frenler çalışmadığında uygulanacak acil durum tedbirleri?’ ni araştırdım…

Uzmanlar şöyle diyor:

 

*- ÖNCE YÖNÜNÜZÜ BELİRLEYİN

 

Frenleriniz bozulursa, direksiyonu daha sıkı bir şekilde tutunuz.

Bu durum bir viraja girmeden önce ortaya çıkarsa, öncelikle yönünüzü kontrol ediniz.

Daha sonra yavaşlamaya çalışınız.

Hızınız saatte 30 km’nin altındaysa el frenini çekiniz.

Daha sonra hızlı bir şekilde vites düşürünüz.

Yavaşlamak için vitesi kademeli olarak düşürünüz.

Acil durum ikaz lambalarını açınız.

Aracı durdurmak için eğimleri veya engelleri kullanınız.

Frenleriniz bir viraja girerken bozulursa, hemen vites düşürünüz ve daha sonra aracı park etmek için el frenini kullanınız.

Başka herhangi bir seçenek yoksa ve hemen durmanız gerekiyorsa, aracı bir engele çarptırmak için aracın sağ tarafını kullanınız.

Her şeyden önce kendinizi kurtarınız.

Mevcutsa, acil durum emniyet şeridine park ediniz…’

Herkes de ehliyet var ama sorun bakalım bu sorunun karşılığını tam olarak bilen çıkacak mı?

 

*- RÜYAMIZDA BİLE İNANMAZDIK

 

Frenleri boşalmış halde giden bir olayı da Mutlu Burak Paksoy şöyle belirtiyor:

‘Demir 15 bin lirayı geçti, çimento 1.000 liraya yaklaştı!’

Yani,

İnşaat Demiri Fiyatları Rusya-Ukrayna savaşının etkisi ve dövizdeki artışlardan dolayı 15 bin liranın üzerine çıktı.

Çimento ve betondaki zamlarla da beraber müteahhitlerin kaba inşaat maliyetleri büyük artış gösterdi.

İnşaat müteahhitleri, artan maliyetlerden dolayı yeni projelerini askıya alırken mevcut projeler de yavaşladı.

Mart ayında çimento ve beton fiyatlarına büyük bir zam yapıldı.

Yeni zamlarla beraber çimentonun ton fiyatı 1.000 liraya yaklaşırken betonun metreküp fiyatı 700 liranın üzerine çıktı.

Piyasadaki öngörülemez fiyat artışları nedeniyle maliyetlerini hesaplayamayan müteahhitler büyük risklerle yatırım yapıyor.

Aslında çoğu zaman gördüğümüz ve bildiğimiz gibi müteahhitler işi yarıda bırakıp, ‘İnşaat bitti, yapı paydos’ diyerek pılısını pırtısını toplayıp kaçıyor.

Beni merak ettiğim, Depremzedelerin müteahhitlerle anlaşmaları ne oldu?

‘Tamam mı, devam mı?’ deniliyor…

Şimdi şu sorunun hukuki karşılığı bulunmaya çalışılıyor:

‘Döviz kurlarının artışından kaynaklı fiyat yükselişleri, mücbir sebep sayılır mı?’

Bildiğim ve anladığım kadarıyla bu sorunun yanıtı da yine İzmirli Mehmet Atasever’de,,,

Ya da inşaat mühendisleri odasında…

Baro da belki bu konuda bir açıklama yapar…

 

*- BASİT BİR SORU

 

‘Akıllı ol!’

Çoğu zaman sevdiğimiz, kıymet verdiğimiz biri hata yapınca sinirleniriz ama öfke patlaması yapmadan önce şöyle deriz;

‘Akıllı ol!’

Bu cümleyi bazen daha olumsuz bir şekilde de kullanırız;

‘Akılsız!’ diye…

Ama bu sözü başkasının söylemesini istemeyiz..

Yani bozuluruz bir noktada…

Size ilginç bir hikâyeden söz edeyim:

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş.

Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a; ‘Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum’ demiş.

Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:

‘Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar.

O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim.’

Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış.

Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş.

Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

‘Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip’ demiş.

Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş:

‘Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak!’

Netice:

Akıllı insanlar, akıllı insanlarla çalışır ve insanın zekiliğinin yanında uyanıklığı da insana çok şeyler kazandırır.

 

*- AYNADAKİ DOSTLAR

 

Hani, diyorum da, insanine gerçekten mükemmel bir dostu olsa…

‘Ona’, şöyle, içine sindire- sindire, kocaman bir sarılsa…

Yüreklilikle söylediğiniz, ‘Canim benim!..’ dediğiniz…

Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri…

Cesur, sempatik, azimli, kararlı…

Arayan, soran, ‘Seni özlüyorum’ diyen biri.

Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.

Yanıltmaz!

Anlayışla karşılar her şeyi; Hataları, günahları- sevapları..,

Her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla…

Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur, O kendiliğinden çıka gelir zaten.

Bir gün bakarsınız, kapınızda…

Bir da bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar…

Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki İzleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz.

 

*- ÇARŞIDA SATILMIYOR

 

Kadın, erkek fark etmez!

Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.

Aradığınızda işinizi değil, sizi soran…

Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kıracınız olsun.

Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin!

Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.

Doğruları söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun.

 

*- HAYALİ BİLE…

 

Yaşasın!

Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.

Beyninden değil, yüreğinden versin, ‘Olsun varsın! Paylaşırım.’ desin.

Bir dostunuz olsun.

Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın…

Dost olsun!

Ama…

Gerçek bir dost…

Ben daha açık söyleyeyim:

‘Gerçek dost’ var mı, yok mu?

İşte gerçek soru da bu…

Bir gün bu konudaki görüşlerimi de belirteceğim…

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP