‘Bekâra kârı boşamak kolay!’ denir…
30 Ekim’deki hatırlamak istemediğimiz deprem felaketinden sonra bir yurttaşımız safiyene bir şekilde yıkılan Rıza Bey Apartmanın yerine ‘park yapılmasını’ önermişti…
Bir başkası ise bence çok daha güzel bir öneride bulunmuştu:
‘Bir heykel dikelim!’
Hatta kaybettiğimiz insanlarımızın isimlerini de bu heykele işleyebiliriz…
Şimdi bir başkası yine aynı isteği tekrarlıyor:
‘Buraya park yapalım!’
Olabilir tabii!
Ama ya daire sahiplerinin hakları ne olacak?
Düşünün bir apartmanın en azından yarısını müteahhit alıyor ve ne yapıyor, daha inşaat halindeyken satıyor…
Peki bunları kim alıyor?
Tabii ki reklamlara kanan ve inanan ‘Dünyada mekân, ahirette iman’ diyen insanlarımız…
Belki de tüm birikintilerinin üzerine ona buna, bankalara borçlanarak başlarını sokacak bir yer arayan ihtiyaç sahipleri…
Allah kimseyi kiracı yapmasın…
Göz açıp kapayıncaya kadar aybaşı geliyor…
Kirayı öde, elektrik, su, doğalgaz faturalarını öde…
Geriye ne kalıyor?
Daire sahiplerinin birçoğu yaşamını kaybetti…
Geriye kalanlar da her şeylerini…
Sadece üstlerindekilerle yaşama ‘merhaba’ diyebildiler…
Sıcakken, yani taze iken acı önce duyulmaz…
Ama zaman ilerledikçe, gerçek ile karşı karşıya kaldığınızda, başınızı avuçların içine alıp düşünmeye başlayınca felaket beyninize çivi gibi çakılır…
Arsa sahipleri de herhalde haklarına düşen daireleri ellerinde tutacak değiller…
Tabii ki satmışlardır…
Yani yıkılan ve yıkılmaya namzet tüm apartmanlarda durum aynı…
Televizyonlar sadece çevresi müsait olduğu için yani geniş olduğu için ve kendilerini emniyete almak için sadece Riza Bey Apartmanını verdiler.
Çevresi geniş…
Yollara caddelerden daha geniş…
Düşünülmeden bir öneri…
Dedim ye ‘Bakara karı boşamak kolay!’
Bakalım orada sizin ya da öneren insanlarımızın bir dairesi olsaydı bu teklifi yaparlar mıydı?
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasını batıralım…
Öncelikle ve öncelikle yalnız Rıza Bey Apartmanı değil, yıkılan ve yıkım kararı alınarak ortadan kaldırılacak insanlarımız için gereken yapılmalı..
Üzüntü ve kayıplarını telafi etmeliyiz…
Devlet bu günler için vardır…
Devletten maaş alan ve bizlerin koltuk sahibi yaptığımız insanlarımız bu işi öncelikle çözmelidir…
UNUTMAYALIM!
İzmir’de bildiğim kadarıyla ilk apartman 1960’lı yılların başında Talatpaşa Bulvarı’nda, Mimar- Mühendis Samim Vakur Günöy tarafından yapılan ‘Çim Apartmanı’ idi…
Sadece dört katlı..
Daha sonra Bornova’da Çiftçi Caddesi üzerinde Funda Apartmanı yapıldı…
Sadece 3 katlı..
Biraz ilerisinde Dr. Şemsettin Yaşatan (Belediye yakınında) adını verdiği yine dört katlı apartmanı dikti…
Çünkü hiçbir belediye 4 kattan fazlasına imar vermiyordu…
Daha sonra ‘Asfalt’ lakaplı Osman Kibar zamanında birinci Kordon’a 8 kat izni çıktı ve Müteahhit Cappodona bugünkü binalarını çoğunu inşa etti.
İzmir’in apartmanları mantar gibi Hatay’da İnönü Caddesi’nde yükseldi ve herkes ‘Apartman hayatını’ benimsedi ve bugünlere gelindi…
İzmir’in gururu ilk diş hekimimiz Ayşe Mayda ise birkaç yıl önce İzmir’in ilk apartmanlarından birinin şa de ilkinin Çim apartmanı ile aynı süre içinde belki de ay farkı ile Güzelyalı’da As Sineması yakınında yapıldığını söylemişti…
YORUMLAR