Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Prof. İrfan Palalı

YAŞAYAN TÜM TÜRLER EŞİTTİR

Ben, yapabildiğimi yaptım, kendimce yeterince evrildim, bundan sonrası yok, kalan evrilmeler yeni kuşaklara derdim hep; ama bir haftadır elimdeki bu kitap cağımızın en devrimci yeni ideolojisini açıklıyor, ben onu ancak anlıyor ve bence iyiye yenileniyorum.

Oysa “yıldız savaşları” furyalarını, “galakside devrim” gibi yapımları seyrederken ayılmalı idim.

Her neyse, kitabı “Zülal Kalkandelen” yazmış. Kitap yazarın inanmışlığı kokuyor. Bitmek üzere. Adı “Vegan Devrimi ve Hayvan özgürlüğü” .

Yazar özetle insan türü dışındaki canlıların da görece duyguları olduğunu ve insan gibi muamele görmeleri gerektiğinin altını çizmekte. Kitabın adı her ne kadar insana bir etyemezin hezeyanlarını çağrıştırsa da; öyle değil, daha felsefi temel içeriyor. Dünyadaki diğer türlere yapılan mezalimin bedelinin, iklim krizi, suların kirlenmesi, havanın hızlı değişimlerini, pandemi şartlarının oluşturulmasını içermekte ve insan ırkını yücelten ‘türcülük’ teorisini yerle bir etmekte. Bundan elli yıl önce Avrupa’da yayınlanan türcülüğe karşı destek deklerasyonunun yazarca onayı gibi. İnsan dışındaki yaşayan diğer türlerin de hissiyatı olduğunu, bilim (deneysel çalışma), spor ( avlanma), ticari kazanç, ve benzeri gibi uygulamaların insanda olduğu gibi yasaklanmasını istemekte. Kralların, padişahların av partilerini, günümüzde avlanma mevsimlerini kınamakta.

Kitabın esas can alıcı darbesi ise kendi türünü ırksal, milli çıkarlar, dini inanış adına öldüren, dişisini namus, erkeklik adına yok eden insanoğlundan hayvan haklarına saygı beklemek ne kadar gerçekçi olur demesi.

Haklı, adam karısını, anasını, bacısını olmaz bir bahane ile katlederken kim takar hayvan hakkını, başka tür canlının yaşama hakkını, ortak yaşam paylaşımını göz önüne almasını.

Bu düşüncelerle torbamda ıslatılmış ekmeklerle bahçede yürüyorum. Deniz tarafına atladım. Planım ekmekleri balıklara verme. Etrafta 20-30, belki de 40 karganın çimlerin içindeki solucan, börtü böcek arayışını sezince ekmekleri onlara atıyorum. Onlarcası ekmeğe yumulup pay kapmaya çalışırken, bir tane küçük cüsseli karga ekmeğin büyük bir parçasını kapıp havalandı. Cüssesi ufak ama, belli ki beyni diğerlerine fark atıyor. Olay, kargaların da insan gibi akıllarının görece değişken olduğunu kanıtlıyor. Ben onları seyre dalmış gitmişken, benden rahat üç tane çıkaracak irilikte bir insan elinde köpeği ile önümden geçti. Köpek adamın bir avucuna sığacak kadar küçük ve beyaz peluş gibi. Hemen arkamdan bizim sokak köpeği Maskot, ben ‘Aman, yaman, dur’ diyemeden büyük bir hırsla o minnacık  köpeğe saldırdı. Saldırdı ama aniden öldürücü bir tekmeyi böğrüne yemesi de bir oldu. Buruştu geldi benim dibime oturdu. Konuşmalar, konuşmalar, adamı ikna çabaları bayağı zor. Ben de adamdan korkuma bizim maskot gibi buruşuk ikna çabalarımı sürdürdüm. Neyse olay oldu bitti; ama adamın öfkesi daha bir kaç köpeğe fatura çıkaracak kadar çok kaldı.

Düşünüyorum.

Bu insan irisi hayvansever gibi görünse de aslında vahşi bir herif.  Modaya uymuş, bilmem hangi duygusunu doyurmak için köpek almış. Belki de empotan salatalık. ‘Düşün düşün, bilmem nedir işin’ diyorum. Yeni yaşadığım farkındalığı içime sindirmeye çalışıyor, “Star Wars”’daki ‘jar jar bim’in saf temiz kişiliğini hatırlıyorum. İnsan olmayan bu türün eşitliğinin bilincine giriyorum. Ve evet, diyorum; diğer türlerin yaşama özgürlük, mutlu olma hakları da biz insanlar gibi olmalı. Olmalı olmalı da, olmuyor. Birden içimi bir yeis kaplıyor. Çünkü tek ve en yetkili zat orman yangınları sırasında, ‘Hayvanları telef olanlara parasını öderiz’ demişti. Vay iki ayaklı tür vay. Vay ülkem vay. Vay insanlık vay!. Evet yazarın dediği gibi çağımızın bu yeni türlere yaklaşım ideolojisi, en devrimci ideolojisi; insanlığı da kurtaracak, sömürüyü de azaltacak hatta anti emperyalist savaşı da güçlendirecek. Bence…

 

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

14 + 1 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ